“Kabir Ehlinden Yardım İsteyiniz” Sözü, Gerçekten Sâbit Bir Hadîs midir?

MOLLA

New member
“Kabir Ehlinden Yardım İsteyiniz”



Sözü, Gerçekten Sâbit Bir Hadîs midir?






Hüseyin AVNÎ









hamdele




Bundan Sonra…
Bu mes’ele de husûsan zamanımızdaki câhil ve edebsiz neslin ALLAH dostlarına saldırdıkları ve etlerini ısırıp yemeyi ma’rifet saydıkları, dolayısıyla da zehirlenip bir yana yığıldıkları ve kokuşan leşleriyle insanları rahatsız ettikleri bir mes’ele… Bu süâli cevâblamadan önce, yine mes’eleyle çok yakın alâkası bulunması sebebiyle bilhassa beş noktanın açıklık kazanması îcâb eder:
--------------------------------------------


Birinci Nokta



Rü’yâ, Keşif ve İlhâm Yolu İle Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’den Hadîs Alınabilir mi?

--------------------------------------------
Rü’yâ, Keşif ve ilhâm yolu ile Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’den hadîs alınabilir, diyen birçok hadîs, fıkıh ve akâid âlimi vardır. Bu keşif ile elde edilen hadîsler, hadîs kitâblarındaki senedli hadîsler ise, onları te’yîd ve takviye etmiş olurlar; değilse, diğer Şer’î delîllerin sırları, îzâhları ve tefsîrleri mesâbesinde sayılırlar. Onlardan artık şeyler olmazlar. Bir nevi Kıyâs gibi olurlar. Yani hüküm isbât eden değil, var olan, fakat her yanıyla değilse de bir veya birkaç yanıyla gizli kalan hükmü ortaya çıkaran mâhiyyetde olurlar.
Kabirlerdekinden yardım isteyin sözünün, kabir ziyâreti ve tevessül hadîslerinin, sırlarına, îzâhlarına ve tefsîrlerine dâir, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem tarafından bazı yakîn dostlarına bildirilen bir hadîs olma ihtimâli de vardır. Meselâ, Bilal b. Haris’in Osman b. Huneyf’ın öğrettiği kişi’nin, Taberânî, Ebû Bekr b. Mukri’, Ebû’ş-Şeyh’inile Utbî’ninhaber verdiği bedevî’nin yaptıkları gibi yapın,denilmiş olabilir. Onlar da ölüden bir çeşit yardım istemişlerdi ve istedikleri yardımı görmüşlerdi. Bunda ard niyyetli olmayan akıllı ilim sâhibleri için inkârı gerektirecek hiç bir yan yoktur.

 
Moderatör tarafında düzenlendi:
İkinci Nokta

Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’i Ölümünden Sonra Uyanık İken Görebilir miyiz?

--------------------------------------------
Muhaddis, Hâfız, fakîh, (birçoklarına göre de) müctehid olan İmâm Celâleddîn es-Süyûtî bu husûstaki risâlesinde hulâsa olarak şöyle diyor:
Hâl sâhiblerinin, ölümünden sonra Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i uyanıkken görmeleri, hakkında bana çokça soru soruldu. İlimde (sağlam basan ve doğruya giden) ayağı olmayan zamane ehlinden bir taife bunu inkârda ileri gittiler, garibsediler ve imkânsız buldular. Bu yüzden bu risâleyi yazdım ve ona, Tenvîru’l-Halek Fî İmkâni Ruyeti’n-Nebiyyi vel-Melek ismini verdim. Bu husûsta sahîh hadîslere tutundum.
Buhârî,Müslim ve Ebû Dâvud,Ebû Hureyre radıyellahu anhu'dan Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurdu(ğunu) söylediğini rivâyet ettiler:
“Beni rü'yâda gören uyanıkken de görecektir. Zîrâ şeytân benim kılığıma giremez. Bu rivâyetin benzerini, Dârimî ve Taberânî de rivâyet ettiler.
Âlimler, Beni uyanık iken de görecektir, sözünün ma'nâsında ilim sâhiblerinin değişik görüşlerinin olduğunu söylemişlerdir.
Kimileri, bu söz, Beni Kıyâmet'te de görecektir, ma'nâsındadır, demişlerse de buna i'tirâz edilmiş ve böyle bir sınırlandırmada fayda yoktur. Zîra, Ümmet’in tamamı, rü'yâda gören ve görmeyenlerin hepsi, Kıyâmet’te onu görecektir, denilmiştir.
Kimileri, Ona îmân edip de O’ndan uzakta olduğu için O’nu göremeyenlerin, rü'yâsında gördüklerinden dolayı ölmeden evvel O’nu mutlaka görecekleri müjdeleniyor, demişlerdir.
Kimi âlimler de, hadîsi zâhiri ile almış ve te’vîl etmemişlerdir. Kim onu rü'yâda görürse uyanıkken de görür, yani kafasındaki gözleriyle demişlerdir.
Kimileri ise, kalb gözüyle görür demişlerdir. Bu iki görüşü, Kadı Ebû Bekr İbnü’l-Arabî anlatmıştır.
İmâm Ebû Muhammed, İbnü Ebî Cemre, Buhârî’den seçtiği hadîsler üzerinde yazdığı şerhlerde şöyle demiştir: Bu hadîs, O’nu rü'yâda iken görenin uyanıkken de göreceğini ifâde ediyor. Bu, yaşadığı zamanla öldükten sonraki zamanı da içine alır mı? Yoksa yaşadığı zamanla sınırlı mıdır? O’nu (rü'yâda) her gören için midir? Yoksa O’nun Sünnet’ine uyan, ehliyetli kimse için mi söz konusudur? Lafız umûm/genellik ifâde ediyor. Onu husûsileştirecek delîl bulunmadan bazılarına hâs/özel olduğunu kim iddiâ ederse, lüzûmsuz bir zorlamaya ve zorakiliğe girmiş olur.
İnsanlardan biri bu lafzın âmm/genel olabileceğini tasdîk etmedi ve aklınca ahkâm kesti; diri olan, ölen kimseyi, dünyada diri olarak nasıl görebilir?dedi. Bu sözde iki tehlikeli yan vardır. Birincisi, hevâdan konuşmayan, sâdık olan Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in sözünü tasdîk etmemek, ikincisi de, kadir olan Allah celle celâlühû’nun kudretini ve kudretinin (her şeyi) âciz bırakan (birşey) olduğunu bilmemesi.. Bu kişi, Bakara sûresindeki inek kıssasını, Allah celle celâ-luhu’nun nasıl, o ölüye, ineğin bir parçası ile vurun ve Allah ölüyü işte böyle diriltir, dediğini, İbrâhîm aleyhisselâm’ın dört kuş hakkındaki kıssasını ve Uzeyr aleyhis-selâm’ın kıssasını sanki işitmedi. Ölüye, ineğin bir parçasını vurmayı, onun canlanmasına, İbrâhîm aleyhisselâm’ın çağırmasını kuşların canlanmasına, ‘Uzeyr aleyhisselâmın taaccübünü kendinin ve eşeğinin ölmesine, sonra da yüz sene sonunda diriltilmelerine sebeb yapan Mevlâ Teâlâ, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in rü'yâda görülmesini (de), uyanıkken görülmesine sebeb yapar.
Bunu inkâr eden, velîlerin kerâmetlerini (olağanüstü iş ve hâllerini) ya kabûl eder, ya etmez. Eğer kabûl etmeyenlerden ise, onunla konuşmaya değmez. Zîrâ O, Sünnet’in (hattâ Kur'ân’ın) açık delîllerle ortaya koyduğunu (kerâmetin hak olduğunu) inkâr etmektedir. Eğer kerâmeti kabûl edenlerdense, bu (uyanıkken Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’i görmek) dahî o kabîldendir. (Kerâmet türünden birşeydir). Zîrâ, velîlere olağanüstü bir şekilde ulvî ve suflî âlemde bir çok şey açılır. Kerâmet kabûl edilirken bu reddedilmez. (İbnü Ebî Cemre’nin sözü sona erdi.)
“Bu herkese şamildir. Kendisinde ehliyyet ve Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünnet’ine uyan kimselere has da değildir” sözünden anlatmak istediği -Allahu a’lem- şudur: Allah celle celâlühû’nun, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in, yerine getirilmemesi imkânsız olan şerefli va’dini, gerçekleştirmesi için, rüyâda görmüş olmakla, bir defa da olsa, va’d edilen uyanıkken görme gerçekleşir. Sıradan insanlar için bu, çoğunlukla, ölecekken can çekişirken olur. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in va’dini gerçekleştirmek için, O’nu görmedikçe can bedenden alınmaz. Avâmdan olmayan, havâsstan olanlara gelince, bu görebilme, onlara gayretleri ve Sünnet’e ittibâ’ları mikda-rınca, hayâtları boyu çok veya az vâki’ olur. Sünnet’e uymayı ihmal etmek büyük bir engeldir.
Tirmizî, Târîh’inde, Ebû Nüaym Delâilü’n-Nübüvve’de, Beyheki Delâilü’n-Nübüvve”de, Ğazâle radıyallahu anhu’dan şöyle dediğini rivâyet ettiler: “İbn-i Husayn bize evi süpürmemizi emretti. Hiç kimseyi görmediğimiz hâlde, es-selâmu aleykum, es-selâmu aleyküm sözünü işitiyorduk.” Tirmizî, bu meleklerin selâmıdır dedi. İmâm Gazalî’nin talebesi Mâlikî İmâmlarından Kadı Ebû Bekr İbnül-‘Arabî rahmetüllâhi aleyh Kanûnut-Te’vîl isimli kitâbında şöyle diyor:Sûfiyye,“kalbin arındırılması mâsiva bağlantılarının kopartılması, makam mal ve kendi cinsi (olan insanlar) ile içli dışlı olma türünden olan sebeblerin maddelerinin kesilmesi husûslarında, insanın nefsi tertemiz olunca, devamlı bir ilim, sürekli bir amel, Allah celle celâluhu’ya bütünüyle yönelme hâsıl olunca, kalbler O’na açılır, (böylece o) melekleri görür ve sözlerini işitir. Nebîlerin aleyhi-musselâm rûhlarını görür ve sözlerini iştir”diyor. Sonra İbnül-‘Arabî rahimehullah, kendinden olarak şöyle dedi:Nebîlerin ve meleklerin görülmesi ve sözlerinin işitilmesi, mü'mine kerâmet, kâfire de ukûbet (azâb/istidrâc) olarak mümkindir.İzz İbn-i Abdisselâm, el-Kavâidü’l-Kübrâ’da şöyle diyor: İbn-i Hâcc, el Medhal’de şöyle dedi: (Ölümünden sonra), uyanık iken, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellemi’n görülmesi dar bir kapıdır (nâdirdir). Bunun, üzerinde gerçekleşeceği kimseler çok azdır. Bu zamanda çok az bulunur. Hattâ, çoğunlukla bu, bulunmayan vasıfta olanlara nasîb olur. Zâhiriyye âlimlerinden biri, uyanık iken, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in görülebileceğini inkâr etti ve bunu şu sözüyle sebeblendirdi: “Fânî göz baki gözü göremez. Nebî sallal-lâhu aleyhi ve sellem ebedîlik yurdundadır. O’nu gördüğü söylenen ise fânî âlemdedir.”
Efendim Ebû Muhammed İbn-i Ebî Cemre bu müşkil noktayı çözüp ona şu cevâbı vermişti: Mü'minler öldüklerinde Allah celle celâlühû’yu göreceklerdir. Hâlbuki O Allah celle celâlühû fânî değildir/ölmez, fakat mü'minlerden birisi günde yetmiş kez ölür.”
Bârizî, Tevsîku Urâ’l-İslâm isimli kitâbında demiştir ki; Beyheki, Kitâbu’l-İ’tikad’da şöyle söylemiştir: “Nebîlerin rûhları alındıklarından sonra iade edilir ve bu sebeble onlar Rablerinin katında şehîdler gibidirler.”
Bârizî şöyle diyor:Zamanımızda ve geçmişteki velîlerden bir topluluktan Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i ölümünden sonra uyanıkken gördükleri işitilmiştir. Şeyh İmâm Şeyhü’l-İslâm Ebû’l-Beyân ed-Dımeşkî şiirinde, bunu anlatıyor. Ekmelüddîn el-Bâbertî el-Hanefî, Şerhu’l-Meşârık’da, Ğazâlî el-Munkız'da, Şeyh Safıyyuddîn ve diğerleri (başka kitâblarda), uyanıkken Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in görülebileceğini söylemişlerdir.Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefâtında sonra diri olduğunu, üstâz Abdulkâhır İbn-i Mansûr el-Bağdâdî ve İmâm Kurtubî, Tezkire’de söylüyor.
Kurtubî, Tezkire’de şöyle diyor: Enbiyâ aleyhimusselâm’ın ölümleri bizden ğaib olmalarına dönen şeydir. Öyle ki, her ne kadar diri olarak mevcud iseler de, biz onları göremeyiz. Bu, meleklerdeki hal gibidir. Zîrâ, onlar canlı olarak vardırlar ama, onları, Allah’ın biz insanlardan kerâmetine has kıldıkları dışında hiç kimse göremez.. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in uyanıkken görülmesi, çok kere kalb iledir. Sonra iş gözle görmeye varır. Bu iki tür görme, Ebû Bekr İbnü’l-Arabî’den nakledilmiştir. Ancak, gözle görmek demek, insanların birbirlerini görmesi gibi değildir. O, sadece hâl ile alâkalı bir beraber oluştur, Berzah'la ilgili bir durumdur, vicdânî bir şeydir. Hakîkatini ancak başına gelen bilir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üçüncü Nokta
Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’i Öldükten Sonra, Dünyada, Uyanıkken Görmek Mümkinse, Bu Nasıl olur?
--------------------------------------------
Nebî sallallâhu aleyhi ve selle-m’i öldükten sonra dünyâda görmek, cismi ve rûhu ile zâtını mı, yoksa misâlini mi görmektir?
Benim gördüğüm hâl sâhibleri, misâlini görmektir, diyorlar.
Ğazâlî de bunu açıkça ifâde etti ve, murâd, cismini ve bedenini değil, aksine misâlini görmektir,dedi... Gördüğü şekil, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in rûhu da değil, şahsı da değildir. Aksine o (gördüğü), O’nun sallallâhu aleyhi ve sellem’in misâlidir. Tahkik bunu gerektiriyor.
Kadı Ebû Bekr İbnu’l-Arabî mes'eleyi ayırıyor ve şöyle diyor: Nebî sallallâhu aleyhi ve selem’in bilinen sıfatlarıyla görülmesi hakîkî bir idrâktir. (Gerçekten zâtını görmektir.) Zâtının görülmesi imkânsız değildir. Sıfatlarından başka bir şekilde görülmesi de misâlini görmektir. (İbnu’l-Arabî’nin) bu dediği son derece güzeldir. Böyledir, çünkü, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem ve diğer Nebîler aleyhi-muselâm diridirler. Öldükten sonra rûhları onlara geri çevrilir. Ve onlara kabirlerinden çıkmağa, ulvî ve süflî mülkte (âlemde) tasarruf/iş yapma izni verilir.
Bu nakiller ve hadîslerin tamamından şu ortaya çıkmaktadır: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem cesedi ve rûhu ile sağken ki şekliyle diridir ve yeryüzünün her tarafında ve melekût âleminde dilediği yere gider ve orada tasarruf eder. Ölmeden evvelki şeklindedir ve ondan hiç bir şey değişmemiştir. O, sallallâhu aleyhi ve sellem, cesediyle canlı olmasına rağmen, meleklerin gizli kalması gibi, gözlerden gizlenmiştir. Bu yüzden, Allah celle celâlühû, O’nu sallallâhu aleyhi vesellem’i görme kerâmetini vermeyi dilediği kimseden perdeyi kaldırmağı murâd edince, o kişi O’nu sallallâhu aleyhi vesellem’i bulunduğu şekliyle görür. Buna hiçbir mâni' yoktur. Misâlini görmek ile sınırlandırmayı gerektirecek de hiç bir şey mevcûd değildir...”[15] (Tenvîru’l-Halek’den hulâsa nakil bitti.)
İmâm Süyutî’nin bu tahkîkinde hatâ olamaz mı? Olabilir. Bunda ne Aklî, ne Şer’î, ne de âdî (âdetle alâkalı) bir Muhâl/olamazlık yoktur. Ancak Câizliğin İmkânı/olabilirliği vukûunu/olduğunu göstermeyeceğinden şu hatanın vâkı’ olup olmadığını bilmiyorum. Bu noktada bildiğim şeylerden üçü şunlardır: Birincisi: Asl olan hata olmamasıdır. İkincisi, bunca büyük müfessir, muhaddis, fakîh ve kelâmcıyı, âyetleri anlamamak, hattâ apaçık âyetleri görmemek, daha da ileri giderek (bazı edebsizlerce) onları müşriklik ile suçlayabilmek için câhil olmak da yetmez... Bunun yanında en hafifi ahmaklık olan bir çok menfî sıfatlara dahî sâhib olmak lâzımdır. Üçüncüsü: Te’vîlin nassların ve akl-i selîm îcâbı olduğu yerlerdeki lüzûmlu te’vîl’i inkâr edenler, burada zâhir mânaya mâni’ hiçbir aklî ve Şer’î sebeb yokken zâhiri terk edip te’vîle kaçıyorlar; bu bir sahtekârlık veya tenâkuzdur.
Büyük Müfessir, Allâme Âlûsî, Rûhu’l-Meânîsinde mes'e-leyi leh ve aleyhteki delîl ve mülâhazalarla ele alır ve uzun uzun tahlîl eder. Bir takım tereddütleri göz ardı edemez; lâkin, bunu haber veren büyüklerin doğru söylemediklerini diyemeyeceğini ifâde etmekle tercîhini kabûlden yana ihsâs eder. [16]
Şâfiî hadîs âlimlerinden Buhârî Şârihi büyük muhaddis Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ isimli eserinde, Kim nefsini bilirse Rabbini bilir, tanır, meâlindeki hadîs diye nakledile gelen sözü ele aldıkta, Hâfız Zehebî’nin hadîs hâfızlarının terceme-i hâllerinden bahseden kitâbında tanıttığı ve lehinde ve aleyhinde konuşmaktan kaçındığı İbn-i Arabî’den, Resûlüllah sallâl-lahu aleyhi ve sellem’den (ölümünden sonra) vâsıtasız hadîs alınabileceğini nakleder ve buna i'tirâz da etmez. [17]
Hâfız Muhammed Murtezâ ez-Zebîdî de, el-Mu’cemu’l-Muhtass isimli eserinde bu uyanıkken buluşmayı ve görüşmeyi kabûl ediyor.[18]
Allâme Seyyid Abdu’l-Hâdî Necâ el-Ebyârî, (Ö:1305)İmâm Kastallânî’ye âid Buhârî Şerhi İrşâdü's-Sârî’nin -çoğu Hadîs Usûlü’ne dâir olan- Mukaddime’si üzerine yazdığı değerli haşiyesi Neylü’l-Emânî’de, Âlî İsnâd bahsindeşöyle diyor:
Derim ki;Bu çeşit (Âlî isnâd’dan) musâfaha ile müselsel hadîs bana da geldi; benimle Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem arasında sadece dört râvî vardı:
Bu hadîsi bana, Şeyh-i Ecell/en büyük Şeyh Seyyid Ömer İbn-i Sevde el Mehdî el Meğribî, …(şeklinde) musâfaha ederek haber verdi. O, “bana Efendim Muhammed es-Sünûsî benimle böyle musâfaha ederek rivâyet etti” dedi. (O), “bana, Efendim Muhammed b. İdris benimle musâfaha ederek rivâyet etti” (dedi) (O), “benimle musâfaha ederek, bana, İmâm-ı Ekber Muhyiddin b. Arabî rivâyet etti” (dedi). (O); “benimle musfaha ederek, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem (şöyle) buyurdu” (dedi):
Ey Allahım! Benimle şu kardeşimi bağışla ve bizi rahmetine sok. Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.
Zikri geçen Şeyhimiz (şöyle)dedi:İbn-i İdris’in İbn-i Arabî’den rivâyeti ile, İbn-i Arabî’nin Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sel-lem’den (musâfahalaşarak) yaptığı rivâyetin ikisi de kerâmet yoluyladır. Çünki, İbn-i İdris İbn-i Arabî ile, İbn-i Arabî de Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellemle buluşmamıştır.
(Şeyhimiz Şöyle) dedi:Bereketlenmek için, bu yollarla, şunlardan, husûsiyetle Sıddîkıyyet makamından alınacak bu gibi rivâyetlerde bir zarar yoktur. Sıddîkıyyet Ehli katında bununla hadîs rivâyeti, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in (aşağıdaki) şu sözü doğrultusunda câizdir;
Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’e sığırın ve kurdun konuştuğu haber verilince ve insanlar, sübhanellah! sığır ve kurt konuşuyor! deyince, -ki, haberleri Sahîh’tedir- O,
Ben, Ebû Bekr ve Ömer (buna) îmân ettik buyurdu.[19]
Evet, yukarıdaki (18 Nolu) dipnotta da temâs ettiğimiz gibi, İbnü Hacer, “kimi sâlih zâtlar uyanıkken görüşmeyi haber verdiyseler de bununun müşkil olduğunu/içinden çıkılması zor bir şey olacağını, çünki o takdîrde Onu görenin Sahâbî olacağını” söylemiştir. Lâkin bu ön kabûle dayanan takdîrin nassın zâhirine mâni’ bir karîne olamayacağı açıktır. Çünki, dayanılan Sahâbî tâ’rîfı olabilir ki kendi hayâtıyla sınırlıdır. Her ne kadar İbn-i Hacer bu ihtimâli Hadır (Hızır) aleyhisselâm ve ‘Isâ aleyhisselâm için de bahis mevzûu ettiyse de ve bir görüşe göre onları Sahâbî sayıp el-Isâbe’sine koyduysa da, bu başkalarınca ne önceden ne de sonradan şleri sürülmedi. Sürüldü veya sürüldüğü farz edilse bile bunun pratikte bir şeyi değiştirmeyecek mücerred kabûlden öteye geçmeyeceği zâhirdir. Zîrâ bir kimsenin Sahâbî oluşu başkalarına nisbetle rivâyeti noktasıda mühim idi. Sahâbîliği münâkaşalı olan kimselerin rivâyetleri ona göre münâkaşalıdır. Tabî yollardan Sahâbî olmak münâkaşalı olur da buna istinâden rivâyet dahî münâkaşalı hâle gelirse, fevkalâde/olağan üstü yollarla Sahâbî olduğu münâkaşalı olarak farzedilirse, ne olur? Hâsılı âdî/olağan bir hâli âdet üstü bir hâle kıyâs doğru olmaz. Hâsılı bu kişi bilinen ma’nâda Sahâbî olmaz.
Mes’eleye başka bir tarafdan bakılarak değişik ve farklı yandan bir Sahâbî olduğu söylense ne olur, ne mahzûru olabilir? O zaman farklı bir Sahâbînin farklı bir vâsıtasız rivâyeti bahis mevzûu olur. “Değişik” demekle rivâyetinin ahkâm-ı fıkhiyyede delîl kabûl edilmeyecek olduğunu, ama teberrüklerde, müjdelerde, sırlarda ve fazîletlerde sâlih rü’yânın üstünde bir değer taşıyacağını kasd-ediyoruz. İbn-i Hacer gibi bir muhaddisin rüyâda Resûlüllâh sallal-lâhu aleyhi ve sellem’den duyduğu bir sözü mezhebinin fazîletine işâret kabûl etmesi bu dediğimizin inkârı hak eden garib bir kanâat olmadığına yeter bir na’ziret de mi olamaz?
Hâsılı, Müfessir, Muhaddis, Fakîh ve Akâid âlimi olanlardan bir çoğuna göre, lâyık olanlar, (ölümünden sonra) Resûlullah sallal-lâhu aleyhi ve sellem ve melekler ile uyanıkken görüşebilir. Rü'yâ-dayken zâten ittifakla görüşebilirler. Ve, şeytân O’nun sallallâhu aleyhi ve sellem’in sûretine giremez. Rüyâda O’nu gören hakkı görmüştür.[20]
 
Dördüncü Nokta
Allah Celle Celâlühû Rüyâda Görülebilir mi?
--------------------------------------------
Evet, bir takım rivâyetlere ve onlara dayanan bazı âlimlere göre Allah celle celâluhu rü'yâda görülebilir.

Rivâyetlerden Bir Kısmı:
Bir: “Rabbimi (rü'yâda) en güzel bir şekilde gördüm”[21]
İki: “Rabbim bana en güzel bir sûrette geldi."
Üç: “Bu gece Rabbim bana geldi...”
(Râvî) zannedersem O, “rü'yâ-da” demek istiyor, (dedi).[22]
Dört: “Kim Rabbini rü’yâsında görürse cennete girer.”[23]
İmâm Suyûtî şöyle diyor:
Hadîsi aynı zamanda Abdürrezzak, Abd İbn-i Humeyd ve Muhammed İbnü Nasr rivâyet etmiş olup, Ahmed İbn-i Hanbel’in râvileri, Sahîh’in râvileridir.[24]
Beş: “…Ve namazımda hafîf uyukladım, uyuklama bana ğalib geldi. Bir de ne göreyim, Rabbim tebâreke ve teâlâ! En güzel bir sûrette…”[25]
Ahmed ‘Abdurrâmân el-Bennâ, Ahmed b. Hanbel’in Abdullâh b. ‘Abbâs radıyallâhu anhu’dan yaptığı “Rabbim ‘azze ve celle bu gece bana en güzel bir sûrette geldi” rivâyeti münâsebetiyle şöyle diyor: Bu rü’yâdaydı. Râvînin “zannedersem o uykudaydı” sözü bunu göstermektedir. Buna yine Muâz radıyallâhu anhu’nun Tirmizî’deki “yalnız kaldığımda uyukladım ve (uykumda) ağırlaştım. Birde ne göreyim!.. Rabbim!...” hadîsi de delâlet etmektedir. Lâkin İmâm Ahmed’in ileride Muâz radıyallâhu anhu’dan gelecek olan rivâyetinde “Namazımda uyukladım. Nihâyet uyandım. Bir de ne göreyim!.. Rabbim(i) en güzel bir şekilde (görmekteyim)…” sözü gelmiştir. Bunun açık ma'nâsı Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in Allah’ı uyanık iken gördüğüdür. İbnü Hacer el-Mekkî şöyle demiştir: Açığı odur ki, “hattâ isteykaztü“/”nihâyet uyandım” ifâdesi “hattâ isteskaltü”/”nihâyet iyice ağırlaştım, daldım” ifâdesinin tashîfi/harflerinin hatâen değiştirilmiş hâlidir. Mahfûz olan Ahmed ve Tirmizî’nin rivâyetindeki lafızdır. (İbnü Hacer’in sözü bitti.)
Ben (Ahmed Abdurrahmân el-Bennâ) derim ki, Hâfız İbn-ü Kesîr Tefsîrinde, Muâz radıyallâhu anhu’nun hadîsini zikrettikten sonra şöyle dedi: Muâz hadîsi meşhûr rüyâ hadîsidir. Onun uyanıklıkta olduğunu kabûl edenler yanılmışlardır. Bu hadîs Sünen’de bir çok yolla gelmiştir. Bu hadîs Tirmizî’nin Cehzam b. ‘Abdillâh el-Yemâmî’den rivâyet edip “Hasen ve Sahîhdir” dediği hadîsin aynıdır… (İbnü Kesîr’den nakil son buldu.)
Nûruddîn es-Sâbûnî (Ö:580) de[26] Hz. Ömer radıllahu anhu’dan ve birçoklarından bunun câiz ve vâki’ olduğunu nakleder.[27]
Mühim Bir Süâl: Cisim olmayan ve şekli bulunmayan Allah celle celâlühû rü’yâda nasıl görülebilir?
Aliyyu’l-Kârî, Mişkâtü’l-Mesâbîh Şerhi olan Mirkât’tâ,[28] Ahmed Abdurrahmân el- Bennâ da Müsned-i Ahmed İbn-i Hanbel’in tertîb ve şerhi olan el-Fethu’r-Rebbânî’de,[29] bunda, bir müşkilin olmadığını, zîrâ rü'yâda şekilsiz şeylerin şekilli, şekilli şeylerin de şekilsiz bir biçimde görülebileceğini, bundan Allah celle celâluhu’nun şeklinin olması lâzım gelmeyeceğini ifâde ediyorlar.
Demek ki, bunlara göre Allâh bile rüyâda görülebiliyor.
Demem o ki, bir Allah dostu, ölümünden sonra Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’i rüyâda veya uyanıkken görse, ondan bir söz işitse ve Resûlüllah sallal-lâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki, yahud, Allah celle celâluhû’yu rü'yâda görse ve ondan bir söz işitse ve Allah celle celâlühû buyurdu ki,dese bu sözler onlara i'timâdı olanlarca dilden dile nakledilse, bir hadîs veya hadîs-i kudsî gibi aktarılsa, bundan bir yalan ve iftirâ lâzım gelmez. Hadîs ve akâid ilmi açısından bu böyledir. Hüccet olup olmaması mes'elesi ise ayrı bir husûstur. Selef’den bu husûslarda birçok rivâyetler vardır.
Sûfiyye’nin, gerek Mevlâ Teâlâ’dan bir çeşit kudsî hadîs ve gerekse Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’den hadîsi bu yollarla alabileceğini, bunca âlimin ifâdelerine dayanarak kabûl edecek olursak, geriye, bu rivâyetlerin sıhhat dereceleri mes'elesi kalıyor.
Keşif hatâsı ihtimâli yüzünden, bu rivâyetler, elbette zann ifâde ederler.
Haber-i Vâhid’in, yani Mütevâ-tir (ve -Henefîlerin çoğuna göre de- Meşhûr) olmayan sahîh rivâyetlerin bile Cumhûr’a göre az da olsa zann ifâde ettiğini ilim erbâbı bilir.
Bu, Haber-i Vâhid türünden olan rivâyetlerin zayıf isnâdlı olanlarının dahî her hâl ü kârda atılmadığını, hele, tercîh bahis mevzûu olmadığında, yahud nasslarla çelişmediğinde veya zayıflık çeşitli sebeblerle şiddetli olmadığı ve telâfisi olduğu hâllerde, veya başka nass bulunmadığı ve hiç değilse mücerred reyden daha iyidir denilerek bunlarla müstehablığın bile sâbit olabileceğini ilim sâhibleri bilirler. Nitekim büyük İmâm Muhakkik İbn-i Hümâm, Fethul-Kadîr’inde bunu açıkça ifâde eder.[30]
Öyleyse, Allah dostlarından gelen, isnâdsız ve vâsıtasız rivâyetler, koysunlar Sûfiler’in ve onlara i’timâdı olanların olsun. Kur'ân’a ve Sünnet’e paralel oldukları zaman zâten asıl hüccet ve delîl bunlar değil paralel oldukları nasslar olmuş olur ki, ortada hüccet olup olmamaları müşkili de kalmaz. Nasslara şâhid olmaları ve onları te’yîd etmeleri de az şey değildir.
Geriye, bunlardan nasslara hangilerinin uygun olduğu hangilerinin de uygun olmadığı mes'elesi kalıyor ki, bu da ilim erbâbının işidir. Zamâne cazgırları ve ham Haricîler’in işi değildir...
Bir daha tekrâr etmiş olalım ki, keşfe ilhâma ve sâlih rü'yâya istinâden, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki.. demek, isnâdsız olduğundan O’na sallallâhu aleyhi ve sellem’e yalan iftirâ etmek değildir.
Hem, Kim kasden bana yalan iftirâ ederse cehennemdeki yerini hazırlasın hadîsini bu noktada câhilce diline dolayan, İbn-i Kemâl gibi büyük âlimlere Cehennemden arsa ayıran, cehennemin topraklarını parselleyip önüne gelene hibe eden cömert emlakçılığa soyunanlar unutmasınlar ki, bu hadîsin palasının her iki tarafı da keskindir; hasımlarına salladıkları bu palanın arka kısımlarıyla kendilerini de doğrayabilirler. Resûlullah sallal-lâhu aleyhi ve sellem’in demediğini dedi demek ona yalan iftirâ oluyor da, dediğini demedi deyip inkâr etmek ne oluyor? İftira olmuyor mu? Elbette olur. Çünki,
Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle de buyurdu:
“Kime benden bir söz ulaşır da onu yalanlarsa, O, üç kişiyi yalanlamış olur; Allah celle celâluhû’yu, Resûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i ve onu haber vereni.”[31]
Öyleyse sâbit bir rivâyet için uydurmadır diyenler de cehennemden arsa ve köşk veyâ villâ beğen sinler.
 
selamun aleykum devamını ekleyemiyorum kopyadıdır diyor eklerken halbuki alakası yokkçare lütfen.

sitemden indirme linki vermeme musade varmıdır acaba.?
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks