Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

(Parantez) Hayatlar

A

adam

Guest
Bu gün namaz hakkında bir makale yazmak istiyorum. Namazın yaşantımızdaki önemi, anlamı ve gerekliliği konusunda. İnşaallah güzel bir yazı olur. Bunun için kafamda daha öncesinden bir şablon oluşturmadım. Şuan içimden geldi ve geldiği gibi yazıyorum. Her güzel yazının başlangıcı elbette Allah (cc) kelamı olduğu için, ben de namaz ile ilgili bir ayet ile başlayayım inşaallah:

" Sana vahyolunan Kitab'ı güzel güzel oku ve namazı kıl, sahih namaz edepsizlikten ve uygunsuzluktan nehyeder ve her halde Allah'ın zikri en büyük iştir ve Allah her ne işlerseniz bilir. " ( Ankebut : 45 )

Rabbimin bu güzel sözünü, bizlere rahmet olarak gönderdiği sevgili Efendimiz'in (a.s.) bir sözü ile de ve başlıktaki cümlemize de ışık tutması gayesi ile açalım:

"İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur'a çekmek zorunda kalsalardı kur'a çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı namazı ile sabah namazındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi.
" (Hz. Muhammed [a.s.]; Buhârî, Ezân 9, 32, Şehâdât 30; Müslim, Salât 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, Mevâkît 22, Ezân 31)

Günümüz sabah ile başlar. Sabah gün doğması ile güne uyanırız. Şimdi mübarek ramazan ayı olması nedeni ile sahurda uyanıyoruz. Sahuru yaptıktan son kısa bir süreliğine de olsa tekrar yatanlarımız da var, Kur'an okuyarak güneşin doğmasını bekleyenlerimiz de var. Ama diğer günlerde, genelde insanlarımız sabah 07:00 gibi güne uyanıyor. Oysa atalarımız yüzyıllar öncesinden beri bizim sahurda uyandığımız zamanlar onlar için rutin uyanma saatleriydi. Elbette o zaman ınternet, tv gibi unsurlar yoktu. O neden ile erken yatan atalarımız, sabah sahur vaktinde kalktıklarında ilk yaptıkları abdest almaktı. Abdestini aldıktan sonra kıyafetlerini giyer namaz hazırlığını yapar ve caminin yolunu tutardı. Sabah namazını cemaat ile hep beraber kıldıktan sonra esnaf olan gider dükkanını açar, çiftçi olan karasabanın önüne öküzleri koşar ve günlük işlerine başlardı. Sabah namazını kılmak ile güne zinde ve hayrlı bir başlangıç yapar, Allah'ın sonsuz rahmetinin koruması altına girer, bereketini celbeder, sığınır, O'ndan (cc) yardım ve esirgeme diler, yani; bir nevi o günün ilk parantez ayracını oluşturmuş olurdu. Günlük işleri ile meşgul olurken öğle vaktini gözetler, ezan okunmadan yine caminin yolunu tutarak ezandan çok önce saftaki yerini almış olurdu. Nasıl almasınlar ki; Rabbimiz ayet ile öğle namazının önemine vurgu yapmış ve bunu okumuşlardı: " Namazlara dikkat edin, hele orta namaza ve kalkın Allah için divan durun!" ( Bakara : 238 ) Bu ilahi uyarının etkisi ile öğle namazını huşu ile kılarlar ve günlük işlerine yine geri dönerlerdi. Bu namaz ile günün bereketine nail olacaklarını bilirler, bereketin de huşunun içerisinde olduğunu müşahede ederlerdi. Çünkü, kunutu uzun olan namaz, namazın faziletinin de ayrı bir göstergesiydi. Çünkü, bu konuda sevgililer sevgilisi de (a.s.) öyle buyurmuştu : " Namazın en faziletlisi kunutu uzun olandır." (Hz. Muhammed [a.s.]; Müslim, müsafirin; 164-165) Buradaki kunut lafzından murad; taati, huşuu, boyun eğmeyi ve ayakta durmayı ifade eder.

Öğle namazını kılan atalarımız, kaylule (1 saate yakın şekerleme) yaparak bir müddet bedenlerini dinlendirmeyi tercih ederlerdi. Bizler gibi, şu fast food benim, diğer restoran senin koşmazlardı. Güneşin en yoğun olduğu zamanı gölgede geçirerek, şimdi cilt ve deri hastalıkları proflarının kendilerini yırttıkları "öğle saati güneş ışınlarına maruz kalmak, cilt kanserini körüklenmesine sebeptir" tezini, onlar Kur'an ve hadis işaretleri ile çoktan anlamışlardı.

Güneş döndükten sonra, o günkü işlerinin başına tekrar geçerler, gün içerisinde ürettikleri işlerini toparlar ve yavaş yavaş dönüş hazırlığı yaparlardı. İkindi vakti ezan okunmadan yine saftaki yerlerini alırlar, imamın yanık sesi ile okuduğu Kur'an'ı içlerinden mukabelede bulunarak, anlamını da tefekkür ederek dinlerlerdi. Ezanın okunması ile namaz düzenine geçerler ve biraz önce okunan Kur'an'ın o heybetinin üzerlerinde yarattığı zindelik ile bu gücü ve kuvveti kendilerine her gün veren Rabbimizi saygı ve tazim ile secdelere kapanarak şükr'ünü eda etmeye çalışırlardı.

Cami çıkışı mahallede bekleşen çocuklara çam sakızı çoban armağanı, şekerler, düdükler, topaçlar ile elleri dolu dolu köşe başında görünürler, etraflarını saran çocukların başlarını okşayarak ellerindeki ufak ama içleri ve üzerleri sevgi dolu hediyeleri paylaştırırlardı.

Anamızın yaptığı o buram buram domates ve soğan kokan bulgur pilavını, ayran ile katık eder, soğanın cücüğünü tuza banıp iştahla yerlerdi. Yemek faslından sonra bir müddet Kur'an açıp, bir gün önceki kaldıkları cüzden okumaya devam ederler o günkü cüz bittikten sonra az önce okudukları ayetlerin anlamını düşünürler, ibret almaya çalışarak Rabbimizin hikmeti konusunda, kudreti konusunda tefekküre dalarlardı. Bu halden çıktıktan sonra abdest tazeleyip, akşam namazının hazırlığını bir an evvel yaparak, akşam namazının vaktinin çok çabuk geçeceğine inandıkları için, bir an önce camideki yerlerini alırlardı. Akşam namazından sonra anamızın yaptığı orta karar şekerli kahvelerini yudumlarken, aile içi günlük hasbihaller yapılır, eksik olanlar tamamlanır, fazlalık olanlar azaltılır, bir kararda kalınırdı.

Yatsı ezanından önce karşı komşu Mehmet amcanın seslenmesi ile çarıklarını ayağına geçirir, ellerinden düşürmedikleri kehribar tesbihlerini yavaş yavaş çekerek, aynı zamanda sanki yıllardır karşılaşmamışlar ve anlatacak birbirlerine çok şeyleri varmışcasına bir muhabbet ile caminin yolunu tutarlardı. Yatsı namazının kılınması ile tek katlı, çamur suvalı evlerinin bahçesinden içeri girdiklerinde ne kadar yorgun ve uykusu geldiğini anlar, tekrar bir abdest tazeleyerek, o sakız gibi bembeyaz çarşaflar serili yer yataklarına, saf zeytin yağı sabundan yıkanmış yorgan yüzlerinin bıraktığı kokuların buram buram havasında, rabbiyesirler eşliğinde uykularına dalarlardı. Sabah güneş doğmadan açılan parantezin ilk ayracının karşılığı olan kapanış ayracının saati böylece gelmiş olurdu.

Ecdadımız bu iki ayraç arasında yaşardı. Sabah kalk abdest ile sabah namazını kılarak aç parantez, akşam yatarken aldığın abdest ile kapa parantez. Bu iki parantez arasında, ne dedikodu, ne gıybet, ne çalma, ne çırpma, ne küfr, ne şu, ne bu! Rabbine itaat gereği namazlar, günlük rızkı için uğraştığı meşgalesi, akşam hane halkı ile muhabbeti, karşı komşunun gönlünün zenginliğine bereket yürüyüş sohbeti ve eve dönüşte alınan abdest ile yatağına uzanırken; kul olmuş olmanın dayanılmaz lutfu !

Gün boyu abdestli, Kur'an peşinde, namaz rikkatinde, zikr uyanıklığında, rızık meşgalesinde...Bunu yaşam dusturu edinme hassasiyeti; sanırım bu ayette gizli: "Şimdi kimse bilemez onlar için gizlenmiş olan gözler sürurunu (sevincini), yaptıkları amellere mükafat için!" ( Secde : 17 )

(Parantez içinde kalan hayatların içinde yer alma ve gözler süruruna kavuşma dileği ile; Rabbi yessir, vela tuassir, Rabbi temmim bi'l hayr...)
 
Üst Alt