Öksüz Ve Yetimim, Sadece Sevgi Istiyorum !

berfut

New member
İnsanlar hayatlarında türlü güçlüklerle imtihan edilirler. Bu imtihan, maddiyat ya da maneviyatla ilgili olabilir. Para, hastalık, evlat acısı, ahlak, güç, yoksulluk, ölüm gibi çeşitli şekillerde imtihan ediliyoruz. Fakat sınavımız her ne olursa olsun, eğer yetim ya da öksüz insanların yerindeysek sınavlar bizim için daha zor bir hal alacaktır. Çünkü “yetim” ve “öksüz” kavramları, aslında “korunmaya muhtaç insan” kavramı adı altında birleşmektedir.
İnsanın kendisini iliklerine kadar yalnız ve köksüz hissetmesi, hayatta karşılaşacağı en meşakkatli yollardan biri… Çocuk yaşta, hiçbir şeyin farkında olmadan ve henüz dünyayı anlamaya çalışırken karşılaştığı bu zorluklar, yorar insanı.

Yetimlik, öksüzlük, terk edilmişlik gibi kavramlar insanların yaşadıklarını açıklamaya yetecek kavramlar değildir; kısır ve sığ kalırlar. Nasrettin Hoca’nın, damdan düşenin halini doktorun değil damdan düşenin anlayacağını söylemesi gibi, yaşanmışlıkları ancak yaşayanlar anlar.
Her insanın çocukluktan başlayan bir hikayesi vardır. Yetim diye adlandırılan özel çocukların da ayrı bir hikayesi vardır tabii ki. Ama bu kavramları dile getirerek bazı şeyleri sıcak tutmamak gerekir. Çocukları bu şekilde deşifre etmemek; onların mahremiyetlerine özen gösterip bu şekilde davranmak daha uygun olacaktır. Toplum bu konuda duyarlı olmalıdır. Yardımın da ikramın da gizlisi, daha erdemli bir davranış olacaktır. Aksi halde rencide olan ve türlü komplekslerle büyüyen, güvensiz çocuklar yetişecektir.

Bu çocukların yaşamları zorluklar içinde geçer. Çocukların kimi bu zorlukları aşar, kimi ise aşamaz. Çocuklukta, gençlikte ve yetişkinlik döneminde, geçmişte yaşanan problemlerin izi silinmez bu insanlar için. Yedisinde karşılaştığı şeyle yetmişinde bile karşılaşması mümkündür bu insanların bizim toplumumuzda. Çünkü dışlanmışlık ve insanların ön yargıları, onların bu tür sorunlarla karşılaşmalarına sebebiyet verir. Bilmezler ki ne yaşanıyor, ne hissediliyor…

Bu çocukların ruhlarına, duygularına dokunmak lazım. Fiziksel uyaranlarla değil, manevi duygularla yaklaşmak lazım. Kendini ve vicdanını tatmin için değil, varlığa duyulan hayranlıktan dolayı, insani duygularla yaklaşıp, onları dinleyip, anlayıp, onların duygularına dokunmak lazım. Yoksa onlar için bir çiklet ya da çikolatadan farkınız kalmaz.

Yaşamın en zor anlarında yalnız olmak nasıldır; hiç düşündünüz mü? Babanızın olmaması; size bir kalem, silgi gibi basit bir şeyin bile alınmaması... Henüz küçük çocuk olduğunuz halde, hastalandığınızda, ateşlendiğinizde başınızda kimsenin olmaması… Sünnet olduğunuzda yapayalnız olmanız... Genç kızlığa adım attığınızda yol göstereninizin olmaması... Askerde iken arayanınızın soranınızın olmaması... Evlenme arefesinde kızı kimin isteyeceği sorunu… Veli toplantısına sizin için gidecek kimsenin olmaması... Anılarınızdan ve hatıralarınızdan bahsederken yuva ve yurttaki anılarınızdan başka anlatacak bir şeyinizin olmaması... Ve gelecek kaygısı ile çocuk yaşta yüzleşmeniz... “Ne yaparım? Nerde kalırım? Ne yer, ne içerim?” diye endişelenmeniz… Yaşananlar bunlarla da kalmaz; ekonomik boyutu da vardır meselenin. Annelerinin kendilerine hem annelik hem babalık yaptığı veya akraba yanında yetişen ya da yurtta kalan bu özel çocukların daha farklı sorunları da vardır muhakkak. Bunları da ancak yaşayan bilir…

Bu çocuklar özeldir. Bir imtihandır, ibrettir bu çocuklar diğer insanlar için. Sırat köprünüz daralır ya da genişler bu yolda. Bu çocuklara karşı tavır ve davranışlarınızda samimiyeti ve güzel ahlakı gözetin lütfen. Bu çocukların gözlerine bakın, ruhlarına dokunun. Anlamaya, dinlemeye çalışın onları bütün samimiyetinizle. Onlara zaman ayırın biraz olsa da. Alabiliyorsanız hayatınıza alın onları. Fakat sahiplenmeniz geçici olacaksa lütfen umut verip hayal kırıklığına uğratmayın onları…

Bu çocukları siz azıcık olsun önemserseniz onlar sizleri kendi parçaları gibi görürler, kendi canları sayarlar sizi; buna inanın. İş sadece ruhlara ulaşabilmekte... Duygusal olarak yoksun olanları fiziksel şeylerle doldurmayın; sadece bir maddeden ibaret olursunuz.

Unutmayın ki; peygamberlerin çoğu yetim ve öksüzdü. Ve hatırlayın ki; ilgili hadislere göre, bir yetimin başını sıvazlamak bile cennette peygamberle iki parmak mesafesi kadar yakın olmanıza vesile olabilir. Bu, peygamberin bu çocukları ne kadar önemsediğine ve onlara ne kadar değer verdiğine işaret eder. Lütfen sizler de bir şeyler yapın; en azından kendiniz için… Bu çocuklara dokunun. Göreceksiniz ki o zaman hayat daha bir anlam kazanacak. Yaşanılası ve emek verilesi bir hayat… Buna değer... Lütfen dokunun!
 
Allah razı olsun berfur kardeşim. Bu yazıyı okuyunca küçük bir kıssa geldi aklıma paylaşıyım dedim inş.

Kalbi merhametle dolu olan Peygamberimiz çocukları çok severdi.Peygamberimizin yufka yüreği çocukların üzülmesine hiç dayanamazdı.Nerede ağlayan bir çocuk görse gider onun gönlünü alır, onu sevindirirdi.Peygamberimiz arkadaşlarına da hep şöyle dermiş:''Kim bayram günü çocuklarını giydirip süslerse, Allah (cc) da onu kıyamet günüde öylece süsler.''
Medine'de bir bayram sabahı bütün çocuklar neşe içerisinde oynuyorlardı.Hepsi şirin bayramlık elbiselerini giymişler sokaklarda koşturuyorlardı.O gün kuşlar bile sevinçliydi.Fakat minik bir hurma ağacının altında ağlayan bir kız vardı.Kızın elbiseleri yamalı ve eski, ayakkabıları yırtık, saçları dağınıktı. Peygamberimiz kızı görür görmez ona acıdı ve hemen yanına gelerek sordu:
-Bu güzel günde niye ağlıyorsun yavrucuğum?
Çocuk üzüntüsünden başını kaldırmadı ve soruyu soranın kim olduğunu bilmeden şöyle dedi:
-Babamı hatırladım.Geçen bayram bizimleydi.Ama şimdi yok.Peygamberimizle savaşa gitti ve şehit oldu.Keşke şimdi yanımda olsaydı.
Peygamberimiz kızın bu sözlerini duyunca çok üzüldü.Kızın başını okşayarak ona dedi ki:
-Üzülme yavrucuğum, ister misin baban ben olayım,Ayşe annen, Fatma da ablan olsun?
Minik kız bu sözleri duyunca şaşırıp kalmış.Konuştuğu kişinin Peygamberimiz olduğunu anlamış ve sevinç içerisinde Peygamberimiz teklifimi kabul etmiş.Doğruca Peygamberimizin evine gitmişler. Hz.Ayşe ve Fatma da çocuğu çok sevmişler.Karnını doyurmuşlar, yıkayıp saçlarını taramışlar ve güzel elbiseler giydirmişler.Minik kız sevincinden yerinde duramıyormuş.Hemen sokağa fırlamış ve neşe içerisinde arkadaşlarıyla oynamaya başlamış.Onu gören arkadaşları şaşırmışlar ve hemen sormuşlar:
-Az önce ağlıyordun şimdi neden böyle neşelisin?
Kız gülümseyerek cevap vermiş:
-Benim de dünyalar iyisi bir babam var artık.Saçlarımı tarayan bir annem, elbiselerimi giydiren bir ablam var.
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks