Tevâdu'un aşırı miktârına (Tezellül), bayağılık, kendini aşağı tutmak denir. Tezellül haramdır. Başka haramlarda olduğu gibi, bu da zarûret ile câiz olur. Dînini, cânını, mâlını, ırzını korumak, zâlimden kurtulmak, (Zarûret)dir. Meşakkat, haraç bulununca, kolaylık aramak, câiz olur.
Tezellül, kötü huylardan biridir. Bir âlimin yanına bir kunduracı geldiği zaman, âlimin ayağa kalkıp, yerine bunu oturtması ve gideceği zaman kapıya kadar yanında yürümesi ve kunduralarını önüne koyması tezellüle bir misâldir. Yalnız ayağa kalkıp otursaydı, ona yer gösterseydi ve işini, hâlini ve niçin geldiğini sorsaydı ve suâllerine güler yüzle cevap verseydi ve dâvetini kabûl etseydi ve sıkıntısını giderecek şey yapsaydı, tevâdu' göstermiş olurdu.
Hadis-i şerifte, (Din kardeşini sıkıntıdan kurtarana [nâfile] hac ve umre sevabı verilir) buyuruldu. Hz. Hasen, Sâbit Benânîye bir hâcetini yapmasını diledi. Câmide itikaf ediyorum, başka zaman yaparım deyince, din kardeşinin ihtiyacını gidermek için gitmenin, [nâfile] hac sevabından daha hayrlı olduğunu bilmiyor musun dedi.
Mevkı' sahiplerinin, muhtaç olanlara ve hocaların talebelerine, makamları ile ve mâlları ile yardım etmelerinin çok sevap olması, bu hadis-i şerife dayanmaktadır. Nafaka, yâni bir günlük yiyeceği, içeceği olan kimsenin dilenmesi, tezellül olur, haram olur. Bunun, bir günlük nafakası olmayan, başka bir kimse için veya borçlu için yardım toplaması tezellül olmaz.
Fazla hediye almak için, az bir şeyi hediye vermek de, tezellül olur. Âyet-i kerime böyle hediye vermeyi men etmektedir. Alınan hediyenin karşılığını bundan fazla vermek eftaldir.
Fakat fazla karşılık için hediye vermek câiz değildir. Dâvet olunmadan ziyâfete gitmek de tezellüldür. Hadis-i şerifte, (Dâvet edilen yere gitmemek günahtır. Dâvet olunmadığı yere gitmek hırsızlık etmek olur) buyuruldu. Nikâh sahibinin dâvet ettiği yerde haram şeyler yoksa, bu dâvete gitmek vâcib olur. Başka dâvetlere gitmek sünnettir. Riyâ ve iftihâr için yâni gösteriş ve övünmek için yapılan dâvetlere gitmek câiz değildir. Bir menfaate kavuşmak düşüncesiyle, devlet adamları ile, hâkimlerle, zenginlerle arkadaşlık yapmak tezellül olur.
Zarûretin müstesnâ olduğu yukarıda bildirilmişti. Böyle kimselerle karşılaşınca ve bunlara selâm verirken eğilmek ve secde etmek de tezellüldür. Büyük günahtır. İbâdet için eğilmek küfür olur. Yahudilerin selâm vermelerine benzemek olur. [Fakir, muhtaç demektir. İslâmiyette, havâyıc-i asliyyesinden mâ'adâ, kurban nisabı miktârı malı olmıyana (Fakir) denir.
Resûlullahın Allahü teâlâdan istediği ve övündüğü fakirlik, her zaman, her işte, Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmektir. Abdüllah Dehlevî, (Dürr-ül-me'ârif) kitabında buyuruyor ki, (Tasavvufta fakir, murâdı olmıyan, yâni Allahü teâlânın rızasından başka dileği olmıyan demektir). Böyle olan kimse nafaka olmayınca, sabr ve kanaat eder. Allahü teâlânın fiilinden ve irâdesinden râzı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızık kazanmaya çalışır.
Çalışırken, ibâdetlerini terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de, şeriate uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Dünya ve âhıret saadetine kavuşmasına sebep olur. Fakat, nefsine uyarak, sabr ve kanaat etmiyen kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine râzı olmaz. Fakir olunca, az verdin diye, itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder. Zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve âhırette felaketine sebep olur.]
Her sanatı ve ticâreti yapmak, maaş, ücret karşılığında mubâh olan işleri yapmak, meselâ çobanlık, bahçivanlık yapmak, inşâatta ve hafriyâtta çalışmak ve sırtında yük taşımak tezellül değildir. Peygamberler ve Velîler bunları yapmışlardır. Kendinin ve çoluk çocuğunun nafakasını te'mîn için çalışmak farzdır.
Başkalarına yardım için her türlü kazanç yolunda çalışarak daha fazla kazanmak mubahtır. İdrîs aleyhisselâm terzilik yapardı. Dâvüd aleyhisselâm demircilik yapardı. İbrâhîm aleyhisselâm ziraat ve kumaş ticâreti yapardı. İlk olarak kumaş dokuyan Âdem aleyhisselâmdır. [Din düşmanları, ilk insanların ot ile örtündüklerini, mağarada yaşadıklarını yazıyorlar. Bu yazılarının hiçbir vesikası yoktur.
Îsâ aleyhisselâm kunduracılık yapardı. Nuh aleyhisselâm marangozluk, Sâlih aleyhisselâm çantacılık yapardı. Peygamberlerin çoğu çobanlık yapmıştır. Hadis-i şerifte, (Evinin ihtiyaçlarını alıp getirmek kibrsizlik alâmetidir) buyuruldu. Resûlullah mal satmış ve satın almıştır. Satın alması daha çok olmuştur.
Ücret ile çalışmış ve çalıştırmıştır. Mudârebe şirketi ve ortaklık yapmıştır. Başkasına vekîl olmuş ve vekîl yapmıştır. Hediye vermiş ve almıştır. Ödünç ve âriyyet mâl almıştır. Vakf yapmıştır. Dünya işi için kimseye kızmamış, incitecek şey kimseye söylememiştir.
Yemin etmiş ve ettirmiştir. Yemin ettiği şeyleri yapmış, yapmayıp kefaret verdiği de olmuştur. Latîfe yapmış ve söylemiş, latîfeleri hep hak üzere ve faydalı olmuştur. Yukarıda sayılanları yapmaktan çekinmek, utanmak, kibir olur. Çok kimseler burada yanılırlar.
Tevâdu' ile tezellülü birbiri ile karıştırırlar. Nefis, burada çok kimseleri aldatır.
Tezellül, kötü huylardan biridir. Bir âlimin yanına bir kunduracı geldiği zaman, âlimin ayağa kalkıp, yerine bunu oturtması ve gideceği zaman kapıya kadar yanında yürümesi ve kunduralarını önüne koyması tezellüle bir misâldir. Yalnız ayağa kalkıp otursaydı, ona yer gösterseydi ve işini, hâlini ve niçin geldiğini sorsaydı ve suâllerine güler yüzle cevap verseydi ve dâvetini kabûl etseydi ve sıkıntısını giderecek şey yapsaydı, tevâdu' göstermiş olurdu.
Hadis-i şerifte, (Din kardeşini sıkıntıdan kurtarana [nâfile] hac ve umre sevabı verilir) buyuruldu. Hz. Hasen, Sâbit Benânîye bir hâcetini yapmasını diledi. Câmide itikaf ediyorum, başka zaman yaparım deyince, din kardeşinin ihtiyacını gidermek için gitmenin, [nâfile] hac sevabından daha hayrlı olduğunu bilmiyor musun dedi.
Mevkı' sahiplerinin, muhtaç olanlara ve hocaların talebelerine, makamları ile ve mâlları ile yardım etmelerinin çok sevap olması, bu hadis-i şerife dayanmaktadır. Nafaka, yâni bir günlük yiyeceği, içeceği olan kimsenin dilenmesi, tezellül olur, haram olur. Bunun, bir günlük nafakası olmayan, başka bir kimse için veya borçlu için yardım toplaması tezellül olmaz.
Fazla hediye almak için, az bir şeyi hediye vermek de, tezellül olur. Âyet-i kerime böyle hediye vermeyi men etmektedir. Alınan hediyenin karşılığını bundan fazla vermek eftaldir.
Fakat fazla karşılık için hediye vermek câiz değildir. Dâvet olunmadan ziyâfete gitmek de tezellüldür. Hadis-i şerifte, (Dâvet edilen yere gitmemek günahtır. Dâvet olunmadığı yere gitmek hırsızlık etmek olur) buyuruldu. Nikâh sahibinin dâvet ettiği yerde haram şeyler yoksa, bu dâvete gitmek vâcib olur. Başka dâvetlere gitmek sünnettir. Riyâ ve iftihâr için yâni gösteriş ve övünmek için yapılan dâvetlere gitmek câiz değildir. Bir menfaate kavuşmak düşüncesiyle, devlet adamları ile, hâkimlerle, zenginlerle arkadaşlık yapmak tezellül olur.
Zarûretin müstesnâ olduğu yukarıda bildirilmişti. Böyle kimselerle karşılaşınca ve bunlara selâm verirken eğilmek ve secde etmek de tezellüldür. Büyük günahtır. İbâdet için eğilmek küfür olur. Yahudilerin selâm vermelerine benzemek olur. [Fakir, muhtaç demektir. İslâmiyette, havâyıc-i asliyyesinden mâ'adâ, kurban nisabı miktârı malı olmıyana (Fakir) denir.
Resûlullahın Allahü teâlâdan istediği ve övündüğü fakirlik, her zaman, her işte, Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilmektir. Abdüllah Dehlevî, (Dürr-ül-me'ârif) kitabında buyuruyor ki, (Tasavvufta fakir, murâdı olmıyan, yâni Allahü teâlânın rızasından başka dileği olmıyan demektir). Böyle olan kimse nafaka olmayınca, sabr ve kanaat eder. Allahü teâlânın fiilinden ve irâdesinden râzı olur. Allahü teâlâ emrettiği için rızık kazanmaya çalışır.
Çalışırken, ibâdetlerini terk etmez ve haram işlemez. Kazanırken de, kazandığını sarf ederken de, şeriate uyar. Böyle kimseye zenginlik de, fakirlik de faydalı olur. Dünya ve âhıret saadetine kavuşmasına sebep olur. Fakat, nefsine uyarak, sabr ve kanaat etmiyen kimse, Allahü teâlânın kaza ve kaderine râzı olmaz. Fakir olunca, az verdin diye, itiraz eder. Zengin olursa, doymaz, daha ister. Kazandığını haramlara sarf eder. Zenginliği de, fakirliği de, dünyada ve âhırette felaketine sebep olur.]
Her sanatı ve ticâreti yapmak, maaş, ücret karşılığında mubâh olan işleri yapmak, meselâ çobanlık, bahçivanlık yapmak, inşâatta ve hafriyâtta çalışmak ve sırtında yük taşımak tezellül değildir. Peygamberler ve Velîler bunları yapmışlardır. Kendinin ve çoluk çocuğunun nafakasını te'mîn için çalışmak farzdır.
Başkalarına yardım için her türlü kazanç yolunda çalışarak daha fazla kazanmak mubahtır. İdrîs aleyhisselâm terzilik yapardı. Dâvüd aleyhisselâm demircilik yapardı. İbrâhîm aleyhisselâm ziraat ve kumaş ticâreti yapardı. İlk olarak kumaş dokuyan Âdem aleyhisselâmdır. [Din düşmanları, ilk insanların ot ile örtündüklerini, mağarada yaşadıklarını yazıyorlar. Bu yazılarının hiçbir vesikası yoktur.
Îsâ aleyhisselâm kunduracılık yapardı. Nuh aleyhisselâm marangozluk, Sâlih aleyhisselâm çantacılık yapardı. Peygamberlerin çoğu çobanlık yapmıştır. Hadis-i şerifte, (Evinin ihtiyaçlarını alıp getirmek kibrsizlik alâmetidir) buyuruldu. Resûlullah mal satmış ve satın almıştır. Satın alması daha çok olmuştur.
Ücret ile çalışmış ve çalıştırmıştır. Mudârebe şirketi ve ortaklık yapmıştır. Başkasına vekîl olmuş ve vekîl yapmıştır. Hediye vermiş ve almıştır. Ödünç ve âriyyet mâl almıştır. Vakf yapmıştır. Dünya işi için kimseye kızmamış, incitecek şey kimseye söylememiştir.
Yemin etmiş ve ettirmiştir. Yemin ettiği şeyleri yapmış, yapmayıp kefaret verdiği de olmuştur. Latîfe yapmış ve söylemiş, latîfeleri hep hak üzere ve faydalı olmuştur. Yukarıda sayılanları yapmaktan çekinmek, utanmak, kibir olur. Çok kimseler burada yanılırlar.
Tevâdu' ile tezellülü birbiri ile karıştırırlar. Nefis, burada çok kimseleri aldatır.