Siz iyiliği nasıl yaparsınız?
Hayat boyu iyiliği yakalamak, iyi olmak için uğraş vermez miyiz.
Hikayemiz bir anlamda -her şeye rağmen- iyi olma çabalarımızın
tanıklığında şekillenmez mi.
Kimse kasten kötü olmayı istemez.
İnsan iradi olarak kötülük yapamaz, insan iradi olarak iyilik yapar.
Kötülük, fıtratı bozulmuş insanların alışkanlığı haline gelir, orada
iradeye ihtiyaç duyulmaz.
İyilik ise, hem iradeyle hem de fıtratla ilgilidir.
Bu “hayır döngüsü” zamanla
kişinin huyu, hali, mizacı, karakteri olur.
Siz kime iyilik yaparsınız.
İnsan seçer misiniz iyilik yaparken. Onun duygusuna,
düşüncesine de bakar mısınız, size yakın ya da uzak olmasına,
ya aranızda çöller, okyanuslar olmasına…
Kime, neden, nasıl ve niçin iyilik yaparsınız.
İnsan olması yeterli değil midir?
Adını bilmeniz gerekir mi?
İyilik gördüğüne iyilik yapmak kolaydır, ya kötülük
gördüğüne iyilik yapmak?
Bu durum çoğumuzu zorlar ve iyilikten alıkoyar.
Bunun için insanın kendini aşması, duygularını kontrol etmesi,
iyilikte yeni bir ufuk yakalaması, dünyevi beklentilerden uzaklaşması,
“rıza mertebesine” talip olması gerekir.
Peki bizi bu kadar kuşatan ve sürekli kendisine davet eden “iyilik” nedir,
içimizde midir, dışımızda mı, bu duygu sonradan kazanılabilir mi?
İnsan yaradılış itibarıyla iyiliğe meyyaldir.
Ve insan yaradılış itibariyle “muhtaçtır”.
Bu bir eksiklik değil, bu bir insanlık halidir.
Bu iki durum da “iyiliğin inşası” için sunulmuş bir fırsattır insanlığa.
Sanki dünya ve içindekiler insanın iyi olması için tasarlanmış,
Allah bunun için türlü türlü imkanlar yaratmış.
Fakat bu imkanların çoğu ya “idraksizliğimize” ya da “öfkemize” kurban gidiyor.
İnsan bir iyilik yolcusudur ancak bu yolda kimi engeller de vardır.
İyilikten ne beklersiniz?
Hayat boyu iyiliği yakalamak, iyi olmak için uğraş vermez miyiz.
Hikayemiz bir anlamda -her şeye rağmen- iyi olma çabalarımızın
tanıklığında şekillenmez mi.
Kimse kasten kötü olmayı istemez.
İnsan iradi olarak kötülük yapamaz, insan iradi olarak iyilik yapar.
Kötülük, fıtratı bozulmuş insanların alışkanlığı haline gelir, orada
iradeye ihtiyaç duyulmaz.
İyilik ise, hem iradeyle hem de fıtratla ilgilidir.
Bu “hayır döngüsü” zamanla
kişinin huyu, hali, mizacı, karakteri olur.
Siz kime iyilik yaparsınız.
İnsan seçer misiniz iyilik yaparken. Onun duygusuna,
düşüncesine de bakar mısınız, size yakın ya da uzak olmasına,
ya aranızda çöller, okyanuslar olmasına…
Kime, neden, nasıl ve niçin iyilik yaparsınız.
İnsan olması yeterli değil midir?
Adını bilmeniz gerekir mi?
İyilik gördüğüne iyilik yapmak kolaydır, ya kötülük
gördüğüne iyilik yapmak?
Bu durum çoğumuzu zorlar ve iyilikten alıkoyar.
Bunun için insanın kendini aşması, duygularını kontrol etmesi,
iyilikte yeni bir ufuk yakalaması, dünyevi beklentilerden uzaklaşması,
“rıza mertebesine” talip olması gerekir.
Peki bizi bu kadar kuşatan ve sürekli kendisine davet eden “iyilik” nedir,
içimizde midir, dışımızda mı, bu duygu sonradan kazanılabilir mi?
İnsan yaradılış itibarıyla iyiliğe meyyaldir.
Ve insan yaradılış itibariyle “muhtaçtır”.
Bu bir eksiklik değil, bu bir insanlık halidir.
Bu iki durum da “iyiliğin inşası” için sunulmuş bir fırsattır insanlığa.
Sanki dünya ve içindekiler insanın iyi olması için tasarlanmış,
Allah bunun için türlü türlü imkanlar yaratmış.
Fakat bu imkanların çoğu ya “idraksizliğimize” ya da “öfkemize” kurban gidiyor.
İnsan bir iyilik yolcusudur ancak bu yolda kimi engeller de vardır.
İyilikten ne beklersiniz?