öğrendimki: Ne Yaparsam Hepsi Banaymış!
Uyanıklığın elini eteğini çektiği saatlerde yazıyorum bu satırları.
Hani hayatta bazı tecrübeler yaşarız ve daha sonra onları ayaklarımızın altına alır yükseliriz, ya da sırtımıza vurur,
taşır dururuz. Hatta kimilerini de ömür boyu sırtımızdan indirmeyiz ya ve vaktiyle bizi üzen,
yaralayan bir olayın ve kişilerin, daha sonra da bizi üzmesine müsaade ederiz. Aslında onları, "haydi yerlerinize marş marş" diye ayağımızın altına ya da sırtımıza yönlendiren biziz, daha sonra da tecrübeden ders alıp kâra dönüştürenya da sırtımıza vurup eziyete dönüştüren de biziz...!!
Bir şeyler yaparken çoğu zaman, bunların fayda ve zarar olarak bize döneceğini hiç hesaba katmadan, düşünmeden davranırız. O anlık fayda ya da zarara göre hareket edip, uzun soluklu stratejik hareket etme sabrı ve becerisi gösteremeyiz neyazık ki! O an ki duruma göre yapılan davranışlar çoğunlukla tepkisel ve yine çoğunlukla
ilişkilere kısa ve uzun vadede zarar getiren ifade biçimleri içerir. çünkü duyguların dozu yüksek olunca,
düşünmeye ne fırsat ne de imkân kalır...!
Düşünmemenin bize yaptığı en büyük etki, kendimize bakmayı unutup,
savunmaya kilitlenmek ve sürekli hatayı muhatapta aramak.
Bu durum, kendine has algı mekanizmasını çalıştırır ve kendimizi haklı gösterecek ipuçları bulduğumuzu zannederiz ve tabii ki yanılırız.
Sadece hata aramak niyetiyle bakılan olaylarda hataları görürüz.
Oysa o hatalar, yaşadığımız durumu açıklamak bir yana sadece bizi yanıltır ve inanmak istediğimiz şeye delilmiş gibi görünür. Ve bir süre sonra da bizi daha ciddi hatalara sevk eder. çünkü yanlışın doğruluğunu ispata çalıştığımızda, giderek yönümüzü bile bulmakta zorluk çekeriz.
Doğru yönü aramayanın bulması çok zordur ve olsa da geçici ve tesadüfîdir.
Bilmeyiz ki, kendisini 'sütten çıkmış ak kaşık" gibi görenler, zamanla bu aklığın sadece yüzeysel olduğunu ve kısa bir an için beyaz gibi algıladığını, giderek de gerçeğin ortaya çıktığını görürler.
Kendi kaşığımızın rengi apaçık ortaya çıktığında, kabulden başka seçenek olmadığını görüp, kerhen, "tamam, ben de hatalı olabilirim" demek, işi düzeltmekten ve yapıcı olmaktan çok uzaktır.
Bana göre, her cümle canlıdır. Ne yüklersek onu taşır.
Bazen cümleler kastettiğimiz anlamı hissettirebilmek için olabildiğince gayret sarf ederler.
Sözler iletişim için kurulan köprülerden biridir. Doğru organize edersek, doğru anlaşılmayı sağlar.
öğrendim ki ne yaptıysam hepsi banaymış.
Yüzümü döndüğüm yön, varsa güneşiyle ya da rüzgârıyla beni karşılar. Bu, tercihimin bir sonucudur. Attığım her adım zeminin gücünü ya da güçsüzlüğünü hissettirir.
Tutmak için uzanırsam tutarım veya tutmam. Bu tercihimin sonucu da benimle birlikte yürümeye başlar.
Gördüm ki taştığı için her tarafı yıkan dağıtan öfke barajı benim damla damla erittiğim sabrın birikmesiyle oluşmuş. istiğfar tespihi gibi tek tek elimden geçen üzücü anılarım, benim düşünmeden yaptıklarımın sonucunda yaşadıklarımmış. Her hatıra bir çerçeve saklar yarına. O çerçevenin içine yerleştirdiklerimiz, güzel ya da çirkin, bizden yansıyanlarmış.
Birisine yürüyen içten bir gülümseme göndermişsem, koşarak gelen bir sevgiye dönüşmüş.
Gördüm ki benden muhatabıma yansıyan bir şey, iki şeye dönüşmüş olarak bana geri yansımış.
içimi acıtan sözlere susmuşsam, konuşmaya sarılmamışsam ilaç niyetine ve beklemişsem öfke nârının soğumasını, sonucunda içimi ferahlatan bir çağlayana dönüşmüş susuşum. Her iki tarafı da ferahlatan bir rahmet gibi.
Susuyorsan bilge gibi sus, susuşun iğnelemesin karşındakini ve susuşun tokat olmasın.
Onurlu ve sevecen duruşunla susuşun birleşsin ve sabırsız bir çocuğun bekleyişiyle sarılmayı bekle muhatabına, konuşmayı bitirdiğinde.
Ne yaparsam beni besliyormuş. öfkeyle karşılıyorsam bir şeyi, öfkenin ateşiyle gönül camı çatlıyor.
Onarmak ise bazen zor, bazen çok çok zor bazen de imkansiz olabiliyor. şikâyet edersem fazlaca, şikâyet ettiklerim daha başka şikâyet edilecekleri hatırlatıyor. şikâyet memnuniyetsizliği, o da huzursuzluğu getiriyor. Huzursuz olunca gergin ve tepkisel davranma riski artıyor.
Gördüm ki ne yaptıysam hepsi banaymış. Güldüm, güle döndü, verdim, ala döndü.
çaba ektim sonuç biçtim. ilk önce ben teşekkür ettim, gerektiğinde ilk özür dileyen ben oldum,
saygı olarak geri döndü. Surat asana gülümsedim, herkese saygı duydum, itibar olarak geri döndü.
Dürüst oldum her zaman, güven olarak geri döndü. Hiç boş durmadım çalıştım, birikim ve tecrübe olarak geri döndü. Ahirette karşıma çıkacak diye karşılıksız sevdim, karşılıksız iyilik yaptım, bunlar iç huzuru, doğru iletişim ve aranan insan olma şeklinde geri döndü.
Ağladım fakat ezildiğim için değil, üzüldüğüm içindi.
Yanlışa yanlışla karşılık verip rahatlayamadığım içindi. Eğer ben de karşımdakine uyup yanlış tepki verseydim, o anlık bir rahatlama olurdu fakat uzun vadede yanlış bir alışkanlık, yanlış bir gidiş ve kalıcı bir pişmanlık olarak faturası yine bana çıkardı. Kişilerin kendilerini değil davranışlarını ele aldığımda; ilişkide uzun ömürlülük, incinmeme, kastettiğim manayı anlayıp düzeltme gayreti olarak geri döndü.
Birisine yardım ettim, içten bir gülümseme ve saygı dolu bir bakışa döndü.
Kaybetmeyi değil kazanmayı hedefleyerek insanların iyiliklerini öne çıkardım,
güçlü bir dost halkası olarak bana geri döndü. Gülümseyerek yağmura, çamura, tabiata baktım,
mutluluk hormonu olarak geri döndü.
ölçülü, nazik, kibar davrandım, kaliteye döndü. Temiz giyindim, kendime saygıya döndü. Anne-babama hoş davrandım, eller havada diller duada yönelişe ve kalbi bir desteğe döndü ve ayrıca evlatlarım için de örnek oldu.
Ayna idik birbirimize, hoş durunca hoşluk gördük. Onurlu durunca destek gördük. Haklı ve yerinde sınırlar çizince, önce tepki, sonra anlayış ve destek gördük.
Kitap okuduk, bilgi derdik, kendimizi geliştirmeye uğraştık, onunla bununla uğraşmaktan uzaklaşıp hakikate yaklaşmaya başladık. Her adımda amaca yaklaştık.
Doğru yöne bakarsak, adımlarımız bizi o yöne doğru ilerletir.
Akıl iman ışığında bize ne yapacağımızı söyleyen komutan gibi.
Aklın imanla tanıştıktan sonraki istikameti, "hayra yaklaş, şerden uzaklaş olursa; önce kendini düzelt, güçlü olmak için önce sen el uzat, her iyiliği başlatmada acele et, doğru bilgiyle beslen ve iyi alışkanlıklar arabasıyla yolunu güvenle tamamla" olunca vücudun bütün askerleri bu emre tam bir teslimiyetle uyarlar. Ana yol bozuksa tali yola geç, o da sıkıntılıysa yeni yollar ara. Gideceğin yere pek çok yolla ve vasıtayla ulaşmak mümkün.
Akıl farklı araçlarla aynı amaca bizi götüren yol göstericimiz değil mi zaten?
Yağmur yağsa da gecenin en karanlığı bastırsa da alışkanlıklar arabasının benzini bitse de ne gam.
Zemin sağlam. Gideceğim yer belli. Enstrümanlarım belli. Hayat başarılı bir şefin yönetimindeki koro gibi,
uyumlu bir notaya, ahenge dönüşmeye hazır bekliyor.
Aksaklıklar belki hızı yavaşlatır ama engellemez. çünkü bu niyet, uzun soluklu yürümek üzere gerçek kaynağından beslenen bir enerjiyle bize rengini vermeye ve beslemeye devam ediyor. Ve ben öğrendim ki; ne yaptıysam hepsi önce banaymış.
[/b]
Uyanıklığın elini eteğini çektiği saatlerde yazıyorum bu satırları.
Hani hayatta bazı tecrübeler yaşarız ve daha sonra onları ayaklarımızın altına alır yükseliriz, ya da sırtımıza vurur,
taşır dururuz. Hatta kimilerini de ömür boyu sırtımızdan indirmeyiz ya ve vaktiyle bizi üzen,
yaralayan bir olayın ve kişilerin, daha sonra da bizi üzmesine müsaade ederiz. Aslında onları, "haydi yerlerinize marş marş" diye ayağımızın altına ya da sırtımıza yönlendiren biziz, daha sonra da tecrübeden ders alıp kâra dönüştürenya da sırtımıza vurup eziyete dönüştüren de biziz...!!
Bir şeyler yaparken çoğu zaman, bunların fayda ve zarar olarak bize döneceğini hiç hesaba katmadan, düşünmeden davranırız. O anlık fayda ya da zarara göre hareket edip, uzun soluklu stratejik hareket etme sabrı ve becerisi gösteremeyiz neyazık ki! O an ki duruma göre yapılan davranışlar çoğunlukla tepkisel ve yine çoğunlukla
ilişkilere kısa ve uzun vadede zarar getiren ifade biçimleri içerir. çünkü duyguların dozu yüksek olunca,
düşünmeye ne fırsat ne de imkân kalır...!
Düşünmemenin bize yaptığı en büyük etki, kendimize bakmayı unutup,
savunmaya kilitlenmek ve sürekli hatayı muhatapta aramak.
Bu durum, kendine has algı mekanizmasını çalıştırır ve kendimizi haklı gösterecek ipuçları bulduğumuzu zannederiz ve tabii ki yanılırız.
Sadece hata aramak niyetiyle bakılan olaylarda hataları görürüz.
Oysa o hatalar, yaşadığımız durumu açıklamak bir yana sadece bizi yanıltır ve inanmak istediğimiz şeye delilmiş gibi görünür. Ve bir süre sonra da bizi daha ciddi hatalara sevk eder. çünkü yanlışın doğruluğunu ispata çalıştığımızda, giderek yönümüzü bile bulmakta zorluk çekeriz.
Doğru yönü aramayanın bulması çok zordur ve olsa da geçici ve tesadüfîdir.
Bilmeyiz ki, kendisini 'sütten çıkmış ak kaşık" gibi görenler, zamanla bu aklığın sadece yüzeysel olduğunu ve kısa bir an için beyaz gibi algıladığını, giderek de gerçeğin ortaya çıktığını görürler.
Kendi kaşığımızın rengi apaçık ortaya çıktığında, kabulden başka seçenek olmadığını görüp, kerhen, "tamam, ben de hatalı olabilirim" demek, işi düzeltmekten ve yapıcı olmaktan çok uzaktır.
Bana göre, her cümle canlıdır. Ne yüklersek onu taşır.
Bazen cümleler kastettiğimiz anlamı hissettirebilmek için olabildiğince gayret sarf ederler.
Sözler iletişim için kurulan köprülerden biridir. Doğru organize edersek, doğru anlaşılmayı sağlar.
öğrendim ki ne yaptıysam hepsi banaymış.
Yüzümü döndüğüm yön, varsa güneşiyle ya da rüzgârıyla beni karşılar. Bu, tercihimin bir sonucudur. Attığım her adım zeminin gücünü ya da güçsüzlüğünü hissettirir.
Tutmak için uzanırsam tutarım veya tutmam. Bu tercihimin sonucu da benimle birlikte yürümeye başlar.
Gördüm ki taştığı için her tarafı yıkan dağıtan öfke barajı benim damla damla erittiğim sabrın birikmesiyle oluşmuş. istiğfar tespihi gibi tek tek elimden geçen üzücü anılarım, benim düşünmeden yaptıklarımın sonucunda yaşadıklarımmış. Her hatıra bir çerçeve saklar yarına. O çerçevenin içine yerleştirdiklerimiz, güzel ya da çirkin, bizden yansıyanlarmış.
Birisine yürüyen içten bir gülümseme göndermişsem, koşarak gelen bir sevgiye dönüşmüş.
Gördüm ki benden muhatabıma yansıyan bir şey, iki şeye dönüşmüş olarak bana geri yansımış.
içimi acıtan sözlere susmuşsam, konuşmaya sarılmamışsam ilaç niyetine ve beklemişsem öfke nârının soğumasını, sonucunda içimi ferahlatan bir çağlayana dönüşmüş susuşum. Her iki tarafı da ferahlatan bir rahmet gibi.
Susuyorsan bilge gibi sus, susuşun iğnelemesin karşındakini ve susuşun tokat olmasın.
Onurlu ve sevecen duruşunla susuşun birleşsin ve sabırsız bir çocuğun bekleyişiyle sarılmayı bekle muhatabına, konuşmayı bitirdiğinde.
Ne yaparsam beni besliyormuş. öfkeyle karşılıyorsam bir şeyi, öfkenin ateşiyle gönül camı çatlıyor.
Onarmak ise bazen zor, bazen çok çok zor bazen de imkansiz olabiliyor. şikâyet edersem fazlaca, şikâyet ettiklerim daha başka şikâyet edilecekleri hatırlatıyor. şikâyet memnuniyetsizliği, o da huzursuzluğu getiriyor. Huzursuz olunca gergin ve tepkisel davranma riski artıyor.
Gördüm ki ne yaptıysam hepsi banaymış. Güldüm, güle döndü, verdim, ala döndü.
çaba ektim sonuç biçtim. ilk önce ben teşekkür ettim, gerektiğinde ilk özür dileyen ben oldum,
saygı olarak geri döndü. Surat asana gülümsedim, herkese saygı duydum, itibar olarak geri döndü.
Dürüst oldum her zaman, güven olarak geri döndü. Hiç boş durmadım çalıştım, birikim ve tecrübe olarak geri döndü. Ahirette karşıma çıkacak diye karşılıksız sevdim, karşılıksız iyilik yaptım, bunlar iç huzuru, doğru iletişim ve aranan insan olma şeklinde geri döndü.
Ağladım fakat ezildiğim için değil, üzüldüğüm içindi.
Yanlışa yanlışla karşılık verip rahatlayamadığım içindi. Eğer ben de karşımdakine uyup yanlış tepki verseydim, o anlık bir rahatlama olurdu fakat uzun vadede yanlış bir alışkanlık, yanlış bir gidiş ve kalıcı bir pişmanlık olarak faturası yine bana çıkardı. Kişilerin kendilerini değil davranışlarını ele aldığımda; ilişkide uzun ömürlülük, incinmeme, kastettiğim manayı anlayıp düzeltme gayreti olarak geri döndü.
Birisine yardım ettim, içten bir gülümseme ve saygı dolu bir bakışa döndü.
Kaybetmeyi değil kazanmayı hedefleyerek insanların iyiliklerini öne çıkardım,
güçlü bir dost halkası olarak bana geri döndü. Gülümseyerek yağmura, çamura, tabiata baktım,
mutluluk hormonu olarak geri döndü.
ölçülü, nazik, kibar davrandım, kaliteye döndü. Temiz giyindim, kendime saygıya döndü. Anne-babama hoş davrandım, eller havada diller duada yönelişe ve kalbi bir desteğe döndü ve ayrıca evlatlarım için de örnek oldu.
Ayna idik birbirimize, hoş durunca hoşluk gördük. Onurlu durunca destek gördük. Haklı ve yerinde sınırlar çizince, önce tepki, sonra anlayış ve destek gördük.
Kitap okuduk, bilgi derdik, kendimizi geliştirmeye uğraştık, onunla bununla uğraşmaktan uzaklaşıp hakikate yaklaşmaya başladık. Her adımda amaca yaklaştık.
Doğru yöne bakarsak, adımlarımız bizi o yöne doğru ilerletir.
Akıl iman ışığında bize ne yapacağımızı söyleyen komutan gibi.
Aklın imanla tanıştıktan sonraki istikameti, "hayra yaklaş, şerden uzaklaş olursa; önce kendini düzelt, güçlü olmak için önce sen el uzat, her iyiliği başlatmada acele et, doğru bilgiyle beslen ve iyi alışkanlıklar arabasıyla yolunu güvenle tamamla" olunca vücudun bütün askerleri bu emre tam bir teslimiyetle uyarlar. Ana yol bozuksa tali yola geç, o da sıkıntılıysa yeni yollar ara. Gideceğin yere pek çok yolla ve vasıtayla ulaşmak mümkün.
Akıl farklı araçlarla aynı amaca bizi götüren yol göstericimiz değil mi zaten?
Yağmur yağsa da gecenin en karanlığı bastırsa da alışkanlıklar arabasının benzini bitse de ne gam.
Zemin sağlam. Gideceğim yer belli. Enstrümanlarım belli. Hayat başarılı bir şefin yönetimindeki koro gibi,
uyumlu bir notaya, ahenge dönüşmeye hazır bekliyor.
Aksaklıklar belki hızı yavaşlatır ama engellemez. çünkü bu niyet, uzun soluklu yürümek üzere gerçek kaynağından beslenen bir enerjiyle bize rengini vermeye ve beslemeye devam ediyor. Ve ben öğrendim ki; ne yaptıysam hepsi önce banaymış.
[/b]