Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Sultan Ahmed Camii..

samanyolu

New member
Katılım
19 Mar 2007
Mesajlar
2,063
Tepkime puanı
2,696
Puanları
0
Yaş
49
Konum
istanbul
Sultan Ahmed denince aklımıza hemen, adıyla anılan cami gelir. Bu sadece cami değil, medrese, darülkurra, sıbyan mektebi, türbe, dükkanlar, hamam, darüşşifa, imaret, kasr-ı hümayun, asker odaları ve üç sebilden oluşan bir külliyedir.
Sultan, Mimar Sedefkar Mehmed Ağa'dan 6 minareli bir cami isteyince garibim tereddüt eder zor anlaşılır bir sesle "ama sultanım" diye mırıldanır. Sultan sorar "aması ne?"
-Harem-i şerifin bile 6 minaresi yok, böylesi yakışık alır mı?
-Öyleyse önce Harem-i şerife git, Kabe-i muazzama'nın etrafındaki minareleri 8'e çıkar, sonra gel bu camiye başla.
Öyle de yaparlar...

Haza pırlanta...
İstanbul'un Haliç yüzü kubbelerle minarelerle bezelidir, şimdi Marmara'dan gelen gemilerin karşısına da azametiyle dikkat çekecek bir cami çıkarmak gerekir. İşte Sultan Birinci Ahmed Han bu vazifeyi üstlenir ki bu cami Osmanlının ihtişamını, kudretini, zarafetini göstermelidir. Caminin temeline ilk kazmayı padişah (1609) vurur. "Ya Rab! Ahmed kulunu avf eyle" diye yalvarıp eteğiyle toprak taşır, sırtında taş getirir.
Bu muhteşem eser 1616'da bitirilir. Altı minarenin dördü üçer, ikisi ikişer şerefelidir. Bu 16 şerefe 16'ncı padişahı işaret etmektedir. Kubbe dört kemerle, dört büyük fil ayağı üzerine oturtulur ve Ayasofya kubbesini 2.6 m (çapı 24 yerden yüksekliği 43 metre) geçmektedir. Ancak cami Ayasofya gibi hantal değildir, mahirane yerleştirilen 260 pencere sayesinde ferah bir hava estirilir. Kubbe sanki havada asılı durur, İznikli Hasan Ustanın mavi ve yeşil örgülerle süslediği 21.043 parça çini mekana derinlik verir. İşte bu yüzden Avrupalılar onu "Mavi Cami" diye isimlendirir.
Caminin hatlarını devrin büyük üstatlarından Diyarbakırlı Seyyid Kasım Gubari yazar. Bu mübarek öyle sanatkardır ki pirinç tanesi üzerine ihlas-ı şerifi sığdırabilir (bu pirinç Topkapı Sarayında muhafaza edilmektedir).
Mihrap, hünkar mahfeli, minber, panolar, taç mermer işçiliği ve oymacılık sanatının şaheserleri olarak bilinir. Renk renk taşlardan, oyulan yaprak, lale, çiçek motifleri emsalsizdir. İç avludaki şadırvan su içmek içindir, abdest muslukları (belki avluya abdestsiz girilmesin diye) caminin dışına dizilir.
Yine Sultan Ahmed'in Topkapı Sarayı önüne yaptırdığı çeşme Lale Devrinin şaheserlerinden biridir. Bu çeşme, bağımsız yapı karakterinin bütün özelliklerini yüklenir. Devrin ünlü şairi Seyyid Vehbi'nin 28 beyitten meydana gelen ünlü kasidesi nefis bir mermer üzerine işlenir. İtalyan edebiyatçı Edmonde Amicis "İnsan elinin oyup işlemediği yer kalmamış" der, "zarafet, sabır ve servetin harikası. Hiç şüphesiz billur bir fanus altında korunmaya değer. Kimbilir, bu eşsiz pırlanta ilk günü nasıl parlıyordu? Onu bir defa görmek, hayalinin ölünceye kadar hafızadan silinmemesi için yeterlidir."

Sorgucunda ne var?
Sultan Ahmed çok dindar bir padişahtır, Haremeyn'e gidip güzel Kabe'nin ve Nurlu Ravda'nın eşiğine yüz sürebilmeyi çok arzular ama Celali isyanlarından buna fırsat bulamaz. Sarığının sorgucunda Efendimiz'in kadem-i saadetlerinin (ayak izlerinin) resmini taşır, ona köle olmaya bakar. Yazdığı içli şiirle sevdasını şöyle dile getirir:
N'ola tacım gibi, başımda götürsem daim
Kademi durur Hazret-i Şahi Resulün
Gülü, gülzarı nübüvvet o kadem sahibidir
Bahtiya durma yüz sür kademine o gülün...
 
Üst Alt