Müslüman olmak! Taşımaktan utanmamız gereken bir gömlek mi?
İslam ülkelerine baktığımız zaman görüyoruz ki -bozulmalar veyahut İslam’ı nasıl yaşadıkları yaşattıkları beni çok ilgilendirmiyor- İslam devleti olduklarını biliyorlar, bunu özümsemişler ve asla bir hayıflanma duymuyorlar. Biz ise; Türk-İslam toplumu olmakla övünür dururuz ve nedense İslamlığımız lisanda kalır. Müslüman olmak, taşımaktan utanmamız gereken bir gömlek gibi topluma, gençliğimize gizli gizli aşılanmaya çalışılıyor. Türk kalmamızı, bu topraklara iman gücüyle sahip olduğumuz gerçeği unutularak… Müslümanlığımızdan utanır olduk.. Biz ne istiyoruz ya da ne istememiz sağlanmaya çalışılıyor? Ve tablo; ne istememizin sağlanmaya çalışıldığını bariz dile getirebilen, bunun adının medeniyet olarak adlandırılmasına müsaade edebilen, ne istediğimizi bilemez olduğumuz gibi, dur demekten de korkar hale gelen bir toplum tablosu…
Biz İslam toplumu olduğumuzdan emin miyiz? Sorusunu sormaktan kendimi alamıyorum. Toplumca utandığımız şey ne! Biz ne güzel İslâm ahlâkıyla yetişmiş bir cemaatin torunlarıyken nasıl olur da aldatmacalara kolayca kucak açan, yön tayini bile yapamayacak kadar aciz kalan bir millete dönüştük. Duyarlılığımız nedense gereksiz meselelerle oyalanıp duruyor. Üstelik her şeyi devletten bekleyen özentici, hazırcı ve aşırı tüketimci bir toplum olduk çıktık. Yakında yıllarca eleştirdiğimiz kapitalist marksist toplumlardan ne farkımız kalacak.
Ben insanların İslamiyet’i idrak ve anlayış şeklini de anlamış değilim... Efendimizin çizgisi nerede? Nasıl bir İslam ahlakı var… Her tavır güzel kitabımıza uydurulacakken tövbe hâşâ biz kitabı kendimize uydurmaya çalışıyoruz…
Yeter artık! Birey olarak itiraz ediyorum. Ülkece duruşumuz bir karara bağlanmalı. O da İslam duruşu olmalı. Milletçe ne istediğimizi bilirsek ülkece ne olduğumuzu dünyaya kanıtlayabiliriz. Yoksa ne olduğunu bilmeyen bir toplum olur çıkarız… Biz Muhammed bayrağını taşımak misyonunu üstümüze en ağır sonuçları ödemek zorunda bile olsak sırtımıza yüklenmeliyiz. Biz daha önce bunu başarmış bir milletiz. Bu siyasi bir misyon değil gönül borcudur. Bize sonsuz şefaatini esirgemeyen güzeller güzeli Allah’ın Habibe’ne bunu borçluyuz.
Milletçe artık Türklüğümüzü hatırlayıp, ahlâkımızı hatırlayıp, imanımızı hatırlayıp, Allah’ın, Efendimiz’in razı olduğu kullardan oluşan, bize yakışan bir toplum olmak için kendimize gelmemiz gerektiği kanısındayım. En güzel, en naif din İslâm dinidir. Bunun en güzel örneği de bütün güzellikleri barındıran Fahr-i Kâinat Efendimiz’dir.
Allah milletimizin ve tüm dünya gençliğinin gönüllerine Ahlâk-ı Muhammedî yoluna yürüme sevdası, gayreti versin… Ve o yoldan hiç ayırmasın...
__________________
alıntı
İslam ülkelerine baktığımız zaman görüyoruz ki -bozulmalar veyahut İslam’ı nasıl yaşadıkları yaşattıkları beni çok ilgilendirmiyor- İslam devleti olduklarını biliyorlar, bunu özümsemişler ve asla bir hayıflanma duymuyorlar. Biz ise; Türk-İslam toplumu olmakla övünür dururuz ve nedense İslamlığımız lisanda kalır. Müslüman olmak, taşımaktan utanmamız gereken bir gömlek gibi topluma, gençliğimize gizli gizli aşılanmaya çalışılıyor. Türk kalmamızı, bu topraklara iman gücüyle sahip olduğumuz gerçeği unutularak… Müslümanlığımızdan utanır olduk.. Biz ne istiyoruz ya da ne istememiz sağlanmaya çalışılıyor? Ve tablo; ne istememizin sağlanmaya çalışıldığını bariz dile getirebilen, bunun adının medeniyet olarak adlandırılmasına müsaade edebilen, ne istediğimizi bilemez olduğumuz gibi, dur demekten de korkar hale gelen bir toplum tablosu…
Biz İslam toplumu olduğumuzdan emin miyiz? Sorusunu sormaktan kendimi alamıyorum. Toplumca utandığımız şey ne! Biz ne güzel İslâm ahlâkıyla yetişmiş bir cemaatin torunlarıyken nasıl olur da aldatmacalara kolayca kucak açan, yön tayini bile yapamayacak kadar aciz kalan bir millete dönüştük. Duyarlılığımız nedense gereksiz meselelerle oyalanıp duruyor. Üstelik her şeyi devletten bekleyen özentici, hazırcı ve aşırı tüketimci bir toplum olduk çıktık. Yakında yıllarca eleştirdiğimiz kapitalist marksist toplumlardan ne farkımız kalacak.
Ben insanların İslamiyet’i idrak ve anlayış şeklini de anlamış değilim... Efendimizin çizgisi nerede? Nasıl bir İslam ahlakı var… Her tavır güzel kitabımıza uydurulacakken tövbe hâşâ biz kitabı kendimize uydurmaya çalışıyoruz…
Yeter artık! Birey olarak itiraz ediyorum. Ülkece duruşumuz bir karara bağlanmalı. O da İslam duruşu olmalı. Milletçe ne istediğimizi bilirsek ülkece ne olduğumuzu dünyaya kanıtlayabiliriz. Yoksa ne olduğunu bilmeyen bir toplum olur çıkarız… Biz Muhammed bayrağını taşımak misyonunu üstümüze en ağır sonuçları ödemek zorunda bile olsak sırtımıza yüklenmeliyiz. Biz daha önce bunu başarmış bir milletiz. Bu siyasi bir misyon değil gönül borcudur. Bize sonsuz şefaatini esirgemeyen güzeller güzeli Allah’ın Habibe’ne bunu borçluyuz.
Milletçe artık Türklüğümüzü hatırlayıp, ahlâkımızı hatırlayıp, imanımızı hatırlayıp, Allah’ın, Efendimiz’in razı olduğu kullardan oluşan, bize yakışan bir toplum olmak için kendimize gelmemiz gerektiği kanısındayım. En güzel, en naif din İslâm dinidir. Bunun en güzel örneği de bütün güzellikleri barındıran Fahr-i Kâinat Efendimiz’dir.
Allah milletimizin ve tüm dünya gençliğinin gönüllerine Ahlâk-ı Muhammedî yoluna yürüme sevdası, gayreti versin… Ve o yoldan hiç ayırmasın...
__________________
alıntı