بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Allah Teala'ya hamd olsun. Efendimiz Muhammed (s.a.v.)'e, O'nun âl ve ashabına ve davetini kıyamet gününe kadar yayanlara salât ve selâm olsun.
Aziz kardeşlerim! Sizleri Allah'ın yanında mübarek olan bir selâmla selâmlarım: Allah Taala'nın selâm, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
Aziz kardeşlerim! Önce Mısır'da sonra da İslâm alemindeki Müslüman cemaatleri arasında, sırf amelî yönden meydana gelen çelişmeleri uzun müddet düşündüm. Mü'min ruhların buluşacağı, faal kalblerin yöneleceği ve beklenen kalkınmanın dayanacağı yüksek hedef etrafında toplanmak için yapılacak işleri uzun uzadıya araştırdım.
Kardeşlerim! İslâm Dîni birleşme ve toplanma dinidir .
Kur'an-ı Kerim, geçmiş peygamberlerin davetlerini insanların gözü önüne koyarken İslâmî kaide ve esaslara uygun olan hükümlerini alıyor.
«Ey Muhammed sana geçmiş kitapları tasdik eden ve onları» muhafazası altına alan Kur'an'ı hak olarak indirdik. Onların aralarında Allah'ın intiirdiğiyle hükmet. Onların heva ve heveslerine uyarak sana gelen haktan sapma!»
«Ey Muhammed Allah sana geçmiş kitapları tasdik eden hak bir kitap indirdi. İnsanların hidayete ermesi için daha önce de Tevrat ve İncil'i indirmişti. Şimdi ise, hak ile bâtılı ayıran Kur'an'ı indirdi.»
Mademki Allah Teala nın Kitabı daha önce inen davetleri tasdik ediyor. O halde onlarda geçenleri insanlara bir ibret ve faydalı ders elması ve kendi davetlerinin kaidelerini hatırlamaları için sergilemesi normaldir. Bu O'nun geçmiş Peygamberlerin getirdikleri daveti ele alma sebeplerinden sadece biridir.
Aziz kardeşlerim! Ruha hitabeden davet, davetlerin en kuvvetlisidir. Milletlerin bir hayattan başka bir hayata, bir halden başka bir hale dönmelerininsebebi, ruhlara ve kalblere ulaşabilen ruhî davettir. Ruha hitabeden davet, insanların kalblerine ve ruhlarına yerleşince, bedenler, kuvvetler ve mevhibeler, insanların inandıkları o ruhî gücün gerçekleşmesi için çalışırlar.
Çeşitli milletlerin hayatında, tarihin yönünü değiştiren şey, ruha hitabeden davetlerdir. Sadece idarî düzeltmeler, felsefî görüşler, ilmî başarılar, milletlerin durumunu değiştirmez. Onları, halden hale, yaşayıştan yaşayışa sevkeden ruhî davetlerdir Rabbani davetlerin insanların kalkınmasındaki yeri gayet açıktır.
Dostlarım! İnsanlar gene! yaşayışlarında, yollarına, akıl ve ruhlarının verdiği ışık ile devam ederler. Ancak bu ışık zayıftır. Bütün hakikatleri idrâk etmeye yetmez. Bazı hakikatleri idrâk etse bile, özelliklerini kavrayamaz. Eksiktir, meseleleri doğru değerlendiremez. İşte bu yüzden, Allah Teala'nın rahmeti yetişerek, insan aklını, Peygamberler ve onlara gönderdiği vahy ile destekledi. Vahy yavaş yavaş iniyor, Peygamberler ise onu insanlara ulaştırıyordu.
İlâhî davet başkalarına benzemez. Onun insan ruhundaki etkisi çok derindir, o alîm ve habîr olan Allah Teala tarafından geldiği için her türlü hatadan masundur. O, Allah Teala'nın insanlara bir rahmetidir.
Kardeşlerim! Bu başlangıçtan sonra kendi kendimize şu soruyu soruyoruz: Kur'an-ı Kerim'in getirdiği genel davet nedir?
Bu daveti öğrenmemiz için onu yüklenenleri öğrenmemiz gerekir. Bu davetleri yüklenenler, Aliah Teala'nın insanlara gönderdiği Peygamberlerdir. Kur'an-ı-Kerim bu peygamberlerden yirmibeşinin kıssasını bize nakletmiş, birçoklarını da bizden gizlemiştir.«Onlardan bir kısmını sana anlattık, bir kısmını
anlatmadık .
En'am Sûresi'nde onsekiz peygamberin ismi geçmektedir.
«Bu İbrahim'e kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz dilediğimizin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki, Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi iyi büendir.»
«Biz İbrahim'e İshak'ı ve Yakub'u bahşettik. Daha önce Nuh'u ve soyundan olan Davud'u, Süleyman'ı, Eyvub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u da doğru yola sevk etmiştik. İşte biz iyilikte bulunanları böyle mükâfatlandırırız.» «Zekeriyya, Yahya, İsa ve Ilyas'ı da hidayete erdirdik. Hepsi de salih kullarımızdandır..»
«ismail, Elyasa, Yunus ve Lût'u da hidayete erdirdik. Hepsini de âlemlerden üstün kıldık.» ( Diğer âyetlerde ise; Hûd, Salih, Şuayib, Zülküfe, idrisve son peygamber plan Muhammed (s.a.v.) zikredilmiştir.
İlâhî davetin bir özelliği de onu yüklenenleri Allah Teala'nın seçmesidir.
Peygamber, Allah Taala'nın daveti için seçtiği;. doğmazdan önce başlayıp Peygamberlik gelinceye kadar özel terbiyeye tâbi tuttuğu, O'na özel bir görev yüklediği insandır. «Allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçer.» «Allah peygamberliğini nereye vereceğini daha iyi bilir.»
Peygambere Allah tarafından hidayet gelmiş ve hak gösterilmiştir.
Aziz kardeşim, Kur'an'daki genel davetleri öğrenmek için şu dört hususu incelemek lâzımdır:
1 — Davetin özelliği;
2 — Peygamberin şahsiyet ve mahiyeti;
3 — Peygamber gönderilen kavmin tutumu;
4 — Davetinin başarıya ulaşması için Peygamberin kullandığı vasıtalar.
Bu dört hususu incelediğinde Allah Taala'nın izniyle mükemmel denilecek bir neticeye ulaşırsın. Kur'an-ı Kerim'de zikri geçen davetleri bu taksimin ışığında incelediğin zaman, bazılarını geniş bir şekilde ele aldığını, bazılarına da kısa ve öz olarak temasettiğini görürsün. Burada şunu da bil, bu davetlerin bazılarının eseri hâlâ devam ederken bazıları yok olmuş, sadece hatırlamamız için Kur'an-ı Kerim'de zikri geçmiştir.
Kur'an'da geçen en büyük davetler Nuh, İbrahim, Mûsa, İsa (a.s.) ile efendimiz Muhammed (s.a.v.)'in davetidir. Bu beş davet Kur'an-ı Kerim'de gayet geniş olarak açıklanmıştır.
Yukardaki davetlere geniş yer yerilmesinin sebebi gayet açıktır.
Çünkü Nuh (a.s.)'ın daveti, büyük bir kâinat hadisesinden önce başlayıp insanoğlunun yeniden istikrar ettiği zamana kadar devam etti. İbrahim (a.s.)'in daveti ise, Nuh (a.s.)'u takib eden birçok davetten sonra gelip, davetlerin "temeli olan tevhid akidesini sağlamlaştırdı. Daha sonra gelen Musa (a.s.) ise kâinatta büyük bir görev yüklenmek üzere Yahudüer'e gönderildi. İsa (a.s.)'nın da milletleri yönlendirmede büyük rolü olacağını Allah Taala biliyordu. Allah Tc-ala, Efendimiz Muhommed (s.a.v.)'in davetinin de en büyük ve son davet olmasını, bütün faziletleri içinde toplamasını, bütün milletlere şâmil olmasını murat etti. Davetin kitabı olarak da Kur'an-ı Kerim'i indirdi. Kur'an-ı Kerim'in de, davetin kitabı olduğuna göre, davetin esaslarını geniş olarak anlatması gayet normaldir.
Kur'an-ı Kerim'de geniş yer verilen davetlerden Nuh (a.s.)'un davetini hep beraber inceleyelim:
Nuh (a.s.)'un daveti kâinatı incelemek, puta tapmayı terketmek ve Aliah Teala'nın birliğini kabul etmek gibi esaslara dayanmaktaydı. Nuh (a.s.) gelerek kavminden puta tapmaktan vaz geçmelerini, Allah Taala'nın yarattığı büyük kâinatı düşünmelerini ve Allah'a yönelmelerini istemişti. Kısacası Nuh (a.s.)'un daveti öz tevhid ve samimiyetle Allah'a yönelmeye dayanmaktaydı. Kur'an-ı Kerim bu daveti geniş bir şekilde ele almıştır. Nuh (a.s.)'un davetini gayet açık olarak savunduğunu, güçlü bir hitabeye sahip olduğunu, muhaliflerine karşı sert bir tutum izlediğini, 950 sene yılmadan davetini devam ettirdiğini, bütün zorluklara karşı davetini tebliğden yılmadığını, kavminin ise çok kaba ve katı kalbli olduğunu, aralarından pek azının iman ettiğini açıklamaktadır.
Nuh (a.s.) davetini tebliğ ederken delil, mantık, açık ve kuvvetli mücadele, metodlarını kullanıyordu. Buna rağmen davetini kabul etmeyen kavminden umudunu kesti ve onlara beddua etti. Bunun üzerine Allah, O na yardım ederek O'nu ve O'nunla beraber iman edenleri büyük tufandan kurtardı.
Şimdi de Nuh (a.s.)'un davetinin bazı yönlerini Kur'an-ı Kerim'de takip edelim. «Doğrusu biz Nuh'u kavmine peygamber olarak gönderdik. O, kavmine: «Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Ancak Allah'a ibadet edin. Ben sizin için can yakıcı bir günün azabından korkarım.»
«Nuh'un kavminden ileri gelen kafirler «Seni ancak bizim gibi beşer olmak görüyoruz. İçimizden sana basit görüştü en adi kimselerden başkasının tâbi olduğunu görmüyoruz. Sizin bizden bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Büokis yalancı olduğunuzu sanıyoruz» dediler.»
Nuh (a.s.) ile kavmi arasındaki mücadele böyle devam ettikten sonra kavmi: «Ey Nuh, bizimle mücadele ettin ve mücadelede ileri gittin. Eğer doğru söyleyenlerden isen tehdit ettiğin o azabı bize getir.» dediler.» (379) Bir daveîçinin davet ettiği hayrın kendi elinden gerçekleşmesi tabiatıyla arzulcnan bir husustur. Bu yüzdendir ki, Allah Taala : «Daha önce iman edenlerden başka kavminden hiç bir kimse iman etmeyecektir. Yaptıklarından dolayı sakın üzülme»(380) buyurarak O'nu teselli etti. Daha sonra kavminden kurtuluş yolunu O'na gösterdi. «Gemiyi murakabemiz altında vahyettiğimiz gibi yap. Zalimler hakkında bana dua etme. Çünkü onlar boğulacaktır.» (381) Nuh, Rabbi'nin emrini yerine getirmek-için gemi yapmaya başladı. Kavmi bu hareketinden dolayı O'nunla alay ediyordu. «Nuh gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler, O'na her uğradıklarında, O'nunla alay ediyorlardı.
Nuh dedi ki: «Eğer siz bizimle alay ediyorsanız, biz de bizimle alay ettiğinizgibi sizinle alay edeceğiz.» (382) Helak olma vakti gelince Allah Taaia'nm emri geidi. «Emrimiz gelip su, ö tandırdan fışkırmaya başlayınca Nuh'a: «Her hayvan türünden birer çift, daha önce helakine hükmettiğimiz hariç aile fertlerini ve iman edenleri gemiye yükle.» demiştik. Nuh, kavminden iman ederlere dedi ki: «Siz gemiye binin onun yürümesi de durması da Allah'ın ismiyledir. Şüphesiz ki Rabbim çok defeden ve çok bağışlayandır.» Gemi onlarla dağlar gibi yükselen dalgalar üstünde seyrediyordu. O sırada Nuh, gemiden ayrı bir yerde bulunan oğluna : «Ey oğulcağızım bizimle beraber gemiye bin, kâfirlerle beraber olma» diye seslendi.»
Kur'an bu kıssayı bize anlatırken, Nuh (a.s.) kavminin ne kadar katı kalbli olduklarını, hatta oğlu ile karısının bile kâfirlerle beraber olduğunu gösterdi. İşte: «Oğlu: «Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım» dedi. Nuh: «Bugün Allah'ın esirgediği hariç O'nun hükmünden koruyacak hiç bir şey yoktur.» dedi. Nihayet oğulla baba arasına bir dalga girdi. Böylece oğul boğulanlardan oldu.» (384) diyor. İşte O'nun karısı ile Lut (a.s.) karısı. Allah Taala onların hakkında şöyle buyuruyor: «Onlar salih kullarımızdan iki kulumuzun nikâhı altında İdiler. Kocalarına ihanet ettiler. Bu iki peygamber Allah tarafın-dan karılarına inen azaba engel olamadılar.»
Nuh (a.s.)'un oğlu babasından ayrıldı, Nuh (a.s.) evlatlık bağının tesiriyle Rabbine şöyle nida etti: «Ey Rabbim, şüphesiz ki oğlum ailemdendi, senin ailemi helak etmeme vaadin haktır. Sen hükümdarların en adilisin.» dedi. (386) Nuh (a.s.)'un bu isteği, bir hikmeti açıklıyordu. Oğlu, O'nun davetine karşı gelmişti. «O iyi olmayan bir amel sahibidir.»
Bu âyet bize akide ehlinin arasındaki alâkanın neseb ve akrabalık olmayıp, iman ve prensipler olduğunu açıklıyor. «Mü'minler ancak kardeştirler.» (388) «Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz. Allah kalblerinizi birbirine ısındırdı da O'hun nimetiyle kardeşler oldunuz.»
Resulullah (s.a.v.) «Selman bizdendir. Ehlibeyttendir.» buyurarak Acem olan Selman'ı Peygamber ailesine katmıştır. Ebu Leheb ise, Resulullah'ın amcası olmasına rağmen inkâr etmesi, aradaki akrabalık bağını koparmaya yetti. «Elleri kurusun Ebu Leheb'in.» (390) Nuh (a.s.)'un daveti şu hitabı mübin ile sona erdi: «Ey Nuh, bizden sana ve seninle birlikte olan ümmetlere verilen emniyet ve bereket içinde in.» (391) Nuh (a.s.) ve kavminden iman edenler Allah Taala'-nın selâmeti ve bereketi ile toprağa ayak bastılar.
Aziz kardeşlerim! Nuh (a.s.) daveti öz tevhide ve insan ruhunu şirk ve zulümden kurtarmaya yönelik bir akideye dayanmaktaydı. Kavminin kabalığı yüzünden Allah Teala O'nu «Ey Nuh, bizden sana ve seninle birlikte olan ümmetlere verilen emniyet ve bereketler İçinde in.» (392) buyurmakla mükâfatlandırdı,
Allah TEala'dan bizleri bağışlamasını istiyorum. Efendimiz'e ve O'nun âl ve ashabına salât ve selâm olsun.
Hasan El Benna r.a -RİSALELER-