Prof.Jefri Lang İslam'a girişi "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle

tahsiye72

New member
Prof.Jefri Lang İslam'a girişi "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle

Amerika'nın muhtelif üniversitelerinde görev yapan matematik Prof. Jefri Lang İslam'a giriş hikayesini yazmış olduğu "Melekler Soruncaya Kadar" isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle, ruhani duygular arasında ilk namazını şöyle dile getiriyor:

Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman talebelerin buna endişelendiklerini gördüm, bana: Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın, dediler.
Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu, dedim ve talebeleri duymamazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar
verdim. O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan
abdest ve namaz hareketleri egzersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı
surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım.

İlk namaz denemesi için kendime güven gelince yatsı namazını kılmaya karar verdim. Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp banyoya girdim, kitabı açarak, mutfaktaki ilk yemek denemesi yapan aşçı gibi kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uyguladım.

Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve
kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa
yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allahü
Ekber dedim. Kimsenin beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudum. İkinci bir tekbir alarak Rükua gittim, rükuda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim. Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindim. Sübhane Rabbiyel Azim dediğimde kalbimin hızla çarptığını hissettim.
Tekrar tekbir getirerek doğruldum ve artık secdeye varma zamanı gelmişti. Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca donakaldım, secdeye gidemiyordum, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü, burnumu yere koyup kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum, üstelik bacaklarım da katlanamıyordu,utandım gülünç duruma düştüm zannettim. Bu durumda beni gören, arkadaş ve
tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm,
arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum.

Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes aldım, başımı seccadeye koydum, dikkatimi dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardım. Bu esnada kendi kendime "Daha önümde üç tur daha var" diye düşündüm ve kararlıydım: Neye mal olursa
olsun bu namazı tamamlayacağım. Son secdede tam bir sükûnet hissettim.
Nihayet teşehhütten sonra selam verdim.

Selamdan sonra bulunduğum yerde olduğum gibi kaldım, geriye dönüp nefsimle giriştiğim savaşı aklımdan geçirdim, bir savaştan çıktığımı hissettim, sonra başımı önüme eğerek mahcup bir şekilde “Allah'ım geri zekalılığımdan ve tekebbürümden dolayı beni bağışla, uzak
bir yerden geldim ve daha önümde kat edilecek uzun bir yol var,” diye dua
ettim.
Bu esnada daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı, soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim. Bu rahmet sonra içime nüfuz ederek içimde kaynamaya başladı.

Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, ağlamam artıp göz yaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim. Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan veya utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmış ve içimdeki korku ve keder sel olup gidiyor.

Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum: Allah'ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir. Uzun bir süre başım eğik bir şekilde öylece diz üstü kaldım. Ağlamam durunca, yaşadığım deneyi akıl ile izah etmenin mümkün olmadığını anladım. Bu esnada idrak ettiğim en önemli husus ise, benim Allah'a ve namaza şiddetle muhtaç olduğum gerçeği oldu. Yerimden kalkmadan önce de şu duayı yaptım: “ Allah'ım bir daha küfre girmeye cüret edersem beni, o küfre girmeden önce öldür ve bu hayattan kurtar” hata ve eksiksiz yaşamanın çok zor olduğunu biliyorum, ancak şunu yakînen biliyorum ki, bir tek gün dahi olsa Sensiz yaşamak, Senin varlığını inkâr etmem mümkün değildir.
 
....

....

Şeytanlar başında bekliyorlar.Belkide on'larca.O namaz kıldığında etrafında pervane oluyorlar.Ama ona dokunamıyorlar.Onu iteleyip namazdan uzaklaştıramıyorlar.Sadece fısıldıyorlar! şeytan ne kadar da çaresiz değil mi? O güzel insan secde etmesin diye neredeyse ona yalvaracak. Veee herşeye rağmen secdeye giden bir alın.İşte şeytanın çaresizliğinin kanıtı burda saklı.Birde zavallılığının ayan beyan görünmesidir bu. Hepimiz etrafımızda vızırdayan bir sürü sineğe sinir oluruz.Sinek en fazla bir ısırık alır. Şeytan, bizim kanımıza muhtaç olan bir sivrisinektir.Biz olmazsak onun bir manası olmaz.Varsın emsin kanımızı, canımıza da kastedemez ya...
 
cok guzelmis tahsiye72 kardes... Allah razi olsun!

SU ANDA BU KITABI NERDEN BULABILIRIM DIYE DUSUNUYORUM...... hic yoktan bir E KITAB bulamazmiyim acaba????!?!?!

slm...
 
Allah razı olsun Bir İnsanın İlmi geniş olduğu zaman böyle güzel şeyler çıkıyor

Bir Hocam anlatmıştı topluca imamlar umreye gitmişler Bİr prof. dr. Kabeyi ziyaret sırasında papyon takarak girmiş saygısını öyle göstermiş imamlarda şaşırmış bu adam ne yapıyor böyle diye küçümsemişler sanırım bide :) daha sonra sohbet etme imkanı bulmuşlar Prof. Dr. tabi ilimi çok iyi, anlattıkları karşısında imamlar ağızları açık kalarak dinlemişler :) İyi bir ders olmuştur sanırım imamlara :)
 
..

..

gerçek hidayetteki insan namazdaki hazzı çok farklı algılıyor Peygamberimiz S.A.S diyorki insanlar vardır namaz kılar yorgunluktan başka birşey kalmaz tasavvuftaki bir insan için namaz doyulmaz zevktir dışındakiler içinse genellikle angaryadır borcumu ödeyeyimde kurtulayım modunda hızla aceleyle kılıp bitirirler
 
...

...

Yüce Rabbimiz yarattığı kâinattaki herkesin mutlu olmasını hedef almıştır. Kur'ân-ı Kerim’i Son Şeriat Kitab'ı olarak indiren Allahû Tealâ Son Peygamberi'ne indirdiği bu kitapla kıyâmete kadar insanları dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarına, rehberine ve garanti belgesine sahip kılmıştır.
Kâinatın Kur’ân-ı Kerim’i Peygamber Efendimiz (S.A.V) için: “Seni başka birşey için değil, âlemlere rahmet olarak gönderdim.” diyor. Peygamber Efendimiz, sadece dünya adı verilen bu gezegene değil, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiş. Rahmetin sahibi demek, hidayetin sahibi demektir çünkü nerede hidayet varsa orada rahmet vardır. Rahmet, hidayeti müjdeler.
 
..

..

Dünyada ve Türkiye''de İslâm yaşanmıyor.
Bugün bütün dünyadaki İslâm ülkelerinde ve Türkiye''de İslâm yaşanmıyor.
Şeriat kaideleri ile yaşamak İslâmı yaşamak değildir. Çünkü şeriat eksiktir. Çünkü Kur''ân-ı Kerim''deki, insanı cennet mutluluğuna ve dünya mutluluğuna ulaştıran farzlar bugün uygulanmakta olan şeriatın muhtevasında yoktur. Bu sebeple şeriat uygulanan hiçbir İslâm ülkesinde İslâm yaşanmamaktadır.
"Biz İslâmın 5 şartını yerine getiriyoruz, öyleyse İslâmı yaşıyoruz" diyenler İslâmı yaşamıyorlar.
Türkiye''de "şeriat geri gelirse İslâmı ancak o zaman yaşarız" diyenler ise bugün yaşamadıkları gibi o zaman da İslâmı yaşayamazlar.
Çünkü...
Çünkü İslâm 14 asır evvel yaşandı. Peygamber Efendimiz SAV ve sahabe, sadece onlar...
İslâm deyince, Kur'ân-ı Kerîm'deki İslâm anlaşılıyorsa, bu İslâmı Sahabe yaşadı bir bütün olarak.
Çünkü onlar Kur'ân-ı Kerîm'in bütününe iman ettiler ve Kur'ân-ı Kerîm'in bütününü hayatlarına takbik ettiler, onu bütün safhalarıyla yaşadılar...
"Ha entüm ülâi tuhibbünehüm ve lâ yuhibbuneküm ve tü'minûne bilkitâbi küllih." Al-i İmran-119
Onlar size muhabbet duymazken (sizi sevmezken, size buğzederken) siz onlara muhabbet beslersiniz. Çünkü siz kitabın bütününe iman edersiniz...
Peki bugün bütün dünya müslümanları kitabın bütününe tabi oluyor mu, olmuyor mu?
Olmuyor. Hem de bütün hayatî konulardaki Kur'ân-ı Kerîm emirleri uygulanmıyor. Kur'ân-ı Kerîm'de bütün emirler var. Ama hayatî önem taşıyan emirler, sahabeyi İslâm yapan emirler, onlar tatbik edilmezse, insanın İslâm olması mümkün olmayan emirler, tatbik edilmiyor...
Yok edilmiş, bütün dünya müslümanlarının hayatlarından koparılmış...
O emirlerki insanları mutlaka cennet ve dünya saadetine sadece onlar ulaştırabilir.
Bir ihanetle karşı karşıyayız! 14 Asırda safha, safha tamamlanan bir ihanetin son safhasındayız.
Kimse de vaziyetin vahametinin farkında değil...
İSLÂMDAN NELER KOPMUŞTUR?
Diyanet Teşkilatının üst düzeyini Teşkil edenler, Türkiye'de 14 asır evvel yaşanan İslâmın yaşanmasına bilmeden engel oluyorsunuz.
İslâmın yaşanması deyince şeriatı kasdetmiyorum. Bugün şeriatın tatbik edildiği ülkelerde de İslâm yaşanmıyor. Kur'ân' daki İslâm yaşanmıyor. Sahabeyi mutluluğa ulaştıran ve "Asrı Saadet" olarak zamana damgasını vuran, 14 asır evvelki İslâm yaşanmıyor.
Neden yaşanmadığını farketseydiniz, ayni saflarda olurduk.
İddia ediyoruzki,
İslâmdan Sahabeyi, sahabe yapan büyük parçalar kopmuştur ve sizler bu kopan parçalardan haberdar değilsiniz.
Neler kopmuştur İslâmdan:
 
Amerikalı profesörün ilk namazı

Amerikalı profesörün ilk namazı

Amerika'nın muhtelif üniversitelerinde görev yapan matematik Prof. Jefri Lang İslama giriş hikayesini yazmış olduğu Melekler Soruncaya Kadar isimli eserinde derin felsefi düşüncelerle, ruhani duygular arasında ilk namazını şöyle dile getiriyor:



Müslüman olduğum gün cami imamı, bana namazın kılınışını açıklayan bir kitap verdi. Ancak Müslüman talebelerin buna endişelendiklerini gördüm, bana:

Acele etme, rahat ol, zamanla yavaş yavaş yaparsın, dediler.

Ben de kendi kendime, namaz bu kadar zor mu, dedim ve talebeleri duymamazlıktan gelerek, hemen vaktinde beş vakit namaz kılmaya karar verdim. O gece, loş ve küçük odama çekilerek kitaptan abdest ve namaz hareketleri egzersizlerini yaptım, namazda okunacak bazı surelerin Arapça okunuşlarıyla İngilizce anlamlarını ezberlemeye çalıştım.

İlk namaz denemesi için kendime güven gelince yatsı namazını kılmaya karar verdim. Vakit gece yarısıydı, kitabı alıp banyoya girdim, kitabı açarak, mutfaktaki ilk yemek denemesi yapan aşçı gibi kitaptaki talimatları dikkat ve incelikle bir bir uyguladım.

Abdest bitince odanın ortasında durup, kapı ve pencerelerin kilitli ve kapalı olmasından emin olduktan sonra kıble olarak bildiğim tarafa yöneldim, derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak alçak bir sesle Allahu Ekber dedim.



Kimsenin beni işitmemesini ve görmemesini umuyordum, yavaş yavaş Fatiha suresi ile kısa bir sureyi Arapça olarak okudum. İkinci bir tekbir alarak Rükua gittim, rükuda biraz tedirginlik hissettim, çünkü hayatımda hiç kimseye eğilmemiştim. Odada yalnız olduğumu hatırlayınca sevindim. Sübhane Rabbiyel Azim dediğimde kalbimin hızla çarptığını hissettim.

Tekrar tekbir getirerek doğruldum ve artık secdeye varma zamanı gelmişti. Secdeye varmak üzere ellerimi ve dizlerimi yere koyunca donakaldım, secdeye gidemiyordum, efendisinin önünde başını yere koyan köle gibi yüzümü, burnumu yere koyup kendimi zillet sandığım bir duruma düşüremiyordum, üstelik bacaklarım da katlanamıyordu,
utandım gülünç duruma düştüm zannettim. Bu durumda beni gören, arkadaş ve tanıdıklarımın önünde acınacak ve alay edilecek halimi düşündüm, arkadaşlarımın kahkahalarını duyar gibi oluyordum.

Bir müddet tereddüt ettikten sonra derin bir nefes aldım, başımı seccadeye koydum, dikkatimi dağıtacak düşüncelere yer vermeden ikinci secdeye de vardım. Bu esnada kendi kendime Daha önümde üç tur daha var diye düşündüm ve kararlıydım: Neye mal olursa olsun bu namazı tamamlayacağım. Son secdede tam bir sükûnet hissettim. Nihayet teşehhütten sonra selam verdim.

Selamdan sonra bulunduğum yerde olduğum gibi kaldım, geriye dönüp nefsimle giriştiğim savaşı aklımdan geçirdim, bir savaştan çıktığımı hissettim, sonra başımı önüme eğerek mahcup bir şekilde

Allah'ım geri zekalılığımdan ve tekebbürümden dolayı beni bağışla, uzak bir yerden geldim ve daha önümde kat edilecek uzun bir yol var, diye dua ettim.



Bu esnada daha önce hiç yaşamadığım bir şeyi hissettim. Bunu kelimelerle ifade etmek mümkün değil. Vücudumu, kalbimin bir noktasından çıktığını hissettiğim ve anlatmaktan aciz kaldığım bir dalga kapladı, soğuk gibiydi, ilk etapta irkildim, vücuduma olan etkisinden ziyade garip bir şekilde duygularımı etkiledi ve görünür bir rahmetin varlığını hissettim. Bu rahmet sonra içime nüfuz ederek içimde kaynamaya başladı.

Sonra sebebini bilmeden ağlamaya başladım, ağlamam artıp gözyaşlarım aktıkça, rahmet ve lütuftan harika bir gücün beni kucakladığını hissettim. Günahkâr olmama rağmen, günahlarımdan veya utanç ve sevinçten dolayı ağlamıyordum. Sanki büyük bir set açılmış ve içimdeki korku ve keder sel olup gidiyor. Bu satırları yazarken kendi kendime diyordum:

Allah'ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir.

Uzun bir süre başım eğik bir şekilde öylece diz üstü kaldım. Ağlamam durunca, yaşadığım deneyi akıl ile izah etmenin mümkün olmadığını anladım. Bu esnada idrak ettiğim en önemli husus ise, benim Allah'a ve namaza şiddetle muhtaç olduğum gerçeği oldu. Yerimden kalkmadan önce de şu duayı yaptım:

Allah'ım bir daha küfre girmeye cüret edersem beni, o küfre girmeden önce öldür ve bu hayattan kurtar, hata ve eksiksiz yaşamanın çok zor olduğunu biliyorum, ancak şunu yakînen biliyorum ki, bir tek gün dahi olsa Sensiz yaşamak, Senin varlığını inkâr etmem mümkün değildir
 
Allah'ın rahmet ve mağfireti, sadece günahları affetmiyor, o aynı zamanda bir şifa ve bir sekinedir.

sanırım bu cümle tüm netliğiyle ifade etmiş ..rabbim kez kere razı olsun .çok etkilendim..selam ve dua ile..
 
...

...

Bu gün Hidayet unutulmuş,Peygamberimiz S.A.V ve sahabenin yaşadığı hayat yaşanmamaktadır
İslam olduğunu söyleyen bu milletlerin içinde bulundukları sefil,geri kalmış ve mutsuz durum,aslında onların gerçekte islam ı yaşamadıklarının kanıtıdır.
Bunun En büyük sebeblerinden bi tanesi Şuan Her millette kendi lisanlarıyla konuşan ,Allah a çağıran,Allah ın tahin ettiği,(peygamber varisleri)İmamlara
tabi olunmaması,ve zamanın diplomalılarına inanılmasından kaynaklanmaktadır.Nefs teskiyesi yapmamış,insanlar kapkara nefsleriyle diplomalarına güvenerek kendilerini din adamı ilan etmiş,yetmez birde Allahın imamlarına iftira atarak halkı yanlış yönlendirmekteler.
 
NAMAZIN ZİKİRDEN FARKLILIKLARI
Dinin direği olan namaz konusunda pek çok âyet-i kerîme'de açıklama mevcuttur. Namazın kılınması emredilmektedir. Çünkü, namaz Allah'a yaklaştırıcı bir vasıtadır.
ALAK-19: Vescüd vakterib.
Secde et Rabbine yaklaş.
Mü'min olan kişinin kıldığı her namaz salih amellerden biri olması ve Allahû TeaIâ'nın huzurunda vazife yapılması dolayısıyla hem nefsin tezkiyesini sağlayacak, hem de her namazla alınan dereceler itibariyle Kul'u Rabbi'ne yaklaştıracaktır. Namaz da bir zikirdir. Namazda zikrin ağırlığına işaret edilmektedir. Namazın gayesi Allah'ı zikretmektir. Ancak zikirle kılınan bir namaz, zikir oranında huşû ile kılınmış olur.
TAHA-14: İnnenî enallâhü lâ ilâhe illâ ene fa'büdni, ve ekımissalâte lizikri.
Şüphesiz Ben Allah'ım, Ben'den başka bir ilâh yoktur, Bana kulluk et, Beni zikretmek için namaz kıl.
Görülüyor ki, asıl olan Allah'ı zikir etmektir.
Namaz burada Allah'ı zikretmenin bir vasıtasıdır. Namaz gibi diğer bütün ibadetler zikir bakımından vasıta emir hükmündedirler.
Bütün peygamberlerin namaz kıldıklarına dair Kur'ân-ı Kerîm'imizde açık deliller vardır. Her peygamber ve O'na tâbî olanlar namaz kılmışlardır ve zikir yapmışlardır.
19/ MERYEM-31: Ve ce'aleniy mübâreken eyne mâ küntü, ve evsâniy bissalâti vezzekâti mâ dümtü hayyâ.
Ve beni mübârek kıldı, yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi emretti.
YUNUS-87: Ve evhaynâ ilâ Musâ ve ehihi en tebevveâlikavmikümâ bimisra büyüten vec'alü büyüteküm kıbleten ve ekimüssalâh, ve beşşirilmü'mîn.
Musa ve kardeşine Mısır'da milletinize evler hazırılayın. Evlerinizi namazgâh edinin, namaz kılın diye vahyettik, inananlara müjdele.
Görülüyor ki namaz ibadeti bütün peygamberlere farz emir olarak verilmiştir. Rabbimiz bu farz emrin Allah'ı zikretmek için yerine getirilmesini emrediyor. Çünkü zikir, rızanın kazanılması için asıl unsurdur. Bilindiği gibi, Rad Sûresi'nin 28. âyet-i kerîmesinde Rabbimiz buyuruyor.
13/ RAD-28: Elleziyne âmenû ve tatmainnü kulûbühüm bizikrillâh elâ bizikrillâhi tatmainnülkulûb.
Onlar âmenüdurlar ve kalpleri Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Bilin ki, kalpler ancak Allah'ı zikretmekle mutmain olur.
Mutmain olan bir kalp Allah'dan razı olacaktır. Allah'dan razı olunca, Allah da o kişiden razı olacaktır. Hz. İsmail'in de muradı, herkesin Allah'ın rızasına kavuşması idi.
 
MERYEM-55 : Ve kâne ye'müru ehlehü bissalâti vezzekâti, ve kâne inde Rabbihi merdıyyâ.
Hz. İsmail çevresinde bulunanlara namaz kılmalarını ve zekât vermelerini emrederdi. Rabbinin rızasına kavuşmuş biriydi.
Allahû Zülcelâl Hz. Peygamber Efendimize şöyle buyuruyor;
TAHA- 132: Ve'mür ehleke bissalâti vestabi aleyhâ, lâ nes-elüke rizkâa, nahnü nerzüguke, velâgibetü littekvâ.
Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz, sonuç (akibet) takva sahiplerinindir.
Namaz da bir zikir olduğu halde, Allahû Tealâ Hz.'nin zikirden muradı farklıdır. Zikir, herşeyden önce "Allah" isminin tekrarıdır. Ve herşeyden kesilerek tekrarıdır. Yani "Allah" kelimesi iç dünyamızdaki sesle tekrar edilirken, düşünce sistemimiz herşeyden kesilecek ve sadece Allah üzerinde konsantre olacaktır. Sadece Allah'ı düşünecegiz. Kalbimiz yalnız Allah'a açık olacak.
Görülüyor ki, namaz, Rabbimizin Müzemmil Sûresinde işaret ettigi Allah'ın ismi ile zikret dediği zikirden ayrıdır.
73/ MÜZEMMİL-8: Vezkürisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylâ
Rabbinin (Allah'ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O'na (Allah'a) dön (ulaş, vasıl ol).
Bunların ayrı şeyler olduğunu aşağıdaki Âyet-i Kerîmeler kesin olarak açıklamaktadır. Aşağıdaki âyet-i kerîmelerde zikirden ve namazdan ayrı hüviyette iki faktör olarak bahsedilmektedir.
ALA-15: Ve zekerasme Rabbihi fesellâ .
Rabbinin ismini zikir edip namaz kılan.
4/ NİSA-103: Feizâ kadaytümüssalâte fezkürullahe kıyâmen ve ku'ûden ve alâ cünûbiküm, feizatıne'nentüm feakiymüssalâh, innessalâte kânet alelmü'miniyne kitâben mevkuûtâ.
Namaz kıldıktan sonra, otururken de ayaktayken de, yanüstü yatarken de hep Allah'ı zikredin. Emniyete kavuşunca namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz mü'minlerin üzerine vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.
Bu âyet-i kerîmede namaz ve zikrin birbirinden farklı oldukları aşikârdır.
Görülüyor ki, zikir, otururken ayakta iken ve yatarken daima yapmamız gereken bir ibadet çeşididir. İnsan için bu üç halin dışında, dördüncü bir hal yoktur. İnsan ya oturur, ya ayaktadır, ya da yatar. Başka bir hal yoktur. Öyleyse zikir devamlı bir vetiredir. İnsanı mutmain kılan bir özelliğe sahiptir. Oysa ki, namaz devamlı değildir. Sadece belirli vakitlerde kılınır. Demek ki, zikir kelimesi esas anlamında kullanıldığı zaman namazdan farklıdır.
İşte bu âyet-i kerîmede mutmain olmanın en önemli vasıtası zikir olarak belirtildiği gibi, namazın, zikir gibi zamanın bütününe değil belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken bir farz olduğu da açıktır.
Kur'ân-ı Kerîm tilâveti ve namaz, Kur'ân-ı Kerîm'imizde zikir olarak kabul edildiği halde, Allah'ın zikirden muradının, bu ikisinden farklı birşey olduğu aşağıdaki âyet-i kerîmede ifade buyurulmaktadır. Bu asıl zikirdir ve yukarıda izah edilmiştir. Ve bütün ibadetlerden üstündür.
29/ ANKEBUT-45: Ütlü mâ ûhıye ileyke minelkitâbi ve ekımıssalât, innessalâte tenhâ anilfahşâi velmünker, ve lezikrullahi ekber, vallahü ya'lemü mâ tasne'ûn.
Sana kitaptan vahyedileni oku, namazı kıl çünkü namaz kötülükten ve fuhşiyattan meneder ama Allah'ın zikri en büyüktür. Ve Allah yaptığınız şeyleri bilir.
 
..

..

YETERSİZ AMELLİ İNANANLAR
.

10/ YUNUS -7: İnnelleziyne lâ yercûne likaâenâ ve radû bilhayâtiddünyâ vatme'ennû bihâ velleziyne hüm an âyâtinâ gaâfilûn.
Onlar ki bize ulaşmayı dilemezler, dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır, onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/ YUNUS- 8: Ülâike me'vâhümünnârü bimâ kânû yeksibûn.
İşte bunların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer cehennemdir.

BAKARA-86: Ülâikellezîneşteravülhayâteddünyâ bil-âhırah.
İşte bunlar; Ahirete karşılık, dünya hayatını satın alanlardır.

2/BAKARA-175 : Ülâikellezineşteravüddalâlete bilhüda vel'azâbe bilmağfirati, fema esberahüm alennâr
İşte onlar; onlar ki, hidayet karşılığında dalâleti, mağfiret karşılığında da azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar sabırlıdırlar!

2/BAKARA-85 : Efe tü'minune biba'dilkitabi ve tekfürûne biba'dın, fe ma cezâü men yef'alü zalike minküm illâ hızyün filhayatiddünyâ, ve yevmelkıyameti yuraddune ila eşeddilazab. Ve mallahü bigafilin amma ta'melün .
Yoksa Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası; dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyamet gününde ise, onlar azabın en şiddetlisine reddedilirler. (Zaten) Allah, yaptığınız şeylerden asla gafil değildir.

6/ EN'AM-158: Hel yanzurûne illâ en te'tiyehümülmelâiketü ev ye'tiye rabbüke ev ye'tiye ba'du âyâti rabbik, yevme ye'tiy ba'du âyâti rabbike lâ yenfe'u nefsen iymânühâ lem tekün âmenet min kablü ev kesebet fiy iymânihâ hayrâ, kulintezirû innâ muntezirûn.
Onlar kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbin'in gelmesini, yahut Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbin'in bazı âyetleri geldiği zaman, bir kimse daha önce âmenû olmamışsa (Allah'a ulaşmayı dilememişse) veya îmânıyla (mü'min olup nefsi ıslah edici ameller işleyerek) hayır kazanmamışsa, îmânı o anda ona fayda vermez.
 
www.kurantefsiri.com

www.kurantefsiri.com

Ana sayfa | Bize ulaşın
Sureler (Numara s...Sureler (Alfabetik)Bize ulaşınProgram downloadSözlük yönetimi
Kuran-ı Kerim / Arama
2/BAKARA-3 Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).

Onlar (takva sahipleridir) ki; gaybe (gaybte Allah’a) îmân ederler, namazlarını kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler (başkalarına verirler).


2/BAKARA-43 Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte verkeû mear râkiîn(râkiîne).

Ve namazı kılın (ikame edin) ve zekâtı verin ve rükû edenlerle beraber rükû edin.


2/BAKARA-45 Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).

(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.


2/BAKARA-83 Ve iz ehaznâ mîsâka benî isrâîle lâ ta’budûne illâllâhe ve bil vâlideyni ihsânen ve zil kurbâvel yetâmâ vel mesâkîni ve kûlû lin nâsi husnen ve ekîmûs salâte ve âtûz zekât(zekâte), summe tevelleytum illâ kalîlen minkum ve entum mu’ridûn(mu’ridûne).

Biz, İsrailoğulları’ndan: “Allah’tan başkasına kul olmayın, ana-babaya, yakınlara, (akrabaya) yetimlere ve miskinlere ihsanda bulunun, insanlara güzel söz söyleyin, namazı (hakkıyla) kılın, zekâtı verin.” diye misak almıştık. Sonra da sizden pek azınız hariç, yüz çevirdiniz. (Zaten) siz döneklersiniz.

2/BAKARA-125 Ve iz cealnâl beyte mesâbeten lin nâsi ve emnâ(emnen), vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ(musallen) ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye lit tâifîne vel âkifîne ver rukkais sucûd(sucûdi).

Hani Biz Beyt’i (Kâbe’yi) insanlar için sevap (kazanılacak) ve emin (bir yer) kılmıştık. Siz de İbrâhîm’in makamından bir namaz yeri ittihaz edin (edinin) ve Biz, İbrâhîm ve İsmail’e de şöyle ahd (emr) etmiştik: “Tavaf edenler, akifler (ibadet için kalanlar), rükû ve secde edenler için Beytim’i tertemiz tutun.”
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks