Ticaret ahlakı bereketi çoğaltır

CE_Neferi69

New member
TİCARET AHLAKI BEREKETİ ÇOĞALTIR


Geçmiş devirlerden beri insanların ihtiyaçları çeşitli sanat ve
mesleklerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. İlk insan ve ilk Peygamber
Adem (a.s.)’in dokumacılık, İdris (a.s)’in terzilik, İbrahim
(a.s.)’in kumaş ticareti, Nuh ve Zekeriyya Peygamberlerin marangozluk,
Hz. İsa (a.s)’nın ise kunduracılık mesleğinin öncüleri
olduğu nakledilmiştir.
Yine Musa (a.s.)’nın Şuayb Peygambere 8-10 yıl çobanlık
yaptığı, birçok Peygamber ve Allah dostu velilerin de bu mesleği
yaptıkları bilinmektedir.
Demir endüstrisinin ilk kurucusu Davud (a.s.)’tur. Demiri
kalıba döküp, şekil verme sanatı ona yüce Allah tarafından vahyedilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz de gençliğinden itibaren ticaretle uğraşmış,
güvenilir bir tüccar olarak Kureyş halkı tarafından itimat
edilen bir insan olarak herkesin güvenini kazanmıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.
Ticaret de şecaat, cesaret ve basirettir” buyurarak ticareti teşvik
etmiş ve “Aldatan bizden değildir” buyurarak ticaretin saffet,
samimiyet doğruluk ve ticari ahlaka uyum göstermekle olacağını,
inanan insanın bu değerlere sahip çıkıp ticaretinde doğruluk
ve güven telkin etmesi gerektiğini bize emretmektedir.
Elbette ticaretimizin faydalı ve ahlaklı olabilmesi için neyin
doğru neyin yanlış olduğunun bilinmesi lazımdır. Nitekim Hz.
Ömer, devlet başkanlığı döneminde valilerine yayınladığı bir genelgede
şöyle demiştir: “Yapacağı ticaretin İslâmî esaslarını bilmeyen
kimse, bizim çarşı ve pazarımızda alış-veriş yapmasın.”
Müslümanlık ahlak demek, Müslüman da en faziletli ve olgun
insan demektir. İslâm ahlakının gayesi, dünya hayatını cennete
çevirmektir. İnsanlar bu saadet yurdundan ahiret hayatına
geçerler. Ahiret hayatı da insanlar için büyük cennettir. İşte bunun
sağlanabilmesi için ticaret ahlakına uymamız gerekir. “Helal
lokma şuuruna” sahip olup, kul haklarına gereken önemi vermemiz
icabeder.
Elbette ticaretin de ahlakı, kuralları, ölçüleri vardır. İşte bunlar
hayatımıza hâkim olursa topluma huzur, kazanca bereket gelir,
dağılımında adalet gerçekleşir. Biz Müslüman olduğumuza
göre ticaretimizi genel ahlaka uygun olarak yapmak sorumluluğundayız.
Dinimizin ortaya koyduğu en temel prensiplerden biri de,
hayatın her safhasında olduğu gibi, ticaret hayatında da ahlaklı
ve dürüst olmaktır.
El emeği ve alın teriyle geçinen her Müslüman; ister tüccar,
ister işveren, isterse işçi olsun, çalışma hayatında dürüst olmalıdır. Zira dürüstlük helal kazancın da ilk şartıdır. Hud suresinde
yer alan “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hud, 11/112)
ayeti, Hz. Peygamberin şahsında bütün Müslümanları kapsamaktadır.
Yine Kur’ân-ı Kerim’de, bir şeyi ölçerek aldıklarında
tam tartan, verdiklerinde ise ölçü ve tartıyı kendi çıkarlarına
kullanan kimseler hakkında: “Vay onların haline” (Mutaffifin,
83/1-3.) diye buyurulması, ve Hz. Peygamber’in de; geçmiş
milletlerin helakine sebep olan günahlardan birinin eksik ölçüp
tartmaları olduğunu beyan etmiş bulunması, konunun
önemini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Dolayısıyla
tüccar, müşteriye mal satarken; işçi, tezgâhının başında çalışırken;
işveren, işçisinin hakkını ve emeğinin karşılığını hesap
ederken, doğruluk ve dürüstlükten asla ayrılmamalıdır.
Her şeyden önce tüccar, dürüstlüğü ve sözüne güvenilirliği
ile müşterisine güven telkin etmelidir. Hangi konumda bulunursa
bulunsun, Müslüman; alacağı parayı helal ettirmeye
çalışırken, üzerine bilhassa “kul hakkı”nın geçmemesi için
titiz davranmak mecburiyetini duymalıdır. Sevgili Peygamberimiz,
ticaret ahlakı ile ilgili prensipleri ortaya koyarken,
ticarette haksız rekabeti, satışı kızıştırmak için alıcıymış gibi
davranmayı, hileli artırımda bulunmayı yasaklamış; gerçeği
gizleyip yalan söyleyerek yapılan alışverişin bereketini Allah’ın
yok edeceğini bildirmiştir. Ayrıca müşterinin bilgisizliğinden
faydalanıp, onu aldatmanın ticaret ahlakına uygun olmadığını
“Bizi aldatan bizden değildir.” ikazıyla ifade etmiştir.
Ticaretini doğru ve dürüst olarak yapan kişinin her zaman
yüzü ak, kazancı da helaldir. O hem dünyada, hem de ahirette
kazananların safında yer alacaktır. Nitekim Peygamberimiz,
doğru sözlü ve güvenilir tüccarın ahirette, peygamberler,
sıddıklar ve şehitlerle beraber olacağını müjdelemiştir.
XVIII. asrın sonlarında Türkler arasında çeyrek asır yaşayan
d.’Ohsson’un tespitleriyle yazımız bağlayalım. d.’Ohsson
şöyle diyor:
“Osmanlılar, Kur’ân‘da ifade edilen doğruluk, ahlak ve namus
prensiplerine çok bağlıdırlar. Aralarındaki bütün sosyal
münasebet ve düzen, iyi niyet ve şefkate dayanır. Başka ülkelerde
olduğu gibi, aralarında yazılı anlaşma yapmaya lüzum
görmezler. İyi niyet ve söz, her şeyi halleder. Osmanlılar, verdikleri
sözün esiridirler. Bu tutumları, yalnız dindaşlarına karşı
değildir. Hangi dinden olursa olsun, yabancılara karşı da böyle
hareket ederler. Sözlerini tutma hususunda, onlara göre müslim
ve gayri müslim olmanın hiç bir farkı yoktur. Gayri meşru
olan her kazancı, ahlaksızlık ve dine aykırı görürler. Gayri meşru
edinilmiş servetin, bu dünyada da, öteki dünyada da insanı
bedbaht edeceğine samimi şekilde inanırlar.”


İsmail PALAKOĞLU
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks