Başörtüsü Farzdır... Hiçbir Güç, Müslümanların Bu Farzı Yerine Getirmesine Engel Olamaz!

islamda kadının dikkat çekmemesi isteniyor,başka erkeklerin önünde,yada kendi evinin dışında...
bu kanımca bildigim kadarıyla farzdır.vu bunun içinde başörtü gerekiyo(aslında çarşaf ama,ama işte)dikkat çekmemek için...başörtüde zaten kadınların iyiligi için farzdır,şimdiki zinalar ve birsürü pis işler kadınlarımızın açık saçık dolaşmasından degilmidirki,biraz düşününce öledir,çünkü erkegin nefsi kadınınkinden çok daha daha fazla,ee kadın saçını başını yaparsa sonrada sokaga salına salına çıkarsa ne olur,demeye gerek yok şimdiki durumdan herşey apaçık ortada....yalanmı?tamam bende başörtülü degilim ama Allahın izniyle eylülde yatılı kuran kursuna gidicem.o zamn diceksiniz nie şimdi degil?dicemki orasını karıştırmayın:)


Islamda dikkat cekmek;Yani tahrik etmek sadece kadinlara degil erkeklerede yasaktir.Dikkat cekmek yani tahrik sac ile olur dersek yanlislik var cünki Öyle erkekler varki kadinlar tarafindan daha cok ilgi cekerler(Hz Yusuf a.s. min kissasina bakabilirsin)Carsaf nereden cikti?Cünki buda ayri bir konu aslinda dis giysi olurki buda aksine taninmalari icindir.
 
Kellik bile erkege yakisir yani cok dikkat cekmez ama kadinda ceker kadinin saci dikkat ceker acikcasi

Erkeginde dikkat cekmemesi lazim tabikide
 
Kellik bile erkege yakisir yani cok dikkat cekmez ama kadinda ceker kadinin saci dikkat ceker acikcasi

Erkeginde dikkat cekmemesi lazim tabikide


Vallahi diye diye onuda avret ettiniz ya helal olsun.Yani utanmasaniz onuda göbek alti gibi telakki edeceksiniz..Neden erkekler cekmezde kadinlar?Iste sorun bu.Neden Yusuf dikkat cekmiste hatun cekmemis?Yani bir ilkel toplumda kadinin neredeyse hic bir yeri dikkat cekmezken degilmi?
 
hem huzrsuzluk veriyosunuz bana artık birşey demeyin herkesin doğrusu kendine benimde doğrularım yazdıklarım ...burda bana bunları söyleyenlerin hepsininde mükemmel kulluk yaptığına inanmıyorum tabi Allah bilir ama herkesin hataları olabilir bırakalımda bunun taktirini rabbimiz yapsın


Sayın barbie

Bir kez daha ve gerekirse bin kez daha konuşulur ve yazılır bu mevzu. Siz huzursuz oluyorsunıuz diye Allah'ın emrini mi görmezlikten gelecek forum. Nasıl bir mantıktır bu.

Sizin doğrularınız sizi bağlar, bu işlerin şakası da olmaz. Bir hanımefendinin huzuru kaçacak diye burada kimse size "eyvallah" demez, diyemez, istisna tipler hariç.

Bir başka mevzu ise, burada size bunları söyleyenlerin "kim" olduğunu bilmeden kimseye sui zan eylemeyin. Bu da günahtır. Siz kendi kendinizi farş ediyorsunuz diye, kendinize günahkar ortak aramayın. Olabilir ki belki de siz Allah indinde çok makbulsunuzdur, bunu da bilmiyoruz ama, şu ifadeniz " evet, açığım" bize, siz hakkında bir fikir veriyor. Biz de sadece bu ifşanız üzere size karşı olan görevimizi yapıyoruz. Bundan rahatsız oluyorsanız, yazılan mesajları okumayın ve cevap hakkı doğuran yazılar yazmayın.
 
Vallahi diye diye onuda avret ettiniz ya helal olsun.Yani utanmasaniz onuda göbek alti gibi telakki edeceksiniz..Neden erkekler cekmezde kadinlar?Iste sorun bu.Neden Yusuf dikkat cekmiste hatun cekmemis?Yani bir ilkel toplumda kadinin neredeyse hic bir yeri dikkat cekmezken degilmi?

bir makalede okumustum

Yusuf a.s. i gören kadinlar bileklerini kesmis resulullahi görselerdi kollarini kökünden keserlerdi:)

Mesele orada bulunan kadinlarinda hal ve ruhiyeti degilmi oradaki kadinlar üzerine örneklemek lazim o zaman:)
 
Kellik bile erkege yakisir yani cok dikkat cekmez ama kadinda ceker kadinin saci dikkat ceker acikcasi

Erkeginde dikkat cekmemesi lazim tabikide



24:30
İnananlara, gözlerini sakınmalarını (kadınlara gözünü dikip bakmamalarını) ve iffetlerini korumalarını bildir. Bu, onlar için daha temiz bir davranıştır. Elbette ALLAH yaptıklarından haberdardır.

İnanan erkek ve kadınlar karşı cinsi tahrik etmeyici bir biçimde giyinmeye özen göstermeliler. İnanan bir kadın, elbisesini bacaklarından aşağı indirmeli;

33:59

Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve inananların kadınlarına örtülerini üzerlerine salmalarını söyle. Bu, onların (erdemli kadınlar olarak) tanınıp hakarete uğramamaları için daha elverişlidir. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

ve göğsünü örtmeli. Allah, bu konuda özellikle esnek bir ifade kullanarak, katı bir ölçü koymayarak, kültüre, zamana ve iklime göre değişebilen; ancak temel prensip olarak, cinsel tacize yol açmamayı hedefleyen bir öğüt vermektedir. Bu öğüdü dinlemeyen kadınların ne zorla örtülmesi, ne devletçe cezalandırılması öğütlenmiştir ne de örtünmedikleri için onların cehennemi dolduracağı bildirilmiştir. Affedilmeyecek en büyük suç olan şirk çamuru içinde kaşlarına kadar gömülmüş tamamı erkek din adamlarının kadınların giyimi konusunda kılı kırk yarmaları ve ortaçağ rahibelerinin giysilerini kutsamaları, onların cinsel ve psikolojik problemleriyle ilişkili olabilir mi? Kadınların örtünmesini öğütleyen ayetler kadınları azgın erkeklerin tacizinden korumayı amaçlar. Eteklerini ne kadar uzatacaklarına, göğüslerini kapatıp kapatmayacaklarına kadınların kendisi karar verecektir; erkekler değil. İnanan bir kadına, kendisinin ve toplumun huzuru için öğüt vermek ayrı, o kadını zorla çuvala sokmaya çalışmak ayrı. Hele söz konusu öğüdü inanmayan kadınlara da dayatmak haddi aşmaktır. Kuşkusuz, inançlarından dolayı başlarını örten veya çarşaf giyen kadınların örtülerini zorla açmaya çalışan laik yobazların da şeriatçı yobazlardan pek farkı yok. Örtü konusuna kafayı takıp akıllarını örtmüş olanlar maalesef

7:26

Adem oğulları, size, bedeninizi örtecek ve süsleyecek elbiseler hazırladık. Erdemlilik elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar, ALLAH'ın işaretleridir, olur ki öğüt alırsınız.

ayetiyle de ayılmıyorlar.

33:55

Babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar ve (kadın) hizmetçileri karşısında (serbest bir biçimde giyinmelerinde) kadınlar için bir sakınca yoktur. ALLAH'ı saysınlar. ALLAH her şeye Tanıktır.
 
bir makalede okumustum

Yusuf a.s. i gören kadinlar bileklerini kesmis resulullahi görselerdi kollarini kökünden keserlerdi:)

Mesele orada bulunan kadinlarinda hal ve ruhiyeti degilmi oradaki kadinlar üzerine örneklemek lazim o zaman:)



"Vallahi bu senin söylevin,Biz bize bildirilen Vahyin disini asla bilmiyoruz.Vahyde böyle iddiaa yok..Sonrasi demek oluyorki"Kadınların örtünmesini öğütleyen ayetler kadınları azgın erkeklerin tacizinden korumayı amaçlar. Eteklerini ne kadar uzatacaklarına, göğüslerini kapatıp kapatmayacaklarına kadınların kendisi karar verecektir; erkekler değil."Iste sonuc...
 
“Mü’min kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zinnetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz, baş, gerdan, kol, bacak gibi yerlerini) açarak göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (eller, ayaklar ve yüz) müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar. (Boyun ve göğüslerini göstermesinler.) (Nur Sûresi, 31)

“Ey Peygamber!.. Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, (kendilerini baştan aşağı örten) elbiselerinden giyinip örtünsünler. (Ahzap Sûresi, 59)


Bu âyetleri kabul veya red etmek, insanın hür iradesine bırakılmıştır.

Kabul edenler Yüce Allah’a iman etmiş Müslümanlardır.

Red edenler inkârcılardır.

Kabul ettiği halde örtünmeyenler günahkâr Müslümanlardandır.

Şuurla örtünenler, bu emri ibadet olarak yerine getirerek günahtan sakınmaya çalışan müminlerdendir.


H ü k ü m Allah Zülcelal Hazretlerinindir. Ne erkeğin, ne de kadının...
 
“Mü’min kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, zinnetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz, baş, gerdan, kol, bacak gibi yerlerini) açarak göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (eller, ayaklar ve yüz) müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar. (Boyun ve göğüslerini göstermesinler.) (Nur Sûresi, 31)

“Ey Peygamber!.. Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, (kendilerini baştan aşağı örten) elbiselerinden giyinip örtünsünler. (Ahzap Sûresi, 59)


Bu âyetleri kabul veya red etmek, insanın hür iradesine bırakılmıştır.

Kabul edenler Yüce Allah’a iman etmiş Müslümanlardır.

Red edenler inkârcılardır.

Kabul ettiği halde örtünmeyenler günahkâr Müslümanlardandır.

Şuurla örtünenler, bu emri ibadet olarak yerine getirerek günahtan sakınmaya çalışan müminlerdendir.


H ü k ü m Allah Zülcelal Hazretlerinindir. Ne erkeğin, ne de kadının...



“Hımar”Kelime olarak Basörtüsümü?Yoksa?


Ahzap 59 acaba sadece o kadarmi yoksa gerisini yuttularmi?


33:59

Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve inananların kadınlarına örtülerini üzerlerine salmalarını söyle. Bu, onların (erdemli kadınlar olarak) tanınıp hakarete uğramamaları için daha elverişlidir. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir.

Yok yok siz istediginiz gibi egip bükebilrisiniz ama Bizler Alemlerin Rabbi olan Sahibimiz ve Efendimizden Hem korkar Hem haya ederiz onun sözlerine bu sekilde davranmaktan....
 
Ahzap 59- Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

59- Ey Peygamber! Hanımlarına da, kızlarına da, bütün müminlerin kadınlarına da söyle. Görülüyor ki, burada yalnız Peygamberin hanımlarına ve kızlarına değil, Nur Sûresi'ndeki "Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar, zinet yerlerini göstermesinler." (Nûr, 24/31) âyeti gibi müminlerin kadınları dahi bu hükmün kapsamına dahil edilmiştir. Bununla birlikte müminlerin kadınlarında aslolan hürriyet olduğu için, bundan kastolunanın hür kadınlar olduğu beyan edilmiştir. Araplarda tesettür adet değildi. Cahiliyet devrinde kadına hürmet yoktu. Eski cahiliye kadınlarında erkeklerin dikkatlerini çekecek şekilde göz alıcı biçimde açık saçık çıkan, açılıp saçılan orta malı olanlar bulunurdu. Bundan dolayı kız çocuklarını diri diri gömenler olmuştu. İslam ise kadının şanını iffet ve ısmetle, vakar ve haysiyetle yükseltiyordu.

Nur Sûresi âyetleri "Mümin erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar" (Nur, 24/30) ve "Mümin kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar." (Nur, 24/31), mümin erkeklerin ve mümin kadınların, yani bir cinsin karşı cinse göz dikmeyip, bakışlarını kısarak edeblerini ve iffetlerini korumayı öğreterek terbiyelerini yükseltmiş olduğu gibi, burada da imanlı hür kadınların hiçbir şekilde eziyete uğramamalarını pekiştirmek için buyuruluyor ki: Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler.

CİLBAB: Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır. "Kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysidir." " Tepeden tırnağa örten giysidir", "Kadınların tesettür ettikleri her türlü elbise ve başka şeylerdir." "Çarşaf ve peçedir".

İDNÂ: Yaklaştırmak demek ise de, âyette ile kullanılması, kapsamak suretiyle sarkıtmak mânâsını da ifade ettiğinden üzerinden sıkı örtmek demek olur. Cilbabdan örtmek tabirinde de iki şekil vardır. Birisi cilbablarından birisiyle bütün bedenini sıkıca örtmek, birisi de bir cilbabın bir tarafıyla başından yüzünü örtmek demek olur. Bu beyanda da iki suret vardır. Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açık bırakmak. ikincisi de alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra, burnunun üzerinden dolayıp gözlerini ikisi de açık kalsa bile, yüzün büyük bir kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. Rivayet olunduğu üzere Ümmü Seleme (r.a.) demiştir ki: "Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler' âyeti nazil olduğu zaman Ensar kadınları üzerlerine siyah elbiseler giyerek öyle bir ağırbaşlılık ile çıkmışlardı ki, başları üstünde kuşlar varmış gibi idi."

Hz. Aişe'den rivayet edilmiştir ki; "Ensar kadınlarına Allah rahmet etsin. Bu "Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına bütün müminlerin kadınlarına da söyle" âyeti indiği zaman mırtlarını yardılar, onunla başlarını sardılar da Resulullah'ın arkasında öyle namaz kıldılar ki, sanki başlarında kargalar varmış gibi..." demiştir. Bu tesettür onların tanınmalarına, dağınık cariyelerden, adi kadınlardan vakar ve heybetle seçilerek hürmet edilmelerine ve dolayısıyla incitilmemelerine elverişli olan biçimdir. Gerçi eziyeti kendilerine davet edecek olan içi bozukları örtü tutacak değildir. Fakat imanlı, temiz kadınların, kirli bakışlardan yuvalarında gizli inciler gibi korunmuş kalmalarına en uygun olan biçim de budur. Asıl o zamandır ki onlara eziyet edecek olanların açık bir vebal ve iftira yüklenmiş oldukları ortaya çıkar. Ve dolayısıyla bundan önceki ve sonraki âyetlerin hükümlerine dahil olacakları anlaşılır. Bununla birlikte Allah bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulunuyor. Burada yukardaki âyetlerin eki gibi getirilen bu son cümle çok anlamlıdır. Bu bize şu mânâları ilham eder:

1- Allah'ın bağışlaması çoktur. Bugüne kadar geçmiş açıklıkları bağışlar. O kusurları örter. Rahmeti de çoktur; bundan böyle emrini tutanları rahmetiyle arzusuna çok ulaştırır.

2- Allah bağışlayıcı ve merhametli olduğu içindir ki, kadınlara eziyet edilmesine razı olmaz ve onun için örtülmelerini emreder.

3- Tesettür emrolunduğundan dolayı da kadınlar bir baskıya uğratılmasın, aşırıya gidilmesin; çünkü Allah bağışlayıcı ve çok merhametlidir. Bu emri onların aleyhine değil, lehine olarak vermiştir demek de olabilir.



Biz hiç bir şeyi, hele hele Allah'ın Kur'an ını yutmayız, eğmeyiz, bükmeyiz, hüküm neyse, nefsimize zor da gelse yaparız, yapmaya çalışırız, yapamazsak da af dileriz.

O sizsiniz, Allah'ın hükümlerini nefsinize uydurmak için eğenler, bükenler, hevasından karar çıkartanlar. Allah sizi affetsin, hidayete erdirsin inşallah...
 
24:31 - Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.

elmalılının kur'an mealinde de aynen başörtü diye alınmıştır...zaten yakanın üzerine kadar olan örtüden kasıt hırka etek olamaz herhalde evet ordaki kelime örtüdür ama ayetin devamında yakalarının üzerine kadar dediği için bütün alimler başörtüsü olaarak çevirmişlerdir...ALLAH(CC) evet ayetlerini açık olarak belirtmiştir ve düşünmezmisiniz ,akletmezmisiniz diye de öğütlemiştir...bu ayete anlaşılmayacak hiçbirşey yoktur.selam ve dua ile
 
Ayeti yeterince anlayabilmek için o dönemin insanlarının kültürlerine bakmak gerekir.
Biz bazıları gibi sadece ayeti okuyarak anlayacak kadar üstün ilme sahip olmadığımız için bununda araştırmasını yaparak biraz yorulduk.



İlahi dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslam dini, Allah tarafından insanlığa gönderilen son din olarak giysiyi insanlığa verilen ilahi bir hediye olarak nitelemiş, kadına farz olan örtünmenin ölçülerini tam olarak belirlemiş ve bu vesileyle kadının örtünmesi hususundaki aşırılık ve ihmalkarlıkları dengelemeye çalışmıştır.

İslami örtüde zararlı başıboşluk ve yersiz baskı ve sınırlamalar yoktur.

Batıda yapılan propagandanın aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi, pasif ve uyuşuk bir varlık haline gelmesi anlamında değildir. İslam’da örtü kadının yabancı (mahremi olmayan) erkeklerle muaşeretinde saçlarını ve bedeninin örterek diğerlerine karşı kendisini çekici hale getirmekten sakınması anlamındadır.

Hevesli bakışlardan kaçınmak ve namahreme bakmamak hükmü kadınla erkeğin her ikisine eşit şekilde farzdır. Ancak örtünmenin erkeğe değil kadına farz oluşunun sebebi, genelde kadınların kendilerinin süslemeye ve gösterişe meraklı oldukları içindir. Dünyanın hiçbir bölgesinde erkeklerde doğal olarak böyle bir özenti görülmemiştir. Vücudu teşhir eden ince elbiseler giymek, tahrik edici makyaj kullanmak vb. aşırılıklar hep kadınlarda görülmektedir. Bu yüzden de örtünme emri de yalnız kadınlar için koyulmuştur.

İslam’dan Önce Kadınların Örtünmesi
Tarihi kaynaklardan anlaşıldığı üzere, İslam öncesindeki çeşitli toplumlarda da kadınların örtü kullandıkları görülmüştür.

Ferid Vecdi şöyle diyor:

Lauros Ansiklopedisine göre, Araplar öteden biri örtünme usulüne bağlı milletlerden sayılırlar. Erkekler bile, burunlarının üzerine kadar yüzlerini örttüklerine göre Arap kadınların tesettürlü oluşları akla daha yatkındır. Ancak İslam’dan önce son dönemlerde bazı kadınlar süslenerek hicapsız bir halde dışarı çıkıyorlardı. Bu durum kadın ve erkek arasında karışımın oluşmasına yol açmış ve bunun üzerine Kur’an’da örtünme emrini açıklayan ayetler inmiştir. Kureyş kabilesi ile Hevazin kabilesi arasında vuku bulan Fıcar savaşı da bu görüşü desteklemektedir.

İkd’ul ferid kitabının yazarı ficar olayı hakkında şunları kaydetmiştir:

“İkinci Ficar savaşı Kureyş ile Hevazın kabileleri arasında cereyan etti. Bu olay şöyle gelişti: Ukkaz çarşısında bir kaç Kureyş’li genç, beni Amir kabilesine mensup bir hanımın yanında oturmuşlardı. Kadının yüzü peçeli ve uzunca bir elbisesi vardı. Kadının hareketleri, gençlerin ilgisini uyandırmış bunun üzerine kadından yüzündeki peçeyi açmasını istemişlerdi; ama kadın bunu reddetmişti.

Gençlerden biri, arkadan gelip onun elbisesinin aşağı ucunu bir dikenle elbisesinin yukarı kısmına iliştirdi ve kadın bunun farkına varmadı; oturduğu yerden kalkınca elbisesi katlanarak kısaldığı için arkası göründü. Gençler onun bu durumuna güldüler ve yüzünü bize göstermek istemedi ama biz onun arkasını bile gördük dediler. Bu durumdan rahatsız olan kadın çığlık atarak kendi kabilesi olan Beni Amiri yardıma çağırdı. Halk onun etrafına toplandı ve sonuçta bu iki kabile arasında kanlı bir çatışma meydana geldi. Ficar olayında Peygamber (s.a.a)’in mübarek ömründen yaklaşık on ile on beş yıl geçiyordu.

İslam’ın gelişinden yaklaşık otuz yıl önce, meydana gelen bu olay, İslam’dan önce de Arap kadınları arasında örtünme geleneği olduğunu göstermektedir.

Tahtahavi Sire-i Hişam’a yazdığı notlarda bu konuya değinerek İslam’dan öncede kadınlara karşı göz sarkıntılığı yapmanın kötü bir iş olarak kabul edildiğini vurgulamıştır.

Kur’an-ı Kerim’de Hicap
Kur’an’da hicabın farz oluşu ve onun sınır ve niteliği hakkında bir çok ayet nazil olmuştur.

1. Ayet:


“Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, (kendi) oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bululanlar (cariyeleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur suresinde 31)



Bu ayette Allah Teala, ilk önce kadınların erkeklere benzer görevlerini açıklayarak şöyle buyuruyor:

“Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar...”

Bundan sonra kadınlara has olan örtünme hükmüne üç cümlede beyan ediyor:

A:< “Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler...”

Bu cümlede geçen örtülmesi gereken ziynetten maksat nedir? Sözü geçen örtülmesi farz olmayan açık ziynetler nelerdir? Bu konuda Kur’an müfessirlerinin çeşitli açıklama ve yorumları vardır.

Bazı müfessirler yüzük, bilezik ve gerdanlık gibi ziynetlerin metal vb. şeylerden yapıldığını göz önüne alarak bunların gösterilmesinin bir sakıncasının olmadığına dikkat çekerek, maksadın bu ziynetlerin takılı olduğu uzuvlar olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da, maksat bizzat bu ziynetlerin kendisi olduğunu ileri sürerek bunların takılı olduğu zaman gösterilmesinin haram olduğunu vurgulamışlardır. Çünkü genelde takılı olan ziynetleri göstermek kadının kendi gövdesinin bazı yerlerini göstermesini de gerektirir demişlerdir.

Bazıları da esasen Kur’an’da “ziynet” kelimesinin takılı süs eşyaları anlamına değil, tabii süsler yani vücudun güzellikleri anlamına geldiğini ve Kur’an’da, takılı süsleri ifade etmek için hülye kelimesinin kullanıldığını savunmuşlardır.

Elbette şunu bilmek gerekir ki bu tefsirler sonuç bakımından bir birinden farklı değillerdir; çünkü bu tefsirlerden hepsine göre kadının örtünmesinin bir farz olduğu bu ayette açıkça belirtilmiştir.

Ehl-i Beyt İmamlarından gelen bazı hadislere göre örtünmesi gereken iç ziynetinden maksat gerdanlık, bilezik ve halhal olduğu ifade edilmiştir.

Yine bu rivayetlere göre örtülmesi farz olmayan ve genelde açık olan ziynetlerden maksat yüzük ve göze sürülen sürme olduğu bildirilmiştir.



B. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler” hükmüdür.

i>< asıl anlamı itibarıyla her örtü anlamına gelir ama genelde baş örtüsü eşarp anlamında kullanılır.

“Cuyup” Ceyb kelimesinin çoğuludur ve Arapça yaka anlamını ifade eder. Bazen de göğüsün üst kısımlarına, yani yakanın yer aldığı kısımlara denir.

Bu emirden anlaşılıyor ki Arap kadınlar, bu ayet inmeden önce, başörtülerinin uçlarını arkadan bağlıyorlardı ve bu da onların boyun ve göğüslerinden bir kısmının görülmesine sebep oluyordu. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, açık bir şekilde kadının boğaz ve boynunu örtecek şekilde baş örtülerini örtmelerini emrediyor. Bu ayetin nüzul sebebi ile ilgili hadis de yukarıdaki açıklamayı teyit etmektedir.



C<. Kadının örtüsünü çıkarabileceği gizli ziynetlerini gösterebileceği kimseler açıklanmış ve bunların 12 gurup olduğu ifade edilmiştir:

“Kocaları,

babaları,

kocalarının babaları,

oğulları,

kocalarının oğulları,

erkek kardeşleri,

erkek kardeşlerinin oğulları,

kız kardeşlerinin oğulları,

kendi kadınları (mümin kadınlar),

ellerinin altında bululanlar (cariyeleri),

erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler,

Henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler.”

D.< Ayetin açıkladığı dördüncü hüküm ise şudur: “Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler. Hatta ayaklarındaki halhal sesinin, namahrem erkekler tarafından duyulmamasına bile dikkat etsinler.)

Görüldüğü gibi bu ayette kadınlardan, iffet ölçülerine riayet etme hususunda hatta yabancı bir erkeğe ayaklarındaki halhalın sesini duyurmayacak derecede titiz ve ciddi olmaları istenmiştir.

2. Ayet:<

Ahzap suresinde şöyle buyuruyor:

“Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) “cilbablarını” (dış örtülerini) üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab suresi: 59)

Bu ayette imanlı kadınlara, adi ve ahlaksız kişilerin elinden her türlü bahaneyi almak için nasıl örtünmeleri gerektiği açıklanmıştır ve sonraki ayetlerde ise en ağır ve şiddetli bir dille münafıklar, şayiacılar ve iftiracılar tehdit edilmiştir.

Ayette şöyle deniyor:

“Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) cilbablarını/ dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur.”<

Bu ayette “tanınmaktan” ne kastedildiği konusunda iki görüş söz konusu edilmiştir:

1- O dönemde var olan cariyeler genelde başları açık olarak evden dışarı çıkıyorlardı ve bazen ahlak kurallarını da riayet etmedikleri için başıboş kimseler onların yolunun üzerinde durarak sarkıntılık ediyorlardı.

Bu ayette hür Müslüman kadınların cariyelerden ayırt edilmeleri için tam anlamda örtülerine riayet etmeleri emir olunmuştur

Açıktır ki bu sözün anlamı, başıboş ve azgın insanların cariyelere karşı sarkıntılık yapmalarının meşru olduğu değil, sadece, kötü insanların elinden her türlü bahanenin alınmasının gerektiğidir.

2- Müslüman kadınların örtünme konusuna önem vermelerinin gerekli olduğu vurgulanmak istenmiştir. Yani Müslüman kadın gelişi güzel bir şekilde örtünen ve örtünmesine fazla riayet etmeyen kadınlardan olmamalı, özenle iffet ve tesettürüne önem vermeli ve bu özelliği ile tanınmalıdır.

Ayette geçen “cilbab”tan maksat nedir? Lügat bilginleri cilbab kelimesi için üç anlam zikretmiştir:

1. Baş, boyun ve göğsü iyice örten geniş bir örtü; çadır.

2. Başörtüsü.

3. Geniş elbise.

Bu anlamların birbirinden farklı olmasına rağmen ortak nokta İslam dini gereğince kadının baş ve vücudunun tesettürlü olmasının açıkça ifade edilmesidir.

Meşhur Lügat kitabı Lisan’ul Arap’ta kaydedildiği üzere cilbab’ın başörtüsünden büyük ama çarşaftan biraz küçük bir atkı anlamına geldiği daha güçlü ihtimaldir.

Bu ayette “yudnine” (yakınlaştırsınlar) kelimesiyle, tesettürleriyle kendilerini iyice örtmeleri beyan edilmiştir. Yani kadınlar tesettürlerini boş bırakarak ara sıra vücutlarının görülmesine yol açmamalıdırlar.

Bazıları, bu ayetten, kadınların yüzlerini örtmeleri gerektiğinin de emredildiğini söylemişlerdir. Ancak bize göre bu görüş doğru değildir.

Bu ayetten anlaşılıyor ki tesettür hükmü önceden inmişti, ama bazıları bu hükmü basite alıp ona gereken önemi vermedikleri için bu ayet inerek bu hükme önem verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Buna binaen bu ayette mümin kadınlardan bazıları, geçmiş tutumlarından dolaylı eleştirildikleri için ve bu onlar için ağır ve üzücü olduğundan ayetin hemen sonunda “Allah bağışlayan ve rahmeti süreklidir” diye buyurmaktadır. Yani eğer sizlerden bazılarınız cahillik ve bilgisizliğiniz yüzünden bu işte ihmalkar davrandıysanız Allah’ın sizi bağışlaması için tövbe ederek bundan sonra, tesettürünüzü iyice korumaya çalışın.

Kur’an’da kadınların iffetli olmaları ve yabancı erkeklere karşı tesettürlerini korumalarının gerekliliğini bildiren başka ayetler de Kur’an’da vardır. Biz konunun uzamaması için bu ayetleri nakletmiyoruz. Araştırmak isteyenler Kur’an açısından üstün ve örnek kadınların kıssalarını anlatan ayetlere ve keza Peygamber (s.a.a.)’in hanımlarına verilen emirleri açıklayan ayetlere bakabilirler.

Ulemanın Görüşü
Kadının elleri ve yüzü hariç tüm vücudunu örtmesi gerektiği hususunda hem Şia hem Sünni, tüm İslam mezheplerinin uleması arasında görüş birliği vardır.

İslam uleması tesettürün farz olduğunu ispatlamak için Kur’an, sünnet, icma ve akla istinat etmişlerdir.

Değerli Fakıh şeyh Muhammed Huseyn Necefi Cevahru’l-Kelam’ın kitabında Şia mektebine göre eller ve yüz hariç kadının tüm vücudunun örtülmesi gerektiğini açıklamıştır. Ayakların (topuklardan aşağı kısmının) örtülmesi gereken yerlerden olup olmadığı hususunda Şia uleması arasında ihtilaf vardır.

Şunu da eklemek gerekir ki bazı Şia uleması kadının yüzünü de örtmesini farz olduğunu söylemişlerdir.

Ehl-i Sünnet ulemasının bu husustaki görüşlerine vakıf olmak için El-Ciziri’nin el fikhu ale Mezahib’ul Arbaa’y müracaat edilebilir.

Bu makalenin sonunda Ayetullah Uzma Hümeyni(r.a)’den kadının tesettürü ile ilgili bir fetvayı nakledelim:

Sual: Acaba tesettür (kadının örtünmesi) İslam dininin zaruri hükümlerinden sayılır mı? Onu inkar edenin ve bu hükme özellikle İslam toplumunda saygısızlık gösterenin hükmü nedir?

Cevap: Tesettür hükmünün aslı (ayrıntıları değil ) İslam dininin zaruri (apaçık) hükümlerindendir; ve dinin zaruri bir hükmünü inkar edenin kafir olduğuna hüküm edilir; ancak Allah ve Peygamberi inkar etmediği bilinirse bu hariç.

Sual:

İslam’da tesettürün kadınlar için sınırları nedir? Acaba tesettür için başörtüsünü takarak geniş uzun elbise ile pantolon giymek yeterli mi? Ve genel olarak kadının namahrem olan kişilere karşı uyması gereken nitelik nedir?

Cevap: Kadının bileklere kadar eller ve yüzün yuvarlağı hariç tüm gövdesi örtülü olmalıdır. Söz konusu elbise farz olan miktarı örterse sakıncasızdır. Ancak “çarşaf” giymeleri daha iyidir. Namahremin dikkatini çeken elbiseler giymekten sakınılmalıdır.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] -Sunen-i Ebi Davud c. 2 s. 383.

[2] -Biharu’l – Envar c. 103 5. 243.

[3] -Nasihu’t Tevarih c.2

[4] -Vesailu’ş –Şia c. 14 s. 143

[5] -Biharu’l – Envar c. 103, s. 258.

[6] -Vesailu’ş- Şia c. 14 s. 156.
 
Selamun aleykum

Sevgili metin mete yine yıkıcı ve yanıltıcı yorumlarla karşımızdasınız. "Hadis dini" nedir ? Ayrı bir fırka mı din mi ? Peygamberi ve kitabını söyler misiniz ? Yoksa siz hadisleri ayrı, kur'an'ı ise ayrı mı irdeliyorsunuz ? Size göre sadece kur'an'a inananlar ve sadece hadis'e inananlar diye iki ayrı kategori mi var ? Bunları birbirinden ayrı düşünmek büyük bir gaflet olmaz mı ?

barbie: eğer bir öğüt, ders veya alman gereken herhangi bir şey alacaksan dediğin gibi yeteri kadar şey yazıldı artık bundan fazla şey yazıp üstünüze gelmenin sahiden bir anlamı yok. ben sizi kırmak, size baskı yapmak istememiştim, sizin iyiliğiniz için doğruları bilin istemiştim, eminim ki diğer arkadaşların da amacı buydu lütfen bu çerçevede değerlendiriniz...
 
öncelikle şunu ifade etmeliyimki konuyla ilgili bir kaç kelam etmek istedim lakin saygıdeğer Mustafa İslamoğlu beyefendinin bir makalesi hatırıma geldi tüm yazdıklarından sonra söyleyeceklerimi kifayetsiz buldum zira kendilerini oldukça muazzam ve kafi derecede olduğunu düşündüğüm bir anlatımla ifade etmişler hal böyleyken makaleyi asmayı uygun buldum umuyorum faideli olur ...selam ve dua ile...
 
Başörtüsünün farziyyeti (1)

Önce Kur'an'ın hatırlattığı ilkeleri hatırlayalım: 1. “Bilmediğin şeyi savunma! Şüphe yok ki kulak, göz ve gönül; bunların hepsi elbet savunduklarından dolayı sorumludur.”

2. “Bilmiyorsanız zikir/Kur'an ehline sorunuz.”

3. “Allah'a kulları içinde gereği gibi saygı duyanlar bilenlerdir.”

Bu köşede yazdığım Kur'an eksenli yazılara gelen tepkileri üçe ayırabiliriz.

1. Bilenlerin tepkileri.

2. Bilmediğini bilenlerin tepkileri.

3. Bildiğini zannedenlerin tepkileri.

Bu üçüncüsünü de kendi içinde üçe ayırabiliriz:

1. Bildiğini zanneden samimi tipler.

2. Tüm cehaleti cesaretinden kaynaklanan bilgiç tipler.

3. Haddini bilmez tipler.

Son ikisine hiç cevap vermedim. Zira cevap soru sorana, bilmediğini bilene, haddini bilene verilir, bir. Cevap bilginin kıymetini takdir edene, öğrenmek isteyene, verilir, iki. Cevap, üretildiği kökün de delalet ettiği gibi (cevb “kesmek” demektir), doğrusunu öğrenince sesini kesecek olana verilir.

Bildiğini zanneden ama bilmeyen, bildiğini de yanlış bilen samimi tiplere cevap vermeye çalıştım. Samimiyeti kendi başına bir değer bildim. “Din samimiyettir” diyen Hz. Peygamber idi.

Bugünkü köşeme bildiğini zanneden ama yanlış bilen bir okurumun, bir önceki yazıma ilişkin yazısını alacağım. Yer darlığından dolayı yazının doğrudan yazımı ilgilendiren kısımlarına yer vereceğim. Okur bu yazısını internette yayımlamış ve bana da bir giriş ekleyerek yollamış. Virgülüne dokunmadan aldım. İmla hataları okura aittir:

“Sayın Hocaoğlu, önce Allah'ın selamı üzerinize olsun diyerek sözlerime başlamak istiyorum. Ben 50 yaşında bir emekli bir vatandaşım. Amacım yanlız ve yanlız Rabbim in gerçek yolunu Kuran'dan bulmaya çalışmaktır. Yaradan'ın ayetleri sonunda söyledikleri şu sözler beni gerçekten düşünmeye ve araştırmaya yönlendirdi.

/…/ Ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. “Arapçada kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı “hımar” değil “mikna” ve “nasıyf”tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın “mikna(çoğulu mekani)” ve “nasıyfın” hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır.” Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söylenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı 'res' ile vurgulanır. Gelelim ayette anlatılmak istenen asıl konuya. Ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen 'cuub' kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa'nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) /.../

Sami Hocaoğlu beyefendi hımar kelimesine birden fazla anlamlar vererek hem başörtüsü hem de örtü anlamının olduğunu yazmış. Bu fikri düşündüğünüzde Yaradan ın ayetlerini açık ve anlaşılır gönderdim sözlerine uymuyor. Nedeni her isteyen istediği anlama çekecektir de ondan günümüzde olduğu gibi. Bu görüşü konuşmaya devam edelim. Bu ayette anlatmak istenen şey başın örtülme emri değil peki neresi? Göğüs kısmını örtünüz diyor Rabbim. O zaman koskoca Kuran da Allah kadınlar başını örtmelidir diye bir tek ayet yazmayacak da bu ayette göğsünü örtmelidir ayetindeki bir kelimeye başörtüsü ismi takarak İşte bakınnnnn Allah kadının başını örtmelidir demek istiyor aslında bu ayette diyeceksiniz öylemi kardeşlerim. Yaradan eğer kadın başının örtülmesini isteseydi hiç kuşkusuz kadın başını örtmelidir derdi dostlarım, Çünkü Kuran ben böyle açıkça yazarım diyor dolaylı ima etmem diyor birçok ayetinde. Yukarıda yazdığım onca ayetin hiç mi hükmü yok sizce. Hiç ama hiç başını örtmeli kelimesi dahi geçmediği halde. Peki, ayetlerinde hani Rabbim yemin ederek; Yemin olsun ki, biz bu Kuran'da insanlar için her türlü örneği verdik. Diyordu. Ama kadın saçını göstermesin örtsün diyen ayetler nerede? Hani Rabbim; Biz bu Kitap'ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Diyerek bizlere açıklık getiriyordu. Hani öğüt alınması için kolaylaştırdık sözleri unutuldu mu dostlar. Ben isterseniz bir ayeti daha hatırlatayım sizlere; Zühruf Suresi 44 Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız. Bakın ne diyor Yaradan bu kitaptan sorumlusunuz. Bu kitaptan sorumlusunuz diyen Rabbim bizlerin birbirine düşmesi için mi acaba kadın başını örtmelidir namehremdir demeyi açıkca yazmamıştır dersiniz (HAŞA).”

Sahibi samimi görünüyor. Fakat samimiyetin tek başına yetmediğini de biliyorum.

“Aleyküm selam” sevgili okurum. Sabırla cevaplayacağım. Bu kadar karışık kafa sağlığa zararlıdır. Kafaları karıştırmak için akla atılan taşı çıkarmak, kör kuyuya atılan taşı çıkarmaktan bin kat daha zordur, bilirim. Umarım “kitabına uydurmak isteyen” biriyle değil de “kitaba uymak isteyen” biriyle karşı karşıyayımdır.

"Amacım yalnızca rabbimin gerçek yolunu Kur'an'dan bulmaktır" diyen bir okurunuz varsa, ciddiye alırsınız değil mi? Ben de, o dinini ciddiye aldığı için onu ciddiye aldım. Bu okur şöyle diyor:

"Ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. "Arapçada kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı "hımar" değil "mikna" (doğrusu mikne'a SH) ve "nasıyf"tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın "mikna(çoğulu mekani)" ve "nasıyfın" hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır." Allah eğer "hımar" kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi "hımarürres" gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi"

Bunlar, başkalarının kesesinden harcanan yalan-yanlış paketi sevgili okur. Kimin kesesinden almışsanız dolmuşa binmişsiniz. Buna, Kur'an'a uymak yerine Kur'an'ı kendinize uydurma sonucunda düştüğünüz çelişkiler de eklenince, iş içinden çıkılmaz olmuş.

Dert şu: Hımar ile başın örtülmesi kastedilseydi, içinde "baş" kelimesi geçerdi!

Peki, bu durumda bir önceki cümlede hanımların başlarına örttüğü şeyin adının "mikne'a" ve "nasif" olduğunu nasıl söyleyebiliyorsunuz? Nerede bunların içinde baş?

Kişi hiçbir şey bilmese de haddini bilecek. "Hangi sözlüğü bakılırsa bakılsın" iddiası yapacak bir kişinin, asgariden sözlüklere bakması lazım. Baksaydı ne görürdü?

Tabi ki, Arapça'da kadınların kullandığı örtü mikna (doğrusu mikne'a) ve nasif'ten ibaret olmadığını. Şöyle ortalama bir Kur'an talebesi olsaydı, sözlükte şunları görürdü:

1. Burka' (veya burku'): Bütün yüzü örter. (Erkeğin kullandığına kına' denir).

2. Nikab: Bütün yüzü örtmeyip iki gözden birini açarak bağlanan başörtüsüdür.

3. Lifâm: Her iki gözü de burun üstünden itibaren açık bırakan başörtüsüdür.

4. Lisâm: Burun açıkta kalacak şekilde ağız üstünden örtülen örtüdür.

5. Hımar: Yüz hariç başın ve boynun tamamını örten ve Kur'an'da emredilen örtüdür.

6. Nasîf: Hımar'ın daha büyüğü, Anadolu'daki "atkı"ya benzer başörtüsüdür.

7. Mikne'a: Nasif'ten daha büyük olup bel altına kadar uzanan başörtüsüdür.

8. Cilbab: Yüz hariç baştan ayağa her tarafı örten örtüdür.

Hımar, lugat olarak tereddütsüz başla ilgilidir. İçki'ye de aklı örttüğü için aynı kökten "hamr" denilmiştir. İkisi arasındaki ortak nokta "baş" ile ilgili olmasıdır. Mesela küfr de "örtmek" demektir. Ama başa veya akla değil, kalbe nisbet edildiği için farklı kökten kullanılmıştır.

"Hani bunun içinde baş?" sorusu kasıtlı bir tahrif ve saptırma amacı taşımıyorsa, cehaletin daniskasıdır. Yukarıda Arapçada kullanılan tüm başörtüsü isimleri sıralanmıştır. Hiçbirinin içinde "baş" yoktur. Olmasına gerek de yoktur. Türkçede de bu böyledir: Yazma, yaşmak, atkı, bürgü, bürümcek, çarşaf, çar, yağlık, eşarp, tülbent… Bunların tümü de bacak değil başı örter ve içinde "baş" geçmez. Hoş Arapçada na'leyn, huffeteyn, cevrabeyn de ayağa giyilirler, ama içinde "ayak" geçmez. "Hani bunun ayağı?" diyerek bunların ayağa giyilmediğini söylemek ne kadar ciddi ise, "Hani bunun başı?" sorusu da o kadar ciddidir.

Okurumun cebinden harcadığı "kitabına uyduranlar" takımı ne diyor: "Hımar başı örtmez, göğüsleri örter?"

Yani? Yanisi şu: Hımar başörtüsü değil, göğüs örtüsüdür.

Peki, aynı mantıkla sormak gerekmez mi: Bir: Nerede bunun içinde göğüs? İki: Sen, örtü ayeti inmeden kadınların göğsü açık gezdiğini söylemiş oluyorsun, haberin var mı?

Bir alıntı daha yapalım "tüm maksadım Kur'an'ı anlamak" diyen okurumuzdan: Ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen 'cuub' (doğrusu "cuyub" SH) kelimesi hem bu ayette kapanılacak.."

Ey sevgili okur! Kur'an tüm âşıklarına önce haddini bilmeyi öğretir. Çünkü Kur'an haddini bilmezliği "cahiliye" olarak adlandırır ve ebediyen mahkûm eder. Zaten başörtüsü emrini de "haddini bilmezlik çağı" ile "Allah'a kayıtsız şartsız teslim olan insan" anlamındaki "Müslüman" kadına bir kişilik ve kimlik kazandırmak için emreder. Aynı zamanda O'nun "Rabbimin emri başım gözüm üstüne!" deyip demeyeceğini imtihan için emreder.

Ceyb; "aralık, açıklık, yırtık, yırtmaç, kesik, kopuk" anlamlarının tamamını kapsar. Başta aynı kökten türetilmiş olan "cep" olmak üzere, "açık yerler, göğüs yırtmacı, yaka açığı, kol açığı, elbise yırtığı", hülasa elbisenin tek parmağın içine gireceği tüm açık yerlerine denir. Hatta Kur'an, Semud kavminin kayaları yararak vadi oymasını da aynı kökten (cabu's-sahr) bir kelimeyle ifade eder. Soruyu zihinden "kesip" attığı için "cevab" da aynı köktendir.

Nur 31. ayetin başörtüsünü emreden cümlesi aslında neyi emretmektedir?

Açık ve net olarak şunu: Cahiliye döneminde bir aksesuar olarak başın üzerinden sırta atılan örtüyü bütün bir boynu ve gerdanı da kapatacak şekilde mazbutça örtmeyi.

Tabiî ki bu emir Allah'ın kitabına uyacaklar içindir. Kitaba uymak yerine kitabına uydurmaya ne gerek var? Yalan yanlış türrehatı yayıp vebale girmeye ne gerek var?

Unutmayalım İslam "teslim almak" değil "teslim olmak" manasına gelir


Bektaşi hikâyesini herkes bilir: Hocanın biri Bektaşi'ye "Niçin namaz kılmıyorsun?" der ve "Kur'an öyle emrediyor" cevabını alır. "Allah Allah, nerede emrediyor?" deyince, Bektaşi pişkin pişkin cevabı yapıştırır: "Lâ takrabu's-salat" (namaza yaklaşmayın) demiyor mu?" Hoca itiraz eder: "Devamını da okusana?" Maksadı kitaba değil kitabına uydurmak olan Bektaşi kaçamak yapar: "Ben hafız değilim."

Bu fıkrada dile gelen gerçek şu: İnsanın derdi hakikate uymak değil de hakikati kendisine uydurmaksa, Kur'an'ı bile buna alet eder. Bu yeni bir şey değil. Bazen kasıtsız, bazen kasıtlı yapılır bu. Daha sahabe döneminden bunun örneklerini biliyoruz.

Hz. Ömer'in hilafeti döneminde iki kafadar kafayı çekmiş, hesabını soranlara da Maide 93'ü göstermişti. Yine aynı dönemde bir kadın erkek kölesiyle zina yapmış, bunu nasıl yaptığını soranlara Mearic 30'u delil göstermişti.

Hariciler siyasi muhaliflerinin bebelerini öldürüyorlar, bunun delilini soranlara Kehf suresinin 74. ayetini okuyorlardı. Yine aynı zümre Hz. Ali'yi dinden dönmekle suçlayıp katlederken, Yusuf suresinin 40. ayetini delil getirdiler.

Bir zamanlar biriyle karşılaştım. Kıldığımız namazların Kur'an'ın emrettiği namaz olmadığını söylüyordu. Kur'an'ın emrettiği namazın nasıl kılınacağını sordum. Ayağa kalktı, kıbleye döndü, Fatiha'yı okudu, "İşte bu kadar" dedi. Yine bir zamanlar da bir grup esrarkeş münakaşa etmişler. Ellerine Mushaf'ı alıp "Esrar'ı haram kılan ayeti bize göster" diye yanıma gelmişlerdi.

Görüyorsunuz, iş çığırından çıkınca ortalık çamurdan geçilmez oluyor.

Başörtüsünün farziyyeti konusunda da mesele işte bu düzeyde ele alınıyor. Dini bir meseleyi konuşmanın bir usulü, üslubu ve adabı olduğu hatırlanmıyor. İnsanlar bozulan musluklarını tamir ettirmek için berbere gitmezken, iş dine gelince ilme ve ihtisasa hürmeti kimse hatırlamıyor. "Bilmiyorsanız Kur'an'ı (zikr) bilenlere sorun?" diyen Kur'an değilmiş gibi davranılıyor.

Kur'an'ın ortaya koyduğu bir hüküm yalnız lafızdan yola çıkılarak anlaşılamaz. Ona mana ve maksadı da eklemek şarttır. Maksadı öğrenmek için ise: 1) O konudaki tüm ayetleri iç ve dış bağlamlarından koparmadan tümevarım yöntemiyle okumaya tâbi tutmak; 2) Ahlakı Kur'an olan Hz. Peygamber'in o Kur'anî hükmü hayata nasıl tatbik ettiğini bilmek; 3) O hükmün tatbik edildiği nüzul ortamını bilmek şarttır.

Kur'an başı gökte ayakları yerde olan ilahi bir hitaptır. Başı manayı, ayakları lafzı, bastığı yer dış bağlamı/olguyu, baktığı yer teşri yönünü gösterir.

Geçen haddini bilmez bir tv programcısı, resmen Nur 31'den önce kadınların göğüsleri açık, hatta çıplak gezdiklerini söylüyordu. Buna da delil olarak Kâbe'yi çıplak tavaf etme geleneğini gösteriyordu.

Birincisi bu nadir bir haldi, yaygın bir uygulama değildi. İkincisi, hiçbir Mekkeli Kâbe'yi hiçbir zaman çıplak tavaf etmedi. Onlar Fil olayından sonra kendilerini "Allah'ın halkı" ilan ettiler ve "hums" adını verdiler. Dışardan gelmiş insanlara "hılli" adını verdiler. Bir hılli Kâbe'yi kendi elbisesiyle değil, "hums"tan birinin elbisesiyle tavaf etmeliydi. Böylece bir elbise kiralama sektörü doğdu. Çıplak tavaf, yalnızca elbise kiralayacak gücü olmayanlarla sınırlı nadir bir uygulamaydı. Buradan örtüsüzlüğe ne çıkar? Hiç!

Nur 31'de emredilen başörtüsü değil de ğöğüs ya da omuz örtüsü diyenler, bu ayet geldiğinde mümin hanımların göğüsleri açıkta gezdiğini söylemiş oluyorlar. Bu ayet zaten var olan örtünün doğru kullanılmasını emrediyor. Onları yanıltan, ayet geldiğinde kadınların başörtüsünü hiç tanımadıkları ön kabulüdür.

Oysa ki nüzul ortamında örtü yaygın olarak kullanılıyordu. Örtü hürriyet ve saygınlık alametiydi. Hz. Hatice Hz. Peygamber ile evlendiğinde örtülüydü. Örtünün o kadar saygın bir yeri vardı ki, bir kadının başörtüsüyle kesilen savaşlardan söz eder kaynaklar. Muhabbar sahibi şöyle bir olay anlatır: Ümmü Kırfe bt. Rebi'a b. Bedr, Malik oğullarından saygın bir kadındı. Ğatafan'dan iki ordu savaş için karşı karşıya geldi. Tam savaş başlayacaktı ki, bu kadın başörtüsünü iki ordu arasına astırarak savaşı önledi (be'aset hımârahâ fe'ullika beynehum fe'stalehû).

Kur'an "elbise"yi tıpkı ayet gibi Ademoğlu'na "inzal edilen" bir nimet olarak takdim eder (7:26). Giyinmekten maksadın cinselliği örtmek olduğunu, cinselliğin özel bir alan olduğunu dile getirir (7:25). Örtünmenin temelinde cinselliğin kamuya açılmaması ilkesi yatar. Örtünme emri, kadın-erkek ilişkisinin cinsiyet değil şahsiyet üzerinden gerçekleşmesi içindir. İlişkinin zehirlenmemesi içindir.

Örtünmenin sınırlarını koyan, kadını da erkeği de yaratandır. O yarattığını bilir. Mesele O'na güven meselesidir. Zaten imanın ahlaki tanımı "Allah'a güven" değil midir?

Bir sınır yoksa hiç sınır yoktur. Peki, o sınırı kim koyacak? İslam bu soruya "Allah" diyor. Müslüman, buna iman edip Allah'ın hükmüne teslim olan demektir. Gerisi mi? Gerisi, Kur'an'ın (49:16) ifadesiyle "Allah'a din öğretmeye kalkmaktır". Neden kadın? Neden saç? Modern zihin nerede yanılıyor?

M.İslamoğlu
selam ve dua ile...
 
"Örtünme" ile ilgili ayetlerde vücudumuzun hangi bölgesinin ismi geçer?

a-baş
b-saç
c-kafa
d-ağız, burun
e-el, kolun dirsekten aşağısı
f-diz altı, ayak
g-yaka/göğüs, avret yerleri
 
Allahin tek bir emr ini kabul etmemek Isyanla es anlama gelir ama basörtüsü emr olmadigindan böyle bir sorun yok,Kuranda basörtüsü gecmez sadece hadis dininde vardir.Siz eger hadis dininde iseniz arkadaslarimizin dedikleri dogrudur ama yok ben KURANA uyarim derseniz bilinizki Hüküm Allahindir Hadislerin degil...

beni anladığınız için teşekkür ederim
 
Allahin tek bir emr ini kabul etmemek Isyanla es anlama gelir ama basörtüsü emr olmadigindan böyle bir sorun yok,Kuranda basörtüsü gecmez sadece hadis dininde vardir.Siz eger hadis dininde iseniz arkadaslarimizin dedikleri dogrudur ama yok ben KURANA uyarim derseniz bilinizki Hüküm Allahindir Hadislerin degil...

kuranda basörtüsü konusunda ayet yok fakat örtünme konusunda ayet var size göre sorun olmaz fakat islamda sorun olur örtünmek farzdır hadis dini diye birdinde yoktur hadis ilmi vardır hadis dininide sizden ögrendik metin abi bakalım neler çıkacak



“Mümin kadınlara da söyle: gözlerini (haramdan) çevirsinler; namus ve iffetlerini korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, (kendi) oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bululanlar (cariyeleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan beyinsiz vb. tabi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur suresinde 31)

Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) “cilbablarını” (dış örtülerini) üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzab suresi: 59
 
Ahzab; 59: Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Tanınıp incitilmemeleri için bu daha uygun bir yoldur. Allah Gafur’dur, Rahîm’dir.

Ayette açık ve net olarak “cilbab”larını/ ev dışı elbiselerini giyen kadınların tanınacağı, bilineceği, dolayısıyla da incitilmeyeceği söylenmektedir. Yani bu ayete göre kadınların örtünmelerinin gerekçesi incinmemektir, yoksa daha dindar, daha namuslu ve daha takvalı olacakları değil.
Bu ayetin iyi ve doğru anlaşılması için öncelikle “cilbab”ın ne olduğunun bilinmesi ve sonra da “cilbab” giymenin gerekçesinin, Kur’an’da bildirilenin dışına çıkarılmaması gerekmektedir.
Bazıları “cilbab”ı Arapların bugün “abâye” dedikleri; baştan aşağı salınan, dış giysiyi önden ve arkadan kapatan bir örtü olarak, bazıları da sadece gözleri açık bırakmak suretiyle yüzü ve bütün vücudu tepeden tırnağa kapatan bir örtü olarak tanımlarlar. Bu tanımlar örtünme konusunda ifrata kaçan kesimler tarafından ortaya atılmış görüşler olup, aslında Kur’an ile bağdaşmayan tanımlardır. Çünkü aşağıda görüleceği gibi kılık kıtafet konusunu belirleyen diğer ayette (Nur; 31), “... örtülerini/ başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar/ salsınlar.” denilmektedir. Eğer “cilbab”, bazılarının dediği gibi baştan aşağı vücudu örten bir elbise olsaydı, o elbise göğüslerdeki yırtmaçları da kapatır ve Rabbimizin Nur suresinin 31. ayetindeki emrine gerek kalmazdı. Soğuk, sıcak ve diğer haricî etkilerden korunmak amacı dışında iffet gerekçesiyle üst üste iki örtünün giyilmesi anlamsız olacağına göre, “cilbab” Kur’an’a göre de vücudu baştan aşağı örten bir örtü olarak kabul edilmemektedir.
“Cilbab”, Ragıb’ın ifadesi ile; “Gömlek ve örtünün adı”, Ikrime’nin tarifine göre de; “Boyundan aşağı salınan, dış giysileri kapatan örtüdür.”
Bu durumda “cilbab”, o günün Araplarının gelenekleri gereği giymiş oldukları -başlardan aşağı değil, boyunlardan, omuzlardan aşağıyı örten- bir elbise çeşidi olup, bu günkü ceket, pardösü, manto gibi giysilerin yerini tutmaktadır. Ayetten anlaşıldığına göre “cilbab” (pardösü, ceket) giyenler göğüs yırtmaçlarını açabilirler ve bu açıklardan da göğüsleri, gerdanları gözükebilir. Yani, “cilbab”ın mutlaka tulum gibi göğüsleri örtecek şekilde olması lâzım diye bir kayıt yoktur. Zaten o günün Arap kadınlarının bir kısmının çıplaklığa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı da bilinmektedir. Hatta İslâm’ın hâkimiyetinden önce putperestlerin Kâbe’yi çırılçıplak olarak tavaf ettikleri hem Kur’an’da hem de tarihî kaynaklarda yer almaktadır. (Geniş bilgi için: Kurtubî, el-Cami lil-Ahkâm-il Kur’an 7/189)

Her ikisi de Medenî olan Ahzab ve Nur sureleri arasındaki iniş sıralaması farkını ileri sürerek, Nur suresinin 31. ayetinin daha evvel inmiş olduğunu ve bu ayetin daha sonra inen Ahzab suresinin 59. ayeti ile neshedilmiş olduğunu iddia etmek ve bu iddiaya dayandırmak suretiyle “cilbab”ın, başı da örten bir elbise olduğunu savunmak, ayetin tümünün ahkâmını göz ardı etmek demektir. Hele bu iddia, ayetleri bir takım yanlış inançlara uydurmaya çalışmak için yapılıyorsa çok korkunç bir cinayettir.
Sonuç olarak Ahzab suresinin 59. ayetinin amacı, mümin kadınların cariyelere veya fahişelere benzetilmesini ve incitilmesini önlemek, hiç değilse tacizleri en aza indirmektir.

Nur; 30, 31:

24:30 İnananlara, gözlerini sakınmalarını (kadınlara gözünü dikip bakmamalarını) ve iffetlerini korumalarını bildir. Bu, onlar için daha temiz bir davranıştır. Elbette ALLAH yaptıklarından haberdardır.


24:31 İnanan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar. Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, topluca ALLAH'a yöneliniz ki başarılı olasınız.

Görüldüğü gibi bu ayetlerde iffet kuralları, kapsamı ve istisnaları ile açıklanmıştır. Ancak, bu konu kapsamında değerlendirilmesi gereken bir istisna daha mevcut olup, bu istisna da yine Nur suresinde yer almaktadır. Bu istisnanın baştan açıklanmasında, Nur suresinin 30 ve 31. ayetlerinin bütünlüğünü bozmaması bakımından yarar vardır:


Nur; 60:

Artık nikâh arzuları kalmamış, hayızdan ve evlâttan kesilen kadınların, süslerini göstermek için ortalıkta dolaşmamaları şartıyla örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları, onlar için daha hayırlıdır. Allah, her şeyi işitir, her şeyi bilir.

Bu ayette, ziynetlerini açığa vurmama talimatından müstesna kılınan kimseler bildirilmiştir. Gerçekten de yaşlı, menopoza girmiş kadınların sağlık yönünden (kemik erimesi) Güneş ışını almaya başkalarına nazaran daha fazla ihtiyaçları vardır ve ayet, müstesna kılmak suretiyle onlara bu imkânı sağlamıştır. Ama ne yazık ve ne gariptir ki kendilerine bu imkân sağlanmış olan kadınların çoğu, Yüce Allah’ın verdiği bu ruhsattan yararlanacakları yerde gençlerden daha fazla örtünmektedirler.

Nur 30. ayette mümin erkeklere de aynı talimat verilmiştir. Dikkat edilirse, yasaklanan bakışların tamamı değil, bir kısmıdır, bazılarıdır. Ayetin sadedinden, bu bakışların, davetkâr, tahrik edici, şehvet uyandırıcı bakışlar olduğu anlaşılmaktadır. Yani, hem kadının hem erkeğin, fıtratlarında var olan arzuları uyandırarak şehvete dönüştürecek tarzda birbirlerine bakmamaları, iffetlerini korumaları gerekmektedir. Bu arzuları uyandırmadan birbirlerini görmelerinde ise sakınca yoktur. Fakat Âl-i Imran suresinin 14. ayetinde bildirildiği gibi erkek ile kadın arasındaki çekim, her ikisinin de fıtratlarında olduğu için, sürekli bakışların bu arzuları uyandırması kuvvetle muhtemeldir.

“Humur” sözcüğü, “örtmek” anlamındaki “hamr” kökünden türetilmiş ve “örtü” demek olan “himar” sözcüğünün çoğuludur.
Lisan-ül Arab, el-Mu’cem ül-Vasıf, el- Müncid, Tac ül-Arus gibi temel kaynak niteliğindeki lügatlerde “himar”ın özel olarak başörtüsü anlamında olmayıp, genel “örtü” anlamında olduğu yer almakta ve başörtüsü anlamında da “mikna’” ve “nasıyf” sözcükleri gösterilmektedir. Örfte ise kadının başörtüsünün adı olan “himar” sözcüğünün, Kur’an’ın indiği dönemde de bu örfî anlamı taşıyıp taşımadığı kesin olarak tespit edilememektedir.
“Ceyb”, yaka, gömleğin göğüs yırtmacıdır. “Örtülerini yakalarının üstüne koysunlar.” cümlesinde, “himar” sözcüğü genel anlamı olan “örtü” olarak değerlendirilirse, ayette kadınlara örtülerini yaka yırtmaçlarının üstüne koymalarının emredildiği söylenebilir ki bu durumda başörtüsü söz konusu değildir. Yani ayette başın değil, göğsün örtülmesi emredilmiş olur.
 
neticede örtünmek farzdır örtünmem diye de sıyrılmak yoktur her farz hükümler yerine gitirilmekte mükelleftir müslüman ve örtünmekte farzdır kaçar yolu yoktur
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks