
Ne Düşünürdünüz
Evinizin arka bahçesinde çalılıklar arasında ya da garajın arkasında yuva yapmış rakunlar, ağacınızın dalları arasında neşeyle gezinen sincaplar, yol kenarlarında titrek ve ürkek ceylanlar, kışın karlar üzerinde zıp zıp yiyecek arayan tavşanlar ve arka mahallede ayağını sekerek ağır aksak ilerleyen bir tilki görseydiniz.
İlerlemiş yaşlarına, ağarmış saçlarına, ağrıyan dizlerine ve zemheri soğuğuna rağmen ufak bir kasaba'da tenha bir kavşağın köşesinde, elindeki "DUR" yazılı levhasıyla, öğrencilerin yolun karşısına güvenle geçmelerini temin etmek amacıyla, saatlerce ve gönüllü olarak, bu işi kendilerine görev edinmiş insanlarla karşılaşsaydınız.
Ablası ya da abisi hiç olamamış kardeşleri için, aileden biri olma sıcaklığı ile kendine ait zamandan beklentisiz olarak harcayarak onlarla beraber vakit geçiren, oyun oynayan, ders çalışan üstelik bazı masraflara da katlanarak, minikleşen, çocuklaşan ve bunu yapmaktan dolayı yüzlerine içlerindeki saadetin yansıdığı insanları görseydiniz.
Çileklerin olgunlaştığı mevsimde kocaman ve bekçisiz ve hatta korkuluksuz bir tarlanın kenarına iliştirilmiş levha da yazan "küçük sepet şu kadar büyük sepet şu kadar tarifesi ve tarlada yediğiniz ise bedava" ibaresiyle karşılaşsaydınız.
Yakındaki çiftlikten yumurta almaya gittiğinizde buzdolabının içerisinde paketlenmiş kolilerce yumurta ve yanında biri satın alınan yumurtaların paralarının konması diğeri ise bozuk parası olmayanlar için bozdurulmuş paraların bulunduğu iki küçük kutunun ammenin emanetine teslim edildiğini görseydiniz.
Geç saatlerde eski model arabanızın aküsü yine bittiğinde karşıdan geçmekte olan, size yardım etsin diye durdurduğunuz Cipin şoföründen aküyü şarj etmesini istediğinizde, size "size yardımcı olmak isterdim ama bu araba benim malim değil. Belediye'nin arabası kusura bakmayın." diyen insanla karşılaşsaydınız.
Lüks tüketim ve marka çılgınlığı yerine insanların her türlü kompleksten uzak kullanılmış her türlü ürünü tekrar ve tekrar hem de iç huzuru ile alıp kullandıklarını ve hatta alıcılara uyarıda da bulunularak "eğer artık senin bu ürüne ihtiyacın kalmazsa sakın ola atmayasın mutlak ihtiyacı olan biri vardır" diyerek üretim kadar bilinçli tüketiminde geniş algılandığı bir toplum görseydiniz.
Her türlü kişisel tercihin önemsendiği, tüm görüşlere eşit hak tanındığı, ayrımcılığın hiçbir çeşidinin en ufak bir prim görmediği, tüm inançlara saygı duyulan ve inancın gereği olan ibadetlere imkân verilen en ücra köşesinde bile kimsenin aç yatmadığı, tedaviden yoksun kalmadığı bir memlekette yaşasaydınız.
Hafta sonları insanların akın akın ailece kütüphanelerin yolunu tutuğu saatlerce dergiler, kitaplar, kasetler ve CD’ler arasında hoşça vakit geçirerek yeteneklerini geliştirdiği öğrencilerin ise yirmi dört saat açık çalışma salonlarından, bilgisayar laborotuarlarına koştuğu bir şehirde yaşasaydınız
Ve dönüp memlekete hasret dolu bir bakış atsaydınız ne düşünürdünüz?
