Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

evet anne ve baba adaylarını ve olanları eğitime aliyoruz..İyi dersler

  • Konbuyu başlatan beyaz_ýþýk
  • Başlangıç tarihi
B

beyaz_ýþýk

Guest
Niçin ANA-BABA OKULU?
Bazı ebeveynler aile okulları vb. eğitimlere direnç gösterirler.

Benim çocuğumu en iyi ben tanırım,

Kimse bana; çocuğuma ve eşime nasıl davranacağımı öğretemez.

Biz böyle mi büyüdük?

Bizim ailemizde sorun yok... gibi bahanelerle eğitime direnç gösteren bireylere şöyle denilmeli:

Evet, belki bizim kuşağımız veya bizden önceki kuşakların bu nevi eğitsel imkânları olamamış olabilir. Fakat günümüzde bu tarz imkânlar madem var; niçin kullanmayalım?.. Ayrıca günümüz şartları ile geçmiş zaman şartları birbirinden çok farklı. Artık gerek teknolojinin ve gerekse çevre şartlarının etkisiyle çocukların ve gençlerin kafası çok fazla karışmakta. Ebeveynin hatalı tepkileri neticesinde eve karşı soğukluk hisseden çocukları ve gençleri bekleyen öylesine tehlikeli ortamlar var ki… sadece bu nokta bile ebeveyn eğitiminin önemini vurgulamaktadır.

Bunların dışında bizler eğitim alan ebeveynlerin çocukları değiliz, ama psikolojik olarak sorunsuz olduğumuzu kaçımız söyleyebiliyoruz? Veya kaçımızın özgüveni tam olarak yerinde veya kaçımız mesleki olarak istediğimiz yerdeyiz? Ya da birçoğumuzun hayatında keşke dediği noktalar mutlaka vardır vs… Öyleyse daha kendini bilen, özgüvenli, pozitif ve başarılı bir nesil için lütfen üzerinize düşen görevi ihmal etmeyin. Ve aile okuluna gelmeyi sakın ihmal etmeyin… Ve unutmayın ki; eğitime katılmak için sorun yaşıyor olmanız gerekmez. Daha mutlu bir aile için eğitime katılmanızı öneririm. Sorun yaşanmadan sorunlara karşı önlem almak, sorun yaşandıktan sonra çözüm üretmekten çok daha sağlıklıdır.

Aile okuluna kayıt ve başarılı olmak için gerekenler:
Her iki ebeveynin eğitime katılması eğitimin uygulanabilirliliğini artıracağından her iki ebeveynin okula katılması bekleniyor.

Derse önyargısız gelme, uyguladıklarınızdan sonuç almanızı kolaylaştırır.

Önceki negatif deneyimlerinizi bir kenara bırakın, gerekirse eğitime sıfırdan başladığınızı düşünün.

“Ben zaten bunu denemiştim diyerek” önerileri dikkate almamak yapılacak en büyük yanlışlardandır.

İstikrarlı olmalısınız. Sunulan yöntemler; ancak istikrarlı olunursa çocuğa ve ailenin genel yapısına pozitif yansır.

Samimi ve doğal olmalısınız.

Küçük bir not defteri alıp bazı mevzuları not etmeniz bilgilerin aklınızda kalmasını ve hedeflerinizin oluşmasını sağlar.

Öyleyse buyurun aile okuluna…
Zil çalıyooooooooooooooooor..!

Neler anlatılacak aile okulunda?

Yaklaşık 30 ders sürecek eğitim programımızda genel olarak evlilik öncesi süreç dâhil olmak üzere farklı yaş dönemlerinde çocuğa yaklaşım ayrıca eşler arası diyalog vb… konular anlatılacaktır.
Kayıt oldunuz. BAŞARILAR…


--------------------------------------------------------------------------------

[DERS-1]
ANNE-BABALIK EĞİTİMİ EVLİLİK ÖNCESİNE DAYANIR
Birçok birey, anne-babalığın eğitim gerektirebileceğini, evleninceye, hatta çocukları oluncaya ve hatta çocuklar büyüyüp sorunlar baş gösterinceye kadar düşünmezler. Hele de evlilik olayı gerçekleşinceye kadar taraflar birbirlerini ağırlıklı olarak sadece “salt bireysel özellikleri ile” değerlendirirler. Yeni bir yuvanın kurulacağı düşüncesi genelde ikinci planda değerlendirilir. Taraflar muhataplarını aynı zamanda ileride kendilerine emanet olarak verilecek çocuklarının annesi veya babası olarak değerlendirmezler. Oysaki evliliğin en önemli amaçlarından biri bir neslin yetişmesine katkı sağlamaktır. Bu amacın göz ardı edilip sadece duygusallığın tesiri altında kalınarak verilen kararların çok sağlıklı olmadığı görülmektedir. Mantığın devreye girmediği evlilik kararlarında sadece doğacak çocuklar değil, aynı zamanda eşler de etkilenmektedir. Ki zaten eşler arasında tartışmaların olması evin genel havasına tesir eder ve çocukların psikolojisi kendilerine ebeveynleri tarafından pozitif yaklaşılsa da etkilenir. Bu sebeple daha evliliğe karar vermeden önce aile kavramının irdelenerek düşünülmesi gerekmektedir.

Evlilik kararı verilirken nelere dikkat edilmelidir?
Mantık kesinlikle devre dışı bırakılmamalıdır.

Evlenilmesi düşünülen birey sadece içinde bulunulan zamandaki rolü ile düşünülerek değil değişik rolleri de (anne olma, baba olma, ev hanımı olma vs… gibi) düşünülerek değerlendirilmelidir.

Birey, eş olarak düşündüğü bireyi değişik rolleri ile değerlendirirken önyargılı davranmamalı, kafasındaki soru işaretlerini muhatabı ile paylaşmalıdır.

Herhangi bir bireyin eşini değerlendirmesi kadar kendini de onu bekleyen roller ve sorumlulukları bağlamında değerlendirmesi gerekmektedir. Yani bir yuva kurmanın sorumluluğu, eş olmanın veya ebeveyn olmanın sorumluğu düşünülerek evliliğe adım atılmalıdır.

Yukarıda ifade edilen noktalar bağlamında bireyin ümitsizliğe kapılma ihtimali vardır. Çünkü çevrede görülen negatif örnekler evlenecek olan bireylerde ben bu işi yapamam düşüncesi oluşturabilir. Bu sebeple konuya objektif bir biçimde bakmak ve daha pozitif ve başarılı bir yuva kurmak için bireyler evlilikten kaçmak yerine kendilerini geliştirmeli, birtakım eğitimler almalıdırlar.

Evlilik öncesi ebeveynlik eğitimi nasıl alınabilir?
Her şeyden önce böyle bir eğitim için erken diye düşünülmemelidir. Öncelikle evlilik ve akabinde ebeveyn olmaya dair eğitim alma hedeflenmelidir. Çünkü ideal ebeveyn olabilmenin ilk sırrı ideal eş olmaktır. Pozitif ortamlarda dünyaya gelen çocuklar hem ruhsal ve hem de zihinsel olarak oldukça pozitif olurlar. Bu nedenle evvela evlilik ile ilgili eğitimler alınmalıdır diyebilirim. Eğitim için belli merkezlerdeki düzenli eğitim programlarına veya seminerlere katılınılabileceği gibi konu ile ilgili kitaplar ve makaleler okumak veya evlilik öncesi danışmanlık desteği almak önerilebilir. Bunun dışında itimat ettiğiniz ve model olabildiğine inandığınız ailelerle de bağlantı halinde olmak kuracağınız yuva için oldukça önem arz edecektir.

Böyle bir eğitsel sürece hem kadının ve hem de erkeğin katılması gerekmektedir.

Eğitimle ne kazanacağız?
1- Yeni kurulacak yuva ile birlikte taraflar kendilerini neyin beklediğini bilmiş olacaklarından hazırlıklı oluş sağlanacak ve sorunlar karşısında çözüm gücü oluşacaktır.

2- Evlenmeyi düşünen bireyler birbirlerini sadece duygusal olarak değil, çok yönlü olarak tanıyabilecek ve değerlendirme yapabileceklerdir.

3- Henüz çocukları doğmadan eşler arası diyaloğun güçlenmesi sağlanacaktır.

4- Gebelik öncesinde ve gebelik sürecinde nasıl yaklaşımlar sergileneceği öğrenilmiş olacağından ebeveyn adayı çift bilinçli davranabilecektir.

5- İlk ebeveynlik ve evlilik dönemlerinde karşılaşılacak muhtemel bir sorun karşısında çiftler nasıl davranmaları gerektiğini bilecek ve yapılabilecek yalnışlıklar asgariye inmiş olacaktır.

der 2 yi beklediğinize eminim..yakında ;)
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 2]
İDEAL EBEVEYNLİKTE KARI-KOCA DİYALOĞUNUN ÖNEMİ
Karı-koca diyaloğu ile ebeveynlik arasında ne gibi bir bağ var diye düşünen birçok birey vardır.

Hatta kendilerini ebeveynlik rolüne fazlaca adapte eden nice ebeveynler vardır ki; eşleri ile diyaloglarını hep ikinci plana atmışlardır. Oysaki iyi ebeveyn olabilmenin sırrı iyi eş olabilmekten geçer. Annelik veya babalık vasıfları çok güzel olan ve çocuğuna doğru yaklaşım tekniklerini kullanarak yaklaşan fakat eşi ile ciddi sorunlar yaşayan birçok insan vardır. Bu bireylerin çocukları ebeveynleri ile güzel zamanlar geçiriyor olsalar bile anne-babaları arasındaki gergin havadan nasiplerini alırlar.

Neden ideal ebeveynlik için eşler arası diyalog önemlidir?
1- Öncelikle ebeveynlerin kişisel mutlulukları için önemlidir. Kendini mutlu hisseden ve sorunlardan dolayı gergin olmayan bir birey annelik-babalık rolüne de bu duyguyu yansıtır. Bu nedenle bireyin kafasının sorunlarla meşgul olmaması mutluluğuna ve mutluluğu da, pozitif ebeveyn olmasına katkı sağlayacaktır.

2- Çocuğa öğretilmeye çalışılan ne olursa olsun karı-koca işbirliği sağlandıktan sonra verilecek öğreti çok kısa zaman içinde çocuğa yerleştirilebilirken, tek ebeveynin çabasıyla bu öğretilerin çocuğa yerleştirilmesi uzun zaman alacaktır.

3- Çocuklar hatalı davranışları modeller: Özellikle küçük yaş dönemlerinde çocuklar modelleyerek öğrenirler. Kendisine doğru yaklaşımlarda bulunulsa bile annenin babaya veya babanın anneye hatalı tepkilerle yaklaştığını gören çocuk doğru olmayan davranışları bilinçaltına bu şekilde yerleştirmiş olur. Bir diğer ifade ile kendine tebessüm edilip de annesine bağırıldığını gören çocuk sadece tebessümü değil öfkeyi ve agresyonu da öğrenir.

4- Ev içinde tutarsız davranışlar gören çocuk bir süre sonra ebeveyninin samimiyetine inanmayacaktır. Bu da zamanla aile içinde güvensizliklerin oluşmasına ve çocuğun özgüveninin zedelenmesine neden olur.

5- Eşler arası geçimsizlik nedeniyle oluşan evdeki gergin hava çocuğun psikolojisinin negatif etkilenmesine neden olur.

6- Çocuk zamanla taraf tutmak zorunda kalır. Bu süreçte de çoğu zaman çıkarına uygun tercihler yapar.

7- Ergenlik dönemindeyse çocuk gergin olmayan huzurlu ortam arayışına girer. Bu nedenle evden uzaklaşabilir.

8- Bu tarz negatif bir ortamda büyüyen çocuklar ileride kuracakları ailelerine bu negatif etkileri yansıtır ve problemli bir yuva kurabilirler.

Ne yapmalıyız?
Öncelikle eşler bir araya gelmeli ve mevcut sorunlarını irdelemelidir.

Taraflardan biri sorun olduğunu kabul etmiyor veya çözüme yanaşmıyorsa bile sorunu fark eden taraf sorunları belirlemeli ve çözüm yollarını araştırmalıdır.

Çözüm yollarına, pozitif yaklaşımlarda bulunarak ve önyargılardan sıyrılarak ulaşılabiliyorsa eşler birtakım fedakârlıklar gösterilmelidirler.

Kimi zaman sorunların çözümlenmesi uzman desteği gerektirebilir. Bu durumda evlilik uzmanlarına başvurulup psikolojik destek alınması en sağlıklı olandır.

Sorunlar tespit edilip çözümleninceye kadar ev içinde hassas davranılmalı ve çocuğun bu süreçten etkilenmemesi hedeflenmelidir.

Taraflar alacakları her kararda çocuklarını da sisteme dâhil edip düşünmeyi ihmal etmemelidir.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 3]
Kendinizi tanıyor musunuz?
Kendinizi tanıyor musunuz? Ya da şöyle soralım; nasıl bir insan olduğunuz sorusunu daha önce hiç kendinize sordunuz mu? Her insanın mutlaka kendini tanımlayabileceği birkaç cümlesi vardır?

Fakat çoğu zaman bu birkaç cümlecik tam anlamıyla bizi ifade etmez. Yetersiz kalır. Kendimizi tam anlamıyla ayrıntılara inerek düşünmeye kalktığımızda aslında birçok özelliğimizi beğenmediğimizi veya olmaması gereken özellikler olduğunu görürüz. Kendini tam olarak tanımlayamayan bir insanın çocuğu karşısında tutarsız davranma ihtimali yüksektir. Çünkü kendinde bulunan negatif özellikleri belirleyip halletmeden çocuğunu bu özellikler konusunda eleştiren bir ebeveyn çocuğu nezdinde tutarsız görüneceğinden söyledikleri makes bulmayacaktır.

Neden bir ebeveyn evvela kendini tanımalı?
Kendinde bulunan negatif özellikleri görebilmesi ve pozitif özelliklerini daha da genişletmesi için evvela kendisini tanımalıdır.

Unutmayın ki çocuk yaşadığı ortamın izlerini taşır. Ebeveyn çocuğunda görmek istemediği özellikleri aslında kendisi taşıyor olabilir. Bu sebeple önce kendindeki negatif özellikleri düzenlemelidir ki; çocuk bu hatalı örnekleri model almasın.

Kendini tanıyabilen ebeveyn kişisel anlamda kendisini geliştirebilecek ve böylece mutlu ve başarılı olabilecektir.

Kendini tanıyan birey ebeveynlik rolüne yansıyan kişisel zaaflarını daha çabuk çözümler. Örneğin; sese çok duyarlıyım, bu sebeple çabuk sinirleniyorum diyen bir ebeveyn bundan dolayı çocuğu ile çatışma yaşıyorsa, ilk etapta sadece çocuğunu susturmayı değil, sese duyarlılık ve asabiyet derecesini dengelemek adına gerekirse yardım alabilmelidir.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[Ders 4]


Nasıl bir ebeveyn olduğunuzun farkında mısınız?
Daha önce nasıl bir anne olduğunuzu veya nasıl bir baba olduğunuzu hiç düşündünüz mü?

Veya çocuğunuzun beklentilerine -ki özellikle duygusal beklentilerine- ne oranda cevap verdiğinizi hiç düşündünüz mü?

Kendini bireysel özellikleri ile tanımlayabilen bir ebeveynin üzerinde durması gereken en önemli noktalardan biri ebeveynlik özelliklerini tanımlamasıdır.

Ebeveynlerin ekserisinin çocuklarından çeşitli beklentileri vardır:

“Çocuğum sorumluluklarını yerine getirsin.”

“Bana karşı saygılı davransın.”

Bağırarak konuşmasın.”

İyi bir meslek sahibi olsun.”

Yemek seçmesin.”

Bu örnek istek ve beklentileri istediğiniz kadar artırabilirsiniz. Bu beklentilerden ve daha birçok beklenti nedenlerinden dolayı ebeveynlerin çocukları ile çatışma içinde olduklarını görürüz. Ebeveynler çocuklarını hayallerindeki gibi bir çocuk yapmak için uğraşırlarken çoğu zaman onların bir birey olduklarını ve onların da ebeveynlerinden beklentilerinin olduğunu düşünmezler. Evet, siz ebeveynlerin çocuklarınızdan beklentileriniz olduğu oranda unutmayın ki çocuklarınızın da sizlerden beklentileri var.

Örneğin, çocuklarımızı eleştirdiğimiz oranda ebeveynlik rolümüzü de eleştirsek veya onlardan beklentilerimiz oranında onların beklentilerinin de olabileceğini düşünüp kendimize çekidüzen verebilirsek, ebeveyn-çocuk çatışmaları büyük oranda hallolur.

Ahmet Bey, bir baba olarak çok sabırsız olduğunu ve bağırarak konuştuğunu söylüyor. Biraz irdeleyince gördük ki; bu beyefendi aslında sadece çocuğuna karşı sabırsız. Diğer insanlara bağırdığı vaki değil. Öyleyse bu baba sadece ebeveyn olarak bağırma davranışında bulunuyor. Ve bu davranışının önüne geçebilir. Sadece biraz düşünerek davranması yeterli olacaktır. Aşırı titiz bir anne olan Fatma Hanım, bunu annelik rolüne de karıştırıyor ve çocuğuna yansıtıyorsa ileride çocuğunda da bu ve benzer takıntılara neden olacaktır. Bu annenin erken dönemde tedbir alması için sorunun farkına varması gerekir.

Gerek ebeveynin kendini tanıyıp olumlu özellikleri geliştirmesi ve olumsuzlukları düzeltmesi için ve gerekse çocuğuna olumsuz özellikleri yansımadan tedbir alabilmesi için ebeveynlerin kendilerini ebeveynlik rolleri ile tanımlamaları gerekir.

Nasıl bir evlat sahibi olacağımız bizim elimizde değil. Ama nasıl bir anne-baba olacağımız bizim elimizde. Ve tercih edilen anne-babalar olursak zamanla tercih ettiğimiz gibi çocuklar yetiştirir ve tercih edilen bireylerin oluşmasına vesile oluruz.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[Ders 5]
Evde etkin güç: Anne
Kadının birden fazla rolü vardır. Kadın bu rollerin hemen tamamında bilinenin aksine oldukça güçlüdür.

Hele de bu rollerden özellikle annelik rolündeki enerjisi bütün evi kuşatır niteliktedir.

Kadın, bedenen zayıf, ruhça çok güçlü bir varlıktır. Ki duygusal gücü devreye girdiğinde bedensel gücünün de akıllara hayretlik verecek tarzda arttığı görülür. Mesela evladına zarar geleceğini gören bir anne adeta pehlivan kesilebilir. Fakat genel anlamda bedensel gücü karşı cinsine kıyasla daha azdır.

Kadınlar devam eden sıkıntılara erkeklere oranla daha sabırlı tepkiler verirler. Örneğin; kadının doğum sürecine, doğum sancısına ve doğum sonrası sıkıntılara tahammül gücünü düşünecek olursak bu duygusal enerjinin ne denli büyük olduğu anlaşılır. Bu yönü ile değerlendirildiğinde kadınların zaman zaman kendilerini güçsüz hissetseler bile aslında yaşadıkları sorunlara dayanabileceklerini unutmamaları gerekir. Bu bakış açısı kadının kendisine verilen güce farkındalık oluşturmasını ve dolayısıyla sıkıntıları değerlendiriş tarzını pozitif etkileyecektir.

Kadının evdeki enerjisi küçümsenemez
Kadının duygu dünyasındaki enerjisinin nasıl bir enerji olduğu evin havası ile doğrudan ilişkilidir. Yani kadın kendisini negatif hissediyorsa evin genel durumu gergin, kadın pozitif duygularla doluysa evin havası coşkulu olacaktır. Evet sevgili ebeveynler hemen evlilik öncesi hayatınızı düşünün ve ailelerinizi değerlendirin. Annenizin psikolojisinin zaman zaman sizi ve diğer aile üyelerini nasıl etkilediğini düşünün. Gerçekten de anne sinirli veya üzgünse bu durum, aile üyelerine sessizlik olarak yansıyorken, anne pozitif ve enerjikse bu durum da aile üyelerine hareket ve mutluluk olarak yansıyacaktır. Öyleyle annenin bakış açısını ve davranışlarını pozitif kılması ve bu konuda babanın anneye destek olması evin huzuru açısından oldukça önemlidir. Huzurlu bir ortamda yetişen çocukların hem daha problemsiz ve başarılı ve hem de huzursuz ortamlarda büyüyen çocuklara kıyasla davranış bozuklukları çok daha az olan çocuklar oldukları görülür. Ortam çocuğun ders çalışma sürecinden anne-babasına olan yaklaşımlarına, sosyal hayattaki başarısından özgüvenine kadar birçok noktada çocuğu etkiler. Bu sebeple babanın da desteği ile annenin pozitif olması sağlanmalı, bu konuda gerekirse konunun uzmanlarından destek alınmalıdır.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 6]
Anne-babalar! Değişime ve gelişime hazır mısınız?

Her ebeveyn kendisini farklı yönleri ile tanıdıktan sonra bazı davranışlarını değiştirmesi gerektiğini, bazılarını ise daha da geliştirmesi gerektiğini düşünebilir.

Örneğin; çocuğunun beğenmediği her davranışı karşısında sinirlerine hakim olamayan ve şiddete başvuran bir baba bu davranışını değiştirmek, çocuğunu iyi gözlemlediği için sıkıntılarını fark edebilen bir anne bu davranışını biraz daha geliştirmek isteyebilecektir.

Birçok ebeveyn değişim için nereden başlayacağını bilemez ve bu sebeple çaba da göstermez. Sonuç olarak değişim yaşanmadığı gibi hatalı yaklaşımlar nedeni ile çocuğun psikolojisi ciddi anlamda etkilenir.

Burada sorun herhangi bir sorun olabilir. Sorun kimi zaman çocuklarda görülen davranışlarla ilgili, kimi zaman ise ebeveynin kendisinde halledemediği davranış ve özelliklerle ilgili olabilir. Her iki durumda da ebeveynin toparlanması ve yapıcı çözümler üretebilmesi için değişime kendisinden başlaması gerekebilir.

Değişime nereden başlamak gerek?
Değişime evvela ruhsal ve bedensel durumu değiştirmeyle başlamak gerekir. Sonrasında düşünceler, duygular ve davranışlar değişecektir. Yani istenmeyen davranış değişecek ve yerine olması gereken davranış benimsenecektir. İsterseniz gelin bu aşamaları kısaca bir inceleyelim ve değişimde 4D kuralı diyelim.

[DEĞİŞİMDE 4D KURALI]
Durumlar: Değişim için işe durumunuzu tanımlamakla başlayacaksınız.

Bedensel ve ruhsal durum: Bedensel durumdan kastım, gerek duruş gerekse hareketlerdir. Bezgin ve çökkün bir beden hali, değişim yaşayacağına kendini inandıramaz. Göründüğü gibi hisseder. Yani değişim adına ümitsizdir. Mesela omuzları çökmüş, sureti hüzün giymiş bir anne kendisine güvenemez. Bu sebeple sorun ne olursa olsun evvela kendine güvenen, ümitli ve pozitif bir beden hali gerekmektedir. Bireyin dik durması ve kendisine çekidüzen vermesi önemlidir. Kendine güvenen bireyin duruşu beyne pozitif mesaj ulaştırır ve değişim için gerekli enerjiyi ebeveyn kendisinde hissetmiş olur.

Ruhsal durum derken ise özellikle bireyin geçmiş ve gelecek zaman etkisinden sıyrılıp bulunduğu ana yoğunlaşması gerektiğini kastediyorum. Yani sorunun geçmişteki etkileri ve henüz gelmemiş, gelecekteki sıkıntıları düşünüldüğünde birey sorunun büyüklüğü altında ezilir ve ümitsizliğe kapılır. Mesela “Çocuğum yine bana bağırdı ve hakaret etti, bu kaç yıldır böyle!” diyerek geçmişe yoğunlaşan ve “Hep böyle kalacak galiba!” diyerek geleceğe yoğunlaşan birey, içinde bulunduğu anı düşünemeyecek hale gelir. Bu ümitsiz ruh hali ise bünyesinde değişim için mevcut bulunan enerjinin harcanmasına neden olur. Öyleyse değişime önce bedenimizle ve hemen sonrasında da geçmişe ve geleceğe dağılmasını engelleyeceğimiz bakış açımızla yani ruhsal yapımızla başlamak durumundayız.

Düşünceler: Bedensel ve ruhsal anlamda kendini toparlayıp değişime başlayan birey için değişimin ikinci basamağında düşünceler vardır. Yani “yapamam”, “başaramam” gibi negatif düşünceleri önce zihinden ve sonra da dilden tamamen çıkarmak gerekir. Düşüncenin hep pozitife odaklanması ve terminolojinin bu doğrultuda şekillenmesi gerekmektedir. Pozitif düşünce ile birlikte düşünülen hedefin gerçekten istenilmesi önemlidir. Hedeflenen davranışların düşüncede netleştirilmesi ve tanımlanması da bireyin şartlanmasını sağlayacaktır. Örneğin “Ben çocuğumu, hata yapınca ona bağırmadan uyarmak istiyorum.” diye netleşen bir hedef, değişimi hızlandıracaktır.

Davranışlar: Evet durumların, düşüncelerin ve bunlara bağlı olarak duyguların değiştiği yerde istenilmeyen davranış, yerini hedeflenen davranışa bırakır. Değişim sağlanmış olur.

Bu sıralanan dört madde birbirine bağlı zincir halkaları gibidir. Dolayısıyla adım atılınca sıradaki maddeler arkasından otomatikman sürüklenir. Yeter ki isteyin. Evet sevgili ebeveynler hiç vakit kaybetmeden işe başlayın. Önce neleri değiştireceğinize karar verin, arkasından da değişim formülünü hayatınıza geçirin.

Duygular: Düşüncede pozitif olan birey kendini rahat ve mutlu hisseder. Huzurlu bir yapı ise yani duygudaki rahatlama ise değişime devam arzu ve iştiyakı doğurur. Unutmayın beyin düşünce boyutuyla komut alır ve kalp hisseder. Sonrasında ise birey aşamalarını tamamlar ve değişim büyük bir oranda başlamış olur.
 

berfut

New member
Katılım
23 Kas 2007
Mesajlar
2,167
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Yaş
44
Konum
istanbul
rabbim senden razı olsun kardeşim cok önemli bir konu paylaşımın ..
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 7]
Niçin çocuk sahibi olmak istediniz?
Bu soruyu kendinize yönelttiğinizde nasıl bir cevap veriyorsunuz? Çok değişik cevaplar verilebilir, ancak ebeveynler “annelik-babalık” duygularını yaşayabilmek için çocuklarına muhtaç olduğunu unutmamalı.

Fakat amaç ne olursa olsun hemen her ebeveynin ruhunda açıktan veya örtülü bir biçimde şekillendirdiği bir amaç vardır. “Analık veya babalık duygusunu yaşamak veya bu duyguya ihtiyaç hissetmek vardır.” Yani çocuk sahibi olunmak istenmesinin nedeni bir neslin yetişmesine katkı sağlamak da olsa, çocukları sevmek de olsa, toplumun beklentisi de olsa ortak amaç ebeveynlik duygusunu yaşamaktır. Hatta kimi zaman bazı ebeveynler tarafından biraz daha bencilce düşünülür. Şöyle ki: “İleride yalnız kalmama” düşüncesi de eklenir bu ebeveynlik arzusuna.

İşte bu noktada biraz durup düşünmenizi istiyorum. Sizler ebeveyn olma, diğer bir ifadeyle anne-baba olma gibi güzel duyguları zaman zaman sinirlendiğiniz, hatta bazen öfkenizi yenemeyip kendilerine fiziksel şiddet uyguladığınız, çok rahatlıkla bağırabildiğiniz, çevrenizdeki diğer insanlara kızdığınız halde acısını kendilerinden çıkardığınız çocuklarınız sayesinde yaşadınız ve yaşıyorsunuz. Toparlamak gerekirse çocuklarınızın doğumuyla, hatta anne rahmindeki yerlerini almalarıyla birlikte ebeveynlik coşkusu başlıyor. Sebepler dairesinde size bu ulvi duyguları yaşatan çocuklarla yaşanan olumlu münasebet ne oluyor da çocuk dünyaya geldikten ve sorunlar baş göstermeye başladıktan sonra sona eriveriyor. Ve en ufak bir sorunda, (ki çoğu zaman sorun kapsamında değerlendirilmeyen davranışlar ebeveynin sabırsızlığı nedeniyle sorunmuş gibi görünüyor). Yaşadığı bütün o güzel duyguları unutup, öfke kaynağı haline gelebiliyor. İsterseniz ebeveyn oluşunuzun size kazandırdıklarını şöyle birkaç maddede toparlamaya çalışalım.

Ebeveynliğin bireye kazandırdıkları
Şayet çocuklarınız yanınızdaysa hemen şimdi, değilse eve gidip onları gördüğünüz an lütfen bir düşünün. Ve sonra size böyle güzel ve faydalı bir armağan verdiği için önce verene teşekkürlerinizi sunun ve sonra da bu armağana zarar vermeden ve deforme etmeden bakın. Ve çocuklarımızın hangi yaşta olurlarsa olsunlar bize ihtiyaçları olduğu gibi bizlerin de hangi yaşta olursak olalım onlara ihtiyacımız olduğunu unutmayalım. Başlığımızı tekrarlamak gerekirse:

“ANA-BABALIK DUYGULARINI YAŞAMAK İÇİN ÇOCUKLARIMIZA İHTİYACIMIZ OLDUĞUNU UNUTMAYALIM.”
Her şeyden önce bireyin ve özellikle de anne olacak bireyin ruhundaki pozitif duygu ve davranışlar harekete geçer.

Birey ebeveynlik ile kazandığı bu duyguları deforme etmeyecek olursa bu duygular sebebiyle bireylerin hayata bakış açıları olumlulaşır ve bu da hayattaki bireysel başarılarına ve mutluluklarına kaynaklık eder.

Çocuk sahibi olma eşler için kuvvetli bir ortak paydadır. Eşler arası münasebet için tek şart değildir. Fakat diyaloğun kuvvetlenmesinde önemli bir paya sahiptir.

İlk günlerden itibaren yaptığı hemen her yeni davranış ebeveyn için yeni bir mutluluktur. Bu denli küçük olmasına rağmen ebeveyni bu yeni davranışlar kadar mutlu eden neredeyse ikinci bir şey yoktur.

Çocukla birlikte aile içinde düzen ve disiplin oluşumu sağlanır.

Ebeveynlik ile yeni bir rol sahibi olan birey bu rolüne zorunluluk değil de güzellik olarak bakabilirse çocukla birlikte geçirilen dakikalar (çocuk ne kadar gürültü yapsa da) birey için rahatlama seansları olur.

Ebeveynlik bireyin olgunlaşma sürecine katkı sağlar.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 8]
Hamilelik süreciyle çocuk eğitimi başlar
Çocuk eğitimi esas olarak evlilik öncesine dayanır. Yani bireyler eş seçerken bile, ‘evlenmeyi düşündüğüm bu birey ileride benim çocuğumun annesi/babası olacak’ bakış açısı ile düşünmeli ve değerlendirmelerini ona göre yapmalıdırlar.

Tabii bunu yapabilmeleri için kendilerinin bu konu hakkında yani çocuk sahibi olma ve sonrası hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. Bununla birlikte bireyler evlilik sonrasında ve ebeveynlik sonrasında çeşitli sorunlarla karşılaşırlar. Bu sorunların yapıcı bir şekilde çözülebilmesi gerek aile huzuru ve gerekse çocuğun eğitsel süreci için oldukça önemlidir. Özellikle çocuk eğitiminde yapılacak bir yanlışın onarımı çok ciddi uğraşlar ve uzun zamanlar gerektirebilir. Bu sebeple hata yapmadan tedbiri alınmış bir süreçle ebeveyn olmak eğitimi hızlandırıcı ve kalıcılaştırıcıdır. Bu bakış açısı ile değerlendirildiğinde gebelik sürecinde çocuk eğitiminin başladığı fikrinin oldukça gerçekçi olduğu anlaşılır.

ANNENİN PSİKOLOJİSİ İYİ OLMALI
Anne-çocuk arasındaki ilk bağ çocuğun anne-rahmine düşmesi ile birlikte başlar. Anne bebeğini taşıdığının bilincindedir ve bebeğine dair duyguları oluşmaya başlar. Bu duygular ne denli pozitif olursa, yani bebek ne denli istenen ve beklenen bir bebekse bebeğin gelişimi ve gebelik süreci o denli pozitif olur. Öyleyse gebelik sürecinde çocuk eğitiminin en önemli kısımlarından biri annenin psikolojisidir.

Gebelik karmaşık duygular demektir
Bir kadın için en özel zaman dilimlerinden biridir, çocuğunu karnında taşıyor ve bunu hissediyor olmak. Özellikle annenin ilk gebeliği ise yaşanan duyguların tarifi neredeyse imkansızlaşır. Ağırlıklı olarak bu duyguları ifade eden kelime karmaşadır. Yani anne karmaşık duygular içindedir. Bir yandan seviniyor, diğer yandan heyecanlanıyor, öte yandan da korkuyor olabilir. Kimi zaman gelecek kaygısı içinde bocalarken anne, kimi zaman fiziksel görünümü için endişelenebilir. Veya anlam veremediği bir hüzünle dolabilir içi. Bütün bu duyguların yaşanması oldukça olağandır. Yeni üye annenin bedeninde olduğu kadar ruhunda da değişikliklere sebebiyet verecektir. Burada sorun olan nokta yaşanan bu karmaşık sürece verilen tepkilerdir. Gerek annenin gebelik olayını algılayışı ve gerekse yakın çevredekilerin - eş gibi- anneyi destekleyişleri gebelik sürecinin sağlıklı veya sağlıksız gelişmesine neden olur. Tabii burada benim vurguladığım sadece gebelik sürecinin ruhsal boyutu, bununla birlikte annenin biyolojik anlamda yaşadıkları da oldukça önemli ve destek gerektiren bu konudur. Yani annenin düzenli olarak doktor kontrollerinin yapılması gerekir. Bununla birlikte vücuttaki hormonal değişimin annenin ruhsal durumuna doğrudan tesir ettiği söylenebilir.

Yukarıda sıralanan ve ruhsal durumu ifade eden duygu değişikliklerinin gebelik sürecinde çocuğa negatif yansımaması, dahası pozitif yansıması ilk etapta bebeğin istenen ve beklenen bir bebek olması ile doğru orantılıdır. İstenmeyen bir gebelikte anne yaşadığı negatif süreçlerde daha sabırsız olabildiği gibi içten içe bebeği suçlayabilir. Bu da daha ilk günlerden itibaren anne-çocuk arası bağın yıpranmasıdır ki bu eğitim için kesinlikle negatif bir durumdur. İlk etapta annenin karnındaki bebeğe karşı istekli olması gerekmektedir. Bunun dışında çocuğuyla duygusal bağ kuma ve ebeveynin kendisini geliştirme çabası olmak zorundadır.

Ebeveynin yapması gerekenler
Hamilelik sürecinde her şeyden önce ebeveyn bedensel sağlığına önem vermeli gerekli kontrollerini aksatmamalıdır. Bu detayları konunun uzmanlarına havale ederek ben gebeliğin psikolojik ve eğitsel sürecine eğilmek istiyorum.

Gebelik her ne kadar sadece anne ile alakalıymış gibi görünse de babanın da sürece dahil olması gerekmektedir. Baba hem eşine gerekli desteği vermeli hem de çocuk eğitimi ve çocuğa yaklaşım konularında kendini geliştirmelidir.

Çiftler birbirleriyle rahatlıkla konuşabilmeli ve duygularını birbirleri ile paylaşmalıdırlar. Bu şekildeki bir davranış eşleri bebek bağlamında kaynaştıracağından aile içindeki huzur artacak ve çocuk bulunduğu ortamın pozitif izlerini taşıyacaktır.

Özellikle anne; bakış açısında negatifliklere yer vermemeli pozitif düşünmeli ve davranmalıdır. Çünkü annedeki en ufak bir gerilim doğrudan çocuğa yansıyacaktır. Özelikle annenin duygusal süreçlerinde istenmeyen yoğunlukta bir değişim yaşandığında (heyecan, sinir, üzüntü vb…) bu çocuğun sinir sistemine doğrudan yansıyacaktır. Çünkü bu tarz durumlarda annenin kan yapısı etkilenir bu da doğrudan çocuğun sinir sistemine etki eder. Dolayısıyla çocuk henüz doğmadan eğitsel süreci zorlayıcı bir durum yaşanmış olur.

Bütün bunların dışında ebeveynin karnındaki bebekle konuşması, ona tasavvuf musikisi vb… müzikler dinlettirmesi, çocuğuna kitap okuması gibi davranışlar hem anne- çocuk arası duygusal bağı kuvvetlendirir, hem de çocuğun ruhsal ve zihinsel gelişimine pozitif yansır. Aynı davranışları baba da yapmalıdır.

Ayrıca ebeveynin gerek çocuk bakımı, gerek çocuğun gelişim süreçleri hakkında bilgi sahibi olması annenin özgüveninin sağlanması için gereklidir. Tabii bunların yanında ebeveynin çocuk psikolojisi hakkında da bilgi sahibi olmak için araştırmalar yapması, kitaplar okuması ve eğitsel faaliyetlere katılması da yine yapması gerekenler arasındadır.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 9]
İlk anne-babalık deneyimleri
Ve dünyaya ve sizin evinize yeni bir birey katıldı... Küçük, ama küçük olduğu kadar kendisine ayrılan zaman, eve kattığı mutluluk, yaşattığı heyecan vs. büyük.

Bu dönemde gerek anne ve gerekse baba tatlı; fakat karmaşık denilebilecek duygular içinde olabilirler. Ancak kendi duygularında ne denli hızlı bir şekilde denge sağlayabilirlerse, o denli çocukla geçirilen zamanın etkili oluşu sağlanabilir. Şimdi isterseniz bu dönemde ebeveyn neler yaşar kısaca bir inceleyelim.

Annenin loğusalık psikolojisi
Loğusalık psikolojisi kimi zaman anneliğin ilk dakikalarında, kimi zaman ise ilerleyen zamanlarda kendini gösterir. Annenin kendisini farklı duygular içinde hissettiği bu dönemde yoğun desteğe ihtiyacı vardır. Anne vücudundaki hormonel değişime de bağlı olarak genellikle çok hassaslaşır. En ufak bir durumda üzülüp ağlayabileceği gibi, öfkelenip bağırabilir de. Bütün bunlar aslında ciddi bir sorunun göstergesi değildir. Fakat loğusalık döneminin karmaşasından sıyrılabilmek için annenin yakın çevresinden gelecek desteğe ve anlaşılmaya ihtiyacı vardır. İlk günlerde anne kendini yorgun hissedebilir ve bu sebeple yakınında işlerini halletmek üzere kendisine yardım edebilecek bir yakınının bulunması faydalı olur. Bu dönemde özellikle babanın eşine her an destek vermesi ve eşiyle konuşması anne için oldukça önemlidir. Anne zaman zaman yaşadığı bu gerilimden dolayı çocuğunu suçlayabilir. Annenin bu dönemde çocuğunu benimseyememe gibi birtakım duygular içinde olduğu ve bu durumu annelik rolüne yakıştıramadığı için suçluluk psikolojisi içinde olabildiği görülür. Çünkü ona göre bir annenin bu duyguları yaşamaması gerekir ve bundan dolayı vicdanen rahatsızlık duyar. Fakat bütün bu duyguların olağan olduğu ve bir süre sonra geçebileceği unutulmamalıdır.

Yeni bebekle birlikte artık annenin uyku düzeni, fiziği ve sosyal hayatı değişmiştir ve bundan bebeği sorumluymuş gibi düşünebilir. Bütün bu düşünceler ilerleyen günlerde kaybolacaktır. Annenin biraz sabırlı olması ve kendisine pozitif telkinlerde bulunması önemlidir. Annenin kendini toparlayamaması durumunda bir uzmanla görüşülmesi en sağlıklı olandır.

İlk günlerde babalık psikolojisi
Babaların durumu annelere kıyasla biraz daha zordur. Çünkü annedeki değişiklikler olağan karşılanırken, babanın duyguları genelde anlaşılmaz ve hep eşine destek vermesi gereken birey olarak algılanır; fakat desteğe ihtiyacı olduğu düşünülmez.

Yeni gelen bu minik üye babanın da farklı duygular içinde olmasına sebep olur çoğu zaman. “Şimdi neler olacak hayatımızda, geçimini temin edebilecek miyim vb...” sorular babayı meşgul ederken, bir yandan da duygusal farklılıklar babayı meşgul eder. Babayla genelde ilgilenen olmaz; çünkü daha ziyade anne ile ilgilenilir. İlk günlerde babanın nerede uyuyacağı, yemek yiyip yemediği çok da önemsenmez ve bu durum babadaki duygusal gerginliği daha da artırabilir. Bunun dışında baba istediği her an bebeğe yakın olma şansına sahip olamadığını düşünebilir. Çünkü bebeğini sevebilmesi için karnının tok, altının temiz, gazının çıkartılmış ve uyumamış olması gerekir ki, böyle bir anı yakalamak oldukça zordur. Bu nedenlerle babanın da anlaşılmaya ihtiyacının olduğu unutulmamalı ve çevresi tarafından gelecek destek esirgenmemelidir. Bu şekilde baba kendini daha rahat hissedeceğinden eşine de daha fazla destek olabilecektir.

Bebeğe karşı sorumluluklar
Anne-çocuk arasındaki ilk duygusal bağ ilk dakikalarda kurulur. Özellikle normal doğum yapan annelerin ilk dakikalarda çocukları ile bütünleşmeleri sağlanmalıdır. Diğer doğumlarda ise mümkün olan ilk zamanda anne-bebek buluşması sağlanmalıdır. Bebek, bu ilk dakikalarda tensel temas halinde olmalıdır.

Bebeğe sık sık beden masajı yapmak bebeği ruhsal ve bedensel açıdan dinlendirecektir.

Babaların da ilk saatlerde bebekleri ile duygusal bağ kurmaya çalışmaları önemlidir.

Bebeğin ilk anlardan itibaren huzurlu bir ortamda bulunması için ebeveynler arası tartışmaların olmaması gerekmektedir. Aksi takdirde negatif etkilenen ebeveynler bunu bebeklerine yansıtacaklardır.

Ebeveynin çocuğuyla ilk dönemlerden itibaren konuşması ve bir süre sonra çocuğuna kitap okuması sağlanmalıdır.

Gerek ortamı, gerek ebeveyni yumuşatan ve gerekse bebeğin ruhunu okşayan dinletiler her zaman için faydalı olacaktır. Musikiler gibi...

Ebeveyn kendini geliştirme çabası içinde olmalıdır. Bu konuda kitap okumaya ara verilmemeli ve çeşitli eğitsel aktivitelere katılınmalıdır.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[Ders 10]
Çocuğunuzun ilk pedagoğu olmaya ne dersiniz?

Çocuklarınızı gözlemler misiniz? Veya çocuğunuzu gözlemlerken nelere dikkat etmeniz gerektiği hakkında bilginiz var mı?

Ebeveynlerin büyük bir çoğunluğundan çocukları ile ilgili olarak şu tarz kaygıların ifade edildiğine şahit olurum.

- Sorun anlarında nasıl tepki vereceğimi kestiremiyorum.

- Bazen çocuğumun ne apmaya çalıştığını anlayamıyorum.

- Daha başarılı olması için ne yapmalıyım bilemiyorum.

Her şeyden önce bu soruların cevabı için çocuğunuzu tanımalı ve davranışının nedeni hakkında bilgi sahibi olmalısınız. Bunun dışında bu kaygıların izale edilebilmesi için evvela çeşitli eğitsel faaliyetlerden istifade etmeli ve çocuk eğitimine ve çocuk psikolojisine dair çeşitli kitaplar okumalısınız. Gerek bu kitaplardan, gerek eğitsel süreçlerden ve gerekse ebeveynlik güdü ve tecrübelerinden edindiğiniz bakış açısı ile çocuğunuzun ilk pedagogu siz olmalısınız. Tabii buradaki ifademden bu işin uzmanı pedagoglara gerek olmadığı anlamı anlaşılmamalıdır. Çocukla ilgili net bir yargıya ulaşılması gereken durumlar karşısında ve psikolojik sorunlar karşısında ilgili uzmandan yani bir pedagog, psikolog veya çocuk psikiyatristinden destek alınmalıdır. Burada kastettiğim sadece annenin pedagog hassasiyetinde olması gerektiğidir:

Ebeveynin pedagojik rolü nasıl olmalıdır?
1. Objektif olmalı: Ebeveynlerin büyük bir kısmı çocuklarının normal üstü bir zekaya sahip olduklarını düşünürler. Bir kısmı da çocuklarının davranışsal anlamda problemli olduklarına öylesine inanmışlardır ki çocuklarının hemen her davranışını bu düşüncelere bağlar, dolayısıyla objektif değerlendiremezler. Her iki durumda da ebeveynin çocuğunu ve çocuğunun davranışlarını objektif bakış açısı ile değerlendiremediği ve çocuğuna hatalı yaklaşımlar sergiledikleri görülür. Bu nedenle ebeveyn çocuğunu gözlemlerken ve davranışlarını anlamaya çabalarken objektif olmayı ve her davranışı kendi konumunda değerlendirmeyi ihmal etmemelidir.

2. Çok yönlü gözlemlemeli: Çocuk farklı ortamlarda gözlemlenmelidir. Evde, parkta, yemek yerken, hastayken, yabancı biriyle birlikteyken vs. Aynı davranışın farklı zaman ve ortamlardaki yansılamalarını bilmek ebeveynin çocuğa doğru tepkilerle yaklaşmasını ve çocuğunu anlayabildiği için davranışsal anlamda mesafe kat edebilmesini kolaylaştırır.

3. Peşin hükümlü olmamalı: Nice ebeveynler vardır ki “çocuğum yaramaz” veya “saygısız” diyerek gerek kendi zihinlerini bulandırıp çocuklarını tanıyamamış ve gerekse çevresindekilerin kendi çocuklarına önyargıyla yaklaşmalarına sebep olmuşlardır.

4. Uzmanlara danışılabilmeli: Ebeveyn çocuğunu kapsamlı olarak ve objektif olarak gözlemledikten sonra çocuğunu daha iyi tanıyabilecek ve çocuğundaki normal dışı süreçleri daha çabuk fark edecektir. Nasıl çocuktaki fiziksel bir hastalık karşısında bir çocuk hekimine başvuruyorsa psikolojik, davranışsal ve gelişimsel bir sorun karşısında da ebeveyn gözlemlediği nomal dışı süreç için ilgili uzmanlara (psikolog, pedagog, psikiyatrist, özel eğitim uzmanı, konuşma terapisti gibi) danışacaktır.

5. Çocuğa değerli olduğu hissettirilmelidir: Ebeveynin her hareket ve ifadesinde çocukta “annem-babam bana değer veriyor” düşüncesini uyandırabilmelidir.
 

lotus

New member
Katılım
30 Mar 2007
Mesajlar
407
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Onuncu derse ne zaman geçtiniz :)Ben devamsızlıktan kalacağım bu gidişle
Çok güzel bir konu kardeşim. Allah razı olsun bu değerli bilgleri bizlerle paylaştığın için.

yalnız ufak bir konuya değinmeden geçemeyeceğim
Çocuk eğitiminde bazen öğrendiklerimiz o kadar yavan kalabiliyor ki. Okuduklarınla gerçek yaşam o kadar farklı oluyor ki bazı durumlarda çocuğun ağlamasın diye neler yapılyor neler:) . Yaşanmadan öğrenilmiyor hiçbirşey
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[Ders 11]
Anne-babalık vasıfları
Ne güzeldir anne-baba olmak. Fakat bir o kadar da zordur. Her bireyin birbirinden farklı hususiyetleri vardır. Herkes birbirine benzemek durumunda değildir. Fakat anne-baba olduktan sonra tüm ebeveynlerin birbirlerine benzemeleri gereken, özellikleri veya bir diğer ifade ile vasıfları olmak zorundadır.

Aşağıda bu vasıflardan sadece bir kısmına yer verilmiştir. İlerleyen derslerde hem bu vasıflar zaman zaman detaylandırılacak hem de diğer vasıflar anlatılmaya çalışılacaktır. Bazı bireylerde gerek yaşam koşulları nedeniyle gerek yetiştirilme yöntemleri nedeniyle çeşitli negatif özelliklerin var olduğunu görürüz. Asabiyet, şiddete meyil, sabırsızlık vb. Aslında bu vasıflar zaten bireyde de tercih edilmeyen özelliklerdir. Ama anne-babalık rolleri aktif haldeyken kesinlikle devre dışı bırakılması gereken özelliklerdendir. Hemen her insanın zaman zaman sinirlenme hakkı olabilir veya öfkelenebilir. Fakat anne-babalık rolündeyken birey negatif olan tüm bu özelliklerini frenleyebilmelidir. “Ne yapayım, ben böyleyim” tarzı bir yaklaşım çocuk eğitiminin handikaplarından biridir. Bu nedenle davranışsal anlamda veya ruhsal anlamda çeşitli sorunlar yaşayan bireyler kendilerini kontrol etmeli, edemiyorlarsa çocuklarının yanında hatalı davranıp etkilerini çocuğa yansıtmamaları için gerekirse bir uzmandan destek almalıdırlar. Anne-babaların taşımaları gereken önemli vasıfları şöyle sıralayabiliriz:

* SABIR

“Sabır olmadan asla!” Sabırlı oluş veya sabırsızlık genelde çocuğun davranışlarına bağlı olarak değil ebeveynin ruhsal durumuna göre değişkenlik arz ediyor. Öyleyse aslında sabrımızı zorlayan çocuklarımızın davranışları değil, çocuklarımızın davranışlarına bizim ruhsal anlamda hazır olmayışımızdır, diyebiliriz. Mesela, bir baba bir gün önce hiç kızmadığı bir davranışa ertesi gün çok yorgun olduğu için kızabiliyor. Veya çocuğu suyla oynamayı seven bir anne suyla üstünü ıslatan çocuğuna sabırla yaklaşırken, ertesi gün çocuğa giydirecek temiz kıyafet kalmadığı için aynı davranışa sabır göstermeyebiliyor. Öyleyse burada üzerine su dökme davranışı değil annenin hazır olmayışı bu sabırsızlığı üretmiştir. Kendimden bir örnek verecek olursam. Benim kızımın en büyük eğlencesi dolu poşetleri boşaltmaktır. Makarna poşeti de olabilir, pirinç poşeti de. Henüz neden-sonuç ilişkisi kuramadığı için bunu bir oyun olarak algılıyor. Kızım yaklaşık 2 yaşında. Benim sabırla yaklaştığım bu olaya maalesef birçok ebeveyn öfkeyle yaklaşabiliyor. İstisna denebilecek durumlar vardır. Birtakım davranış sorunları olan ve ısrarla tercih edilmeyen davranışlarda bulunan çocuklar gibi. Bu durumda da çocuğu anlamak ve çocuğa yardımcı olmaya çalışıp sorunun çözümüne odaklaşmak, gerekiyorsa uzman desteği almak gerekir. Yani sabır göstermeyip tepkisel davranmak burada da çözüm değildir.

* SEVGİYLE YAKLAŞIM

Her anne-baba çocuğunu sever mutlaka, ama çok az anne-baba bunu çocuğuna hissettirebilir. Anne-baba, çocuğu sevdiğini ona hem söylemeli hem de hissettirmelidir. Burada baz alınacak nokta çocuğun kendi sevgi dilidir. Beden temasından hoşlanan çocuğa dokunmak, konuşmayı seven çocukla zaman ayırıp sohbet etmek gibi. Bunun dışında çocuğunuzla ilgili yapacağınız tüm işlerde sevgiyle hareket etme önemli bir unsurdur. Yani çocuğunuzu geçiştirmeden veya öfke duygularını sıfırlayarak çocuğa yaklaşma, çocuk için oldukça önemlidir. Çocukların hisleri çok kuvvetlidir. Kendilerinin her şeye rağmen sevildiklerini bilirlerse ebeveynlerini anlama adına daha fazla çaba harcarlar.

* SAYGI

Ebeveynlerin en büyük yanılgılarından biri çocuklarının bir birey olduklarını unutmalarıdır. Evet sevgili anne-babalar çocuklarınız da aynen sizin gibi çeşitli duygu ve düşünceleri olan bireylerdir. Onların da utanma duyguları ve onurları vardır. Bu nedenle size yapılmasını istemediğiniz hiçbir davranışı çocuklarınıza uygulamamalısınız.

* HOŞGÖRÜ

Hoşgörü gösterilecek kişinin kendi yavrunuz olduğunu düşünecek olursanız çocuklarınızın hatalı bile olsa birçok davranışlarına hoşgörü göstermeniz zor olmayacaktır. Çocuklarınıza her zaman hoşgörü gösterin. Tabii bazı hatalı davranışlar karşısında tatlı bir otorite kurmanız ve çocuğunuzun davranışının sonucuna katlanmasına olanak sağlamanız gerekebilir. Ama çocuğunuz bu kararlı halinizi görürken bile siz içinizde hoşgörünüzü daima zinde tutun. “O henüz çocuk” deyin veya “gençliğin bir hatası” olarak değerlendirebilin. Tavır koymanız gereken durumlarda çocuğunuza doğruları öğretme adına tatlı otoritenizi sergilemeli ve kararlı olmalısınız. Fakat bunu iyi kalplilikle yapmalısınız.

* TEBESSÜM

Bazı ebeveynler çocuklarını şımartmamak için onlara tebessüm etmezler. Umarım bu grup ebeveynlerden değilsinizdir. Çocuk tebessümle şımarmaz, bunu asla unutmayın. Samimiyetle çocuğa tebessüm etmek aradaki bağı kuvvetlendireceğinden ebeveynin çocuk eğitiminde daha çabuk mesafe kat etmesine neden olur. Kimi ebeveynlerin ise tebessüm etmiyor olmaları kasıtlı değildir. Ama bunu çocuk için bir ihtiyaç görmediklerinden genellikle çocuğa karşı nötr bir surat ifadesi takınırlar. Çevreye gülücükler saçan nice ebeveynlerin çocuklarının yanında yorgunluk gibi bahanelerle tebessüm bile etmedikleri görülür. Oysa tebessüm çocuğun kendisini değerli hissetmesini kolaylaştırdığı gibi, çocuğun bundan eğitsel anlamda pozitif etkilenmesini sağlar.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 12]
Lütfen tepki vermeden önce düşünün
Sizce çocuğunuzu yeterince anlıyor musunuz? Çocuk anlaşılabilirse ona göre ebeveynin yaklaşımlarını ayarlaması daha kolay olacaktır.

Şayet ebeveyn hâlâ çocuğuna karşı hatalı davranmaya veya en ufak bir hareketinde sabırsızlık gösterip tepkisel davranmaya devam ediyorsa henüz çocuğunu anlayamıyordur. Çocuğu niçin anlamak önemlidir? Bir başka ifade ile çocuk kendisi anlaşılmadan birtakım tepkilere maruz kalırsa bunun sakıncası ne olabilir?

Bunu hemen bir örnekle izah etmek istiyorum: Mesela bedeninizin bir yerinde bir şikayetiniz olduğunu ve bundan dolayı ilgili hekime başvurduğunuzu düşünelim. Örneği daha da özelleştirelim; ayaklarınız ağrıyor olsun. Bu örnek vücudunuzdaki bir başka ağrı için de düşünülebilir. Doktorunuza ayaklarınızın ağrıdığını söylediğinizde muhatabınız olan doktorun size çeşitli sorular sormasını, durumun ciddiyetine göre tetkikler yapması gerektiğini düşünürsünüz. Bütün bu aşamalarda sonra doktorunuzun rahatsızlığınızı anladığına ikna olursunuz. Ve doktora olan itimadınızdan dolayı dedikleri sizi zorlayacaksa bile veya hoşunuza gitmese bile sizin iyiliğiniz için olduğunu bilir ve dediklerini uygulamaya çalışırsınız. Tam tersini düşünün, ayaklarınıza dair şikayeti belirttiğinizi ve size hiç soru sorulmadan ve tetkikleriniz yapılmadan ilaç verildiğini düşünün. Bu durumda da genellikle hasta doktorun kendisini anlamadığı, kararında yanılmış olabileceğini düşündüğünden doktorun tavsiyelerini uygulamaz. Hatta bu davranışından dolayı doktoru eleştirebilir.

Aynen bunun gibidir çocuğun davranışlarının sebebini bilmeden, anlamaya çalışmadan tepki vermek. Çocuk bir şeyler yapmıştır. Fakat bunu yaparken bilinçaltındaki düşüncelerinin tesiri vardır. Mesela duvara resim yapan çocuk, bu davranışı ile duvarı güzelleştirdiğini ve annesinin böylece kendisini fark edebileceğini düşünebilir. Bu düşünce ve heyecanla duvara resim yapan çocuk resmi annesine gösterir. Bu durumda anne resmi karalama olarak nitelendirip ve bundan dolayı fiziksel veya sözel şiddete başvurursa çocuğun ruhunda derin izler bırakabilecektir. Bu tepkisiyle çocuğunu bu davranışından caydırmak isteyen anne belki de bu tepkisi dolayısıyla daha ciddi sorunların baş göstermesine sebep olacaktır. Aynen sorunu anlamadan ilaç yazan doktorun hastayı daha ciddi bir tehlikeye sürüklemesi gibi. Oysa anne önce çocuğu dinleyip anlamaya çalışsaydı hem çocuktaki sevgi boşluğunu fark edebilecek hem de ruhsal anlamda çocuğa zarar vermeden duvara resim çizmenin yanlışlığını çocuğa anlatabilecekti. Aynen tıpta olduğu gibi “önce anlayın sonra tepki verin”.

Önce ruhunu ve bilinçaltını çözmeye çalışın, sonra çocuklarınıza tepkilerinizi şekillendirin.

Bu sebeple lütfen dinleyip anlamadan çocuklarınıza tepki vermeyin.

Her davranışın müspet veya menfi bir amacı vardır
Amaç müspet olduğu halde ters bir tepki ile karşılaşan çocuğun duyguları deformasyona uğrarken zaten ebeveyni ile bağ kuramamış olur ve amacı menfi olan çocuğun duyguları büsbütün negatifleşir ve bağlar kopma noktasına gelir. Çocuk kimi zaman yaptığı davranışla ebeveyninden negatif tepki görür. Fakat buna rağmen ebeveyni ile olumsuz da olsa bağlantı haline geçmekten hoşlanabilir. Bu sebeple her defasında kızıyor olduğunuz halde çocuğunuz hatasında ısrar ediyorsa çocuk hâlâ anlaşılamamıştır demektir. Çocuğunu anlamaya çalışıp da yetersiz kaldığınızı düşündüğünüz zamanlarda da bir uzmana danışmak hata yapma riskinizi azaltır.

[ Çocuklar neden olumsuz davranır? ]
* İlgiyi üzerinde toplama arzusu.

* Ebeveyni üzme arzusu/intikam düşüncesi.

* Gücünü ispat.

* Kendini ifade etme.

Bunlara kardeş kıskançlığı, özgüven problemi, vs.. gibi alt başlıklar çıkarılabilir. Bazen bu maddeler bazı çocuklar için 50’ye bile çıkarılabilir. Ve unutmayın ki çocuğu ve davranışlarının amacını anlayabilirseniz yaşanması muhtemel sorunların büyük ihtimalle önüne geçmiş olursunuz.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 13]
Çocuklarınıza zayıf yönlerinizi göstermeyin
Kimdir zayıf ebeveyn, daha önce bunu hiç düşündünüz mü? Veya acaba ben zayıf bir ebeveyn miyim yoksa güçlü ve başarılı bir ebeveyn miyim, diye hiç düşündünüz mü?

Birçok ebeveyn, bulunduğu zaman dilimine bakarak kendisi hakkında fikir sahibi olmaya çalışır. Oysa ebeveynlikte amaç çocukla olan ilişkiyi gelecekte de pozitif kılmaktır. Bir başka deyişle çocuk büyüdüğünde (gençlik veya yetişkinlik yıllarında) ebeveynini düşündüğünde pozitif duygu ve düşüncelerle donanıyorsa ve ebeveynine karşı vefa duyguları taşıyorsa ebeveyn geniş vadede başarısını ve gücünü göstermiş olur, yoksa çocuk küçükken çocuğa karşı güçlü görünmek bir başarı değildir. Çünkü çoğu zaman yanlış yöntemlerle gücünü çocuğuna ispatlamaya çalışan nice ebeveynlerin çocukları vardır ki büyüdüklerinde ebeveynlerine kin duygularını da beraberlerinde büyütmüşlerdir. Yani başlangıçta ebeveyn amacına ulaştığını zanneder; ancak ilerleyen yıllarda çocuğuyla duygusal bir bağ kuramadığında dahası çocuğuyla negatif süreçler yaşadığında aslında hiç de başarılı olmadığını anlar ve “Ben nerede hata yaptım?” diye düşünmeye başlar.

Bütün bu sebeplerden dolayı çocuklarınıza zayıf yönlerinizi göstermemeli, başarılı ve güçlü bir ebeveyn olmaya özen göstermelisiniz.

Öyleyse gelin, zayıf ebeveyn modellerinden bahsedelim.

Amacına ulaşmada duygusal davranan ebeveynler
Bu tarz ebeveynler duygusallıklarını kullanmaya, daha çocuklarının bebekliklerinden itibaren başlarlar. Kesinlikle iyi niyetlidirler. Fakat masumane kullandıkları bu yöntem ileriki zamanlarda çocukları ile olan ilişkilerini zedeler mahiyette kendini gösterir. Başlangıçta çocuğa yemeğini yedirebilmek, soğuk havalarda üstünü giydirebilmek gibi gayelerle ileriki yıllarda çocuğun ders çalışması, eve erken gelmesi gibi gayelerle ebeveyn duygusallığını silah olarak kullanabilir. Mesela: Bebeği olan duygusal ebeveynlerin; “yemeğini yemezsen anne ağlar” veya “şapkanı takmazsan bak hasta olurum” gibi cümleleri sıklıkla kullanırlar. İlerleyen yıllarda çocuğun zayıf notu karşısında ağlayan ve öylece çocuğuna nasihatlerde bulunan ebeveyn modelleri hiç de az değildir. Veya çocuklarının hatalarından dolayı kalbi sıkışan, tansiyonu yükselen ebeveynler de oldukça fazladır. Yani çocuğun yaş dönemine göre ebeveynin verdiği duygusal tepki de değişir. İsterseniz empati kuralım ve ebeveynin bu tarz tepkileri karşısında çocuk ne düşünür bir bakalım.

Yemek yemediği için veya ilerleyen yıllarda zayıf not aldığı için ebeveyni ağlayan çocuk “Benim karnım aç değil veya bir sınavım daha var, bunu düzeltirim, hem bütün sınıf zayıf aldı, peki anneme ne oluyor?” diye düşünür; ama başlangıçta ebeveynini üzmemek için kendisine söylenileni o an için yapar. Fakat çocuk ergenlik dönemine girdiğinde ebeveynini aşırı duygusal ve zayıf olarak değerlendirir.

“Yemek yemiyorum diye hasta olan bir ebeveynim vardı, şimdi büyüdüm yaşadığım bu sorunu söylersem iyice hasta olur.” der ve sorunlarını ebeveyni ile paylaşmaz. Bir süre sonra evini sadece ihtiyaçlarını gidermek için kullanır; ama paylaşım yaşayacak güçte görmez ebeveynini.

Görüldüğü gibi ebeveyn başlangıçta amacına ulaşmış gibi görünse de ilerleyen yıllarda çocuğunu iletişim kurabilme adına kaybetmiştir. Dolayısıyla seçtiği yöntem ebeveyni başarısız kılmıştır.

İdeal ebeveyn modeli: Kararlı, istikrarlı ve iyi kalpli
Başarılı ebeveyn istikrarlı ve kararlı ebeveyndir. Fakat kararlılığını ve istikrarlı halini sergilerken olumlu yaklaşımlarda bulunmayı, iyi kalpli olmayı ihmal etmeyen ebeveyndir. Amacına ulaşmak için sertliği veya duygusallığı seçmeye gerek olmadığını düşünen, çocuğu anlayıp dinledikten sonra ona alternatif sunmayı bilen ve sonrasında kararlarını uygularken iyi kalpli üslubunu kullanan ve çocuğu rencide etmeyerek doğru yaklaşımlar sergileyen ebeveyn bütün zamanlarda amacına ulaşacaktır. Yani ancak bu şekilde başarılı ve güçlü ebeveyn olunabilir. Bu durumda çocuk ne kadar büyürse büyüsün ebeveynini, yaşadığı her şeyi kaldırabilecek güçte görür. Bu nedenle paniğe kapılmadan ve sinirlerinizi kontrol altında tutarak başlığımızdaki formülü hayatınıza geçirmelisiniz yani iyi kalpli, kararlı ve istikrarlı davranmalısınız.

Amacına ulaşmada otoriteyi kullanan ebeveynler
Bu ebeveynler gözleri ile bile çocuklarını korkutabilirler. Ebeveynin gözlerine bakarak ürken çocuklar vardır. Çocuk ebeveynine saygıdan o gözlerden mesaj alıyorsa ne âlâ; ama korkudan ebeveyninin istediğini yapıyorsa ne acı.

Katı otorite ile amacına ulaşmaya çalışan ebeveynler ise duygusallığın aksine sertlikleri ile yani sözel, fiziksel veya duygusal şiddet ile dediklerini yaptırmaya çalışırlar. Aynen yukarıdaki örnekte ifade edildiği gibi bu ebeveynlerin çocukları, “Benim karnım aç değil; ama annem niye böyle öfkeleniyor?” şeklinde düşünür ve ebeveynlerin bu sertliklerine bir anlam veremezler. Başlangıçta ebeveyn bu şekilde çocuğa dediklerini yaptırabilir. Çünkü çocuk ebeveyninin tepkilerine anlam vermese de korktuğu için ebeveyninin dediklerini yapar. Fakat biraz büyüdükten sonra ebeveynine bir şey anlatmamaya başlar. Çünkü ders çalışmıyor diye, yemek yemiyor diye aşırı sinirlenen bir ebeveyni olduğunu düşünür ve “artık benim yaşadığım sorunları ebeveynim hiç kaldıramaz” gibi düşüncelere kapılır ve o da ilerleyen yıllarda ebeveyni ile sadece ihtiyaçları konusunda iletişime geçer.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 14]
Çocukla olumlu ilişki geliştirme yöntemleri

Her ebeveyn, çocuğu ile olumlu ilişkiler geliştirmek arzusu içindedir. Ve bu nedenle birtakım davranışlara başvurur. Fakat bu amaçla yaptığı davranışlar kimi zaman ebeveyni amacına ulaştırmaz.

Hatta daha kötü sonuçlarla baş başa bırakır. Şöyle ki; mesela ebeveyn çocuğunu mutlu edebilme uğruna “hayır” kelimesini hayatından çıkartarak çocuğuna yaklaşır; yani çocuğunun tüm isteklerine “evet” der. Ama bir süre sonra bu çocuğun, otokontrolü olmayan disipline edilmemiş bir halde ebeveynin karşısına çıktığına şahit oluruz. Başlangıçta bu durum çok fazla sorun gibi görünmez, fakat çocuk büyüdükçe sınırını bilmemesi ve her istediğini yapmak istemesi ebeveyni zorlar, aradaki ilişkiyi bozarcasına tartışmalara neden olur. Görüldüğü gibi aradaki ilişkinin iyi olması için başlatılan çocuğun her istediğine “evet” deme girişimi ilişkiyi zamanla çok daha fazla kötüleştirdiği gibi davranışsal anlamda problemli bir çocuğun var olmasına sebep olabilir.

Yine bunun gibi birçok yetişkin, çocuklara aldıkları hediyelerle yanaşmaya çalışır. Hediye her çocuğu memnun eder. Hediyeyi alan çocuk belki o süre zarfında kendisine hediye verene de yakınlaşabilir. Fakat bu ilişkilerin olumlu olacağı anlamına gelmez. Bu duruma maruz kalan çocukların yani kendilerine sürekli bir şeyler alınarak mutlu edilmeye çalışılan çocukların ise zamanla doyumsuz olduklarını ve mutlu olmakta çok zorlandıklarını görürüz. Yine bu durumda da ebeveyn zamanla çocuğunu mutlu edebilme adına ne yapacağını bilemediği için aradaki ilişki deforme olabilir.

Çocukla olumlu ilişkiler geliştirebilmenin yolu kesinlikle çocuğa sürekli bir şeyler almak veya her dediğine “evet” demek değil. Bu yöntem geçici olarak işe yarıyor gibi görünse bile zamanla gerek çocukta ve gerekse çocukla ebeveyn arasındaki ilişkide sorunlar oluşturabilir.

Çocukla iletişimin püf noktalarını; empati kurmak yani kendimizi onun yerine koyabilmek, karşılıklı saygı oluşturabilmek, her şeye rağmen onu sevmek ve bu sevgiyi ona hissettirmek oluşturur. Ayrıca çocukla hoşça vakit geçirmek için ona özel zaman ayırmak, ona değer vermek ve sıkıntı ve sevinçlerini paylaşmak da önemli başlıkları oluşturur. Önümüzdeki haftalarda bu konuları ayrı ayrı ele alacağız:

Empati kurun
* Empati, çocuğun anlaşılabilmesi, kendisine doğru davranılabilmesi için gereklidir.

Empati sempatiyi doğurur. Gerçekten de ebeveyn empati kurabilirse çocuğuyla ilişkileri pozitif olacaktır. Empati, bireyin kendisini karşısındakinin yerine koyabilmesi anlamına gelir. Kendisini karşısındaki muhatabın yerine koyabilen birey ise kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa öyle davranacaktır. Bu da yaşanması muhtemel sorunları en aza indirir. Ebeveynlerin de bu kuralı kendilerine düstur edinmeleri çocukları ile kuracakları ilişkinin pozitif olabilmesi için oldukça önemlidir. Ebeveyn çocuğun herhangi bir davranışı karşısında kendisine şu soruyu yöneltebilmelidir: “Bu durumda bana nasıl davranılmasını isterdim?” Bu sorunun cevabını objektif bir biçimde verebildikten sonra çocuğuna yaklaşan bir ebeveyn çocuğun rahatsız olmayacağı ve dolayısıyla negatif etkilenmeyeceği davranışı seçmiş ve uygulamış olacaktır. Mesela birçok ebeveyn, çocuğunun negatif özelliklerini, şikayet babında kendisine yakın hissettiği birilerine anlatır. Aslında bu şekildeki bir davranış hem çocuktaki olumsuz davranışı çözümlemeyecek ve hem de çocukla ebeveyn arasındaki bağı zayıflatacaktır. Ebeveyn bu şekilde çocuğunun negatif özelliklerini toplum içinde anlatmak yerine empati kurabilirse bu davranışın ne kadar rahatsızlık verici olduğunu fark edecektir. Evet bir düşünsenize mesela eşiniz sizi yakın bile olsa bir tanış grubunun yanında yeriyor. Ne hisseder ve eşiniz hakkında ne düşünürdünüz? Çocuğunuzun hissedeceği veya düşüneceği de bundan çok farklı olmayacaktır. Yine çok karşılaştığım hatalı davranışlardan biri çocuğa sıklıkla hatalarını uyarı mahiyetinde hatırlatmak yanlışlığıdır. Oysa ebeveyn çocuğa sık sık uyarı gönderdiği halde çocuk çoğu zaman bu hatalı davranışı terk etmez. Bu davranış yalan söyleme davranışı da olabilir, eşyalarını toparlamama davranışı da vs. yine bu durumda da ebeveyn kendisini çocuğunun yerine koyup şu şekilde düşünebilir: “Mesela eşim bana sürekli kötü yemek yaptığımı söyleyerek uyarırsa” hoşuma gider mi ve eşimin bu yaklaşımı bende ne gibi bir etki oluşturur? Yoksa yemekleri güzel yaptığımda bunu vurgularsa mı güzel yemek yapma arzum artar? Ebeveyn empati kurarak bunun muhasebesini yapabilirse çocuğunu da uyarılarla boğmak yerine teşvik edecek ve daha başarılı kılacaktır.

Ebeveyn, “Şu an bu pozisyonda çocuğum değil de ben olsaydım bana nasıl davranılmasını isterdim?” diye düşünebilmelidir.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[DERS 15]
Olumlu ilişkiler geliştirme yöntemleri

Çocukla olumlu ilişkiler geliştirme yollarıyla ilgili olarak geçen hafta “empati” konusunu işlemiştik. Bu hafta da “karşılıklı saygı” konusunu ele alıyoruz.

Karşılıklı olarak birbirinize saygı duyun
Çocuğunuzla olumlu ilişkiler geliştirmek istiyorsanız empatiden sonra dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta karşılıklı olarak birbirinize saygı duymanız gerektiğidir. Hemen soralım: Çocuğunuza saygı duyar mısınız?

Toplumda genellikle çocuktan saygı beklenir; ama çocuğa saygı göstermek pek de önemsenmez. Saygı tek taraflı olursa, yani sadece çocuktan beklenirse bu, aradaki ilişkiyi olumlu kılmayacak, bilakis çoğu çocuk için söyleyebilirim ki daha da negatifleştirecektir. Saygı karşılıklı olursa bir anlam ifade edecektir. Yukarıdaki soruya kimi ebeveynler “Ne diye ben saygı duyayım ki o bana saygı duysun!” diye cevap verirken kimileri çok dikkat etmedikleri halde “Tabii ki saygı duyarım!” cevabını hemencecik veriverirler. Gelin her iki cevabı da irdeleyelim.

Çocuğuna saygı duymayı gerek duymayan ebeveynler de var
Bu ebeveynlerin genellikle çocuklarını bir birey olarak kabul etmedikleri ve kendilerine ait bir mülk gibi değerlendirdikleri görülür. Çocuklarını bir birey olarak kabul etmedikleri için çocuklarının da kendilerine ait bir his dünyalarının olabildiğini, onların da birtakım düşüncelerinin olabildiğini hep göz ardı ederler. Ve çocukları ile gerek konuşurken ve gerekse onlara karşı davranırken dikkat etme gereği duymazlar.

Çocuğuna saygı göstermeyenin saygı görmeyi beklemesi oldukça anlamsızdır. Çünkü birçok şeyi olduğu gibi saygı kavramını öğrenip içselleştirmeyi çocuk ebeveyninden öğrenir. Mesela çocuğun; kendisiyle saygısızca konuşulursa, yetişkinlerle dikkatli ve saygılı bir biçimde konuşmaması kendisinden beklenen bir davranış olacaktır.

Saygı gösterdiğini zannedenler
Bazı ebeveynler ise saygı kavramını yanlış değerlendirir ve yaptıkları birtakım davranışlara bakarak çocuklarına saygı gösterdiklerini düşünürler. Mesela çocuklarına bağırmama davranışını ele alarak sadece buna bağlı bir saygı geliştirebilirler veya çocuklarının arkadaşlarına müdahale etmediklerini söyler, bu bağlamda çocuklarına saygı gösterdiklerini düşünebilirler. Evet çocuğa bağırmamak gerekli ve güzeldir; fakat saygı duymak sadece bununla tanımlanamaz. Şöyle demek daha doğru olacaktır: Size nasıl saygı gösterilmesini istiyorsanız ve bekliyorsanız saygıda empati kurmalı ve çocuğunuza bu şekilde yaklaşmalısınız.

Karşılıklı saygı nasıl olmalı?
Karşılıklı saygı, her şeyden önce ebeveynin çocuğunu bir birey olarak kabul etmesine dayanır. Çocuğunun duygularına, düşüncelerine kendisi katılmasa bile saygı gösterebiliyorsa ebeveyn saygı adına oldukça mesafe kat etmiştir. Çocuğun odasına girerken kapıyı tıklatmayı ihmal etmemekten tutun, çocuğun çalışma masasını izin almadan toplamamaya kadar her şey saygı kapsamında ele alınır. Oysa ebeveynler çoğu zaman çocuklarının odalarına izinsiz girebiliyor ve dolaplarını onların izni olmadan düzenleyebiliyorlar. Amaç çocuğa saygıyı öğretmek ve devamında bu sürecin aradaki ilişkiyi olumlu kılmasını sağlamaksa küçük yaşlardan itibaren ebeveyn bu tarz davranışlarına çok dikkat etmelidir.

Bunun dışında;

Çocuğun fikirlerine başvurmalı ve saygıyla onu sonuna kadar dinleyebilmelidir.

Negatif eleştiri, hakaret, yüksek ses tonu ile kontrolsüzce konuşma gibi davranışlar ebeveynin kesinlikle başvurmaması gereken yaklaşımlardır.

Çocuk ikinci plana kesinlikle atılmamalıdır. Çocuk konuşurken sözü kesilip bir yetişkinle diyaloğa geçilmemelidir.

Çocuğun duygularına da saygı duyulmalıdır. Çocuk kimi zaman üzülebilir ve bu üzüntü konusu ebeveyn için çok basit olabilir, ebeveyn buna rağmen çocuğun üzüntüsüne saygı duymalıdır. Aynı durum tüm duyular için geçerlidir. Heyecan, öfke, korku vs. “Ne gerek var böyle hissetmene?” tarzı yaklaşımlar da çocuğun duygularına saygısızlık anlamına gelir.

ÖZETLE ebeveyn gerek davranışlarında, gerek konuşmalarında ve gerekse yaklaşımlarında çocuğa saygı gösterdiğini hissettirebilmelidir. Çocuğa saygı duymak onu başıboş bırakmak demek değildir. Sadece önce çocuğu anlamak ve sonrasında çocuğu rencide etmeden ve ilişkileri zedelemeden yaklaşmak demektir. Bu şekilde davranıldığında, çocuk da zamanla saygı duymayı öğrenecek ve aradaki ilişki (ebeveyn-çocuk ilişkisi) daha da olumlu olacaktır.

Şimdi tekrar düşünün lütfen: “Çocuğunuza saygı duyuyor musunuz?”
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[Ders 16]
Hoşça vakit geçirebilmek için çocuğunuza zaman ayırın

Her ebeveyn mutlaka çocuğuna zaman ayırır. Çocuğunun yemeğini hazırlama, küçükse yemeğini yedirme, üzerini değiştirme, altını temizleme veya büyük yaşlarda ders çalışırken çocuğa yardım etme gibi zamanların her biri aslında çocuğa ayrılmış zamanlardır.

Ancak burada kastedilen bu şekilde ayrılan zamanlar değildir. Maalesef birçok ebeveynin çocuğuna ayırdığı zaman dilimleri yukarıda bahsettiğimden çok da fazla değildir. Bu şekilde, ebeveyn ile çocuğun paylaşım yaşaması pek fazla düşünülemez. Çünkü bu şekilde sadece, ebeveyn çocuğun ihtiyaçlarını gidermesini sağlıyor; çocuk ise ihtiyaçlarını gideriyordur.

Bazı ebeveynlerin yaptığı, yani çocuklarına ayırdıkları zaman biraz daha geniş kapsamlıdır. Mesela; çocuğun mutlu olması için ebeveynin çocuğu parka götürmesi veya evde onunla oyun oynaması gibi... Bu ebeveynlerin kaçırdıkları yegâne nokta ise çocuğu ebeveyndeki mutluluğu görme arzusudur. Çocuk bir şey paylaşırken ebeveyninin de mutlu olmasını ister. Şöyle ki; kendisini parka götüren annesinin sıkıldığını gören çocuğun coşkusu, ebeveyninin de mutlu olduğunu gören çocuğun coşkusundan çok daha az olacaktır. Veya bazı ebeveynlerin evlerinde çocukları ile oynadıkları veya sohbet ettikleri halde “yeter artık”, “bir daha seninle oynamayacağım” gibi serzenişlerde bulundukları ve bu paylaşımdan çok da hazzetmediklerini çocuklarına belirttikleri görülür. Bu negatifliği hisseden çocuk da yeterli doyuma ulaşmayacak, kendisine zaman ayrılmış olsa bile bu zaman niteliksiz zaman olduğundan çocukla ebeveyn arası bağı kuvvetlendirmeyecektir.

Yine bunun gibi bazı ebeveynler ise çocuklarını kendileri için keyifli olan, fakat çocukları için sıkıcı olan mekânlara götürürler ve bu mekânlarda, çocuklarından yetişkin olgunlukları beklerler. Bu şekilde de ebeveyn-çocuk paylaşımı sağlanmaz.

Olması gereken çocuğa zaman ayrılmasıdır, ancak bu zaman diliminden hem çocuğun ve hem de ebeveynin keyif alması beklenir. Bu, geçirilen zamanın nitelikli olması açısından önemlidir. Yani bu süreç hem çocuğu ve hem de ebeveyni mutlu etmelidir. Aksi takdirde ilişkinin pozitif olması bir yana paylaşılan bu zaman diliminde tartışmalar olacak ve ilişki daha da negatifleşecektir.


--------------------------------------------------------------------------------

Çocuğunuza değer verin ve bunu hissettirin
Her çocuk değerlidir. Ve bu değeri görmek çocuğunun en doğal hakkıdır. Çocuk değerli olduğu hissederse bu onun gerek özgüvenine ve gerekse çevreye bakış açısına doğrudan yansır. Kendisine değer verilen çocuk;

1. Her şeyden önce özgüvenli olur.

2. Pozitif bakış açısına sahip olur ve çevreye pozitif yaklaşımlarda bulunur.

3. Başlangıçta ebeveynine ve yaşamının ileriki yıllarında çevresine değer vermeyi bilir.

4. Sağlıklı kişilik gelişimi sağlanır.

5. Kendisinden beklenilenleri gerçekleştirme ve başarılı olma konusunda gayretli olur.

6. Her şeyden önemlisi mutlu olur ve ebeveyni ile ilişkileri olumlu olur.

Bütün bu sebeplerden dolayı çocuğunuza birey olma saygınlığı içinde değer vermelisiniz. Çocuğunuzla konuşurken onun yüzüne bakmayı ihmal etmemeli, rahatsız olduğunu bildiğiniz davranış ve şakalardan kaçınmalısınız. Çeşitli konularda kendisinden fikir almalı ve bu fikirleri değerlendirmeye aldığınızı hissettirmelisiniz. Hitaplarınıza ve davranışlarınıza dikkat ettiğiniz oranda birebir paylaşımlar yaşayarak ve çocuğunuza özel zaman dilimleri ayırarak çocuğunuza değerli olduğunu hissettirebilirsiniz.


--------------------------------------------------------------------------------

Birlikte zevkli vakit geçirin
Bir düşünün lütfen;
Çocuğunuzla veya çocuklarınızla neler paylaşıyorsunuz? Burada kastettiğimiz çocukla aynı mekânda bulunmak değil tabii ki. Çocukla hem sözel anlamda hem duygusal anlamda ve hem de davranışsal anlamda paylaşım yaşamayı kastediyorum. Bazı ebeveynler en ufak işlerini bile çocuğuyla paylaşım yaşama adına değerlendirebilirken, bazı ebeveynler ise çok geniş zamanları olmasına rağmen bir dakika paylaşım yaşayamazlar. Mesela yemek sofrasında oturmak bir paylaşım anı olarak değerlendirilebilir. Veya bir an bile çocukla kontağa girilmeden yemek bitirilebilir. Yemek esnasında yapılan tatlı sohbetler, sofrada çocuktan istenen bir yemek malzemesinin tatlı bir üslupla istenmesi, yemek duasıyla başlayıp, yine bir aileyi ikliminde toplayan bir duayla bitirmek hep bir paylaşım vesilesidir. Fakat bunun tam aksi sofranın sıkıcı bir ortam haline dönüştüğü aile ortamları da vardır. Görüldüğü gibi aynı durum bir paylaşım vesilesi olabiliyorken, sıkıcı paylaşımdan uzak bir duruma da dönüşebilir. Aynı şey yemek hazırlarken, alışveriş yaparken, evi toplarken de geçerlidir. Yani her ânımız bir paylaşım olabilir.

Fakat oyun oynarken dahi paylaşım yaşandığı düşünülse bile hiç paylaşım yaşanmamış olabilir.

Şöyle ki; çocuğuyla oyun oynadığı halde, bu oyun esnasında çocuğunu eleştiren, sohbet etmek bir yana sürekli tartışan bir ebeveyn paylaşım yaşadığını zanneder; fakat sadece boşa harcanmış bir zaman dilimi ile baş başadır.

Bütün bu nedenlerden dolayı çocuğunuzla her ânınızı paylaşıma dönüştürme adına harekete geçmekle birlikte, keyif alacağınız özel paylaşım sahaları oluşturun. Bunun ilişkinize çok olumlu yansıdığını göreceksiniz.
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
[Son Ders]
Kırlangıçların ömrü 6 aydır;
ya aile saadetinizin ömrü ne kadar?

Günlerden bir gün kırlangıcın biri bir adama âşık olmuş.

Ve adamın penceresinin önüne konup adama şöyle demiş:

- Ben seni çok seviyorum lütfen pencereyi açıp beni içeri al da birlikte yaşayalım.

Adam:

- Olmaz alamam... Sen bir kuşsun hiç bir kuş adama âşık olur mu? demiş. Kırlangıç tekrar:

- Lütfen pencereyi açıp beni içeri al birlikte yaşarız. Hem ben sana dost ve arkadaş olurum canın da sıkılmaz birlikte yaşar gideriz, demiş.

Adam yine:

- Alamam... Git başımdan, diye cevap vermiş.

Üçüncü ve son defa kuş adamın penceresinin önüne konup adama tekrar şöyle demiş:

- Lütfen beni içeri al. Artık soğuklar da başladı, dışarıda kalamam biliyorsun; ben sıcak havalarda yaşayabilirim sadece. Beni içeri almazsan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım. Lütfen beni içeri alda burada kalayım. Birlikte yemek yer, omzuna konar seni neşelendirir sana yarenlik ederim.

Sen de benim gibi yalnızsın, der... Adam ona:

- Git derhal başımdan! Ben yalnız kalırım demiş ve kuşu kovmuş...

Kırlangıç da bu cevap üzerine üzüntülü bir şekilde uçmuş ve uzaklara gitmiş. Adam bir müddetten sonra şöyle düşünmüş:

“Ben ne akılsız bir adamım, niye kırlangıçla birlikte kalmayı kabul etmedim? Ne güzel birlikte kalırdık.” demiş ve çok pişman olmuş, pişman olmuş ama iş işten geçmiş.

Kendi kendine “nasıl olsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir, ben de onu içeri alırım birlikte mutlu bir hayat sürerim”, demiş. Ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış.

Yazın gelmesiyle kırlangıçlar da gelmeye başlamış. Ama onun kırlangıcı gelmemiş. Yazın sonuna kadar hiç penceresini kapatmadan pencerenin başında beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş. Gelen kırlangıçlara sormuş ama onun kırlangıcını gören olmamış. Sonunda bir bilge kişiye halini danışmak ve ondan bilgi almak için gitmiş. Bilge kişiye olayı anlattıktan sonra bilge kişi ona şöyle demiş:

- Kırlangıçların ömrü 6 aydır...


--------------------------------------------------------------------------------

Hayatta bazı fırsatlar insanın eline bir defa geçer
Her bir günümüz, saatimiz ve hatta anımız kırlangıç misali bize bir kez gelir ve değerlendirmeyi bilmezsek elimizden uçup gider de, biz bir kez daha o güzel zaman dilimlerini yaşayamaz oluruz. Nice günlerimizi göz göre göre küskünlüklerle, tartışmalarla surat asıklılıkları ile geçirmişizdir acaba….

Lütfen siz de düşünün, acaba aile mutluluğunuz adına geçirebileceğiniz imkânların kaçını “Daha sonra” diyerek pencerenizden kovdunuz. Ve acı olan da şu ki, zaman geçer ve o zamanın coşkusu bir başka zamanda yaşanamaz. Yani aslında “daha sonra” hiç gelmez. Her halükârda kayıptasınızdır.

Mesela bir pazar sabahı incir kabuğunu bile doldurmayacak bir sebepten dolayı kızdığınızı ve bütün günü hem sizin ve hem de ailenizin bu gerilimden dolayı kötü geçirdiğini farz edelim. Bu durumda ailece geçirilen bu zaman dilimi güzel değerlendirilememiş, bilakis kapıdan kovulmuş olur. Bu tarz durumlarda “Belki de ailece geçirdiğimiz son pazar kahvaltısıdır.” veya “Başka pazarlar da olsa bu zaman aynen bir daha yaşanmayacaksa bunu boş yere ziyan etmemeliyim.” diye düşünün ve ufak tartışmalar nedeniyle aile huzurunuzu etkileyecek şekilde davranıp zamanın güzelliğini kapınızdan kovmayın.

Evet, zaman hızla geçiyor, çocuklarınız büyüyor, evlilikleriniz olgunlaşıyor. Her anınızın kıymetini bilin. Sonra pişman olduğunuzda geriye dönüşünüz olmayacak. Ve hikâyedeki adam gibi “keşke”lerinizle kalmış olacaksınız.

Ben fark ettim ki, kızım her geçen gün farklılaşıyor ve bir daha bu anlarını göremeyeceğim, bu zamanda ona öğretebileceklerimi bir zaman sonra daha zor öğretecek, onunla kuracağım sevgi bağını ihmal edersem gelecekte bunu telafi etmede zorlanacağım. Sizler de çocuklarınız kaç yaşındaysa, bir daha bu yaş diliminde olmayacaklarını ve bu dönem paylaşımlarını yaşayamayacağınızı düşünün ve zamanınızı dolu geçirin.


--------------------------------------------------------------------------------

* Çocuklarınız henüz küçüklerse onları bol bol kucağınıza alın sevgi dolu paylaşımlar yaşayın, çünkü büyüdüklerinde bunu siz isteseniz bile onlar istemeyecektir.

* Tartışmalarla, küskünlüklerle zamanınızı öldürmeyin.

* Şayet ailece güzel bir akşam yemeğindeyseniz, bunu güzel bir şekilde değerlendirin. Sırf eşinize bir konudan dolayı kızdığınız için bu yemek anını kötü bir biçimde geçirirseniz hem çocuğunuza ve hem de kendinize haksızlık etmiş olursunuz.

* Unutmayın her bir an çok değerlidir. Kırlangıçların ömrü 6 aydır, ama sizin bu kadarcık bile zamanınız olmayabilir.


--------------------------------------------------------------------------------

TEBRİKLER; MEZUN OLDUNUZ...
Evet, anne- baba okulumuz artık bitti. Bizler bu eğitim serisi ile sizlere balık tutmayı öğretmeye çalıştık. Ve şimdi balık tutma sırası sizde. Unutmamalısınız ki, okuduklarınızı hayatınıza geçirmek için biraz zamana ve sabıra ihtiyacınız olacak. Fakat istikrarla uygulanan ve sevginizin eksik olmadığı tüm adımlarınızın neticesini, mutlaka alacaksınızdır. Evet, hikâyemizde vurguladığımız gibi elimizdeki imkânların ve zamanın farkına varın. Ve mevcut durumunuzu en iyi şekilde değerlendirmek için lütfen bu okulda anlatılanları hayatınıza yerleştirin. Evet, artık mezuniyet belgenize adınızı yazabilirsiniz. Okulu başarı ile bitirip bitirmediğinizi ise zamanla anlayacaksınız. Notlarınızı ise aileniz verecek. ZAMAN-AİLEM
 
B

beyaz_ýþýk

Guest
Hatırlamak ve Hatırlanmak
İlhan Özdemir (*)



Elinizde sadece bir kalem ve tertemiz , lekesiz , bembeyaz bir kağıt... Bir kompozisyon yazmanız gerekiyor ve 6sene süreniz var. Ve bu kağıt herkesin görebileceği bir tabloda yaklaşık 60sene yayınlanacak. Acaba böyle bir kompozisyon ne kadar dikkatli yazılır? Hata yapmamak için nelere dikkat edilir? Ne kadar hassas davranılır? Kağıda zarar vermemek için kalem nasıl bir yumuşaklıkta kullanılır? Bir harfi bile yazarken kaç saat düşünülür? Bundan yıllar sonra keşke dememek için nasıl bir itina gösterilir? Cevabı çok kolay: Bir annenin ve babanın çocuğuna gösterdiği ilgi,alaka,sevgi,itina,hassasiyet ve verdiği eğitim... Evet bu kağıt dünyaya gelen bebeğiniz ve kalem de sizin davranışlarınız.

İnsanlar 0-6 yaş arasındaki olayları neden mi hatırlamazlar? Bu çok önemli sorunun çok önemli cevabı şöyle özetlenebilir:

İnsan beynindeki yaklaşık 100milyar sinir hücresinin büyük çoğunluğu ana rahminde , küçük bir kısmıda 0-6 yaş arası oluşumunu tamamlar.Ve çok küçük bir kısmıda 12-16 yaşına kadar deniliyor. Bu sinir hücrelerinin katrilyonlarca birleşme noktası var(sinapslar).Bu birleşme noktalarında doğumdan sonra 6yaşına kadar bağlar oluşuyor.Bu bağlar ne mi? Her bir bağ bir deneyimdir.İnsan beyni yeni öğrendiği her şey için bir bağ oluşturur.En küçük ayrıntıları bile... Bebeğiniz sizin ona güldüğünüzü görürse , beyni hemen bir bağ oluşturuyor ve bu bağı sağlamlaştırmak için sinapsları kullanıyor.Yani sinapslar artık sinaps olarak değilde bağın bir parçası olarak görev alıyor beyinde.Bu olay 6 yaşına kadar sürdüğü için sinapsların çoğu da yok olduğu için 6 yaşımıza kadar olan olayları hatırlayamıyoruz.Ama hatırlayamıyor olmamız daha iyi çünkü daha çok bağ oluşturmuşuz demektir.Yani daha çok beyin hücremiz çalışıyor.Yani üretmeye ve öğrenmeye daha elverişliyiz.

Yukarıda bebeğinize gülmenizi gören bebeğinizin beyni bunu bir bağ olarak koruduğunu söylemiştik.Ve biz bu bağı kuvvetlendirirsek bebeğiniz büyüyüp de kendisi bir bebek sahibi olduğunda bu bağı kullanacak ve o da bebeğine sürekli gülümseyen bir ebeveyn olacak.Belki o bu davranışının oluşumunun temelinde sizin 6 senede yazdığınız kompozisyonun olduğunun farkında bile olmayacak.Belki de "ya ben ne güzel bi insanım , sürekli çocuğuma gülümsüyorum , galiba içgüdüsel" gibi düşüncelere kapılacak.Ama onun kompozisyonu bitince o da kendisinin bir kompozisyon olduğunu anlayacak.Ve daha önemlisi kendisinin içine yazıldıysa kompozisyonunun yazarlarına hayır duasıyla teşekkür edecek.Önemli olan onun içine yazarları tarafından 0-6 yaş arası yazılmış olması...


0-6 YAŞ ÇOK ÖNEMLİDİR.LÜTFEN ÇOCUĞUNUZA GÜZEL HAYATLAR SUNMAK İÇİN ÖZEL OKULLARA GÖNDERMEYİ BEKLEMEYİN...

*** Yarın belki çok geç olabilir! ***
 
Üst Alt