Kendini hınca hınç dolu ofislerde, süpermarketlerde, yollarda, asansörlerde kimseyle konuşmuyor olarak farkettikçe "ben kimlerle konuşuyorum" diye duşünmeye başladı iyi eğitilmiş az kilometre yapmış beynim.
Kimseye bulaşmadan steril şehirli hayat yaşıyor olmanın o muhteşem gerçeği yine midemi bulandırdı. Kendimize konan bu konuşma yakınlaşma yasağını “net” sayesinde atmaya başladığımızı farkettiğimde de kendime daha çok acır oldum.
Eve gider gitmez PCyi açıp başlıyoruz konuşmaya. Chat odalarında, icq mesajlarında, not in listlerle, mesaj panolarında, forum bölümlerinde … bir yerlere yazarak “işte ben burdayım” diye haykırıyoruz biz uslu şehirli insancıklar. Birileri bizi bulsun diye…
Kaybolmuşlar tarafından bulunmayı beklemek, kendini nette arıyanları “beni merak et, keşfet, bul, sevmeye çalış diye ikna etmek… bunu tanıdık kimseyle yapamayıp umudu tanımadıklarınataşımak. Kendine naylon arkadaşlıklar uydurmak. Birileri beni önemsiyor merak ediyor, online! olmadığım akşamlarda beni soruyorlar, diye düşünmek avunmak…"yanlızım yardım et" diyen çağdaş kadının sessiz çığlıkları...
Yazarak birilerine ulaşmaya çalışmak ne denli bir çaresizliğin sonucu?
Karşı masanda oturanla paylaşamadıklarını, binlerce km. ötede yüzünü hiç görmediğin biriyle paylaşmaya çalışmak, neden bu kadar çekici?
İletişimi istediğin an kesebilmenin rahatlığı mı? Yüzyüze görüşmenin yarattıgı fiziksel önyargıların ve stresinin olmaması mı?
Sorumluluk dolu hayatımızda bir mola kullanmak için mi? Edilen lafların hiçbirinin sorumluluğunu taşımak zorunda olmamak mı çekicikılıyor?
İçimdeki en şımarık ve en bencil duygularım için giriyorum nete. Kimseyi düşünmeye ve kimseye yardım etmeye niyetim yok. Hiçbir lafımın arkasında durmama da gerek yok. Bi sürü de yalan söyleyebilirim. Tutarlı olmak ve sosyal statüme uygun davranmak gibi bir baskı da yok üstümde.
Hergün yarattığım yeni kimliklerle arz-ı endam edebilirim sanal alemin dar ve karanlık yollarında. Bu arada birileri de beni bulur ve anlarsa ne ala…değmeyin basit keyfime…
Çocukken 2000 yılında parlak-metalik renkli elbiseler giyip uzayla epey bağlantılı bir yaşam süreceğimi sanırdım. Ama bu parlak kıyafetleri giyen uzaylı - dünyalı hayatın içinde monitorlere bakarak kahkahlar atmayı, ya da online! olup yabancı insanlarla ipucu bırakmadan elektronik postalar yollayıp konuşmayı dertleşmeyi düşünmemiştim. Bu ayda yürümekten bile daha uzaktı.
Temizlik için bir robotum olacağını hayal ederdim de, kendimi bir robot gibi bulucağımı, elektronik bir sevgilim olacağını düşünmezdim. % 100 pamuk- keten kıyafetlerimiz, ama cyber edilmiş duygularımızla netden erkek arkadaşlarımız ve mikrodalga fırınlarımızla saf zeytinyağında yemekler pişirirken, çizgi film jetgil ailesinden ne kadar farklıyız?
Kayıp kuşak biz miyiz? Nerdeyiz biz?
ayse tekin.... alıntı
Kimseye bulaşmadan steril şehirli hayat yaşıyor olmanın o muhteşem gerçeği yine midemi bulandırdı. Kendimize konan bu konuşma yakınlaşma yasağını “net” sayesinde atmaya başladığımızı farkettiğimde de kendime daha çok acır oldum.
Eve gider gitmez PCyi açıp başlıyoruz konuşmaya. Chat odalarında, icq mesajlarında, not in listlerle, mesaj panolarında, forum bölümlerinde … bir yerlere yazarak “işte ben burdayım” diye haykırıyoruz biz uslu şehirli insancıklar. Birileri bizi bulsun diye…
Kaybolmuşlar tarafından bulunmayı beklemek, kendini nette arıyanları “beni merak et, keşfet, bul, sevmeye çalış diye ikna etmek… bunu tanıdık kimseyle yapamayıp umudu tanımadıklarınataşımak. Kendine naylon arkadaşlıklar uydurmak. Birileri beni önemsiyor merak ediyor, online! olmadığım akşamlarda beni soruyorlar, diye düşünmek avunmak…"yanlızım yardım et" diyen çağdaş kadının sessiz çığlıkları...
Yazarak birilerine ulaşmaya çalışmak ne denli bir çaresizliğin sonucu?
Karşı masanda oturanla paylaşamadıklarını, binlerce km. ötede yüzünü hiç görmediğin biriyle paylaşmaya çalışmak, neden bu kadar çekici?
İletişimi istediğin an kesebilmenin rahatlığı mı? Yüzyüze görüşmenin yarattıgı fiziksel önyargıların ve stresinin olmaması mı?
Sorumluluk dolu hayatımızda bir mola kullanmak için mi? Edilen lafların hiçbirinin sorumluluğunu taşımak zorunda olmamak mı çekicikılıyor?
İçimdeki en şımarık ve en bencil duygularım için giriyorum nete. Kimseyi düşünmeye ve kimseye yardım etmeye niyetim yok. Hiçbir lafımın arkasında durmama da gerek yok. Bi sürü de yalan söyleyebilirim. Tutarlı olmak ve sosyal statüme uygun davranmak gibi bir baskı da yok üstümde.
Hergün yarattığım yeni kimliklerle arz-ı endam edebilirim sanal alemin dar ve karanlık yollarında. Bu arada birileri de beni bulur ve anlarsa ne ala…değmeyin basit keyfime…
Çocukken 2000 yılında parlak-metalik renkli elbiseler giyip uzayla epey bağlantılı bir yaşam süreceğimi sanırdım. Ama bu parlak kıyafetleri giyen uzaylı - dünyalı hayatın içinde monitorlere bakarak kahkahlar atmayı, ya da online! olup yabancı insanlarla ipucu bırakmadan elektronik postalar yollayıp konuşmayı dertleşmeyi düşünmemiştim. Bu ayda yürümekten bile daha uzaktı.
Temizlik için bir robotum olacağını hayal ederdim de, kendimi bir robot gibi bulucağımı, elektronik bir sevgilim olacağını düşünmezdim. % 100 pamuk- keten kıyafetlerimiz, ama cyber edilmiş duygularımızla netden erkek arkadaşlarımız ve mikrodalga fırınlarımızla saf zeytinyağında yemekler pişirirken, çizgi film jetgil ailesinden ne kadar farklıyız?
Kayıp kuşak biz miyiz? Nerdeyiz biz?
ayse tekin.... alıntı
