Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah Rızası İçin Açıklar mısınız

serhewde

New member
Katılım
21 Tem 2009
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
arkadaşlar lütfen bu ayeti açıklar mısınız

"De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez..." (et-Tevbe 9/51).

eğer böyleyse, biz neden yaşıyoruz :S lütfen cevap verin. zor durumdayım :S
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Ayeti anlamaya çalışırken, evvel ve ahiri ile ilişki kurmak gerekir, yoksa akla hayale gelmez manalar çıkarmak mümkündür.

Tevbe 50
Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevinerek dönüp giderler.


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sana bir iyilik isabet ederse bir güzel başarı, bir zafer, bir ganimet nasip olursa onları fenalaştırır, kıskançlıklarından fenalarına gider, ve şayet sana bir musibet uğrarsa, bir kötülük gelirse, savaşlardan birinde bir zarar, musibet olduğu kesinlikle belli olan bir olay başına gelecek olursa, kendi yaptıklarını beğenip fikirleriyle kasılarak, İyi ki, biz daha önceden işimizi ele aldık, derler. Yani uyanıklık ettik, ihtiyatlı davrandık, musibet bizi bulmadan işimizi gördük, yakamızı kurtardık, diye konuşur dururlar. Müslümanlarla beraber olmayıp, gazadan kaçınmaları kavlî ve fiilî nifaklarıyla kâfirlere hizmet ve dostluk etmeleri gibi şeylerle iftihar eder, övünürler ve bu nifakın kâfirler katında revaç bulacağını ve bunun musibetten sonra değil, önceden yapıldığı takdirde işe yarayacağını düşünürler. Ve ferahlı ferahlı dönerler, toplanıp konuştukları yerden keyifli keyifli döner giderler veya kâfirler tarafına dönüverirler, sevine sevine döneklik yaparlar.

Tevbe 51
[/FONT]De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.”

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu gibilere karşı de ki; bize Allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası isabet etmez. Acı tatlı başımıza her ne gelirse hepsi Allah'ın yazdığıdır. O da sonuç olarak mutlaka lehimizedir. Dünyaya veya ahirete ait menfaatımız ve hayrımız içindir. O, bizim mevlamızdır, sahibimiz, yardımcımız ve veliyy-i umurumuzdur. Üzerimizdeki bütün tasarruf ve velayet O'nundur. O nasıl dilerse öyle yapar, istediğini yapmak O'nun hakkıdır ve ne yaparsa hakkımızda hayırlısını yapar. O bize hayatımızda ve ölümümüzden sonra kendimizden daha evladır. [/FONT] [FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ve işte bu yüzdendir ki, bütün müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. Bütün gücü ve kudreti ancak O'na ait bilsinler, yalnızca O'na bel bağlayıp ve her hususta sadece O'na güvensinler, emrine ve takdirine gönül hoşluğu ile teslimiyet gösterip gereğince kulluk görevlerini yerine getirmeye özen göstersinler. Allah'a ne kadar tevekkül edilir, güven duyulursa, iyi bilinmelidir ki O, daha da fazlasına layıktır. Ve O'ndan başka tevekkül edilecek, bel bağlanacak, gücüne sığınılacak hiç bir merci yoktur. Çünkü O "Yüce Allah'ın güç ve kuvvetinden başka güç ve kuvvet yoktur." Kâfirler bunu bilmedikleri için, onlar açısından en çok bel bağlanacak kuvvet nefistir sanırlar ve "işimizi avucumuza aldık" diye böbürlenirler. Ve böylece her biri bir amir olmak, uluhiyetten bir hisse almak isterler. Bu şirk ve münazaa ile dünyada şikak ve nifak saçar dururlar. Halbuki azıcık aklı olan bir kimse anlar ki, hakka dayanmayan fani bir nefsin, kendi kendine itimada layık olan elinde hiçbir şeyi yoktur. Onun güvendiği herşey birer seraptan farksızdır. Bundan dolayıdır ki, kâfir ne kadar kendine güvenirse güvensin, kesinlikle bir gün gelir, olayların akışı karşısında güvenmiş olduğu noktaların hepsini kaybeder. Fakat hiç bir şeye değil, ancak Allah'a itimat eden hakiki mümin, ölümden bile sarsılmayarak kamil bir imanla Rabb'inin yüce katına gider. Fakat şunu unutmamak gerekir ki, tevekkül demek, görevin ifasını Allah'a havale etmek demek değildir, emri ve kararı Allah'a bırakmaktır. Allah'ın emrini canla başla yerine getirmeye çalışmaktır. Kısacası tevekkül "tefviz-i vazife değil, tefviz-i emrdir." Birçokları bu konuda gaflete düşerek, tevekkülü, vazifeyi terk etmek sanırlar. Yani kulluk görevlerinin yerine getirilmesini Allah'a havale edip, emir ve komuta mercii olarak kendi kendilerini görmek isterler. Sanki kul vazifesiz oturacakmış, namaz, oruç, zekat, cihad ilh... gibi görevleri Allah Teâlâ ona emredip yaptırmayacakmış da onun yerine Allah (haşa) yapacakmış gibi batıl bir zihniyet taşırlar. İsrailoğulları'nın vaktiyle Hz. Musa'ya "Git, sen ve Rabbin ikiniz savaşınız, işte biz burada oturup duracağız." (Maide, 5/24) dedikleri gibi, demek isterler. Bu ise Allah'a tevekkül ve itimad değil, O'nun emrine güvensizliktir, tevekkülsüzlüktür ve Allah korusun küfürdür. "Allah hakkında o çok yanıltıcı (şeytan) sizi yanılgıya düşürmesin." (Lokman 31/33) âyetinde de uyarıldığı gibi, bu olsa olsa şeytan yanıltmasıdır. İyi bilinmelidir ki, tevekkülün belirtisi emre gönül vermek ile vazife sevgisidir[/FONT]
 

ARZ_7

New member
Katılım
7 Şub 2009
Mesajlar
685
Tepkime puanı
395
Puanları
0
arkadaşlar lütfen bu ayeti açıklar mısınız

"De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez..." (et-Tevbe 9/51).

eğer böyleyse, biz neden yaşıyoruz :S lütfen cevap verin. zor durumdayım :S


Biz Allah yazdı diye amel etmeyiz, Allah bizim amelimizi bildiği için yazmıştır. "Dolayısıyla" onun yazdıklarını amel etmiş oluruz..
(Klasik mantık) Bir öğretmen öğrencilerinin başarı durumunu bildiği halde onları sınava tabi tutar.. Ama kimin ne kadar puan alacağını biliyordur.
 

Yecuc

New member
Katılım
16 Eyl 2009
Mesajlar
13
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Biz Allah yazdı diye amel etmeyiz, Allah bizim amelimizi bildiği için yazmıştır. "Dolayısıyla" onun yazdıklarını amel etmiş oluruz..
(Klasik mantık) Bir öğretmen öğrencilerinin başarı durumunu bildiği halde onları sınava tabi tutar.. Ama kimin ne kadar puan alacağını biliyordur.


evet bu örneğe göre
öğretmen bir öğrenciye
''seni sınava sokmuyorum sınıfta kalacaksın nasıl olsa sınavın kötü geçecek'' derse
o öğrencinin hakkını yemiş gibi gözükür adaletsiz durum olur
ve tembel öğrenciye söz hakkı düşer hatta haklı duruma geçer değil mi?

Dolayısı ile bu durum yüce rabbimizin mükemmel adalet anlayışına işarettir

sıkıya gelince her türlü mazereti uyduran insanoğlu o gün susup kalacak
''bana yaşam ve sınav hakkı verilmedi ki neden yargılanıyorum yapmadıklarımdan ötürü'' diyemeyecek -ceğiz :D
 

nureddin79

New member
Katılım
10 Eki 2009
Mesajlar
15
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
44
Bu ayetten önceki ayetler cihad hakkındadır. Müminlere cihad emredildiğinde bazıları (münafıklar) korkuya kapılıp fitne çıkarmaya çalıştılar. Tövbe 51 ayette onlara bir cevap niteliğindedir, nitekim müminler savaşa çıktıklarında ancak Allah güvenmeleri emrediliyor cünkü Allahın Lehvi Mahfuzda yazdığından başkası olmaz, Müminler savaşta ya zafer kazanır ve bu zafer onlar için güzel olur, yahut da öldürülür şehid düşerler, bu da onlar için daha büyük bir güzellik olur.
 

Kalpteniman

New member
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
589
Tepkime puanı
587
Puanları
0
Web sitesi
www.kalpteniman.com
Ayeti anlamaya çalışırken, evvel ve ahiri ile ilişki kurmak gerekir, yoksa akla hayale gelmez manalar çıkarmak mümkündür.

Tevbe 50
Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevinerek dönüp giderler.

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sana bir iyilik isabet ederse bir güzel başarı, bir zafer, bir ganimet nasip olursa onları fenalaştırır, kıskançlıklarından fenalarına gider, ve şayet sana bir musibet uğrarsa, bir kötülük gelirse, savaşlardan birinde bir zarar, musibet olduğu kesinlikle belli olan bir olay başına gelecek olursa, kendi yaptıklarını beğenip fikirleriyle kasılarak, İyi ki, biz daha önceden işimizi ele aldık, derler. Yani uyanıklık ettik, ihtiyatlı davrandık, musibet bizi bulmadan işimizi gördük, yakamızı kurtardık, diye konuşur dururlar. Müslümanlarla beraber olmayıp, gazadan kaçınmaları kavlî ve fiilî nifaklarıyla kâfirlere hizmet ve dostluk etmeleri gibi şeylerle iftihar eder, övünürler ve bu nifakın kâfirler katında revaç bulacağını ve bunun musibetten sonra değil, önceden yapıldığı takdirde işe yarayacağını düşünürler. Ve ferahlı ferahlı dönerler, toplanıp konuştukları yerden keyifli keyifli döner giderler veya kâfirler tarafına dönüverirler, sevine sevine döneklik yaparlar.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Tevbe 51[/FONT]
De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.”

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu gibilere karşı de ki; bize Allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası isabet etmez. Acı tatlı başımıza her ne gelirse hepsi Allah'ın yazdığıdır. O da sonuç olarak mutlaka lehimizedir. Dünyaya veya ahirete ait menfaatımız ve hayrımız içindir. O, bizim mevlamızdır, sahibimiz, yardımcımız ve veliyy-i umurumuzdur. Üzerimizdeki bütün tasarruf ve velayet O'nundur. O nasıl dilerse öyle yapar, istediğini yapmak O'nun hakkıdır ve ne yaparsa hakkımızda hayırlısını yapar. O bize hayatımızda ve ölümümüzden sonra kendimizden daha evladır. [/FONT][FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ve işte bu yüzdendir ki, bütün müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. Bütün gücü ve kudreti ancak O'na ait bilsinler, yalnızca O'na bel bağlayıp ve her hususta sadece O'na güvensinler, emrine ve takdirine gönül hoşluğu ile teslimiyet gösterip gereğince kulluk görevlerini yerine getirmeye özen göstersinler. Allah'a ne kadar tevekkül edilir, güven duyulursa, iyi bilinmelidir ki O, daha da fazlasına layıktır. Ve O'ndan başka tevekkül edilecek, bel bağlanacak, gücüne sığınılacak hiç bir merci yoktur. Çünkü O "Yüce Allah'ın güç ve kuvvetinden başka güç ve kuvvet yoktur." Kâfirler bunu bilmedikleri için, onlar açısından en çok bel bağlanacak kuvvet nefistir sanırlar ve "işimizi avucumuza aldık" diye böbürlenirler. Ve böylece her biri bir amir olmak, uluhiyetten bir hisse almak isterler. Bu şirk ve münazaa ile dünyada şikak ve nifak saçar dururlar. Halbuki azıcık aklı olan bir kimse anlar ki, hakka dayanmayan fani bir nefsin, kendi kendine itimada layık olan elinde hiçbir şeyi yoktur. Onun güvendiği herşey birer seraptan farksızdır. Bundan dolayıdır ki, kâfir ne kadar kendine güvenirse güvensin, kesinlikle bir gün gelir, olayların akışı karşısında güvenmiş olduğu noktaların hepsini kaybeder. Fakat hiç bir şeye değil, ancak Allah'a itimat eden hakiki mümin, ölümden bile sarsılmayarak kamil bir imanla Rabb'inin yüce katına gider. Fakat şunu unutmamak gerekir ki, tevekkül demek, görevin ifasını Allah'a havale etmek demek değildir, emri ve kararı Allah'a bırakmaktır. Allah'ın emrini canla başla yerine getirmeye çalışmaktır. Kısacası tevekkül "tefviz-i vazife değil, tefviz-i emrdir." Birçokları bu konuda gaflete düşerek, tevekkülü, vazifeyi terk etmek sanırlar. Yani kulluk görevlerinin yerine getirilmesini Allah'a havale edip, emir ve komuta mercii olarak kendi kendilerini görmek isterler. Sanki kul vazifesiz oturacakmış, namaz, oruç, zekat, cihad ilh... gibi görevleri Allah Teâlâ ona emredip yaptırmayacakmış da onun yerine Allah (haşa) yapacakmış gibi batıl bir zihniyet taşırlar. İsrailoğulları'nın vaktiyle Hz. Musa'ya "Git, sen ve Rabbin ikiniz savaşınız, işte biz burada oturup duracağız." (Maide, 5/24) dedikleri gibi, demek isterler. Bu ise Allah'a tevekkül ve itimad değil, O'nun emrine güvensizliktir, tevekkülsüzlüktür ve Allah korusun küfürdür. "Allah hakkında o çok yanıltıcı (şeytan) sizi yanılgıya düşürmesin." (Lokman 31/33) âyetinde de uyarıldığı gibi, bu olsa olsa şeytan yanıltmasıdır. İyi bilinmelidir ki, tevekkülün belirtisi emre gönül vermek ile vazife sevgisidir[/FONT]

İçimden gelerek yazıyorum ki, Cennetlik kişileri tanımak isteyenler bu yorumları yapanı ve bu yorumlara katılanları tasdik edenleri görsünler.
H.z. ALLAH bu hakikatları kavrayan ve son nefesine kadar bu imanını
koruyan kullardan olmamızı Nasip etsin İnşaallah..
 

mice

New member
Katılım
22 Eyl 2005
Mesajlar
93
Tepkime puanı
17
Puanları
0
Yaş
50
Web sitesi
www.islamidusunce.com
Biz Allah yazdı diye amel etmeyiz, Allah bizim amelimizi bildiği için yazmıştır. "Dolayısıyla" onun yazdıklarını amel etmiş oluruz..
(Klasik mantık) Bir öğretmen öğrencilerinin başarı durumunu bildiği halde onları sınava tabi tutar.. Ama kimin ne kadar puan alacağını biliyordur.


bir ressam bir ata bakarak onun resmini çizer. ressamın çizdiğine göre at şekillenmemiştir.
 

cemalkonya

New member
Katılım
16 Eki 2009
Mesajlar
6
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Yaş
48
Ebu Dâvud'un bir rivayetinde : "Müzeyne veya Cüheyne kabilesinden bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resûlü, hangi işi yapıyoruz, olup bitmiş (levh-i mahfuza kaydı geçmiş) bir işi mi, yoksa (henüz levh-i mahfuza geçmemiş) şu anda yeni başlanacak olan bir işi mi?" Resûlüllah (aleyhissalâtu vesselâm): "Olup bitan bir işi" dedi.
Adamcağız -veya cemaatten biri- yine sordu: Öyleyse niye çalışılsın ki? Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu açıklamada bulundu: "Cennet ehli olanlara cennetliklerin ameli müyesser kılınır, ateş ehli olanlara da cehennemliklerin ameli müyesser kılınır." BUYURMUŞTUR PEYGAMBERİMİZ. GAYET KISA VE ÖZ.KADER KONUSU ŞEYTANIN ÇOK KULLANDIĞI BİR MALZEMEDİR.ÇOK FAZLA İRDELEMEMEK VE DÜŞÜNMEMEK GEREKİR.HAYIR VE ŞERRİN ALLAHTAN GELDİĞİNE İNANIP BİZE CENNETLİKLERİN AMELİNİN MÜYESSER KILINMASI İÇİN DUA ETMELİYİZ.
 
Üst Alt