Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Fransa.. İflâh Olmaz Aşüfte

azizdolu

New member
Katılım
15 Haz 2007
Mesajlar
63
Tepkime puanı
56
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Antalya-Serik
Web sitesi
azizdolu.blogcu.com
Fransa.. İflâh Olmaz Aşüfte

Türklerle Fransızlar arasında ilk münasebet Atilla ile başlamıştır. Avrupa Hunlarının efsanevî hakanı Atilla 451 yılında ordusu ile gidip Fransa’nın ortasına tuğunu dikmiş ve Türk-Fransız ilişkileri de böylece tarih sayfalarını meşgul etmeye başlamıştır. Ardından Pierre Lermit adlı Fransız keşişin bir eşeğe binerek yalın ayak, başı kabak yollara düşmesi ve 1096 yılında önce Fransa’yı, ardından da bütün Avrupa’yı ayaklandırmasıyla iki millet arasındaki muhabbet epeyce alevlenmiştir. Umum tarihçilerin, ‘Haçlılar’ olarak adlandırdığı bu heyula sürüsü -bildiğiniz gibi- Kudüs’ü Türklerden geri almak; Türkleri, gerisin geriye Türkistan’a sürmek için çıkıp gelmişlerdir. Özellikle ilk üç sefer Fransızların öncülüğünde gerçekleşmiştir. Oğuz boyundan Kılıçaslanlar, Kıpçak boyundan Selahaddinler çıkmış bu uğruları tekme tokat İslâm beldelerinden kovmuşlardır.

Haçlı seferlerinin kışkırtıcılığını yapan Fransızlar bu seferlerin ilkinde yandaşlarıyla birlik olup, Kudüs’te 70 bin sivil insanı kılıçtan geçirmiş; Kudüs, Kıbrıs, Hatay, Şanlıurfa gibi İslâm beldelerinde krallıklar, prenslikler, kontluklar kurmuşlardır. Yüzyıllar sonra çıkıp gelerek Güneydoğudaki illerimize çullanmalarının altında yatan sebep ta o yıllara kadar gitmektedir. Yüzyıllardır hiç dinmeyen kuyruk acılarıdır onları tekrar bu topraklara getiren…

Oğuz’un Kayı kolundan gelen Osmanlılar nizam-ı âlem, i’lâ-yı kelimetullah deyip Avrupa’ya dalınca tarih tekerrür etmiş, Fransızlar yanına birkaç yandaş daha bularak 1396 yılında Niğbolu meydanına çıkmıştır. Ee tabi ‘Yıldırım’a çarpılmaktan kurtulamamışlardır. Konu Fransızlar olunca ilginçliklerin ardı arkası gelmez. Misâl bahtsız şehzade Cem, Fransa’nın Nice (Nis) şehrinde misafir edilmiştir. Yıllar sonra ülkeden kovulan Osmanlı hanedanına mensup gariplerin de ikametgâhları Nice şehri olmuştur maalesef.

Kanunî devrine gelindiğinde, Papa Osmanlılara karşı Haçlı ordusu kurmak için çabalayıp durmaktadır. Fransa kralı Françeşko de Katoliklerin hamisi olmak, Avrupa’yı tek çatı altında birleştirmek, İstanbul’u ve Kudüs’ü geri almak, Türkleri Asya içlerine sürmek gibi vehimlere kapılarak harekete geçmiştir. İlk icraatı bugünkü İtalya’ya saldırmak olmuştur. Haliyle İspanyol-Alman ortak tacının sahibi olan Şarlken’e esir düşmüştür. Annesini araya koyup, ‘denize düşen yılana sarılır’ misâli Kanunî’den yardım istediğinde bu kez tarihler 1525’i göstermektedir. Mazluma dost olmayı töre bilen Osmanlı hem Françeşko’yu kurtarmış hem de tarihinde ilk defa ticarî imtiyazlar (kapitülasyon) vererek Avrupa’da sıkışıp kalmış olan bu ‘vilayet’e ihsanlarda bulunmuştur. Kanunî’nin, iki büyük Türk hakanı Atilla’nın ve Fatih’in yarım bıraktığı işi bitirip; Kızıl Elma’yı gerçekleştirmek için İtalya’ya yani Papalığın merkezi Roma’ya ordu göndermesi üzerine Françeşko daha birkaç yıl önce esir düştüğü düşmanlarıyla gizli yazışmalar yapmaya başlamıştır.

Fransızlarla ilgili ilklerimiz epeyce yekûn tutar canlar. İstanbul’da ilk yabancı elçiliği bunlar açmıştır. Osmanlı’yı paylaşmak için oturup, Rusya ile anlaşma imzalayan ilk devlet Fransa’dır. Bağımsız Yunanistan fikrini ortaya ilk atanlar da, sadık Ermenilere hainliği öğretenler de hep bunlar olmuştur. Osmanlı’da sabık duruma düşen kolalı yaka gömlek düşkünü beyzade takımı soluğu hep Paris’te almıştır. İlk borç para bu ülkeden alınmıştır. Filistin’de Yahudi devleti fikrinin mucidi de Fransa’dır. Osmanlı ile dostluk ve işbirliği anlaşması imzalayıp, sonra da Osmanlı’nın Kuzey Afrika’daki topraklarını işgal etmeye kalkan yüzsüzler de bunlardır. Gençliğinde Osmanlı Devleti’nin hizmetine girmek için can atan Napolyon sonraki yıllarda Mısır’ı işgal etmiş, anlaşma imzalamak suretiyle silahlarını bırakan Osmanlı askerlerinin arasında bulunan 4 bin civarındaki Arnavut kardeşimizi kılıçtan geçirterek insanlık suçu işlemiştir. Kendilerinden olan bir halkın Müslüman olmasını kabullenemeyen Avrupalılar yıllar sonra Bosna’da da aynı suçu işlemekten çekinmemişlerdir. Yeri gelmişken Fransızların yere göğe sığdıramadığı bastıbacak Napolyon’u yenen ilk komutan bizim mütevazı Cezzar Ahmet Paşa’dan başkası değildir. Tarihte ‘Akka savunması’ olarak adlandırılan bu savaş en az Plevne ve Çanakkale savaşları kadar şanlıdır. Dahası Osmanlı’da Ticaret kanunu, Ceza kanunu vs. ilk kanunlar Fransa’dan aparılmıştır. Fransa’nın medeni kanununun da alınması gündeme gelince Ahmet Cevdet Paşa buna karşı çıkmış, Osmanlı medeni kanununu yani Mecelle’yi kaleme almıştır. Velhâsıl (kısacası) orduyu ıslah etmek için ilk uzmanlar da; fötür şapka, dantelli külot, köpek maması gibi çağdaşlık alâmetleri de hep bu ülkeden gelmiştir. Frengi hastalığı da haliyle…

Evet canlar!.. Mevzu Fransa olunca söylenecek onca söz, karalanacak onlarca satır vardır. Hele de son günlerde sözde Ermeni soykırımı iftirası gündemi meşgul edip dururken… Bu bağlamda milletimiz Bakü’den, İstanbul’a; Paris’e kadar dalga dalga yayılan tepkisinde sonuna kadar haklıdır. Zira atılan iftiranın çirkefliği ve Ermeni göçkünlerinin (diaspora) çirkinliği bir yana, Fransa’nın aşüfteliği de artık milletin sabır taşını çatlatmıştır. Cezayir ve Raunda soykırımları hafızalardaki tazeliğini korurken hem de. İnsanımız haklı olarak öfkesini dışarı vurmuştur. Vurmalıdır da!.. Yalnız bunu yaparken akl-ı selim olunmalıdır. Fransa’nın Yahudi kökenli cumhurbaşkanı ve onun gibi kopuklar kalkıp da tarihimize çamur atmaya kalktığında sergileyeceğiniz davranış kalıbı televizyonunuzun kumanda aletini mıncıklamak yahut ıskartaya çıkan okey taşını var gücünüzle masaya yapıştırmak gibi ucuz tepkiler olmamalıdır. Zira kumanda aletinizin bozulması, parmak kemiğinizin çatlaması ve sair zırvalıklarınız Fransa’ya bir şey kaybettirmez. Maide suresinde de tarif edildiği üzere “kınayanların kınamasından korkmayan” bir milletin mensubu olarak daha şecereli, daha muhkem tepkiler vermelisiniz. Misâl gidip de altınıza Fransız arabası çekmemeli, sırtınıza Fransız kumaşı geçirmemelisiniz ki tepkinizin ucuz olmadığı ortaya çıksın. Yoksa karşınızdakilerin tilkilikleri de sırtlanlıkları da yanlarına kâr kalır. Siz de Bürüksel, Washington, Paris… diye giden şer kapılarında -sözümüz meclisten dışarı- sirk maymununa döndüğünüzle kalırsınız. Sahi Bozkurt olmak dururken maymuna dönmek zül olsa gerek… Ne dersiniz? Serik-29.12.2011

Aziz Dolu Atabey
azizdolu.blogcu.com
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Yazınız güzel, hoşuma gitti. Son cümleninize katılmadım sadece.

Bu vatan sevgimizi göstermek isterken illa da bir hayvanı sembolize etmemize gerek varmı, bilemiyorum. Orta Asya'dan gelen atalarımızın mitolojik destanlarında konu ettiği hayvan ile bu toplumun arasında bir ilişik kurmak gereksiz diye düşünüyorum.

İnsanca ve müslümanca; Dinimize, toprağımıza, bayrağımıza ve kültürel değerlerimize sahip çıkarsak, Rabbimizin üzerimizdeki nimetini tamamlayacağına inanıyorum. Zaten, kendini insan hiseden ve bilen her Türk vatandaşı; ülkü sahibidir.

Allah (Celle celaluhu) ve Peygamberimiz (s.a.v.) olumlu anlamda örnek verilen insanlar için asla bir hayvan figürü kullanmamışlardır ve hep insani vasıfları ön plana almışlardır. Biz de aynı yolu izlersek, sayımızın yine yüz milyonlara ulaşacağına eminim. Sadece, bu tür klişeleri artık bir kenara bırakmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
 
Üst Alt