21 Mart 2009′da itiraf gibi bir yazı geldi. İlk bakışta pek bir anlam ifade etmesede defalarca okunduğundan ve anlatılan günlere bakıldığında Ne oldu bize dedirten ve adım adım bozulmanın reklamının yapıldığı bir itiraf yazısı.
Hem de birinci elden bozan insanın dilinden, hemde gururlanarak…
Bahsi geçen yazının orjinali burada, Hepsini okuyabilirsiniz. Ama büyük harfle yazılacak bizi düşündürecek durumları burada irdeleyelim dedim.
Yazı Link : Ayşe BÖHÜRLER Muhafazakâr erkekler Yazarlar Haber7 haber7.com - Güncel Haberler, Son dakika haberleri - Bu noktada haber var
Tevbe Suresi 24.ayet : De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
Ben kendi adıma 1994 yılında; Henüz 10 yaşlarındayken müslüman abilerime gıpta ile bakardım ki bakılacak durumda idiler. Yukarıda sayılar MÜSLÜMANIN TEMEL ÖZELLİKLERİ‘nin hepsine sahiptiler.
Oysa bugün kendimizi ve çevremizi hesaba çekelim.
-Yabancı kadınlarla aynı masada rahatça oturabiliyormuyuz.
-Yabancı kadının elini sıkmayı yadırgamamak hangi namus düşüncesine sığmaktadır.
-Yabancı kadınla sohbet etmek gibi bir durum ne mümkün olabilir.
Bunlar sağcı, muhafazakar erkeğin özellikleri falan değil, Bunlar direk Müslümanın özellikleri eğer bu şu anda toplumda çok normal karşılanan olayları midemiz alarak rahatça yapabiliyorsak müslümanlığımızı sorgulamamız gereklidir.
Normalde bir kadının ekranda görünmesi ne kadar uygundur. Ki İslami kesim bu şekilde bir fikirde iken 15 yılda her kanalı her türlü pisliği programı izler hale nasıl geldi?
Duvar ören yaklaşım dediği İSLAM’dır. Kim kadın-erkek ilişkilerini düzenlemekte İSLAM. Kim sınırları koymakta İSLAM. Kim sınırlardan rahatsız olmakta BUNLAR, Bunlar kim İSLAM’a zıt gidenler.
Ve en güzel nokta. Siyasetin bu duvarı (yani İSLAMI) nasıl tamamen yıktığını anlatıyor.
1994′ten bugüne yani Refah’ın hareketlenmeye başladığı dönemden 1999′a kadar olan dönem.
1999-2003 dönemi.
2003-2009 AKP Dönemi. Ki başmimarlarından biriside AKP programını yazan ve bu yazının sahibi olan kadındır(!)…
Uyuma Müslüman!. Gözümüzün içine baka baka bizi nasıl yamulttuklarını anlatıyorlar ve bundan zevk alıyorlar.
Ne kadar üzücü. Yazarın keyfinin doruğa çıktığı bu parağrafta bir müslüman olarak kendime sorduğum soru neden Nefisle mücadelemizi düzgünce yapamadık, neden Allah yolunda cihad etmekten yüzçevirdik. Ne kadar yazık. Ne kadar üzücü.
Kuran ve Sünnet yolundan, günümüzün yol göstericileri Ehl-i beyt’in izinden ayrılmadan Allah’ın ipine sımsıkı sarılan müslümanlardan olmamız dileğiyle.
Allah hepimizi Peygamber Efendimize layık olan müslüman erkeklerden eylesin. Amin.
Vesselam.
Hem de birinci elden bozan insanın dilinden, hemde gururlanarak…
Bahsi geçen yazının orjinali burada, Hepsini okuyabilirsiniz. Ama büyük harfle yazılacak bizi düşündürecek durumları burada irdeleyelim dedim.
Yazı Link : Ayşe BÖHÜRLER Muhafazakâr erkekler Yazarlar Haber7 haber7.com - Güncel Haberler, Son dakika haberleri - Bu noktada haber var
Gel zaman git zaman, bu fikirler değişti. İslam ülkelerinde nam salmış âlimlerin kendi coğrafyalarına uygun yaklaşımlarla ortaya koydukları fikirlerin bu coğrafyaya münasip olmadığı anlaşıldı.
Neden bu coğrafyaya münasip olmasın. Zira bu coğrafya İslam’ın beşiği olarak yıllarca bilinen ve halende öyle olma mücadelesi veren bir coğrafyadır.
Dünyanın gidişatı, yaşların kemale ermesi, çoluk çocuk, hayatın kendisi derken…
Tevbe Suresi 24′te müslümanın önüne çıkabilecek engelleri nasılda özetlemiş ve bu engellerin görevini başarıyla yerine getirdiği için mutlu olduğunu belirtmiş.
Tevbe Suresi 24.ayet : De ki: “Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah’tan, O’nun Resûlü’nden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
Ancak işin sosyal yaşama tekabül eden kısmındaki değişim çok daha önemli. Böyle bir hayatın içinden gelen birisi olarak, kadınlardan ziyade erkeklerin değişiminin çok daha çarpıcı olduğunu düşünüyorum.
Erkeklerin bozulmasının Kadınların bozulmasından daha hızlı olduğu hepimizin malumudur. Birazdan örnekler verildikçe göreceğiz zaten.
Çok değil bundan 15 yıl önceye gitmek yeterli… Mesela o yıllarda dindar erkekler ile yabancı kadınları aynı yemek masasının etrafında görmek hiç hayra alamet bir durum değildi. Birçoğu el sıkmaz, el sıkan kadınları da yadırgarlardı. Hatta yabancı bir kadınla sohbet etmek, yüz yüze konuşmak bile (bazıları için) hiç de uygun bir şey değildi.
Bozulma sürecinin 15 yıl gibi kısa bir süre olması ne kadar da üzücüdür. 2009 yılı saydığımız zaman 1994 yılı gibi çarpıcı bir rakam gözümüzün önüne gelmekte. Yaşları o dönemde 20-25 olan genç müslümanlar ile şimdiki durumunu gözden geçirmekte fayda var.
Ben kendi adıma 1994 yılında; Henüz 10 yaşlarındayken müslüman abilerime gıpta ile bakardım ki bakılacak durumda idiler. Yukarıda sayılar MÜSLÜMANIN TEMEL ÖZELLİKLERİ‘nin hepsine sahiptiler.
Oysa bugün kendimizi ve çevremizi hesaba çekelim.
-Yabancı kadınlarla aynı masada rahatça oturabiliyormuyuz.
-Yabancı kadının elini sıkmayı yadırgamamak hangi namus düşüncesine sığmaktadır.
-Yabancı kadınla sohbet etmek gibi bir durum ne mümkün olabilir.
Bunlar sağcı, muhafazakar erkeğin özellikleri falan değil, Bunlar direk Müslümanın özellikleri eğer bu şu anda toplumda çok normal karşılanan olayları midemiz alarak rahatça yapabiliyorsak müslümanlığımızı sorgulamamız gereklidir.
Her camiada değişim için öncülük etmiş isimler vardır. Ahmet Şişman da bunlardan birisidir. Yıllar önce, İz Yayıncılık’tan çıkardığı ve bugün isim sahibi birçok insanı o yıllarda bir araya getiren İzlenim Dergisi’ni çıkarırken, kuzeni olan Nazife Şişman ve bana yayın kurulu üyeliği teklif etmişti. Katıldığımız ilk yönetim kurulu toplantısında bize arkasına dönerek oturan, yüzümüze bakmadan konuşan, bizi muhatap almadan tartışmaya çalışan iki üç kişiyi hatırlıyorum. (İzlenim Dergisi, o tarihte dindar kadınlar ve erkeklerin bir arada yayın ve yönetim sürecinde bulunması açısından ilk örnektir). Bu tepkiden ziyade kabullenememe durumunu içeren tutum çok uzun sürmedi. İki-üç aylık bir sürecin sonunda birbirimizden rahatsız olmadan birlikte verimli bir çalışma yapabilmeyi başarabilmiştik.
Adı geçen yayınevi 1990′lı yıllarda Müslüman Gençliğin okuduğu islami kitapları basan önemli yayınevlerinden bir tanesidir. Adı geçen kadın(!) 2-3 ay gibi bir sürede mevcut yayınevindeki İslami havayı nasıl Şeytani bir havaya çevirdiğini nasılda gururlanarak anlatmakta.
Benzer durumları İzlenim dergisi kapandıktan sonra çalışmaya başladığım Aksiyon Dergisi’nde de gözlemlemiştim. O dönemde bu camiada kadın haklarından ancak aile başlığı altında rahatça söz edebiliyorduk. Tek başına kadın hakları söylemi o dönemde dindar erkeklerin tasvibinden geçmezdi. Çalıştığım bölümlerin isimlerinden aile lafzını kaldırmak için çok çaba sarf ettiğimi söyleyebilirim. Bu kavgaların (nezaket usul dairesinde) daha sonra Ak Parti programını yazarken de çok içinde kaldım.
İzlenimdeki bozma görevi sona eren eleman oradan bozulmamış kişilerin bulunduğu Aksiyon Dergisine geçip ordada görevini başarıyla ifa ettiğini anlatmaktadır.
Ayrıca o dönemde dindar erkekler arasında yaygın bir tutum da (ki bizim sinirlerimizi zıplatırdı); başörtülü bir kadını muhatap almamak, konuşmamak, hatta bazen yüzüne bakarken selam bile vermemek. Buna mukabil başı açık kadınlarla çok rahat konuşmak, şakalaşmak, bir başörtülü bir başı açık kadın yanyana olduğunda önce başı açık olanı muhatap almak, onunla sohbet edip diğerini yok saymak gibi…
Yüzü kızarmadan yalan söyleme sanatını en iyi şekilde yapma konusunda eğitim almış bu insanlar nasıl böyle yalanlar uydurabilirler anlamıyorum. Az önce kadınlarla aynı ortamda bulunmaktan çekiniyor diye bahsettiği kesimi şimdi yabancı açık kadınlarla şakalaşma yapıyor boyutuna getirmesi ne kadar da abestir.
1995 yılında Kanal 7′de çalışmaya başladığımda, oradaki kadın ve erkeklerin birlikte çalışma ortamları çokça mevzubahis edilir, bunun doğru olup olmadığı tartışılırdı. O dönemde medyada çalışan başörtülü kızların pantolon giymesi, sigara içmesi gibi birçok konu tartışmanın odağındaydı. Ekrana çıkmaya başladığımda arkadaşım Yasemin Babayiğit’in özgün kreasyonu olan pantolonlu ama uzun tunikli takımlar için bile ağır eleştiriler almıştım.
Bir yazı içerisinde girdiği her yeri bozduğunu açıkca belirten eleman, bir zamanlar(1994) İslami camianın sesi(!) diye bahsedilen Kanal 7′yi nasıl bozduğunu(bozduklarını) anlatıyor. Adı geçen medya kuruluşunun kuruluş amacı İslami camia’yı bozmaktır bu ayrı bir konu ki onuda birazdan açıklayacak.
Kurulduğu ilk günden bu yana Kanal 7′de çalışanlar arasında kadınların sayısı erkeklere göre hep daha çok olmuştur ve dindar kesimde birlikte çalışma deneyiminin en iyi örnekleri orada sergilenmiştir. Sadece kadın erkek değil, farklı görüşlerden inançlardan birçok insan orada çok rahat çalışma imkânı bulabilmiştir. Kanal 7 ayrıca da birçok yönetmen, yapımcı, sunucu için iyi bir okul gibi olmuştur ki ben de bu okulun talebeleri arasındaydım.
Günümüz İslami medya kuruluşları(!) diye yayın yapanların ne halde olduğu açıkca anlatılmaktadır. Hemde direk kurucuları, yöneticileri tarafından.
Ekranda bir kadının (başörtülü-başı açık) görünmesine tahammül edemeyen, ayak ayak üstüne atan kadın konuğu lanetleyen bir kitleye yayın yaptığımız o günlerden bugüne baktığımızda, aradaki fark çok daha iyi ortaya çıkıyor. Kadınların ve erkeklerin hayatları arasına duvarlar ören yaklaşım zaman içinde çok değişim gösterdi. Bu değişimde İslami kesimin medya kurumlarının öncülüğü ve katkısı büyük. Ancak asıl değişimi siyaset yaptı. Siyaset bu duvarların tamamen yıkılmasına neden oldu.
En can alıcı parağraf.
Normalde bir kadının ekranda görünmesi ne kadar uygundur. Ki İslami kesim bu şekilde bir fikirde iken 15 yılda her kanalı her türlü pisliği programı izler hale nasıl geldi?
Duvar ören yaklaşım dediği İSLAM’dır. Kim kadın-erkek ilişkilerini düzenlemekte İSLAM. Kim sınırları koymakta İSLAM. Kim sınırlardan rahatsız olmakta BUNLAR, Bunlar kim İSLAM’a zıt gidenler.
Ve en güzel nokta. Siyasetin bu duvarı (yani İSLAMI) nasıl tamamen yıktığını anlatıyor.
1994′ten bugüne yani Refah’ın hareketlenmeye başladığı dönemden 1999′a kadar olan dönem.
1999-2003 dönemi.
2003-2009 AKP Dönemi. Ki başmimarlarından biriside AKP programını yazan ve bu yazının sahibi olan kadındır(!)…
Uyuma Müslüman!. Gözümüzün içine baka baka bizi nasıl yamulttuklarını anlatıyorlar ve bundan zevk alıyorlar.
Geçen hafta katıldığım yemekte bu değişimi düşündüm. 15 yıl önce bir masa etrafında toplanması düşünülemeyecek isimler bir arada yemek yiyorlardı.
Ne kadar üzücü. Yazarın keyfinin doruğa çıktığı bu parağrafta bir müslüman olarak kendime sorduğum soru neden Nefisle mücadelemizi düzgünce yapamadık, neden Allah yolunda cihad etmekten yüzçevirdik. Ne kadar yazık. Ne kadar üzücü.
İşin en ilginç tarafı da, Cumhuriyet tarihinde kadınların siyasete katılımında en yüksek oran yukarıda anlattığım resmin içinden gelmiş erkeklerin oyu ve desteği ile sağlandı.
Evet bugün verdiğimiz(verdiğiniz) oylar işte İSLAM duvarının yıkılması nasıl hizmet ediyor. Bir nebze olsun umarım anlayabilmişizdir.
Kadın-erkek eşitliğine ilişkin kadın derneklerinin yıllardır mücadelesini verdikleri birçok yasal değişiklik, bu erkeklerin oyları ile gerçekleşti. Ve mecliste kadın-erkek eşitlik komisyonu, kadın istihdamını artırmaya yönelik çabaların altında da onlar var. Değişime içeriden bakınca kat edilen yolun büyüklüğü daha iyi görünüyor.
Dünyada bugüne kadar kadınlara verilen en geniş ve en güzel hakları veren İSLAM’dır. Bunların feminizm vs. gibi yaldızlı kelimelerle bizlerin zihinlerini karıştırmalarına izin vermeyelim.
Kuran ve Sünnet yolundan, günümüzün yol göstericileri Ehl-i beyt’in izinden ayrılmadan Allah’ın ipine sımsıkı sarılan müslümanlardan olmamız dileğiyle.
Allah hepimizi Peygamber Efendimize layık olan müslüman erkeklerden eylesin. Amin.
Vesselam.