muhammedemin
New member
MUHABBET
Cüneyd MAHAN
İnsan oğlunda hadsiz sayıda hissiyat dediğimiz latifeler vardır. Bu latifeler insanın cevher-i ruhuna takılmış birer tohum hükmündedir adeta.
Nezaman ve ne şekilde neşvü-nema bulacağı bir sırdır. Çünkü bizler bu kadar hadsiz sayıda olan latifelerimizin ancak belli başlılarını bilmekte ve dünya hayatında kullanabilmekteyiz.
Peki diğerleri?
İşte bu suale şu şekil cevap verebiliriz; şu fani dünya hayatı, hatta kainat, bizde bulunan sayısız latifelerin istihdamına müsaid yaratılmamışlardır. Kainat, bizim latifelerimizi barındarabilecek rafa sisteminede sahip değildir.
Amma bizim sayısız latifelerimize tezgah olabilecek yer elbette ve elbette baki alem olan ahiret alemidir. Tanımadığımız ve bilmediğimiz sayısız latifelerimiz baki alemde filiz vermeye başlıyacak.
Ezel ve ebed sultanı olan Allah (cc), şu fani dünya hayatında, varlıklarını vicdanen bildiğimiz ve kullanabildiğimiz sınırlı latifelerimizi, ihtiyaçlarımızı karşılamamız noktasında yeterli kılmış. Yani bizlerin kullanabildiği latifeler, bu dünyada bize kafi gelmektedir.
İşte, kullanabildiğimiz latifelerimizden biriside muhabbettir.
Muhabbet, kainatı çepeçevre sarmış, adeta kuşatmıştır. Hatta diyebiliriz ki, kainatın yaratılması muhabbetten olmuştur. “Eğer sen olmasaydın kainatı yaratmazdım” buyuran mütekellim-i ezeli, kainatı halk etmesindeki sebebin habibi olan Hz.Muhammed (A.S) efendimiz olduğunu açıkça belirtmektedir.
Demek, kainatın yaratılış ve devamı muhabbete bağlıdır diyebiliriz.
Zaten öyle değilmidir?
Bir aile hayatının oluşması ve bir ömür huzurlu bir şekilde devamı muhabbete bağlıdır.
Aynı şekilde iş hayatımız olsun, diğer ictimai hayattaki faaliyetlerimizin bekası ve devamı muhabbete bağlıdır.
Adeta muhabbet ve biz aynı caddede kolkola gitmekteyiz.
Annemizi severiz, babamızı severiz, işimizi severiz, eşimizi severiz, evladımızı severiz, vesaire vesaire.
Mecnunda seviyordu leylayı.
Hatta bir seferinde mecnun elinde yemek dolu bir tabakla dolaşırken sokakta, sayısız gördüğü köpekler varken, o sadece bir mahallede dolaşan bir köpeğe yemeği ikram ediyor. “Neden diğer köpeklere yemeğini ikram etmedinde, bu köpeğe ikram ettin” diye sual edenlere; “ ben bu köpeği leylanın mahallesinde gördüm” diyerek, Leylaya olan muhabbet derecesini bildirmiştir.
Ferhatın şirine olan muhabbeti, dağları deldirtmiş. Amasyadaki dağlar ferhatın muhabbetini anlatır olmuş ziyaret edenlere adeta.
Ve hakeza ve hakeza.
Bu verilen misaller gibi bir çok misaller verilebilir muhabbet ile alakalı.
Muhabbetin bu kadar dünyayı ihatası ve seyelanı hengamında, nereye ve nasıl istikamette tevcih edeceğimiz konusuda önemlidir.
Yanlış adresde dolaşmak , ters caddeye girmek yada bir işimizi halletmek için saatlerce bekleyip, sıra bize geldiğinde yanlış yere müracaat ettiğimizi öğrenmemiz hep bizi sıkıntıya sokar .
Aynen bunun gibi, muhabbetimizide hakiki mecra’ına sarfetmek, doğru adresde kullanmak gerekir. Aksi takdirde azap içinde azap yaşar, hayatı kendimize zindan ederiz.
Allah’dan (cc) gayri sevdiğimiz ve meftun olduğumuz her şeyin fani olduğunu düşünmek, baki olanın sadece ve sadece Allah (cc) olduğunu düşünmek, bu dünya hayatındaki her şeyin onun bir eseri olduğunu ve onlarda onun namına sevilmeye layık olduğunu derketmekle ancak muhabbetimizi doğru yerde kullanmış oluruz.
Aksi halde ruhumuzu azap içinde bırakır, meftun olduğumuz dünyayıda yaşanmaz bir hale getiririz.
Hakiki muhabbete layık olan ancak Allah (cc) tır.
Cüneyd MAHAN
İnsan oğlunda hadsiz sayıda hissiyat dediğimiz latifeler vardır. Bu latifeler insanın cevher-i ruhuna takılmış birer tohum hükmündedir adeta.
Nezaman ve ne şekilde neşvü-nema bulacağı bir sırdır. Çünkü bizler bu kadar hadsiz sayıda olan latifelerimizin ancak belli başlılarını bilmekte ve dünya hayatında kullanabilmekteyiz.
Peki diğerleri?
İşte bu suale şu şekil cevap verebiliriz; şu fani dünya hayatı, hatta kainat, bizde bulunan sayısız latifelerin istihdamına müsaid yaratılmamışlardır. Kainat, bizim latifelerimizi barındarabilecek rafa sisteminede sahip değildir.
Amma bizim sayısız latifelerimize tezgah olabilecek yer elbette ve elbette baki alem olan ahiret alemidir. Tanımadığımız ve bilmediğimiz sayısız latifelerimiz baki alemde filiz vermeye başlıyacak.
Ezel ve ebed sultanı olan Allah (cc), şu fani dünya hayatında, varlıklarını vicdanen bildiğimiz ve kullanabildiğimiz sınırlı latifelerimizi, ihtiyaçlarımızı karşılamamız noktasında yeterli kılmış. Yani bizlerin kullanabildiği latifeler, bu dünyada bize kafi gelmektedir.
İşte, kullanabildiğimiz latifelerimizden biriside muhabbettir.
Muhabbet, kainatı çepeçevre sarmış, adeta kuşatmıştır. Hatta diyebiliriz ki, kainatın yaratılması muhabbetten olmuştur. “Eğer sen olmasaydın kainatı yaratmazdım” buyuran mütekellim-i ezeli, kainatı halk etmesindeki sebebin habibi olan Hz.Muhammed (A.S) efendimiz olduğunu açıkça belirtmektedir.
Demek, kainatın yaratılış ve devamı muhabbete bağlıdır diyebiliriz.
Zaten öyle değilmidir?
Bir aile hayatının oluşması ve bir ömür huzurlu bir şekilde devamı muhabbete bağlıdır.
Aynı şekilde iş hayatımız olsun, diğer ictimai hayattaki faaliyetlerimizin bekası ve devamı muhabbete bağlıdır.
Adeta muhabbet ve biz aynı caddede kolkola gitmekteyiz.
Annemizi severiz, babamızı severiz, işimizi severiz, eşimizi severiz, evladımızı severiz, vesaire vesaire.
Mecnunda seviyordu leylayı.
Hatta bir seferinde mecnun elinde yemek dolu bir tabakla dolaşırken sokakta, sayısız gördüğü köpekler varken, o sadece bir mahallede dolaşan bir köpeğe yemeği ikram ediyor. “Neden diğer köpeklere yemeğini ikram etmedinde, bu köpeğe ikram ettin” diye sual edenlere; “ ben bu köpeği leylanın mahallesinde gördüm” diyerek, Leylaya olan muhabbet derecesini bildirmiştir.
Ferhatın şirine olan muhabbeti, dağları deldirtmiş. Amasyadaki dağlar ferhatın muhabbetini anlatır olmuş ziyaret edenlere adeta.
Ve hakeza ve hakeza.
Bu verilen misaller gibi bir çok misaller verilebilir muhabbet ile alakalı.
Muhabbetin bu kadar dünyayı ihatası ve seyelanı hengamında, nereye ve nasıl istikamette tevcih edeceğimiz konusuda önemlidir.
Yanlış adresde dolaşmak , ters caddeye girmek yada bir işimizi halletmek için saatlerce bekleyip, sıra bize geldiğinde yanlış yere müracaat ettiğimizi öğrenmemiz hep bizi sıkıntıya sokar .
Aynen bunun gibi, muhabbetimizide hakiki mecra’ına sarfetmek, doğru adresde kullanmak gerekir. Aksi takdirde azap içinde azap yaşar, hayatı kendimize zindan ederiz.
Allah’dan (cc) gayri sevdiğimiz ve meftun olduğumuz her şeyin fani olduğunu düşünmek, baki olanın sadece ve sadece Allah (cc) olduğunu düşünmek, bu dünya hayatındaki her şeyin onun bir eseri olduğunu ve onlarda onun namına sevilmeye layık olduğunu derketmekle ancak muhabbetimizi doğru yerde kullanmış oluruz.
Aksi halde ruhumuzu azap içinde bırakır, meftun olduğumuz dünyayıda yaşanmaz bir hale getiririz.
Hakiki muhabbete layık olan ancak Allah (cc) tır.