"Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" ?

CE_Neferi69

New member
Es Selamu Aleykum

"Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" , bu bir Hadis-i Serifmidir ?

Konu hakkinda bilgi sahibi olanlar yardimci olursa cok sevinirim.

Es Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuh
 
İmam-ı Rabbani Hazretleri 32. Mektub'unda şöyle demiştir: ...tasavvuf yolculuğunda, her makâmın, ayrı bilgileri, ma’rifetleri, hâlleri vardır. Her makâm için ayrı vazîfe, zikr ve teveccüh lâzımdır.
Ba’zı makâmda zikr,
başka makâmda Kur’ân-ı kerîm okumak, nemâz kılmak,
ba’zısında cezbe,
ba’zısında sülûk,
ba’zısında ise bu ni’metin her ikisi vardır.
Öyle makâmlar da vardır ki, cezbe ve sülûk oraya yanaşamaz. Bu son makâmlar çok yüksek, pek kıymetlidir. Peygamberimizin (s.a.v) eshâb-ı kirâmının (a.r) hepsi, bu makâmlara kavuşmuş, bu büyük ni’met ile şereflenmişdir. Bu makâmların sâhibleri, başka makâmların sâhiblerine benzemez. Başka makâmların sâhibleri ise, birbirlerine az çok benzer. Bu makâm, Eshâb-ı kirâmdan sonra, hazret-i Mehdîde görünecekdir.
Tesavvuf büyüklerinden pek az kimse, bu makâmdan haber vermişdir. Bu makâmın ilmlerinden, ma’rifetlerinden söyliyen ise, yok gibidir. Bu makâm, Allahü teâlânın, öyle büyük bir ni’metidir ki, dilediği, seçdiği bahtiyârlara nasîb olur. Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân ” bu pek yüksek mertebeye, dahâ ilk sohbetde ayak basardı ve zemânla bu mertebelerde yükselirlerdi. Sonra gelen Evliyâdan birini, bu ni’met ile şereflendirmek ve Eshâb-ı kirâmın terbiyesi ile yetişdirmek isterlerse, cezbe ve sülûk mertebelerini geçirip ve bunların ilm ve ma’rifetlerini atlatdıkdan sonra, bu devlete erişdirirler. Bu mertebelere yetişebilmek, insanların en üstününün “aleyhi ve alâ âlihissalevât” sohbeti ile mümkin olabilir. Onun izinde gidenlerden pekaz kimseye de, bu bereketi ihsân edebilirler. Bunun sohbetine kavuşan da, bu mertebelere ulaşdıran nisbet ile, yol ile şereflenir.

Mektubun bu kısımından anlaşılan şudur:

(Meselemiz Mehdilikle alakalı olmasada temas etmek mecburdur. Yöneticiler meseleyi Mehdiyete taşıyanlara müdahale etsin)


Birincisi, iddia edilenin aksine Sahabi Süluk ve Cezbe makamında değildir. Bu demektir ki Tarikat Mesleğinde sülukleri yoktur.

İkincisi, Mehdi-i Azam Ehl-i Tarik değildir. Sahabi Mesleğinde olacaktır. Demek Sülük ve Cezbe makamının fevkinde makamı vardır.
üçüncüsü...

Ehl-i Tarike göre tavassut olmadan Muhabbet erişilmez. Kamil bir zata bağlanıp irşad olmak lazımdır derler. Oysa İmam-ı Rabbani Hazretleri 391. Mektub'ta şöyle der:Hulasa, bir kimsenin tavassutu olmadan, başka hakiki mahbubub muhabbeti müyesser olur ise bu büyük bir devlettir; fenayı bakayı husule getirir. Bu devlet olmayınca mutlaka kamil ve mükemmel bir zatın tavassutu gerekir.

32. Mektuba baktığımızda Sülük ve Cezbesiz Hak Meslek üzere olmak sahabiden sonra sadece Mehdi-i Azama ait olacağına göre, elbette tavassutsuz muhabbet Mehdinin Talebelerine ait olacaktır. Mehdinin talebelerinin irşad için kamil bir Zata rabtı mecbur olmaz. Demek Mehdinin talebeleri de sofi olmayacaktır.

Elhasıl Sahabiden sonra, bir kişi ya zikir makamında ya Kur'an-ı Kerim okuma ve namaz kılma makamında ya cezbe ya süluk ya da süluk ve cezbe her ikisi makamında olmak lazımdır. Veyahut Mehdi ve Mehdinin talebesi makamında olmak lazımdır.

Demek avamdan bir kişi, bir mürşide bağlanandan zikir ve Kuran ve namaz öğrenebilir. Ancak, avam olarak kalmak şartı ile . Eğer din adına söz söylemek istese muhakkak kamil bir mürşide bağlanmak laızmdır. Yoksa nefsi konuşmuş olacaktır. TV programlarındaki soytarılar delildir.

Mürşidi olmayanın Mürşidi şeytandır. Bu söz hadis olmasa gerek. Ama akıl ve hakikat bu sözü doğrular.
 
Son düzenleme:
insanın mahlukat içinde elbette bir mürşidi vardır oda lider ve önderimiz ve allahın habibi olan hz muhammed mustafa s.a s. dir.mürşidi allah göndermiş.murşidi olmayanın mürşidi şeytandır diye bir şey yahut bir hadis yok kardeşlerim.tamamen bidaattır.peygamberimiz yok tamamda yaşantısı ortada.
manaviaatta mürşidler vardır onlara tabi olman yani gerçek bir allah dostu bulup ona tabi olmak elbette insana bulunmaz bir nimettir.hani diyor ya efendimiz s.a.s benden sonra peygamber gelmeyecek lakin zuriyetimden olup beni israil peygamberi gibi insanlara allahın dinini anlatacak varisleri olacak.bunlar çok görünsede parmak sayısı kadar az olacak.
inş rabbim mürşidi muhammed mustafa s.a.s olan bir allah dostuyla karşılaştırır ve ikramlandırır.
 
:)
Yok yok, Sen bilirsin abi. Bu sözü Hadis kitaplarında duymamışsındır, doğru. Ama mahiyetini duymuşsundur.

selametle..


Ey Allah'ın Mehmed'i

Sen de bilirsin ki çok bilenlerden değilim, lakin yanlışa tahammülüm pek az.

Mahiyeti dersen, önce bu sözden ne kasdedildiğini (öteye beriye vurmadan) anlamak lazım ki; tebarüz ettirilmek istenen bu gün ki müminlerin bir şeyhe, hocaya, alime bağlanmasıdır.

Şahsen derim ki, muteber bir şeyh, hoca, alim olsa bağlanmak hayırlıdır. Hatta bulsam bende bağlanmak isterim.

Fakat bunun "olmazsa olmaz" bir şart olmasını iddia etmek doğru olmaz.
 
Son düzenleme:
tabiki bekir kardeşim haklısın.ama bir manaviyat yani bir allah dostunun sohpetine rast gelsen inan varya yerinde yığılırsın kalkamassın öle bir huzur gelir ki insana arkadaş yüzüne baktığında dahi kalbin huzur doluyo.bir gün öğle namazını kıldık ta öğlenden ertesi sabaha kadar oturduk mubarekle inanın hiç uykumuz gelmedi ve onun stünede bir gün daha geçirdik tasavvufi sohpete girince haydi gelme geceler gitme gündüzler dersin.ama allah dostu dediğim zahiri alim değil .manaviyat ehli.inş rabbim sizede bir dost nasip ederde kendinize gelir bir serpilirsiniz.yinede herşeyin hayırlısını versin allah.kardeşlerim allahım hidayet ve mağfireti,efendimiz s.a min nazarı ve şefaati,evliyanın himmeti üstünüze olsun.
 
murşidi olmayanın mürşidi şeytandır diye bir şey yahut bir hadis yok kardeşlerim.tamamen bidaattır.

Kardeşim, hüküm veriyorsunuz. Doğrudur, hadis olmayabilir. Hadis tefsiri veya tevili olabilir. Sözü muteber bir zatın sözü olabilir. Bidat demek doğru değildir.
Elhasıl manaya bakınız. Mana doğrudur. Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır. İşte mürşidi olmayanlar her yerde görüyorsunuz. TV'deki şarlatan su i ulemaya ve onların talebelerine bakınız.
 
Mürşid, sözlük manası itibari ile doğru yolu gösteren demektir. Doğruyu yapan demek değildir.

Mesela, bir çocuk ateşin yaktığını henüz bilmiyor. Bir zaman yanan muma elini soksa yansa artık ateşin yaktığını öğrenmiş olur. Başk bir zaman ateşle oynamaz. Kendini ve evini yakmaz.

Mum ona mürşid olmuştur. Yoksa mum onu evi yakmasına bizzat engel olmamıştır. Sadece doğru yolu göstermiştir.

İşte bazıları ifrata girerek Mürşidi ateşten koruyan gibi tasavvur ediyor. Haddi aşıyor. birileride o ifrata bakarak mürşidi inkar ediyor.
 
beyazit bestami hz lerinin sözü olduğunu hiç sanmıyorum çünkü şu yaşantısına bakarak söylüyorum.daha önce sizinle paylaşmıştım.ve bu sözün ona ait olduğunuda sanmıyorum çünkü bir allah dostundan da istişare etmişlerdi bu söz hakkında.beyazit bestami hz dua eder ve derki bana yeryüzündeki en sevgili kulunu gösterirmisin allahım.allah cc ona falan memelekette bir demirci.beyazit bestami hz demirciyi bulur ve sorar sen ne işle meşgulsun.demircide dükkanı açarım 5 vakit namazımı kılar evime giderim.beyazit bestami hz leride derki senin allaha karşı yaptığın büyük amell varmı.demircide derki hayır yoktur ama her demire vuruşumda allahım muhammed ümmetini affet ve hidayet et diye dua ederim.bu demircinin mürşidi yok.onun için bu söz beyazit bestamiye ait olamaz onun yaşantısına ters.hakkınızı helal edin.inş ben bu konuyu bir daha istişare edyim.
 
Mürşidi Olmaya'nın Mürşidi Şeytanmı (Dr.Dilaver Selvi)

Mürşidi Olmaya'nın Mürşidi Şeytanmı (Dr.Dilaver Selvi)

"Tasavvuf ve manevi terbiyeden kaçanlar, meşhur bir sözle uyarılırlar: ?Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.? Büyük veli Beyazid-i Bistamî (K.S.)?ye ait bu söz, doğrusu hassas bir konuya işaret ediyor. Öyle ya; eğer bu ifade dinî bir delile dayanıyorsa, gerçek bir mürşidin talebesi olmayan herkesin durumu yeniden gözden geçirilmeye muhtaç....


Eğer bir tecrübe ve gözleme dayanıyorsa, tecrübe bir ilimdir, ve bir hakikat payı aranması gerekir. Bu sık kullanılan ifade, ?bir mürşidin elinden tutanlar şeytanın elinden kurtulmuş mu oldular? Biz öyle şeyhleri gördük ki, şeytanı hiç aratmıyorlar! Hem iyi de olsa şeyh bir peygamber mi ki, ona uymayanlar iflâh olmasın? Biz Kur?an ve Sünnet?ten başkasına uymayız? itirazıyla karşılanagelmiştir.


Bu meselenin iç yüzünü incelemek için şüphesiz en doğru yol, konuyu yanılmaz iki şahidin, yani Kur?an ve Sünnet?in ölçülerine göre ele almak...

Önce şunu belirtelim ki tasavvuf ehli, mürşid deyince gerçekten kendisine uyulmaya layık bir Allah dostunu kasdederler.

Gerçek mürşid alimdir, ariftir, takva ve edebte zirvedir, nur ve feyiz sahibidir. Ayrıca insan terbiyesinde ehliyetli ve irşad işinde izinlidir. Hz. Peygamber (A.S.)?in vârisidir. Çünkü kendisi terbiye olmamış bir kimsenin başkasını terbiye edemeyeceği açıktır.

İkinci olarak, mürşid deyince tek bir insan değil, o insanının etrafında toplanmış, gönlünü ve yönünü Allah?a çevirmiş bir cemaat akla gelmelidir.

Çünkü gerçek mürşid, takva yolunda bir imamdır ve kendisine uyanlar için emin bir rehberdir. Böyle bir mürşidin elinden tutan kimse, aynı zamanda birçok mümin kardeşiyle Allah yolunda el
ele tutmuş demektir. Şeytana karşı bu ne büyük bir kuvvet ve ne sağlam bir siperdir!

Kâmil mürşidden kaçmak, böyle bir cematten uzaklaşmak ve dini yalnız başına yaşamaya çalışmak demektir. Bu ise ne kadar zevksiz bir iş ve desteksiz bir gidiştir! Tasavvuf, topluca tevbe etmek,
birlikte zikretmek, şeytanlara karşı birleşmek, hak için birbirini desteklemek ve cemaat halinde Allah yolunda yürümektir.

Kur?an?ın ve Rasulullah?ın uyarıları

?Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır? sözü, Hz. Kur?an?a aykırı değildir; aksine birçok ayet tarafından desteklenmektedir. Çünkü, tek başına kalan bir kimesenin insan ve cin şeytanlarına yem olacağına Kur?an?daki pek çok ayet işaret etmektedir.

Allahu Tealâ, kendi yolunda topluca hareket etmemizi emrediyor. Parçalanmayı, dağılmayı, tek başına kalmayı yasaklıyor (Al-i İmran/102-103).

Bunun, düşmanlar karşısında zayıflık ve mağlubiyet sebebi olacağını belirtiyor (Enfal/46).

Cenab-ı Hak hepimizi gerçek takvaya çağırıyor ve bunun için sadık kullarla beraber olmamızı istiyor (Tevbe/119).

Allah?ın zikrinden kaçanların şeytanın kucağına düştüğünü de Kur?an-ı Kerim şöyle ifade ediyor:

?Her kim Rahman olan Allah?ın zikrinden gafil kalırsa, biz ona bir şeytan musallat ederiz; o şeytan ondan hiç ayrılmaz. Bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar, onlar ise kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.? (Zuhruf/36-37)

?Rehberi olmayanın, tek başına kalanın rehberi şeytandır? sözü, bir çok hadis-i şerifin ortak manasını da ifade etmektedir. Şöyle ki, Rasulullah (A.S.) Efendimiz, şeytanın insan kurdu olduğunu, herkese pusu kurduğunu ve cemaattan ayrılan, tek başına kalan kimseyi kolayca yuttuğunu haber veriyor. İşte Rahmet Peygamberi?nin uyarıları:

?Şeytan insan kurdudur; sürüden ayrılan, tek başına kalan koyunu dağdaki kurt nasıl kaparsa, cemaatten ayrılan kimseyi de şeytan öylece kapar.? (Ahmed, Tabaranî)

?Sizin cemaat halinde bulunmanız gerekir. Ayrılıktan, tek başına kalmaktan sakının. Şüphesiz şeytan tek başına kalanla beraberdir. O, (Allah için beraber olan) iki kişiden uzak durur.? (Tirmizî, Ahmed, Hakim)

?Şüphesiz Allahu Tealâ, ümmetimi sapık fikir ve fitne üzerinde bir araya getirmez. Allah?ın eli (rahmet ve desteği) cemaatin üzerindedir. Kim cemaattan ayrılırsa ateşe düşer.? (Tirmizî, Tabaranî)

Bu mealdeki hadislerin ortak manası ve uyarısı şudur: Dini tek başına yaşamaya kalkmayın. Allah yolunda birlik olun, alimlere uyun, takva üzere giden cemaata sımsıkı yapışın. Tek başına kalanın kalbini şeytan sarar, yolundan alıkoyar ve kolayca zarara sokar. Bu düşmana karşı birlik kalesine girin, Allah sevgisini siper edinin ve ölene kadar böyle gidin. Emniyetiniz budur. Şu halde ?başında bir rehberi olmayanın rehberi şeytandır? sözü Kur?an ve Sünnet?e aykırı değildir.
Tecrübeler de onu desteklemektedir. Bir üstada gitmeden, alim bir rehberi bulunmadan, peygamberlerden başka kâmil olan kimse yoktur. Maddi sanat ve fenlerde de durum aynıdır. Başında bir usta olmadan hiçbir çırak, kolay kolay usta olamaz. Arifler demişlerdir ki: ?Kendi başına büyüyen ağaç yaprak açar, fakat meyve vermez. Verse de meyvesi yenmez. Bir edeb ehlini görmeyen gerçek edeb nedir bilmez. Bildikleri de kendisine yetmez.?

Kur?an ve Sünnet?i rehberle yaşamak

Bazıları, ?Biz Kur?an ve sünnete uyduktan sonra niye sapıtalım ki? Bizim emniyetimiz mürşide değil, Kur?an ve Sünnet?e uymaktır. Mürşide ve müridlerine lazım olan da bu değil mi?? diye soruyorlar.

Evet, hepimiz içimiz ve dışımızla ilahi hükümlere uymakla mükellefiz. Kâmil mürşidlerin bundan başka bir hedefi yoktur. Bütün mesele, her durumda Kur?an ve Sünnet çizgisinde giden Allah adamı olabilmektir. Buna ihsan makamında kulluk denir. Acaba bunun en güzel yolu nedir? Sadece okumak mı, yoksa yolu bilene uymak mı? Mesafesi uzun, engelleri çok, tehlikeleri fazla, her yanı gizli düşmanlarla çevrili bir yolu, sadece tarifle mi gitmek emniyetlidir, yoksa yolu bilen bir rehberle mi?

Bu yol, insanın benliğini aşıp hakikatına ulaşma yoludur. Bu yoldaki en büyük engel insanın nefsidir. Bu yol, Alemlerin Rabbi?ne gerçekten kul olma yoludur. Onun etrafı düşmanlarla
doludur. Yalnız gidilmez, yol çok uzundur.

Şeytandan yakayı sıyırmak mümkün mü?

Kur?an-ı Hakim bildiriyor ki, şeytan, ölene kadar hiç kimseden elini çekmez, ümidini kesmez, Bunun için yemini vardır (Sa?d/80-83).

O peygamberlere bile hile yapmak ister, ancak Allah?ın nuru onu engeller (Hac/52).

Kâmil mürşidler şeytanın baş düşmanıdır; onlara yanaşmak ister, karşısında yine ilahi nuru bulur; siner, kaçar. Çünkü, onlar Alemlerin Rabbi?ne teslim olmuşlardır. O da onları özel himayesine almıştır (Nahl/99, İsra/65).

Şeytanın şerrinden peygamberler ve veliler ancak Allah?ın yardımıyla emin oldular. Yolu bir kere Mekke?ye, beş defa tekkeye uğrayan bir müslüman ondan kurtulduğunu nasıl düşünebilir?

Mürid, Allah?a yönelen kimse demektir. Şeytan en fazla bu kimselerle uğraşır. Bunun için her yolu dener. En iyi yaptığı iş vesvese vermektir. Açıkça günaha sokamadığı müridi, yaptığı hayırlı amelleri ile azdırmaya çalışır. Ancak, mürşidine ve cemaatine bağlı sadık bir müridin bir tane şeytanı varsa, binlerce dostu ve yardımcısı mevcuttur. Onların bereketiyle hastalığını anlar, ilacına koşar. Ancak, kalbini değil cebini düşünen, din değil dünya derdine düşen, niyeti sakat olduğu halde sadık görünen kimseler, şeytanın maskarası, müslümanların yüzkarasıdır. Bunlar mürşid değil şeytandır, mürid değil, münafıktır. Ve onlar bizim konumuz dışındadır. Tek başına hakikatı arayan kimse yorulur, çoğu zaman şeytanın oyuncağı olur. Şeytan bu insana açıktan günah işletemez ise, yaptığı hayırlara yönelir. Bu yolla mümini zarara sokmaya çalışır, bunu da genelde başarır. Şeytan ilim sahiplerine daha çok gizli günahları işletir. Onu gösteriş, kin, kibir, hased, gaflet, eşyaya aşırı muhabbet, makam hırsı, kendini beğenme, ameli ile övünme, insanları küçük görme gibi tesbiti güç, tedavisi zor günahlara daldırır. Başında bir mürşidi, çevresinde kendisini uyaracak kardeşleri olmayan kimse, asıl halini anlamadan ve bir çaresine bakamadan ölür gider. Sonuçta insan ağlar, şeytan güler.


KAYNAK: Seymes
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks