Kudüs… İnsanlık tarihinin paylaşamadığı, türlü hikmetlere mazhar, mazlum ve mahzun şehir... Koynunda barındırdığı tarih izlerinin silinmeye çalışıldığı, emziğinden yavrusunun koparılmaya çalışıldığı Kudüs… Hiç bitmeyen insanlık ve kültür dramının baş şehri Kudüs…
Kudüs hakkında yüzlerce yazılar yazılmıştır. Onu ve onda yaşananları yüzlerce kalem dökmüştür kağıda muhakkak. Ben de kısacık bir seyahatten göze çarpanları sizinle paylaşmak istedim.
Yavaş, yavaş ve parça, parça bölünmüş, sonra da yutulmuş bir coğrafya. Bana ilk bakışta “ dere ıssız, tilki bey” ata sözünü hatırlatıyor.
İkiye bölünmüş bir Kudüs. Bir tarafı sözde İsrail başkenti. Diğer taraf ise yine İsrail işgalinde, mahzunluğun had safhasında bir Filistin’in Kudüs’ü...
Sözde başkent olan Kudüs te neredeyse medeniyetin tüm şaşaası yaşatılmaya çalışılmış. Caddesi, kaldırımı, parkı, aracı ve binası ile. Diğer tarafta sefalet izleri karşılıyor insanı. İki Kudüs te de eşit olan tek şey var. Her yanda, her yana yönelen onlarca güvenlik kamerası…
Batı Kudüs’ün dağı taşı, doldurulmuş Yahudilerin lüks dubleks villaları ile tıklım tıkış. Neredeyse her ev ve araçta İsrail bayrağı asılı, kimisinde daha fazlaca… Tek bir Filistin bayrağı ise yok diğer tarafta, benim yakama taktığım rozetten başka sanki. Bu rozeti gören herkes şaşkınlıkla bakıyor bana ve hayretle. Filistinliler bile. Soramadan edemiyorlar.
- Türk?..
- Evet, deyince sanki Dünya onların oluyor.
- Esselamunaleyküm ve Rahmetullahu ve Berakatuhu
Filistin Halkı Türkiye deyince ağlayacak gibi oluyor. Sanki tüm ve tek umut Türkiye…
İbranice den başka tabela yok gibi. Meşhur marka logoları da dahil. Sadece sokak isimleri, üç sıra, İbranice, Arapça, İngilizce…
Kudüs te her adım tarih dolu. Boş yer yok. Üç dinin kültürü ile yoğrulmuş şehir keskin ve ağır bir din kokusu içinde.
Ve mahzun mescitler. Onlarcası yıkılmış, onlarcası kapatılmış, onlarcası cemaatsiz, ezansız, hocasız.
Garip kalmış Mescidi Aksa ve Kubbet’ül Sahra. Vakit namazlarında 3-5 sıra cemaat, Cuma günü yarım bir camii.
Ezan, kamet, namaz usulü aynen Türkiye gibi. Arabistan da ki ilk garipsemeleri yaşamıyor insan namaz esnasında.
Harem bölgesine giriş ve çıkış İsrail Askeri kontrolüyle mümkün. Yani namaz için Mescide giden İsrail Askerine tekmil vermek zorunda.
Gülen insan yok Filistin Kudüs’ün de. Türk gören her Filistinli ise ellerini sema ya kaldırıyor.
Sokaklar, çarşılar, yemekler, günlük hayatın akışı Türkiye ye o kadar benziyor ki. Belli ki Osmanlı Miraç Topraklarına silinemez kalemler çekmiş.
Onca Peygamberinin yaşadığı, gelip geçtiği ve kaldığı Kudüs te, görülen bu günkü manzaralar insanın akılını karmakarışık ediyor, toparlayamıyorsunuz kendinizi, hiçbir şeye odaklanamıyor insan. İnsanın içini kaos, yeis kaplıyor.
Ezan garip, mescidler garip, binalar garip, insanlar garip, İslam garip kalmış kısacası Kudüs te.
Adım adım yaşanan Yahudi istilası ve katliamı, hem Kudüs’ü hem Müslümanları yutmak üzere.
Gezdiğimiz sürece dilimizden dualar eksik olmadı ve ister istemez en çok yapılan dua “ Allah’ım, sen Kudüs’ü ve Filistinlileri kurtar” oldu…
Allah’ım, sen Kudüs’ü ve Filistinlileri kurtar.
Kudüs hakkında yüzlerce yazılar yazılmıştır. Onu ve onda yaşananları yüzlerce kalem dökmüştür kağıda muhakkak. Ben de kısacık bir seyahatten göze çarpanları sizinle paylaşmak istedim.
Yavaş, yavaş ve parça, parça bölünmüş, sonra da yutulmuş bir coğrafya. Bana ilk bakışta “ dere ıssız, tilki bey” ata sözünü hatırlatıyor.
İkiye bölünmüş bir Kudüs. Bir tarafı sözde İsrail başkenti. Diğer taraf ise yine İsrail işgalinde, mahzunluğun had safhasında bir Filistin’in Kudüs’ü...
Sözde başkent olan Kudüs te neredeyse medeniyetin tüm şaşaası yaşatılmaya çalışılmış. Caddesi, kaldırımı, parkı, aracı ve binası ile. Diğer tarafta sefalet izleri karşılıyor insanı. İki Kudüs te de eşit olan tek şey var. Her yanda, her yana yönelen onlarca güvenlik kamerası…
Batı Kudüs’ün dağı taşı, doldurulmuş Yahudilerin lüks dubleks villaları ile tıklım tıkış. Neredeyse her ev ve araçta İsrail bayrağı asılı, kimisinde daha fazlaca… Tek bir Filistin bayrağı ise yok diğer tarafta, benim yakama taktığım rozetten başka sanki. Bu rozeti gören herkes şaşkınlıkla bakıyor bana ve hayretle. Filistinliler bile. Soramadan edemiyorlar.
- Türk?..
- Evet, deyince sanki Dünya onların oluyor.
- Esselamunaleyküm ve Rahmetullahu ve Berakatuhu
Filistin Halkı Türkiye deyince ağlayacak gibi oluyor. Sanki tüm ve tek umut Türkiye…
İbranice den başka tabela yok gibi. Meşhur marka logoları da dahil. Sadece sokak isimleri, üç sıra, İbranice, Arapça, İngilizce…
Kudüs te her adım tarih dolu. Boş yer yok. Üç dinin kültürü ile yoğrulmuş şehir keskin ve ağır bir din kokusu içinde.
Ve mahzun mescitler. Onlarcası yıkılmış, onlarcası kapatılmış, onlarcası cemaatsiz, ezansız, hocasız.
Garip kalmış Mescidi Aksa ve Kubbet’ül Sahra. Vakit namazlarında 3-5 sıra cemaat, Cuma günü yarım bir camii.
Ezan, kamet, namaz usulü aynen Türkiye gibi. Arabistan da ki ilk garipsemeleri yaşamıyor insan namaz esnasında.
Harem bölgesine giriş ve çıkış İsrail Askeri kontrolüyle mümkün. Yani namaz için Mescide giden İsrail Askerine tekmil vermek zorunda.
Gülen insan yok Filistin Kudüs’ün de. Türk gören her Filistinli ise ellerini sema ya kaldırıyor.
Sokaklar, çarşılar, yemekler, günlük hayatın akışı Türkiye ye o kadar benziyor ki. Belli ki Osmanlı Miraç Topraklarına silinemez kalemler çekmiş.
Onca Peygamberinin yaşadığı, gelip geçtiği ve kaldığı Kudüs te, görülen bu günkü manzaralar insanın akılını karmakarışık ediyor, toparlayamıyorsunuz kendinizi, hiçbir şeye odaklanamıyor insan. İnsanın içini kaos, yeis kaplıyor.
Ezan garip, mescidler garip, binalar garip, insanlar garip, İslam garip kalmış kısacası Kudüs te.
Adım adım yaşanan Yahudi istilası ve katliamı, hem Kudüs’ü hem Müslümanları yutmak üzere.
Gezdiğimiz sürece dilimizden dualar eksik olmadı ve ister istemez en çok yapılan dua “ Allah’ım, sen Kudüs’ü ve Filistinlileri kurtar” oldu…
Allah’ım, sen Kudüs’ü ve Filistinlileri kurtar.