İMF'li İMf'siz mevcut sistem içine girip mücadele eden ideoloji mağlup olacaktır. Mağlup olmuştur ve mağlup oluyor. Buna demokrat ideoloji de dahil.
İşte bu mevcut sisteme Müslümanları sokup heba ettik. Onların hem dünyasını hem ahiretini kararttık. İşte mevcut iktidar dönemide dine yapılan tecavüzlerin vebali omuzlarında kaldı. Oysa mütedeyyin, samimi iyi insanlardı. Bozulmadılar belki ama mevcut sistemin kölesi oldular.
Biz de diyoruz, süfyanın bu siyasi sisteminde ehven olan seçilir. Bırak dini ne olursa olsun demokrat yani hürriyetperver olsun. Zararı en az verecektir. Onların iktidarında Müslümanlar daha serbest olup halka hakikatleri daha kolay anlatır.
Bakın AKP'nin yarım demokratlığı bile ne kadar işe yarıyor. Düne kadar bunları konuşabiliyor muyduk?
Muhabbetle
Muhafazakar siyaseti övmedim. Muhafazakar siyasetçileri övdüm. Yani, benim siyasi anlayışıma muhallif olan birini sırf muhallif olduğu için kimileri gibi yermedim. Şeytanı melek, meleği şeytan gösteren siyasete dahil olmadım. Siyasi düşüncesi sebebi ile birinin patetes müslümanı olduğunu ilan etmedim.
Üstad neden demokrat partiye oy vermiştir.
Emirdağ Lahikasında hali hazırda siyasete hakim olan süfyanın dört ana ideolojisi olduğunu söylemiş. Biri halkçı biri milletçi, biri ittihad-ı İslam diğeri demokrat...
Halkçıların iktidara gelmesi halinde dindarların çok zarar göreceğini beyan etmiş. Milletçilerin iktidarında ise pek çok su istimalin olacağı ve ırkçılığın zuhur edeceğini anlatmış. İslam partisinin iktidarı durumunda ise en çok İslamların zarar göreceğini ve ordan çıkacak dehşetli tahribat ve zulümün vebalini hiç kimsenin ödiyemiyeceğini beyan etmiş.
Demokrat parti ise zararı çok olmakla beraber diğer üç ideolojiden farklı olarak o üç ideoloji ile barışıktır. En azından misyonu gereği barışık olmak durumundadır.
İşte bu noktada diğer üç idolojinin iktidarının azam-ü şşer olduğunu beyan edip, demokratların ehven-üşşer olduğunu söylemiş. Yani, mevcut süfyani siyasette madem birileri bizi yönetecek , o zaman demokratların yönetmesi halinde zararın karşılanabilir olduğunu söylemiş. Onları maşa misal görmüş.
İşte, dindarları mevcut kirli siyasetten muhfaza etmek için bu siyasete mümkün olduğunca din adına dahil olmamalarını tenbih etmiş. Zira, mevcut siyaset yıkmak, yutmak ve boğuşmaktır. Dini o canavarla boğuşturmak, onun değerini düşürmektir. Hem o siyasetin sahibi deccal olduğu için, oraya girildiği takdirde mutlak ve amm bir şekilde tavizler verilmek gerektiği aksi takdirde tutunamıycağını izah etmiş ve bu siyasette dahil olunduğu takdirde hakiki ve Kur'anın murad ettiği bir İslamı yaşamanın mümkün olmadığını izah etmiş.
Dinin o melun siyasete hizmatkar yapılmaması gerektiğini defalarca haykırmış. İşte tek bir başörtüsü meselesi din adına olan bir partinin elinde nasıl çözümsüz hale geldiği ortadadır. Bu hale ister beceriksizlik, ister taviz adını ver bir cinayettir ve vebali çok büyüktür.
Diyeceksin ki, "başörtüsü yasakçılarının suçu yok mu?" Elbette. Lakin, O yasakçılar kurallarını kendi koydukları ve diledikleri zaman değiştirdikleri ve hangi siyasi ideolojik parti iktidara gelese hizmetkarları hizmetkar yapacakları şu menfi siyasetin sahipleridir.
Onlarla mücadele etmek onların kölesi olmaktan kurtulmakta başlar. Kölesi olup "dur güçleneyim, hele bir filan koltuğu ele geçireyim, hadlerini bildiririm" olan Seyyid Kutubi kaide ile mağlup edilemez.
O süfyanı mağlup etmek için gücünü kesmek lazımdır. Gücü ise halktan almaktadır. Zira, halka kendi ölçülerini dayatmış ve halk o ölçüler içinde kaldıkça onların gücü olmaya devam edecek.
Demek halka, değerlerini siyasete alet etmemesi öğretildiği an o süfyanın gücü biter. Halk siyaseti dünya işlerini düzenleme sanatı olarak görüp, siyasi paritlerini o işlerde ehillerden oluşmasını dilemeye başladığı an karşılığını alır ve o melun siyasetin sahibleri muhkem kalelerinde kuyu dibine düşer.
Bundan sonra, başa gelecek bir parti faraza tarım politikasını İslam'a uygun bir şekilde belirlerse itiraz görmez. Yada öyle bir siyasette tarım politikası koministlerin tarzı olsa Şeriatın bin kısmından biri olduğu için , o kısmın ihmalinden zarar olmaz.
Evet Müslüman ve Hristiyan Müslümanlara asla yönetici olmaz . Ama bir müslüman süfyanın hizmetkarı da olmaz.
Ayrıca, ben Üstad'ın murad ettiği siyaseti az çok tarif ettim. Onun tarif ettiği siyasette çoğunluk yöneticidir. Yani halk. Madem halk İslam'dır, galip olan islamdır. Gayr-ı Müslim yönetici olmaz. Hizmetkar olur. Siyaset ise dünya işlerini düzenleyen bir hizmet sanatıdır. Dünya işlerinde hizmetkar elbete gayr-ı Müslim olsa şeriat müsade eder.
Ancak demek istediğim şudur, süfyana ait siyasi sistemde bir Müslümanın yönetici olması süfyana hizmetkar olmaktır, halka değil. İşte ben de diyorum "süfyana yönetici kim olursa olsun bırak, yeterki azimüşşer olmasın. Zararı en az olan tercih edilsin. Demek , mevcut siyaset zalimi yönetici yapmaktır.
Mevcut siyasi sistem yanmış kül olmuş ve tozları havaya savrulmuş bir çadırdır. Tamir edilemez. Kalbur gibidir delikleri kapatılamaz. Bırakalım mevcut siyaseti, KUr'anın Nur gibi paralak siyasi yapısını halka benimsetelim.
Diyeceksin böyle bir sistemde zararı en az olan bir Müslüman olmaz mı?
Dedim ya böyle bir süfyani siyasette dindar en çok zararı verir. Zira, bu siyasi sistemde iktidara oturan ideolojik bir partinin en çok kendi ideolojisine zarar verdiğini defalarca gördük. Mesel FP zamanında FP'nin icraatleri bahane edilerek 28 Şubat yaşamadık mı? Diyeceksin ki suç hocanın mı oldu? Hayır ama kabahat onda. Dini süfyanın hizmetine verdi. Akabinde yerine getirilen adam ilk öğretimi 8 seneye çıkarıp imam hatiplerin orta kısmını bitirdi. Sonra 12 yaşından küçüklerin Kur'an öğrenmesini yasakladı. Başörtüsü yasağı perçinleştir ve hakeza.
İşte bütün bunlara sebeb dindar ve samimi ve ehil kişilerden mürekkep Hocanın Partisidir. Oysa münafık Demirel ve kızı Tansu Hanım bertaraf edilirken tek zarar gören demokratlar oldu. Elbette dine zarar geleceğine demokratlara zarar gelse ehven olandır. Nihayetinde akıbet önemlidir. Niyet değil.
Sonra bu siyasi sistemin kardeşi kardeşe düşürdüğü Hocanın AKP hakkında inanılmaz tavırıdır. Onları siyonist uşağı yaptı itikadlarına, imanlarına kadar sorguladı. Ne için süfyana hizmetkar olmak yarışı için.
İşte SaidNursi bu siyasetten Allah'a sığınmış. Yoksa Kur'an'a ait siyasetten Allah'a sığınılır mı? İşte onu tarif etmiş. Biz okuduk ve anlatıyoruz.
Delil kulaklarımdır.
Sonra eğer münakaşaya dönecekse bırakalım.
Delil akıbet ve neticedir.
Zira, haktan şer çıkmadığı gibi , kötüden hayır çıkmaz.
Yani, 28 Şubat sürecinde yaşanlardan ibret almak lazım. Elbete 28 Şubatı yapanlar suçlu. Kabahat ise basiretsizlik ile dini siyasete alet edip süfyanın hizmetkarı olmak için gerekirse namazı geciktiren ve muhallifi olan bir partideki Müslümanı tekfirden bile çekinmeyen ve bir günahkar ne olduğu belirsiz bir kadını kendi partisinde diye göklere çıkarandadır.
Umumen derim. Hatta milletçileri ele geçirmiş halkçıların Nurcu avı başlattıkları yetmişli yıllarda en büyük düşmanları ile işbirliği yapandadır. Biz cihad yapıyoruz siz çiçekle böcekle uğraşıyorsunuz diyerek Nurcuların nüfusunu kırıp süfyani siyasetin bel kemiğini kırdığımız hengamda süfyana bel desteği sağlayandadır. Sonra kardeş kanı dökülmesin diye çekilmemize sebep olan ve tam süfyan mağlup edilmişken yeniden güçlenmesini sağlayan ve 71 muhtırasına cesaret verdirendedir.
Kabahat süfyanın siyaseti içinde süfyana baş kaldırandadır. Senin bahçene gelsem ve bahçende sana kafa tutsam nasıl beni boğmaya gücün yeter, aynen öyle.
Demek Said Nursi'ye kulak verip bu siyasetin içine girmeden onları mağlup etmeliyiz. Tek yolu ve çaresi budur.
Zira, bu siyaset ideolojilerin, yani halkın değerlerinin biri biri ile rekabetinden güç alıyor. Demek bunu kesersek gücü biter.
Not: uslubum Eski Said'e aittir. İçtimai ve siyasi meselelerde asıl olan uslubta tatlı sert olmaktır. Üstüne alınma.
Muhabbetle
Hayır öncelikli meselemiz dünyaya İslam'ı hakim kılmak değil.
O Allah'a ait vazifedir. Biz karışmayız ve beceremeyiz.
Bak İslam'ı hakim kılmak adına yapılanlara: Namazdan taviz verildi, kafirlerin putlarına sahip çıkıldı, zalimlerin kutsallarına tapıldı. Her yol mübah görüldü. Allah rızası anonim şirketleri kuruldu ve hakeza...
Örnek mi istersin, mevcut iktidarın Kemalizme sahip çıkmasıdır.
Demek biz tavizsiz bir mücadele ile mükellefiz. Bizim imtihanımız şeriat devleti değil iman ve İslamdır. Herşeyden önce bunu halk yaşıyacak, taki devlet yaşar hale gelsin. Zira halk nasılsa Allah yöneticisini öyle verir. Halk süfyani kaidleri elinde tutuyor, o zaman yöneticiside süfyani olacaktır.
Gerçi hocayı da takdir ediyorum taviz vermedi. Lakin, süfyanın siyasetin de taviz vermemek ezilmektir. Taviz vermek köleliktir. Hocanın vermediği tavizi talebeleri verdi. Nihayetinde hocanın tavizsiz ele geçirmek istediği iktidarı talebeleri ele geçirdi. Sonuç hüsran oldu. Demek, süfyan gücünü iktidardan değil halktan alıyor.
Birileri kalkıp halkı süfyanın eline teslim edip iktidarı ele geçirerek onları mağlup edeceğini düşünüyor. Sonra kalkıp niye destek çıkılmadı deniyor?
Sonra, neyin desteği istendi? Zalim süfyani siyasetin içine girmenin mi? Gerisine dilim varmıyor...
Evet lazım olan mücadele de bizleri yanlız bırakan Milli Görüştür. Hak ve Peygamberi ve Kur'ani metodu bırakıp Seyyid Kutupların, Mevdudilerin, Necip Fazılların mücadele tarzı benimsendi. Sonuç hüsran oldu.
Bir şey unutuyorsun kardeşim, eğer hak hocanın yolu olsa idi mağlup olmazdı. Zira, hak mağlup olmaz. Hakkın cilası zaman, batılın mihengi akıbettir. İşte zaman gösterdi ki, acilen Said Nursinin gösterdiği ölçüleri halka anlatmak lazım.
Evet kardeşim Hoca samimi olması bir şey ifade etmiyor. Zira, metodu doğru değildi. Zira, hak ve Kur'ani metod şaşmaz şaşırtmaz ve mağlup olmaz.
Demek hocanın sözlerinin doğru olması ve gördüklerinin ve anlattıklarının isabet olması mevcut süfyani siyasette sadece oy avcılığıdır.
Ne diyorsun Mehmet kardeşim. Ben siyasetten bahsediyorum, sen neden bahsediyorsun. Meselenin kıbrıs ile ne alakası var?
Ayrıca kıbrıs savaşı 71 muhtırasından sonradır. Ben o zaman ki parti hareketlerinden bahsediyorum. Ayrıca Demirel kim ya? Yerim ben onu(!)
Umumen derim. Hatta milletçileri ele geçirmiş halkçıların Nurcu avı başlattıkları yetmişli yıllarda en büyük düşmanları ile işbirliği yapandadır. Biz cihad yapıyoruz siz çiçekle böcekle uğraşıyorsunuz diyerek Nurcuların nüfusunu kırıp süfyani siyasetin bel kemiğini kırdığımız hengamda süfyana bel desteği sağlayandadır. Sonra kardeş kanı dökülmesin diye çekilmemize sebep olan ve tam süfyan mağlup edilmişken yeniden güçlenmesini sağlayan ve 71 muhtırasına cesaret verdirendedir.
Soruna gelince: Bilirsin müşriklerle on yıl saldırmazlık anlaşması imzalandı. Zahirde o antlaşma İslam aleyhinde idi. Siyasi bir geri çekilişti. Ama hangi siyasetten geri çeklinmişti. Süfyanın siyasetinden.
Akıbet ne oldu? Müslümanlar serbestçe engel ile karşılaşmadan İslamı anlattı. Sonra kan dökmeden Mekkeyi feth edecek süreç başladı. Demek birinci hedef halka gerçekleri anlatacak rahat bir ortam sağlamaktır.
İşte Üstad dahi aynısını yaptı. Siyasetten çekildi. Halka Kur'anı anlatmak, imanı anlatmak derdine düştü. Süfyanın ideolojik partilerinden ehven olanı tercih etti. Taki o amaca ilişmesin.
Peki, tecrübeli süfyan ne yaptı, bu tuzağa düşmedi. Onu siyasete çekmek için elinden geleni yaptı.
Bu gün bir kısım Nur talebesi malesef o tuzağa düştü.
Kimi siyasetten çeklimeyi İslami siyasetten de çekilmek sandı. Onun tabanını teşkil edecek kaideleri halka anlatmaktan bile çekildi. Bilmeden süfyana taraf oldu. Kimi çıkarını siyasette sandı. Hangi parti iktidara geldi ise ona taraf oldu, arasını iyi tutu ve hakeza.
Sen kimin kim olduğunu anladın.
Muhabbetle
We get it, advertisements are annoying!
Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.