Müslüman tatil yapar mi..!

talha_

New member
Müslüman tatil yapar mı?

Ta'til Arapçada 'a-ta-le' kökünden gelir. Fiil kök manası itibarıyla 'iş yapmamak, boş oturmak' demektir. Türkçemizde tembellik/tenbellik anlamında çok sık kullanılan 'atalet' kelimesi de aynı kökten türemiştir.

Kestirmeden ifadeyle bu anlamda bir tatilin İslam dininde yerinin olmadığı herkesin bildiği bir gerçektir. Yalnız şu da bir gerçektir ki; dinlenme, eğlenme ve gezmenin merkeze oturtulduğu bir tatil anlayışı bugün bütün dünyada egemendir. 'Müslüman, bu iki gerçeklik Arasında nerede yer almalıdır?' sorusu bugünkü yazımızın konusudur.

Öncelikle şu hususun belirtilmesinde fayda var; küresel bir köy haline gelen dünyamızda toplumsal şartlar çok hızlı bir şekilde değişime uğramaktadır. Bu değişimden Müslümanlar olarak biz de payımızı almaktayız. Ama ne yazık ki etkileyen değil, etkilenen olarak. Bugün bizim hayatımızda atalarımızın dünyasında yer almayan nice şeyler var. Tevarüs ettiğimiz değerler arasında bulunmayan; fakat bizim gündelik hayatımızın ayrılmaz hatta olmazsa olmazı haline gelen şeyler bunlar; doğum günü kutlamaları, evlilik yıldönümü hediyeleri vs. Bir başka ifadeyle dünkü toplumsal hayatımızda karşılığı olmayan; ama bugün var ve vazgeçilmez şeyler bunlar. Yıllık tatil de bunlardan bir diğeri.

Pekala ne yapacağız bunları? Bid'attır, günahtır, haramdır, dinde, millî örf ve âdetimizde yeri yoktur deyip kapı dışarı mı edeceğiz? Etmek istesek gücümüz yetecek mi?

Şahsî kanaatim; toplumsal alanımızı şekillendiren hususların başında gelen örf ve âdetlerimiz adına yeniden tanımlamaya gitmemiz bu konuda atılacak ilk adım olmalıdır. Madem toplumsal şartlar bizim katkımızla veya irademiz haricinde değişmektedir; o halde bu değişmeyi genel-geçer değerlerimiz, fıtrî kanunlar ve evrensel doğrular çizgisinde yeniden değerlendirmeli ve hayatımıza bir şekilde giren bu şeyleri mutlaka yönlendirmeliyiz. Yönlendirme bu yeni değerlerin muhteviyatını, gideceği istikameti, vereceği mesajları kendimizin belirlemesi demektir. Burada "evlenme yıldönümüymüş, mucidi başkalarıymış, tatil demeyelim izin diyelim" türünden isimlere ve kaynağa takılmamak gerekir. Aksi bir tutum bizi rüzgârın önünde sürüklenen bir yaprak konumuna düşürür, hatta tarih sahnesinden de alır-götürür.

Dinlenme, gezme, eğlenme anlamında tatil, genel anlamda insanların fıtri bir ihtiyacıdır. Müslüman bu ihtiyacını görmeli ve ona göre pozisyon alma durumunda olan insandır. Onun için "ben 40 yıldır çoluk-çocuğumla tatile çıkmadım; 30 yıllık çalışma hayatımda bir gün bile izin kullanmadım" sözleri fıtrat kanunları çerçevesinde de, hakikat nezdinde de hiçbir anlam taşımamaktadır.
Yani fazilet değil, belki uhrevi mesuliyeti olan bir uygulamadır; bedeninin, ruhunun ve ailesinin hakkını gözetmediği için.


O zaman tatil yapılmalı; ama muhteviyatı kendi değerlerimizle doldurulmak suretiyle. Burada öncelikli şart elbette haramlara girilmemesidir. Tatilde dinlenirken, gezerken, eğlenirken vaktin israf edilmeyip yeni şeylerin öğrenilmesi, sıla-yı rahmin gözetilmesi, ibadetlerde kemmiyet ve keyfiyet itibarıyla derinlik kazanılması, beden ve ruh sağlığına yarayacak sportif faaliyetlerde bulunulması gibi şeyler ise olmazsa olmaz tavsiyeler olarak ele alınabilir.


Haramlara girilmemesi konusunda ilave bir şey söylemeye gerek yok. Kadın-erkek ilişkilerinden maddi-manevî israfa kadar birçok şeyi içine alıyor bu. Öğrenme, sıla-yı rahim ve benzeri şeylere gelince; bunların her biri adına Kur'an ve sünnet eksenli deliller getirmek mümkündür. Evet; İslamî açıdan kulluk vazifesi ancak son nefesle bitiyor. Kulluk ise ibadet başta meşru olan her şeyi yine O'nun emirleri istikametinde yerine getirmek demek. Ne zamana kadar? Azrail (as) ile karşılaşılacak durağa gelinceye kadar. Öyleyse Müslüman, bir tek saniyesini bile zayi etmeden ömrünü sürekli çalışma, öğrenme, dinlenme ve ibadet durakları arasında geçirmek zorundadır. Tatil zamanı bu çerçevenin dışında yer alamaz. Onun için yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız tatil, herkes için hem bir hak hem de bir ihtiyaçtır.


Eğer bunu başarabilirsek ma'kus talihimizde bir gedik açılacak, değişim, dönüşüm ve başkalaşım adına asırlardır devam eden dayatmalara toplumsal bir karşı koyuş, bir tavır alış gerçekleşecektir.

Hayırlı ve mutlu tatiller yapmanız dileği ile .....

Ahmet Kurucan
 
TATİL VE EĞLENCE ANLAYIŞIMIZ (Mübarek Erol)

TATİL VE EĞLENCE ANLAYIŞIMIZ (Mübarek Erol)

Çalışmak kadar dinlenmek, rahatlamak da önemlidir. Tatil yapmak, yorgunluğu atmak için olduğu kadar, çalışmak için gerekli şevk ve enerjiyi toplayarak daha verimli çalışmak için yapılan ve insan tabiatının ihtiyaç duyduğu bir faaliyettir. Hele içinde bulunduğumuz çağın hayat şartları, meşru çerçevede eğlenmeyi, dinlenmeyi ve tatil yapmayı gerekli kılmaktadır.

Bütün bir sene boyunca aynı şartlarda aynı insanlarla aynı işi yapmak, hatta aynı ortamda bulunmak bile insanda yorgunluk ve bıkkınlık meydana getirebilir. Dolayısıyla çalışma şartları tekdüze olan insanlar değişikliğe ve yenilenmeye daha fazla ihtiyaç duyarlar. Dinlenmek ve eğlenmek, yeme, içme, uyku gibi ihtiyaçların yanında her zaman yer almıştır. Günlük hayatta yer alan kısa süreli dinlenmelerin yanı sıra daha uzun süreli dinlenmeye de insan ihtiyaç hissetmektedir.


Eğlence ve tatil, özellikle sanayileşmiş kent toplumları açısından stresten kurtulma imkanıdır. Bütün yıl devam eden monoton bir hayattan, belirli bir çevreden kurtularak rahatlama imkanı sağlar. Sağlıklı yaşamaya, çalışma gücünün sürdürülmesine, bedensel ve zihinsel yıpranmışlığın telafisine imkan verir. Dolayısıyla bireysel temel bir ihtiyaç olan tatil ve eğlence, asrımızda aynı zamanda çalışma verimi ve toplumsal yarar açısından da bir zorunluluk halini almıştır.

Peki, biz müslümanlar, dindar insanlar için durum nedir? Müslümanlar nasıl eğlenirler, onlar için eğlence ve tatilin anlamı nedir?

Kimi insanlara göre eğlence ve tatil, müslüman hayatının sınırları dışında durması gerekir. Çünkü eğlence ve tatil, vaktin boşa harcandığı ciddiyetten uzak iş bir iştir ve müslümana yakışmaz.

Halbuki müslüman için eğlence, tatil ve dinlenme, boş durmak, boşa zaman harcamak olarak düşünülemez. Aksine kulluğun bilincine varmada farklı bir durumun yaşanması olarak kabul etmek gerekir. Müslüman, eğlencesinde de, tatilinde de, dinlenmesinde de kulluğundan sıyrılamayacağının, kulluktan tatile ayrılamayacağının bilincindedir. Zaten bu dünyada sıkı sıkıya sarıldığı kulluğunun, bir anlamda onu ebedi bir eğlenceye, tatile götürdüğünü de bilmektedir.

Kişinin dininin gereklerini unutacak derecede eğlenceye dalması şüphesiz uygun olmaz. Fakat eğlenirken, gezip görürken ve çeşitli sosyal faaliyetlerde bulunurken de insanın dinini yaşaması mümkündür. Ciddiyet ve eğlenceyi, çalışma ve tatili bir arada ve birbirinin tamamlayıcısı, destekleyicisi olarak düşünmek gerekir. Yoksa boşa harcanan, yani kişinin dünya ve ahiretine bir faydası olmayan çalışma da, tatil de aynı şeydir.

Zamanımızda modern iletişim araçları dünyayı evimize kadar getirmektedir. Bu aletler sayesinde evlerimizin içine girecek kadar küçülen dünyanın nimetleri ve güzellikleri, insanın “Keşke ben de oralarda olsaydım!” demesine sebep olmaktadır. Mukaddes Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de 15’ten fazla ayet-i celilede dünyada neler olup bittiğini görmek, araştırmak ve anlamak amacıyla gezip görmemiz tavsiye edilmektedir. Rabbimiz şöyle buyurur: “De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.” (Ankebut, 20)

Çeşitli eğlenceler, yarışmalar, spor gibi faaliyetlerle stres atıp moral depolanırken, tatillerde ayrıca yeni şeyler öğrenilip tecrübe artırılır ve yeni yerler görüp yeni yüzler tanımak suretiyle de sosyal bir çevrenin oluşmasına katkıda bulunulur. Pek çok ayet-i celilede tavsiye edildiği gibi yeryüzündeki eşsiz güzellikleri ve eski medeniyetlerden geri kalanları görüp ibret alma fırsatı da yakalanmış olur.

Fahr-i Kâinat s.a.v. Efendimiz’in zaman zaman atış müsabakaları ve atla yarışmalar düzenlediği, dereceye girenleri ödüllendirdiği, hatta bu tür müsabakalarda “melekler de hazır bulunur” diyerek dinimizin bu tür müsabaka ve eğlenceleri uygun görüp teşvik ettiğini vurguladığı bilinmektedir. (Ebu Davud, Nesaî, Tirmizî)

Yine dinlenme, eğlenme ve mutluluk günleri olan bayramlarda Fahr-i Cihan s.a.v. Efendimiz’in, o zamanın imkanları, şartları, eğlence ve dinlenme anlayışına göre def çalıp methiyeler söyleyenlere izin verdiği, Habeşlilerin mızraklarıyla yaptıkları gösteriyi Hz. Aişe r.anha validemiz ile birlikte seyrettiği, “Hz. Peygamberin huzurunda böyle uygunsuz şeyler yapılır mı?” diye cariye kadınları engellemek isteyen Hz. Ebubekir r.a.’a onlara müdahale etmemesi için “Bu bizim bayramımız..” diye uyardığı belirtilmektedir. (Buharî, Müslim, İbni Mace)

Zaman zaman tatil ve eğlenme konusunda mütedeyyin insanlara karşı önyargılı yaklaşımlara şahit oluyoruz. Bu zihniyet mütedeyyin müslümanlara normal bir insan gibi meşru dairede eğlenmeyi, tatil yapmayı yakıştıramayan yaklaşımlardan veya onların tatile iyi gözle bakmayacağı şeklindeki kanaatlerden kaynaklanmaktadır.

Böyle bir psikolojiye Kur’an-ı Kerim’de temas edilmektedir. Bazı ayetlerde Fahr-i Alem s.a.v.’in yaşantısıyla ilgili halk arasındaki önyargılara dikkat çekilir: “Derler ki: Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!” (Furkan, 7), “Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar) sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. Bakalım sabredecek misiniz? Rabbin hakkıyla görendir.” (Furkan, 20)

Bu ve benzeri ayet-i celilelerde, Fahr-i Cihan s.a.v.’in bile içinde bulunduğu toplumun bir ferdi gibi yaşamasının yadırganmaması gerektiği, O’ndan tabii ihtiyaçlarını ihmal eden bir davranış biçimi beklemenin doğru olmadığı özellikle vurgulanmaktadır. Aynı şekilde Rasul-i Kibriya, ibadetler konusunda aşırı giderek, yemek, uyku ve hatta aile düzenini bozma derecesine gelen bazı arkadaşlarını -ibadetler dahil- yaptıkları tüm işlerde ölçülü davranmaları hususunda uyarmıştır. (Riyazü’s-Salihin)

Tüm bu hususlar gözönünde bulundurulduğunda, mütedeyyin kişilerin hep ibadetle meşgul olması, eğlenme ve tatil gibi şeylere zaman ayırmaması gerektiği şeklindeki yanlış anlayışın düzeltilmesi gerekmektedir.

Bir tatil ne kadar iyi planlanır ve ne kadar güzel değerlendirilirse, insan o kadar çok rahatlar, dinlenir ve öğrenir. Buna karşılık plansız programsız, boşu boşuna geçirilen zamana ise tatil denilmez. Tatili, boş durmak, iş görmemek gibi düşünmemek gerekir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Eğlence ve tatili belli kalıplara sıkıştırıp, bu kalıpların değişmez ölçülermiş gibi algılanması doğru değildir. Herkesin kendi hayat tarzı ve yaşantısı ile yakından ilgili bir eğlence ve tatil yapma biçimi vardır. Müslümanların da, hayatın yorucu, yoğun atmosferinden biraz olsun kurtulup kendilerine gelmeleri için meşru sınırlar içinde yani müberra dinimizin emir ve yasaklarını hassasiyetle gözeterek dinlenmeye, eğlenmeye hakları vardır.

Rabbimizin tevfik ve inayeti ile...

SEMERKAND
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks