Kuran'ın Bariz Vasfı:Açıklık

mavigezegen

New member
Kuran, kendinden önce gönderilen kitaplar gibi değildir. O'nda apaçık belli olan şeylere aykırı olup da aşırı te'villere yol açacak hiçbir şey yoktur. Kuran'da ilmi konularla ilgili dikkati çekecek bir uygunluk vardır. Kuran'ın bariz bir vasfı açıklıktır. O'nda herhangi bir olayın vuku zamanı gibi ihtilaf edilebilecek ya da idrak edilmesinden ümit kesilecek konular yoktur. Bununla beraber İslam, ilk devrelerinde düşmanlarının hilelerine maruz kaldı. Bunlar kendilerini müslüman göstererek, kendi kitaplarından saf kalpli müslümanlara birtakım esassız şeyler anlattılar. Müslümanlar da bunlara inanıp, aldanarak anlattıklarını kitaplarına yazdılar. Kendilerinin hak kitabını bir tarafa bıraktılar. Çünkü halkın avam kısmının kalpleri daha ziyade hurafelere meyillidir. Bu şekilde haberlere yalan yanlış şeyler karışmış oldu.

Biruni, Tümer, 172,173
 
Müslümanlar da bunlara inanıp, aldanarak anlattıklarını kitaplarına yazdılar. Kendilerinin hak kitabını bir tarafa bıraktılar. Çünkü halkın avam kısmının kalpleri daha ziyade hurafelere meyillidir. Bu şekilde haberlere yalan yanlış şeyler karışmış oldu.

Biruni, Tümer, 172,173

Burasını tam anlamadım. 1.Müslümanlar hangi kitaplarına yazdılar? 2. Halkın avam kısmı, hangi kısmı?
 
Mavigezegen kardeşim, asıl mesele şöyle olmak lazımdır:

İsrailiyatın bir taifesi ve hikmet-i Yunaniyenin bir kısmı, daire-i İslâmiyete duhul etmeleriyle, din süsüyle görünerek, efkârı ihtilâle verdiler. Şöyle ki:
O necip kavm-i Arap, zaman-ı cahiliyette bir ümmet-i ümmiye idi. Vakta ki içlerinden hak tecellî edip istidad-ı hissiyatları uyandı da, meydanda yol açan din-i mübîni gördüklerinden, umum rağabat ve meyilleri, yalnız dinin mârifetine inhisar eylediler. Fakat kâinata olan nazarları teşrihat-ı hikemiye nazarıyla değil, belki istitraden, yalnız istidlâl için idi. Onların o hassas zevk-i tabiîlerine ilham eden, yalnız onların fıtratlarına münasip olan geniş ve ulvî muhitleri ve safî ve müstaid olan fıtrat-ı asliyeleri tâlim ve terbiye eden yalnız Kur'ân idi. Bundan sonra kavm-i Arap, sair akvamı bel' ettiği gibi, milel-i sairenin malûmatları dahi Müslüman olmaya başladığından, muharrefe olan İsrailiyat ise, Vehb, Kâ'b gibi ulema-i ehl-i kitabın İslâmiyetlerinin cihetiyle Arapların hazain-i hayalâtına bir mecrâ ve menfez bularak o efkâr-ı safiyeye karıştılar. Hem sonra da ihtiram dahi gördüler. Zira ulema-i ehl-i kitaptan İslâmiyete gelenler, İslâmiyet şerefiyle gayet celâlet ve tekemmül ettiklerinden, malûmat-ı müzahrefe-i sabıkaları makbule ve müselleme gibi oldular, reddedilmedi. Çünkü İslâmiyetin usulüne musadim olmadığından, hikâyat gibi rivayet olunurken, ehemmiyetsizliği için tenkitsiz dinlenirlerdi. Fakat-hayfâ!-sonra hak olarak kabul edildiler, çok şübeh ve şükûkâta sebebiyet verdiler.
 
Burasını tam anlamadım. 1.Müslümanlar hangi kitaplarına yazdılar? 2. Halkın avam kısmı, hangi kısmı?

Mavigezegen kardeş doğru söyler. Yahudilerden Müslüman olmuşlardan bir kısmı çok hürmet gördü. Yahudi iken sahip oldukları malumatları hikaye gibi anlattılar. İslamın esaslarına bir saldırı olmadığı için Sahabi hürmeten dinledi, red etmedi. Malesef daha sonra bu hikayeleri avam hakikat gibi anlatmaya başladı. Bir zaman sonra o israiliyata ait hurafeler kitablara dahil oldu. Hakikat gibi kabul edilen oldu.

Avam ise sınıf değil İlmi olan ile olmayan arasındaki farkı belirtmek içindir.
 
Benim bilidiğime göre onlar niyetlerini gerçekleşdirmek için İslam içinde yeni mezhebler, tarikatlar yaratarak aslında olmayanı olan gibi gösterirler. Yalnız yahudiler deyil,hristiyanlar da yapar.Bir müslümanın da "bilmedim" diye bir özürü yok ve olmamalı bence. Yani beşikden kabir evine kadar öğrenmeli,araşdırmalı ve okumalı.
Avam kısmın sınıf olmadığı belli. Kardeşimizin bahs etdiği kısım bence tembel kısım ki, araşdırmadan güvenilirmi,güvenilemezmi diye bakmadan inanıyor ve başkalarını inandırmağa çalışıyor.
 
Benim bilidiğime göre onlar niyetlerini gerçekleşdirmek için İslam içinde yeni mezhebler, tarikatlar yaratarak aslında olmayanı olan gibi gösterirler. Yalnız yahudiler deyil,hristiyanlar da yapar.Bir müslümanın da "bilmedim" diye bir özürü yok ve olmamalı bence. Yani beşikden kabir evine kadar öğrenmeli,araşdırmalı ve okumalı.
Avam kısmın sınıf olmadığı belli. Kardeşimizin bahs etdiği kısım bence tembel kısım ki, araşdırmadan güvenilirmi,güvenilemezmi diye bakmadan inanıyor ve başkalarını inandırmağa çalışıyor.

Fikirlerinde çok doğrusun. Bir müslümanın bilmiyordum deme gibi bir bahanesi yok. Nasıl ki beşeri hukukta bir suç işlendiğinde kanunu bilmiyordum deme şansı yoksa, bir müslüman da Kuran'ı bilmiyordum diyemez.

Kaldı ki Kuran'dan sadece müslümanlar değil, tüm insanlık sorumludur. Her insan Allah'ın verdiği aklı kullanarak doğruyu bulmak, araştırmak ve öğrenmek zorundadır.

Selametle.
 
Bu yazıdan ne murad edilmiş doğrusu anlayamadım. Kur'an ı Kerim'im yüceliği ve azizliği muhakkak ki tartışılmaz, ilahi kitaptır ama;

Kuran, kendinden önce gönderilen kitaplar gibi değildir.

Kur'an dan önce ki kitaplar hakkında ne kadar bilgi var? Tahrif edilmemiş hangi eski ilahi kitap var? Yahut bu kitaplarda ki açık olmayan hiç mi bir konu yok ya da Kur'an da izah isteyen bir ayet yok mu?

O'nda apaçık belli olan şeylere aykırı olup da aşırı te'villere yol açacak hiçbir şey yoktur.

Mesela şu ayet için ne dersiniz? İzah gerekmiyor mu?


Cinlerden bir ifrit , ”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi.

Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur.





Kuran'da ilmi konularla ilgili dikkati çekecek bir uygunluk vardır. Kuran'ın bariz bir vasfı açıklıktır. O'nda herhangi bir olayın vuku zamanı gibi ihtilaf edilebilecek ya da idrak edilmesinden ümit kesilecek konular yoktur.

Ve ya şu ayette ki zamanı Kur'an bize anlatmış?...

Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.
Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.


Bununla beraber İslam, ilk devrelerinde düşmanlarının hilelerine maruz kaldı. Bunlar kendilerini müslüman göstererek, kendi kitaplarından saf kalpli müslümanlara birtakım esassız şeyler anlattılar.

Bunların olması mümkündür. Çaresi nedir?


Müslümanlar da bunlara inanıp, aldanarak anlattıklarını kitaplarına yazdılar.

Kim kime nasıl inandı ve inandığı ile ne yazdı? Bunun örneklerle, kişilerle ve zamanla izah edilmesi iddiaya hak kazandırır...

Kendilerinin hak kitabını bir tarafa bıraktılar. Çünkü halkın avam kısmının kalpleri daha ziyade hurafelere meyillidir. Bu şekilde haberlere yalan yanlış şeyler karışmış oldu.

Biruni, Tümer, 172,173

İşte aksine... Kur'an ı anlayacak ilimden yoksun, gerçeği anlamayıp, ilim sahibi olmadan sırf meallerle ahkam kesen, tam anlayanlardan değil, yarım yamalak anlayanlardan ve kulak dolgunluğu ile fetva veren, ayetlerin tevilini kendi hesabına çeviren insanlardadır kabahat. Kur'an ın tam tamına, eksiksiz anlaşılabilmesi için gerekli şartlar yerine getirilmeden "Kur'an apaçık bir kitaptır" mantığı ile her farklı kafa, farklı bir mantık ve sonuç çıkarır...
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks