KADERIMDE VARSA NEDEN SUCLUYUM?
"Kaderimden kaçamam, yazılan başa gelir, olacak denen olur. Öyleyse günahımdan dolayı niçin suçlu sayılıyorum?" diye düşünenler hiç de az değil. Bu mantığın, mesuliyetten kurtulmak isteyen bir suçluya ait olduğu gün gibi ortada.
İşte formül: Suçu kadere yükle ve rahatla! Adil bir hakem olan vicdanın, bu düşünüş biçimiyle huzura kavuşacağını sanmıyorum.Çünkü, yapıp ettiklerimizin dikkatli bir şâhididir O. Şüphesiz bir "kader kanunu" vardır ve hükmünü yürütür, ama "irade" de bir kanundur. Her günahı isteyip dileyerek işlediğimizi nasıl unutabiliriz? Alınyazımızı okuyamıyoruz, kaderde olanı bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz, önümüzde biri iyi, diğeri kötü iki yol bulunduğu.
Asla inkâr edemeyeceğimiz irademizle birinden gidiyoruz. Giderken de nefsimizden başka bir zorlayıcı olmadığını pekâla hissediyoruz. Önce değil, ancak herşey olup bittikten sonra öğreniyoruz alın yazımızı. Şu misâlin meselemize ışık tutacağına inanıyorum.
Hârika bir kameraman düşünelim. Diyelim ki, bu adam, bizim gelecekteki on günlük hayatımızı gizlice filme aldı. Yani o on günlük yaşayışımızı önceden bildi.Biz de film olayını öğrendik, ama bantta neler olduğunu bilmiyoruz. Onbirinci gün filmi bize gösterdi. İşlediğimiz hataları, günahları ve suçları seyrettik. Kameramana, "Sen bizim on günlük geleceğimizi bilmesen, görüntülemesen, biz bu suçları işlemezdik" diyebilir miyiz?
Teşbihte hata olmasın, Allah da, bizim ömrümüz boyunca yapacaklarımızı "Ezel" kamerasıyla "Levh-i Mahfuz" denilen bir banda alıyor. Fakat biz o filmde neler bulunduğunu asla bilmiyoruz. Bu tesbit hareketimize, niçin tesir etsin! Gerçek bu olunca, mesuliyet elbette bizimdir. Hür irademizle kötüyü seçip, günah işlediğimiz için suçlanıyoruz, başka şey için değil."Kaderimde yazılıysa suçum ne?" demeye hiç hakkımız yok. İsteyerek suç işlemek "suç" değilse, suç ne peki?
Bize düşen, günahımıza tevbe etmek, affı için yalvarmak ve güzel ameller işleyip cezadan kurtulmaya çalışmak. Dahası cehennem benzeri bir pişmanlık ateşiyle yanıp kavrulmak! Suyun güç yetiremediği temizliği bazen ateş yapar. Suçu kadere yüklemeye çalışmakla ancak kendimizi aldatabiliriz. Allah´ı asla!
Kader mes´elesi, teklif ve mes´uliyetten kurtarmak için değil, belki fahr ve gururdan kurtarmak içindir ki, îmana girmiş. Cüz-i ihtiyari, seyyiata merci olmak içindir ki, akideye dahil olmuş.Yoksa mehâsine masdar olarak tefer´un etmek (gururlanmak) için değildir.
********** Bediüzzaman**************
"Kaderimden kaçamam, yazılan başa gelir, olacak denen olur. Öyleyse günahımdan dolayı niçin suçlu sayılıyorum?" diye düşünenler hiç de az değil. Bu mantığın, mesuliyetten kurtulmak isteyen bir suçluya ait olduğu gün gibi ortada.
İşte formül: Suçu kadere yükle ve rahatla! Adil bir hakem olan vicdanın, bu düşünüş biçimiyle huzura kavuşacağını sanmıyorum.Çünkü, yapıp ettiklerimizin dikkatli bir şâhididir O. Şüphesiz bir "kader kanunu" vardır ve hükmünü yürütür, ama "irade" de bir kanundur. Her günahı isteyip dileyerek işlediğimizi nasıl unutabiliriz? Alınyazımızı okuyamıyoruz, kaderde olanı bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz, önümüzde biri iyi, diğeri kötü iki yol bulunduğu.
Asla inkâr edemeyeceğimiz irademizle birinden gidiyoruz. Giderken de nefsimizden başka bir zorlayıcı olmadığını pekâla hissediyoruz. Önce değil, ancak herşey olup bittikten sonra öğreniyoruz alın yazımızı. Şu misâlin meselemize ışık tutacağına inanıyorum.
Hârika bir kameraman düşünelim. Diyelim ki, bu adam, bizim gelecekteki on günlük hayatımızı gizlice filme aldı. Yani o on günlük yaşayışımızı önceden bildi.Biz de film olayını öğrendik, ama bantta neler olduğunu bilmiyoruz. Onbirinci gün filmi bize gösterdi. İşlediğimiz hataları, günahları ve suçları seyrettik. Kameramana, "Sen bizim on günlük geleceğimizi bilmesen, görüntülemesen, biz bu suçları işlemezdik" diyebilir miyiz?
Teşbihte hata olmasın, Allah da, bizim ömrümüz boyunca yapacaklarımızı "Ezel" kamerasıyla "Levh-i Mahfuz" denilen bir banda alıyor. Fakat biz o filmde neler bulunduğunu asla bilmiyoruz. Bu tesbit hareketimize, niçin tesir etsin! Gerçek bu olunca, mesuliyet elbette bizimdir. Hür irademizle kötüyü seçip, günah işlediğimiz için suçlanıyoruz, başka şey için değil."Kaderimde yazılıysa suçum ne?" demeye hiç hakkımız yok. İsteyerek suç işlemek "suç" değilse, suç ne peki?
Bize düşen, günahımıza tevbe etmek, affı için yalvarmak ve güzel ameller işleyip cezadan kurtulmaya çalışmak. Dahası cehennem benzeri bir pişmanlık ateşiyle yanıp kavrulmak! Suyun güç yetiremediği temizliği bazen ateş yapar. Suçu kadere yüklemeye çalışmakla ancak kendimizi aldatabiliriz. Allah´ı asla!
Kader mes´elesi, teklif ve mes´uliyetten kurtarmak için değil, belki fahr ve gururdan kurtarmak içindir ki, îmana girmiş. Cüz-i ihtiyari, seyyiata merci olmak içindir ki, akideye dahil olmuş.Yoksa mehâsine masdar olarak tefer´un etmek (gururlanmak) için değildir.
********** Bediüzzaman**************