Necip Fazil’i Anlamak

Ebu Zerr

New member
NECİP FAZIL’I ANLAMAK

Hani bir şarkı vardır; "ya sen erken doğdun, ya ben geç kaldım" diye. Üstad Necip Fazıl'ı anlayamadan ömrümüzü tükettik gittik. O erken doğmuş, biz geç kalmıştık.
Her ne kadar böyle söylesem de; bu, bir kendini kurtarma sözüdür. Oysa bizim kuşak, Üstad'ı en iyi anlayacak yaştaydı. .
Üstad yazdıklarıyla ve söyledikleriyle bizim çok önümüzdeydi, o koşuyordu, biz yürüyorduk. O uyumuyordu, biz, uyuyorduk.
Ustad'ı yarı uykulu ve uyuşuk yürüyüşlerle takip ettik ve feyizlenmeye çalıştık. O fikirlere abanmamızı isterken, biz hayata abandık ve fikirlerine, düşüncelerine abanıyormuş gibi yaptık.
Bizim kuşak derken hangi yılları kastettiğim sorulabilir belki. Söyleyeyim, 1950 ila 1960 yılları arasında dünyaya gelen nesilden söz ediyorum.
1975 ila 1980 arasında gençliğinin baharında olan bizler, "Üstad, Üstad" diye salonları inletirken, o bize kızıyordu da biz anlamıyorduk.
Ankara Arı Sineması'nda, şimdi TRT stüdyosu olan o dev salonda "Milli Türk Talebe Birliği" olarak bir konferans organizasyonu yapmıştık.
Çok ateşli bir konuşma yapıyordu, milli histen yoksun kesimlere laf yüklediğinde alkışlıyorduk, bizlere dokunduğunda da sessiz kalıyorduk.

Yine milli his yoksunlarına yüklendiği sırada salonda bir alkış tufanı koptu ki dinleyenler ayakta alkışlıyordu, Üstad bu yoğun alkış sırasında durakladı ve salonu süzmeye başladı.

Sahne arkasında ben vardım, bir isteği olduğunda bana işaret ediyor ve hizmetini görüyordum. Perdenin arkasından onu izliyordum, alkış devam ederken bana baktı, önce "gel" işareti yaptı, sonra kalktı, perdenin arkasına geçti.
O asalet kokan sesi ve Türkçesiyle; "Bana ateş bul genç adam" dedi. Hemen kibriti çıkarıp kendisine verdim, "Ateş gibi bir gençsin, sen de alkışlıyor musun beni" dedi.

Bu sözden sonra göz göze geldik, bakışlarımdan; "ne demek istediğinizi anlamadım" manasında bir şey sezinlemiş olacak ki, "Bu salona hep emekleyen insanları toplamışsınız, bana koşacak adam lazım" dedi ve sinirlenerek sigarasını yaktı.

Salonda alkışlar hala devam ediyordu, sigarasını yarıda bırakıp tekrar sahneye çıktı, masaya oturdu, salonu belki yarım dakika süzdükten sonra şöyle dedi: "Size cennetten müjde getirmedim ki, ne bu alkışın sebebi, sözlerimi alkışlarınızla keserek ruhumu kirletiyorsunuz, ne demek istediğimi anlamanız için sessiz olun ve ellerinize acıyın."

Bu fırçadan sonra salondan çıt çıkmadı. Üstad konuşmasını yine her biri ansiklopedi dolduracak sözlerle sürdürdü.
Üstad'ı rahmetle anarken, bizim İhtiyar kurt Hüseyin Üzmez'e söylediği bir cümleyle yazımı bitireyim.

"Beni bir tek sen anladın, sen de amuda kalktın." .

Bu sözün hikayesini de herhalde Hüseyin abi anlatır. Çünkü onun dilinden anlatmak kolay değildir. Bizzat yaşayan odur, ben çok dinledim ama sizler için bir defa anlatabilir.

Hüseyin Öztürk, 29 Mayıs 2004, vakit gazetesi, s.17
 
Yine bu forumda açılan bir konuya;

http://www.islamforum.net/genel-islam-konular/23193-ustadyn-kaleminden-ybn-teymiye.html

Sizin mesajınız silinmiş ama hatırladığım kadarı ile şöyle birşey yazmıştınız 'onunla karşılaşsaydım dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirdim.' ya da buna yakın birşeydi ama kaç bucak olduğunu gösterirdim ifadesini iyi hatırlıyorum. Şimdi bu açtığınız konu düşüncelerinizin değiştiğini mi gösteriyor? Ya evet, ya hayır olacak sanırım cevabınız. Evet ise sorun yok. Hayır ise o zaman şunu sorayım;

Sizin yazınızda altı çizilmiş kısımlar var, bunlarla birşey mi anlatmak istediniz? Öyleyse ne? Anlayamadım da.
 
Ya da 'dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirdim' ifadesi linkini verdiğim konu için geçerli sadece.
 
Yazı bana ait değil...
Vakit gazetesi yazarının...
Üstad ile ilgili fikirlerim hiç bir zaman değişmedi...
Birileri üstadcılık oynarken ben çile okuyordum...
Üstad'ın bazı konulardaki beyanlarını hiç bir zaman tasvib etmedim, hiç bir zaman'da etmeyeceğim...Bu demek değildir ki Üstad okumayacağım...Elbette okuyacağım, okuyorum...
Hüseyin Öztürk üstad'ı anladıklarını zanneden anlamayanalara yazmış...İşte o anlamayanlar okusun diye bu makaleyi paylaştık...Söylediğim sözlerimin arakasındayım, tartışılan konunun minvalinde...Vakit gazetesi makalelerinden Üstad ile ilgili hatırladığım çok güzel bir makale daha var, onuda bulursam paylaşırım...

HİKMET MÜ'MİNİN YÜTÜK MALIDIR NEREDE BULURSA ALIR...VESSELAM...
 
Efendim, delinin biri Üstad hakkında konuşmuş...
Hatta deli ileri giderek Üstad'a laf söylemiş...
Daha da ileri giderek yüzüne de söylerdim diyor...
İşte filim burada kopuyor...
Üstadcılar pür panik deliye saldırıyor...
Linç etmek istiyorlar deliyi...
Oysa delinin yüreğinde, vicadında, zihninde bir yerlerde Üstad çilesi ile hep var...
O deli aslında Üstad'ı seven biri, bazen kızan, bazen eleştiren biri...
Üstadcılara kzıyor bazen...
Oysa deli bu...
Cezai ehliyeti yok, adı üstünde deli...
Deli söylediği sözden mesul değildir...
Ama, Üstad'cılar, Üstad'dan bir şey aktarırken, aktardıkları şeyleri tefakkuh etmediklerinden, büyük bir cinayete ortak oluyorlar...
İşte delinin biri de bu cinayetin üzerine gidiyor...
Sonra ne mi oluyor linç kampanyası...
Peki deli ne diyor aslında...
Diyor ki ben bunları Üstad'ın yüzüne de söylerim...
Peki Üstad ne yapar?
Deli'nin yanına yaklaşır, elini omuzlarına koyar, ve başlar anlatmaya...
Evlat bak, bu böyledir...
Evlet da Üstad'a der ki Üstadım siz burada yanılıyorsunuz...
Üstad anlayışla karşılar...
Samimi bir ilişki vardır aralarında...
Deli bu hiç bir zaman Üstad'cı olmamıştır...
Ama, Üstadı sever...


Bu sözden sonra göz göze geldik, bakışlarımdan; "ne demek istediğinizi anlamadım" manasında bir şey sezinlemiş olacak ki, "Bu salona hep emekleyen insanları toplamışsınız, bana koşacak adam lazım" dedi ve sinirlenerek sigarasını yaktı.

Salonda alkışlar hala devam ediyordu, sigarasını yarıda bırakıp tekrar sahneye çıktı, masaya oturdu, salonu belki yarım dakika süzdükten sonra şöyle dedi: "Size cennetten müjde getirmedim ki, ne bu alkışın sebebi, sözlerimi alkışlarınızla keserek ruhumu kirletiyorsunuz, ne demek istediğimi anlamanız için sessiz olun ve ellerinize acıyın."



Üstad'ın "Sözlerimi alkışlarınızla keserek ruhumu kirletiyorsunuz" dediği, üstadcılardan başkası değildir...

Ve halen emeklemeye devam ediliyor...
Ben ise koşmaya çalışıyorum...
Bir deli çılgınlığında olsa da...
 
Ve halen emeklemeye devam ediliyor...
Ben ise koşmaya çalışıyorum...
Bir deli çılgınlığında olsa da...

Nadir görülür emeklemeden yürüyenler, siz koşmaktan bahsediyorsunuz. Dediğiniz gibi deli çılgınlığı. Koşarsınız inşaAllah, muvaffak olursunuz.

Paylaşım için teşekkürler.
Selametle.
 
-IV-

Baba katili kılıklı hissizlere hitabetmeyen mânâm... Ki, onun mânâsı:

- «Elime daha erken geçseydin... Benim daha dinç olduğum bir zamanda... Ama bir şey farketmez; bu işler böyle oluyor!... ELİME BİR GENÇ GEÇTİ, PİR GEÇTİ; KENDİ GELDİ!.. İNŞALLAH SENİ BEN YETİŞTİRECEĞİM!..»


- «Bu kadar zaman kimlerin elinden tuttum, kimlerin... Yazı yazdım, onları kabul ettirmeye çalıştım... Baştanbaşa yazıları elimden geçti... Ama motor yok... Mayada olmadı mı olmuyor! Allah kullarını da istediği gibi yarattı. Çok şükür, özlediğim gencimi, dostumu gördüm... Eğer O’nu (Abdülhakim Arvasi Hazretlerini) görseydin daha iyi olurdu ama, olsun...»

- «Sıkılmadığım tek insansın... Şimdi burada (...) olsa, ne konuşayım ben? İyi, hoş ama, olmuyor... Halbuki biz, leb demeden leblebiyi anlıyoruz; ruh... İnsan 40 sene beraber olduğu insanla bile anlaşamıyor... (...) Görüyorsun halimi, senden hiçbir şey saklamıyorum; mintanımın içindeki lekeyi bile gösteriyorum... Bizi anlamazlar; «ben de sizin gibiyim» diye, onlar gibi olduğumu göstermek için taklit yapıyorum sanki... Sonra büsbütün çileden çıkıyorum!»

Devamı:

http://www.geocities.com/bdokulu/ibdarecete.htm
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks