İkinci Nokta
Nebî Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’i Ölümünden Sonra Uyanık İken Görebilir miyiz?
--------------------------------------------
Muhaddis, Hâfız, fakîh, (birçoklarına göre de) müctehid olan İmâm Celâleddîn es-Süyûtî bu husûstaki risâlesinde hulâsa olarak şöyle diyor:
Hâl sâhiblerinin, ölümünden sonra Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i uyanıkken görmeleri, hakkında bana çokça soru soruldu. İlimde (sağlam basan ve doğruya giden) ayağı olmayan zamane ehlinden bir taife bunu inkârda ileri gittiler, garibsediler ve imkânsız buldular. Bu yüzden bu risâleyi yazdım ve ona, Tenvîru’l-Halek Fî İmkâni Ru’yeti’n-Nebiyyi ve’l-Melek ismini verdim. Bu husûsta sahîh hadîslere tutundum.
Buhârî,Müslim ve Ebû Dâvud,Ebû Hureyre radıyellahu anhu'dan Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurdu(ğunu) söylediğini rivâyet ettiler:
“Beni rü'yâda gören uyanıkken de görecektir. Zîrâ şeytân benim kılığıma giremez. Bu rivâyetin benzerini, Dârimî ve Taberânî de rivâyet ettiler.
Âlimler, Beni uyanık iken de görecektir, sözünün ma'nâsında ilim sâhiblerinin değişik görüşlerinin olduğunu söylemişlerdir.
Kimileri, bu söz, Beni Kıyâmet'te de görecektir, ma'nâsındadır, demişlerse de buna i'tirâz edilmiş ve böyle bir sınırlandırmada fayda yoktur. Zîra, Ümmet’in tamamı, rü'yâda gören ve görmeyenlerin hepsi, Kıyâmet’te onu görecektir, denilmiştir.
Kimileri, Ona îmân edip de O’ndan uzakta olduğu için O’nu göremeyenlerin, rü'yâsında gördüklerinden dolayı ölmeden evvel O’nu mutlaka görecekleri müjdeleniyor, demişlerdir.
Kimi âlimler de, hadîsi zâhiri ile almış ve te’vîl etmemişlerdir. Kim onu rü'yâda görürse uyanıkken de görür, yani kafasındaki gözleriyle demişlerdir.
Kimileri ise, kalb gözüyle görür demişlerdir. Bu iki görüşü, Kadı Ebû Bekr İbnü’l-Arabî anlatmıştır.
İmâm Ebû Muhammed, İbnü Ebî Cemre, Buhârî’den seçtiği hadîsler üzerinde yazdığı şerhlerde şöyle demiştir: Bu hadîs, O’nu rü'yâda iken görenin uyanıkken de göreceğini ifâde ediyor. Bu, yaşadığı zamanla öldükten sonraki zamanı da içine alır mı? Yoksa yaşadığı zamanla sınırlı mıdır? O’nu (rü'yâda) her gören için midir? Yoksa O’nun Sünnet’ine uyan, ehliyetli kimse için mi söz konusudur? Lafız umûm/genellik ifâde ediyor. Onu husûsileştirecek delîl bulunmadan bazılarına hâs/özel olduğunu kim iddiâ ederse, lüzûmsuz bir zorlamaya ve zorakiliğe girmiş olur.
İnsanlardan biri bu lafzın âmm/genel olabileceğini tasdîk etmedi ve aklınca ahkâm kesti; diri olan, ölen kimseyi, dünyada diri olarak nasıl görebilir?dedi. Bu sözde iki tehlikeli yan vardır. Birincisi, hevâdan konuşmayan, sâdık olan Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in sözünü tasdîk etmemek, ikincisi de, kadir olan Allah celle celâlühû’nun kudretini ve kudretinin (her şeyi) âciz bırakan (birşey) olduğunu bilmemesi.. Bu kişi, Bakara sûresindeki inek kıssasını, Allah celle celâ-luhu’nun nasıl, o ölüye, ineğin bir parçası ile vurun ve Allah ölüyü işte böyle diriltir, dediğini, İbrâhîm aleyhisselâm’ın dört kuş hakkındaki kıssasını ve Uzeyr aleyhis-selâm’ın kıssasını sanki işitmedi. Ölüye, ineğin bir parçasını vurmayı, onun canlanmasına, İbrâhîm aleyhisselâm’ın çağırmasını kuşların canlanmasına, ‘Uzeyr aleyhisselâm’ın taaccübünü kendinin ve eşeğinin ölmesine, sonra da yüz sene sonunda diriltilmelerine sebeb yapan Mevlâ Teâlâ, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in rü'yâda görülmesini (de), uyanıkken görülmesine sebeb yapar.
Bunu inkâr eden, velîlerin kerâmetlerini (olağanüstü iş ve hâllerini) ya kabûl eder, ya etmez. Eğer kabûl etmeyenlerden ise, onunla konuşmaya değmez. Zîrâ O, Sünnet’in (hattâ Kur'ân’ın) açık delîllerle ortaya koyduğunu (kerâmetin hak olduğunu) inkâr etmektedir. Eğer kerâmeti kabûl edenlerdense, bu (uyanıkken Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’i görmek) dahî o kabîldendir. (Kerâmet türünden birşeydir). Zîrâ, velîlere olağanüstü bir şekilde ulvî ve suflî âlemde bir çok şey açılır. Kerâmet kabûl edilirken bu reddedilmez. (İbnü Ebî Cemre’nin sözü sona erdi.)
“Bu herkese şamildir. Kendisinde ehliyyet ve Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in Sünnet’ine uyan kimselere has da değildir” sözünden anlatmak istediği -Allahu a’lem- şudur: Allah celle celâlühû’nun, Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in, yerine getirilmemesi imkânsız olan şerefli va’dini, gerçekleştirmesi için, rüyâda görmüş olmakla, bir defa da olsa, va’d edilen uyanıkken görme gerçekleşir. Sıradan insanlar için bu, çoğunlukla, ölecekken can çekişirken olur. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem’in va’dini gerçekleştirmek için, O’nu görmedikçe can bedenden alınmaz. Avâmdan olmayan, havâsstan olanlara gelince, bu görebilme, onlara gayretleri ve Sünnet’e ittibâ’ları mikda-rınca, hayâtları boyu çok veya az vâki’ olur. Sünnet’e uymayı ihmal etmek büyük bir engeldir.
Tirmizî, Târîh’inde, Ebû Nüaym Delâilü’n-Nübüvve’de, Beyheki Delâilü’n-Nübüvve”de, Ğazâle radıyallahu anhu’dan şöyle dediğini rivâyet ettiler: “İbn-i Husayn bize evi süpürmemizi emretti. Hiç kimseyi görmediğimiz hâlde, es-selâmu aleykum, es-selâmu aleyküm sözünü işitiyorduk.” Tirmizî, bu meleklerin selâmıdır dedi. İmâm Gazalî’nin talebesi Mâlikî İmâmlarından Kadı Ebû Bekr İbnü’l-‘Arabî rahmetüllâhi aleyh Kanûnu’t-Te’vîl isimli kitâbında şöyle diyor:Sûfiyye,“kalbin arındırılması mâsiva bağlantılarının kopartılması, makam mal ve kendi cinsi (olan insanlar) ile içli dışlı olma türünden olan sebeblerin maddelerinin kesilmesi husûslarında, insanın nefsi tertemiz olunca, devamlı bir ilim, sürekli bir amel, Allah celle celâluhu’ya bütünüyle yönelme hâsıl olunca, kalbler O’na açılır, (böylece o) melekleri görür ve sözlerini işitir. Nebîlerin aleyhi-musselâm rûhlarını görür ve sözlerini iştir”diyor. Sonra İbnü’l-‘Arabî rahimehullah, kendinden olarak şöyle dedi:Nebîlerin ve meleklerin görülmesi ve sözlerinin işitilmesi, mü'mine kerâmet, kâfire de ukûbet (azâb/istidrâc) olarak mümkindir.İzz İbn-i Abdisselâm, el-Kavâidü’l-Kübrâ’da şöyle diyor: İbn-i Hâcc, el Medhal’de şöyle dedi: (Ölümünden sonra), uyanık iken, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellemi’n görülmesi dar bir kapıdır (nâdirdir). Bunun, üzerinde gerçekleşeceği kimseler çok azdır. Bu zamanda çok az bulunur. Hattâ, çoğunlukla bu, bulunmayan vasıfta olanlara nasîb olur. Zâhiriyye âlimlerinden biri, uyanık iken, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in görülebileceğini inkâr etti ve bunu şu sözüyle sebeblendirdi: “Fânî göz baki gözü göremez. Nebî sallal-lâhu aleyhi ve sellem ebedîlik yurdundadır. O’nu gördüğü söylenen ise fânî âlemdedir.”
Efendim Ebû Muhammed İbn-i Ebî Cemre bu müşkil noktayı çözüp ona şu cevâbı vermişti: Mü'minler öldüklerinde Allah celle celâlühû’yu göreceklerdir. Hâlbuki O Allah celle celâlühû fânî değildir/ölmez, fakat mü'minlerden birisi günde yetmiş kez ölür.”
Bârizî, Tevsîku Urâ’l-İslâm isimli kitâbında demiştir ki; Beyheki, Kitâbu’l-İ’tikad’da şöyle söylemiştir: “Nebîlerin rûhları alındıklarından sonra iade edilir ve bu sebeble onlar Rablerinin katında şehîdler gibidirler.”
Bârizî şöyle diyor:Zamanımızda ve geçmişteki velîlerden bir topluluktan Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i ölümünden sonra uyanıkken gördükleri işitilmiştir. Şeyh İmâm Şeyhü’l-İslâm Ebû’l-Beyân ed-Dımeşkî şiirinde, bunu anlatıyor. Ekmelüddîn el-Bâbertî el-Hanefî, Şerhu’l-Meşârık’da, Ğazâlî el-Munkız'da, Şeyh Safıyyuddîn ve diğerleri (başka kitâblarda), uyanıkken Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in görülebileceğini söylemişlerdir.Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefâtında sonra diri olduğunu, üstâz Abdulkâhır İbn-i Mansûr el-Bağdâdî ve İmâm Kurtubî, Tezkire’de söylüyor.
Kurtubî, Tezkire’de şöyle diyor: Enbiyâ aleyhimusselâm’ın ölümleri bizden ğaib olmalarına dönen şeydir. Öyle ki, her ne kadar diri olarak mevcud iseler de, biz onları göremeyiz. Bu, meleklerdeki hal gibidir. Zîrâ, onlar canlı olarak vardırlar ama, onları, Allah’ın biz insanlardan kerâmetine has kıldıkları dışında hiç kimse göremez.. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in uyanıkken görülmesi, çok kere kalb iledir. Sonra iş gözle görmeye varır. Bu iki tür görme, Ebû Bekr İbnü’l-Arabî’den nakledilmiştir. Ancak, gözle görmek demek, insanların birbirlerini görmesi gibi değildir. O, sadece hâl ile alâkalı bir beraber oluştur, Berzah'la ilgili bir durumdur, vicdânî bir şeydir. Hakîkatini ancak başına gelen bilir.