RUS EMİNE ve MÜSLÜMAN FALANLAR....

Enver Ýstek

metin mete
RUS EMİNE ve MÜSLÜMAN FALANLAR
(Ali EREN- gazeteci)


Hayret ve dehşetle okuyacağınız aşağıdaki hadise, Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya ya giden ve şu anda Nijninograt şehrinde ticarethane işleten bir arkadaşımın ağzından.
Hadise, arkadaşımın Müslüman arkadaşıyla onun sonradan Müslüman olan, 20-22 yaşlarında Emine ismindeki hanımıyla ilgili.

Emine ismini, Peygamberimiz in annesinin ismi olduğu için özellikle seçmiş. Emine nin kocası Tataristan ın Kazan şehrinden ve Moskova müftülüğüne bağlı Moskova (İslâmî) İlahiyat okulundan mezunmuş. Arkadaşımın anlattıkları:



Bu ilahiyat mezunu Rusyalı arkadaşım, bir gün bizim dükkâna geldi. Yanında da bizim Müslüman hanımların kapandığı şekilde kapalı genç bir hanım vardı. Rusya da o şekilde giyinen bir hanım yok gibidir. Öyle İslâm'î bir kıyafetle görünce memnun oldum ve ayrıca ilgi ve hürmet gösterdim.

Bu kapalı hanım, arkadaşımın karısıymış. Hanımının sonradan Müslüman olduğunu anlattı. Sohbete başladık. Derken konuşmaya, hanımı da katıldı. Türkçeyi gayet güzel konuşuyor. Kocası Tatar olduğu için, Siz Tatar olmalısınız; Türkçeyi bu kadar iyi nerede öğrendiniz? dedim. Hayır, ben Rus um dedi. Defalarca Türkiye ye geldiğini, bayağı kaldığını söyledi. Türkiye de İslâmî bir gruptan insanlarla tanışmış, Müslüman olmalarına onlar sebep olmuşlar. Kendisine, Kazanlı olduğu için, Kazan da da Türkiye den gelen ailelerin bulunduğunu anlattım ve onlarla temasa geçerse o cemaatin kendisine İslâmiyet hakkında yardımcı olabileceğini söyledim.

Bahsettiğim cemaatin ismini verir vermez, ilk anda sebebini anlayamadığım şiddetli bir tepki gösterdi. Yatıştırmaya çalıştım. Tepkisinin sebebini sorunca, Bana onlardan, o cemaatten bahsetme! dedi. Hayrola, nedir? Ne oluyor? deyince şunları söyledi:

Ben bir Hıristiyandım. Hıristiyanlığın ne olduğunu ben iyi bilirim. Bildiğim için onu bırakıp Müslüman oldum. Müslüman olmanın verdiği heyecanla buralarda okulları olan o sizin görüşmemi istediğiniz kimselere gittim. Müslüman olduğumu söyledim. Bana, Niye Müslüman oldun! Ne lüzum vardı! Kendi dininde kalsaydın. O da hak dindir! gibi şeyler söylediler. Onlar burada Hıristiyanlık propagandası yapıyorlar.

Değerli okuyucular, bu hadise Dinlerarası Diyalogla hangi gaye ve neticenin hedeflendiğine canlı bir örnektir. Niçin canlı? Çünkü bu hadiseyi anlatan arkadaşım şu anda Türkiye de ve 15 gün kadar kalacak. İsteyen kimselerle görüştürebilirim.

Dinlerarası Diyalog aşıkları, Rusya nın bilmem hangi şehrinde olan şahsî bir hadiseden bahsediyorsun. Ne bilelim doğru olduğunu. Koskoca Rusya da bir kadın ve kocası? Sarı Çizmeli Mehmet Ağa demeye kalkışmasınlar, mahçup olurlar. Çünkü, gelecek itirazlara cevap tedbirimiz hazır. İspat edemeyecek olsaydım yazmazdım.

Arkadaşıma, İcap ederse o kadın ve kocasına ulaşmak mümkün mü? dedim. Tabiî ki. Kocasıyla zaten senelerdir tanışıyoruz. Her zaman isteyen kimselerle görüştürebilirim diyor.

Bu konu, fürûattan değil, imânî bir mesele olduğu için ele aldım. İçki, şarkı-türkü, başörtüsü gibi fürûattan olan meseleleri hiç dile getirmiyorum. Yoksa, Kazakistan da Cumhuriyet in 75. yılını kutlamak için Türkiye den şarkıcı kadınlar götürmek neydi? Kazaklara içki ikram etmek neyin nesi? gibi sorular da sorabilirdim. Hatta, TÜYAP Kitap Fuarı nda, Takma kafanı Ali Bey. Kazakistanlılar zaten içkiye alışmışlar. İçki içen bir kimseye içki ikram etmekten daha normal ne var? diyen televizyon programcısının ismini de verebilirdim. Aksi bir yön de giden mecmuanın haber müdürünün, Yurtdışındakilere, oralarda niçin namaz kılmamaları söyleniyor? soruma, Arkadaşlar, yurtdışında namazlarını kaş-göz ile kılıyorlar gibi gülünç bir cevap verildiği üzerinde de durmuyorum.

Değerli okuyucular, geçen hafta Bundan daha dehşetli olanı da var dediğim, bunlar değil. Nasip olursa, Dinlerarası Diyaloğun nimeti olan o dudak uçuklatacak sözleri de yazacağım.

Ali Eren - Vakit Gazetesi
 
Heyhattt... Heyhattt.

Bu noktalara da gelindi mi? Vah, vah, vah... İnanması ne kadar güç...

Bu meseleye daha evvel kaleme aldığım bir yazı ile mukabele etmek istiyorum.

Batı Dünyası, "Dinler arası diyalog" açılımı ile İslam'ın ahkamında sinsi deformasyonlar tezgahlayarak, Türkiye'yi 20-30 sene sonra dejenere olmuş dini yapısıyla daha kolay lokma haline getirmeye çalışmakta, bu arada sunmuş olduğu ciddi ekonomik fırsat ve ufuklarla da kendisine Türkiye'den yandaşlar kotarmaya çalışmaktadır.

Bu çalışmaları, "diyalog" macerasının ilk çıktığı zamanlarda hayli etkin olarak savunanlar, karşılaştıkları ciddi tepki sonucunda bir miktar durulmalarına rağmen, bu yolda aldıkları taviz ve imkanların terk edilemeyeceği gerçeği ile de, daha ince ve kapalı bir şekilde devam etmektedirler.

Amaç; kapitalist ve materyalist Dünya düzeninde olur olmaz yer ve zamanlarda pürüzler çıkaran ve ümmet-devlet gibi değerlere sahip Türkiye'nin maneviyatının zımparalanarak yumuşatılması, keskin kısımlarının yuvarlatılması ve zaman içerisinde "kim kime dum duma" hale getirilerek, hizaya sokulmasıdır. Bunun sadece ekonomik baskı ve entrikalarla hal olmadığını gören Batı, bu hayalini gerçekleştirmekte en son ve en etkin raundunu oynamaktadır.

Bu amacın içerisinde sadece kapitalist-materyalist Batı değil, Hıristiyan dağılımında genişleme projeleri ülküsü ile Vatikan'da vardır. Ve Batı, Vatikan ile işbirliği halindedir.

Konu, "diyalog" açılımı ile maksadını aşan fetvalar verenler değildir aslında. Maalesef onlarda türlü yollarla kandırılarak bu oyunun birer piyonu, taşeronu haline getirilmiştir. Ama vehamet, bunun farkında olamamaktır. Türk diyalogcular, hayal dahi edemeyecekleri bir ikbalin içine sürüklenerek ve bu ikbalde tutularak, yaşanan tehlikeyi hissetmekten soyutlandırılmaktadır.

"Diyalog" tezgahının içine türlü yollarla hükümetler dahi çekilmiştir. Diyanet çekilmiştir. İlahiyatçılar çekilmiştir. Gerek basın-yayım yolu, gerek tv-internet ve gerekse fiilen, Ehli Sünnet ulemasının fetvaları yumuşakca değiştirilerek, Batı'nın istediği forma getirilmeye çalışılmaktadır. Dün bankaya, sigortaya, nemaya zinhar, haram diyen fetvacılar, bu gün haram dedikleri işle iştigal eder haldedir. Benzer başka örneklerde vardır. Kabına çekilmiş, bastırılmış Ehli Sünnet ümmeti ise, sesleri derin/karanlık kuyudan gelen bir çığlık gibi, duyulmamaktadır.

Önümüzde ki zamanlarda -Allahu alem- Batı tezgahladığı bu oyunda yeni hamleler başlatacaktır. Onların hiç aceleleri de yoktur. Zaten planlamaları en az 20-30 yıllıktır.

Ama gerçek olan şudur ki; Türk Halkı bu konuda duyarsızdır, nemalanmaya müsaittir, gücün karşısına geçmekten korkar ve mazlum gibi göz yaşları dökenlere çok çabuk kanar.

Fakat herkesin bir tuzağı vardır, tuzak kuranların en hayırlısı Allah'dır...

Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler.
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks