Tevekkül Böyle Mi Olur?

firdevs

New member
Büyük velilerden Şakik Belhi (VIII. yyıl) bir kıtlık senesinde, herkesin kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin şakır şakır oynadığına şahit oldu. Yanına yaklaştı ve sordu:

- Herkes kıtlıkla, açlıkla karşı karşıya olmaktan inler dururken sen neye güvenerek böyle oynayabiliyorsun? Köle cevap verdi:

- Herkesten bana ne? Benim için bir tehlike söz konusu değil. Benim efendimin 7-8 tane köyü var, her ihtiyacımız o köylerden sağlanıyor.

Bu açıklama Şakik'i adeta bir şamar gibi sarstı. Çünkü kendisi de kıtlıktan dolayı endişe içindeydi. Ama köle onu uyandırdı ve kendi kendine şöyle dedi:

- Hey Şakik kendine gel! Şu köle nihayet bir insan olan efendisine bunca güveniyor, kendini emniyet içinde hissediyor. Sen ki bütün canlıların rızkını garanti eden Allah'a inanıyor, tevekkül ediyorsun, Bu nice tevekküldür ki rızık endişesi içindesin?
 
ALLAH razı olsun

Kırık ayna

Sözde kendisine Müslüman diyen,
Bilinçsiz yaşayan Müslüman’ız biz.
Nefsin isteğine karşı gelmeyen,
Bi çare zavallı Müslüman’ız biz.

Kapılıp gitmişiz fani dünyaya,
İlim yolunda da kalmışız yaya,
İsterdim düşmanlar bunu duymaya,
Gerçek değil sahte Müslüman’ız biz.

Seyrine bakmak da batı alemi,
Hep kırarız doğru yazan kalemi,
Av olmuşuz avcı atmıştır yemi,
Dünyadan habersiz Müslüman’ız biz.

Ne bildirir bir bakmayız Kurana,
Dilimiz alışmış her tür yalana,
Sarılırız helal diye harama,
Yolunu kaybetmiş Müslüman’ız biz.
............................................................
Dost kimdir düşman kim bilmemiz lazım,
Akan göz yaşını silmemiz lazım,
Hak yolda Mücahit olmamız lazım,
İslam-ı yaşamak hakkımız bizim.

Hakikati gören gözler mi yalan,
Her biri şaheser sözler mi yalan,
Yoksa Muhammedi özler mi yalan,
Yalan değil gerçek bahtımız bizim.

Oyunun birazı batı oyunu,
Kafirlerin acep ne olur sonu,
Her yerde geçerli İslam kanunu,
Bir tek Hakka gider yolumuz bizim.

Öğrenmek olur mu kafa yormadan,
Baktım çerçevesi kırık aynadan,
Bana ne demedim fani dünyadan,
Ne olacak belli sonumuz bizim.
 
İman her nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okur.”ve, imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. "Tevekkeltü alâllah" der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker.

Demek, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder. Fakat yanlış anlama. Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbabı, dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibarettir.

Tevekkül eden ve etmeyenin misalleri, şu hikâyeye benzer: Vaktiyle iki adam, hem bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye bir bilet alıp girdiler. Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde oturup nezaret eder. Diğeri, hem ahmak, hem mağrur olduğundan, yükünü yere bırakmıyor. Ona denildi:

"Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat et."

O dedi: "Yok, ben bırakmayacağım. Belki zayi olur. Ben kuvvetliyim; malımı belimde ve başımda muhafaza edeceğim."

Yine ona denildi: "Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye daha kuvvetlidir, daha ziyade iyi muhafaza eder. Belki başın döner, yükünle beraber denize düşersin. Hem gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin, şu akılsız başın, gittikçe ağırlaşan şu yüklere takat getiremeyecek. Kaptan dahi, eğer seni bu halde görse, ya divanedir diye seni tard edecek; ya "Haindir, gemimizi itham ediyor, bizimle istihzâ ediyor. Hapsedilsin" diye emredecektir. Hem herkese maskara olursun. Çünkü, ehl-i dikkat nazarında zaafı gösteren tekebbürünle, aczi gösteren gururunla, riyayı ve zilleti gösteren tasannuunla kendini halka müdhike yaptın. Herkes sana gülüyor" denildikten sonra o biçarenin aklı başına geldi. Yükünü yere koydu, üstünde oturdu. "Oh, Allah senden razı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum" dedi.

İşte, ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi aklını başına al, tevekkül et. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hadisenin karşısında titremekten ve hodfuruşluktan ve maskaralıktan ve şekavet-i uhreviyeden ve tazyikat-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın.
 
İman her nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okur.”ve, imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. "Tevekkeltü alâllah" der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker.

Demek, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder. Fakat yanlış anlama. Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbabı, dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibarettir.

İman her nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okur.Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve, imanın kuvvetine göre, başına gelen sıkıntılardan kurtulabilir. "Tevekkeltü alâllah" der, hayat gemisinde tam bri emniyetle, olayların dağlar gibi kocaman dalgaları içinde bulunur. Bütün ağırlıklarını sonsuz kudret olan Alemlerin rabbinin kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, kabirde istirahat eder. Sonra, büyük ve ebedi mutluluğa girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki hayvandan aşağı bir mertebeye çeker.

Demek, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül iki cihan mutluluğu barındırır. Fakat yanlış anlama. Tevekkül, sebepleri bütün bütün reddetmek değildir. Belki, sebepleri, kudret elinin perdesi bilip uygulayarak; sebeplerde bulunmak ise, bir çeşit fiilî dua olarak kabul ederek, neticeleri yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibarettir.
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks