Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Itikâf

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
56
Konum
Tr
Kapsamlı bir konu olduğu için üç bölümde bitecek inşaallah.Tek seferde hepsini astığımız zaman maalesef okuyucu sıkılıp okumaktan imtina ediyor.O yüzde üç bölümde bitirmek daha faydalı olacak inşaallah

İtikaf:İnsanı Rabbiyle barıştıran İbadet
İnsan, hayrın ve güzelliğin zirvesine doğru yol alabilmek için devamlı değişmek/gelişmek zorundadır. Değişiklik, insanı esir eden bağlardan kurtulma çabasıdır. Bulunulan konumdan dışarı çıkmaktır; hicretin farklı bir açılımıdır değişim. Yozlaşmamak, donuklaşmamak için; mü’min bir ayağı sırât-ı müstakîmin sâbit/değişmeyen çizgisinde, diğer ayağı ise tekâmül/olgunlaşma arayışında bir pergel olmalıdır. Tebdîl-i mekânda ferahlık vardır. İnsan, bazen yaşadığı çevrenin dışına çıkıp, kendini saran şartlara ve hatta kendisine dışarıdan bakabilmeli, bazen farklı bir kimse gibi kendini gözlemleyebilmeli ki, objektif değerlendirmelerde bulunabilsin, muhâsebe yapabilsin. Rüyâda kendini sanki başka biri imiş gibi dışarıdan görüp gözleyebildiği gibi, (meselâ rûhunun, hayâl âleminde bedeninden soyutlandığını varsayarak hayâlen bindiği sanal helikopterden, aşağıda yürüyen) kendisine, çevresini kuşatanlarla birlikte bakabilmeli, her şeyini bir yabancı gibi kontrol edip gözden geçirebilmelidir. Bu nefis muhâsebesi/otokritik, öyle bir otomatik hale gelmeli ki, kişi bir taraftan konuşurken, diğer taraftan yabancı bir kimse gibi bu konuşmayı eleştiri gözüyle dinleyip kritik edebilmeli; sokakta yürürken, nehy-i ani'l-münker görevini kendi nefsine de yapabilecek kontrole ve olgunluğa sahip olabilmelidir. İşte bu özellikleri insan, i'tikâf rûhunda yakalayabilir, bu rûhu koruyarak her zaman tümüyle hayatına geçirebilir. İ'tikâf, insana kendini gözlemleyebilme, sorgulayabilme, hesaba çekebilme ve öncelikle kendine ma'rûfu emredip öncelikle kendindeki münkerlere karşı çıkarak nefsini ıslah edebilme yolunun anahtarını kazandırır.

"Mekân" önemlidir; bulunulan yer, insanı etkileyen ciddî bir unsurdur. Bir sefâhet mekânı, ya da çokça haramlar işlenen yer ile Mescid-i Haram'ı mukayese edince; insanın inanç, düşünce ve davranış yönleriyle nasıl farklı mekânlarda çok farklı etkiler altında olacağı daha iyi anlaşılır. İşte i'tikâfın, Allah'ın evi kabul edilen câmilerde yapılması, insana kazandıracağı olumlu açılımlar yönünden değerlendirilmelidir. İnsan üzerinde büyük etkisi olan unsurlardan biri de "zaman"dır. İ'tikâfın herhangi bir zaman diliminde yapılmasının câiz olmasıyla birlikte, kâmil anlamda Ramazan'da ve özellikle de Kadir gecesinin bulunduğu tahmin edilen bu kutlu ayın son on gününde olması boşuna değildir.

Hindistan'ın İngiliz işgalinden kurtulmasında en önemli rolü oynayan Hind lideri Mahatma Gandi'nin önemli bir karar arefesinde müslümanlar gibi oruç tutup uzlete çekildiğini biliyoruz. Eski devirlere damgasını vuran, özellikle Doğuda yaşamış bazı kişilerin, dünyevî faydalarından dolayı da olsa, bu tür özelliklere sahip olduklarını görüyoruz. Bu açlık ve uzlet hayatının rûhu arındırıp düşünceye açıklık getirdiğinin tecrübeyle sâbit olduğundan, çok eski toplumlardan itibaren yaşanan bu tavır, İbrâhimî çizginin ana hatları üzerinde yaşayan Hanîflerde de görülüyordu. Buna şâhit olan Hz. Peygamber, fıtratının da yönlendirmesiyle bi'setinden önceki günlerde çevresindeki toplumun ve tüm insanlığın durumunu düşünüp tahlil etmek için Hira'da inzivâya çekiliyordu. Demek ki bazen uzlet şeklinde uygulanan i'tikâf, eski şeriatlerde de vardı. Zâten şu âyet de i'tikâfın eski ümmetlerdeki mevcûdiyetine işaret etmektedir: “... İbrâhim için vaktiyle belirlenen yeri ibâdet mahalli edinin. Nitekim Biz, İbrâhim ve İsmâil’e emrettik: ‘Mâbedimi, onu tavaf edecekler için, âkifîn (Mescid-i Haram’da duranlar ve i’tikâf edenler) için ve (namazda) rukû ve secde edecekler için temiz tutun.” (2/Bakara, 125). Bu âyetteki “âkifîn” kelimesi ile “i’tikâfa girenler”e de işaret edildiği değerlendirilir. Bu âyet-i kerime, -Allah Teâlâ Hz. İbrâhim ve İsmâil’e hitap ettiğini bildirdiğine göre- eski ümmetlerlerin şeriatlerinde de i’tikâfın mevcut olduğunu göstermektedir.

İnzivâ hayatı ve tümüyle yalnızlık; aslında riskli bir durumdur. Bunalımlara, psikolojik sorunlara sebep olabilir; vesveseye kapılar açabilir. Hadis rivâyetlerinde, mecbûri olmadan yalnız yolculuk tavsiye edilmemiş, yalnız kalanın şeytanla arkadaş olacağı belirtilmiştir. İşte i'tikâfta bu tür riskler bertaraf edilmiştir. Mu'tekif, yalnız değildir; o Allah'la birliktedir, O'nunla baş başadır. O'nun evinde, O'nun misâfiri olarak O'nun ikram ve ihsanlarına muhâtaptır. Manastıra kapanmış râhiplerden veya tüm insanlardan soyutlanarak bin bir gün çilehâneye çekilmiş mistiklerden farklı durumdadır i'tikâftaki mü'min. O, toplumla, cemaatle, insanlarla bağını tümüyle koparmamış, sadece asgarîye indirmiştir. Cemaatten kopmadan ve cemaati ıslah etmek için, cemaatle günde beş kez birlikteliği sürdürerek, onların iyi ve kötü taraflarını değerlendirme fırsatıyla câmide Allah'a yönelmiştir. Mistisizm, ferdî inzivâ ile toplumdan tümüyle koparak sadece kendini ıslahı prensip edinirken; mu'tekif topluma daha faydalı olmak, onlara dâvet ve tebliğ ulaştırmak, onların ifsâdına engel olmaya hazırlanmak için kendini ıslah isteği içindedir. Günümüzde müslümanların hayatını hemen tümüyle kuşatan modern yaşam, kalabalık içinde yalnızlığın, âile içinde bireyselliğin, topluluk içinde bencilliğin öne çıktığı bir yaşam tarzı sunmaktadır. İ'tikâf rûhunda ise yalnızlık içinde toplum; yalnızken bile cemaatle birlikte, onun için planlar sözkonusudur. Dünya içinde ama dünyadan/dünyevîlikten uzak ve Allah'a, rûhî özelliklere yakın bir yaşama tarzı vardır i’tikâfta.

İ'tikâf, mü'min için, özellikle dâvetçi için mânevî azıktır. Sporcular, önemli maç öncesi hazırlık için kampa alınır, enerji depolar ve dış dünya ile ilgi ve ilişkilerini koparır; tebliğci bir mü'min açısından da içindeki ve çevresindeki düşmanlara karşı yapacağı mücâdele için kampa çekilmedir; Koruyucu hekimliktir, chek-up yaptırmak, tedâvi olmaktır i'tikâf. Her gün yarım saat, bir saat olsun tefekkür, zikir, yatakta da olsa ölüm ve şehâdet râbıtası yapmak, i'tikâf rûhunun insana kazandırdığı lezzetli gıdâlardır.

Toplumun yanlışlıklarına alışmış, artık yadırgamaz hale gelmiş dâvetçi, bazı zamanlarda sadece Allah'la kalabilmeli ki, toplumu hayra doğru değiştirme bilinci bilensin. Hangi şuur ve tavsiye içerdiği belli olmayan bir söz var: “Kendine iyi bak!” İki arkadaşın birbirinden ayrılırken selâm ve temennî yerine söyledikleri bu sözü konumuza adapte edebiliriz: Günümüz insanı nefsinin hevâsına gösterdiği ilgiyi, kendisini insan yapan özelliklere, fıtratına göstermiyor. Modern insan, Rabbını unuttuğu için Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu (59/Haşr, 19) günahkâr yapı arzetmektedir. İ’tikâf gibi ibâdetlerle Rabbına dönmeli ki kendine dönmüş, kendini bulmuş olsun. İnsan, kendine bakmasını bilmeli, alıcılarını ıslah edip parlatmalı ki; kendini ve çevresini objektif ve sâlim olarak gözlemleyebilsin; alıcı sağlam değilse, vericilerden gelen etkilerin doğru algılanması mümkün değildir çünkü. Günahlarla kirlenmiş/hastalanmış gözünü, gönlünü, beynini temizleyip tedâvi ederek sağlığına ve uzaklaştığı fıtratına yeniden kavuşmalı ki; tanım, yorum, bakış ve değerlendirmeleri doğru yapabilsin; işte i'tikâf bunu sağlar. Göz ve gönül aynasını berraklaştırır, paslarını siler, temizler i'tikâf.

Ramazan ayı, i'tikâf ayı olduğu ve her Ramazan'da Peygamberimiz'in i'tikâfı hiç terketmediği halde; bugün "müslümanım" diyen kalabalıklar i'tikâfın adını bile telaffuz etmekte zorlanır. Faydasız nice konuların yön verdiği gündeminde i’tikâfın hiç yeri olmadığından, belki ilk defa sizden duymuş oluyordur bu kelimeyi. Bırakın dâvâsı İslâm olmayan sıradan vatandaşları, câmi cemaatine anket yapılsa, "itikâf nedir?" diye, bilenler çok az çıkacak, onlar içinde de uygulayanlar hemen hiç bulunmayacaktır. Böyle bir zaman diliminde i'tikâfı ihyâ etmenin çok büyük ecri vardır. “Kim, benden sonra terk edilmiş sünnetimden bir sünneti ihyâ ederse, ona, insanların o sünnetle amel etmesinin ecri kadar ecir/sevap verilir.” (İbn Mâce, Mukaddime 15, hadis no: 210) . "Ümmetimin fesâdı zamanında, kim, benim sünnetime sarılırsa o kimse için bir (diğer rivâyette "yüz") şehid ecri/sevâbı vardır." (Terğîb, I/44)

İ’tikâf, kâmil anlamda kalabalık câmilerde ve Ramazan ayında, özellikle son on gününde yapılır. İ'tikâf, câmiden kopa(rıla)n insanımızın Allah'ın eviyle tekrar kucaklaşması, Ramazanın rûhu olan ibâdeti her âna yaymasının prototipidir. Bununla birlikte; i'tikâfı, sadece Ramazandan Ramazana yapmak, günümüz şartlarında ölümcül hastalıkların tedâvisini geciktirmek ve belki de o hastalıklarla ölmeyi göze almak demektir. İhtiyaç duydukça, hemen her gün beş - on dakika da olsa Allah'ın evine bu gâye ile sığınmalı, O'ndan yardım istenmeli, O'nun dâvetine icâbet edip ziyâfetine katılmalıdır. Câmilere sığınma imkânını da sıkça bulamayan kimse, evinde, işinde, sokakta ve hatta yatakta i'tikâf rûhunu yakalayabilmelidir; zâten Allah'ın arzı mescid değil midir? Öyleyse en güzel i'tikâf Ramazan ayında ve câmilerde yapılsa da, i'tikâf rûhunu başka alanlara taşıma gayretinde bulunmamak, ibâdetleri câmi gibi alanlara mahkûm edip diğer yerleri başka ilâhlara ayırmak gibi fecî durumlara yol açabilir. Her an i'tikâftaki gibi Allah'la beraber olma ve her yeri Allah'a ibâdet edilen mekân haline getirme gayreti, aynı zamanda cihad sevabına da ulaşmak demektir.

İ'tikâf özellikleriyle mü'min, meleklik tarafını (rûhî, mânevî yönünü) her çeşit ibâdetlerle arttırmış, açlık (oruç) sâyesinde ve şehvetten/cinsel temastan perhiz yaparak hayvanî taraflarını da azaltmış olur. Mu'tekif melekleşir, yani meleklerin temel özelliği olan "Allah'a isyan etmemek ve O'nun emirlerini tümüyle yerine getirmek" (66/Tahrîm, 6) sıfatlarına sahip olur. Çünkü i'tikâfta temel ibâdetlerin tamamına yakını mevcuttur. Ana/doğurgan bir ibâdettir i'tikâf. İbâdetlerin fayda ve hikmetleri, tümüyle ve en kâmil şekliyle i'tikâfta vardır. İ'tikâfla, nefis terbiye ve tezkiye edilip sabır zırhına bürünülerek cihada hazırlanılmış olur. İhmal edilen gönlün tâmiri, bakımı, tedâvisidir; gönül aküsünün şarz edilmesidir i'tikâf rûhu. Zühd, takvâ, ihlâs, huşû ile edâ edilip zevk alınan ibâdet, mânevî haz gibi konularda derinleşmektir. Muhâsebe ve olgunluğa tırmanıştır i’tikâf.
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
Foruma girdiğim günden beridir okuduğum en güzel ikinci yazı buydu..Rabbim kez kere razı olsun abi..Gerçekten çok önemli bir paylaşım...Hemen arşivime kaydediyorum..
 

zahide

New member
Katılım
15 Haz 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Ýstanbul
Web sitesi
zahidan.blogcu.com
Itikaf

Itikaf

[size=12pt][size=16pt]İTİKÂF[/size]

Bir yerde bekleme, durma ve kendini orada hapsetme. Akıl bâliğ veya temyiz kudretine sahip bir müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durması anlamında bir fıkıh terimi.

İtikâf, Kur'an ve sünnetle sabittir. Kur'an'da Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken; "... Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın..." (el-Bakara, 2/ 187) buyurulur. Başka bir ayette itikâf ibadetinin daha önceki ümmetlerde de yapıldığına işaret edilir (bk. el-Bakara, 2/125). Hz. Peygamber'in özellikle Ramazan içinde ve Ramazanın son on gününde itikâf yaptığını bildiren çeşitli hadis-i şerifler vardır. Hz. Âîşe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.s) Ramazan'ın son on gününde itikâf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber'in zevceleri itikâfı sürdürmüşlerdir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129; bk. Buhârî, İ'tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10; Müslim, İ'tikâf, 1-6; Ebû Dâvud, Ramazân, 3; Savm, 77).

Ebu Hanife'ye göre içinde beş vakit namaz kılınan her mescidde itikâfta bulunmak caizdir. Ebu Hanife ve İmam Mâlik'e göre itikâfın nâfile olarak en azı bir gündür. Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan çoğu olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur.

Mesciddeki itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar evde mescit edindikleri bir yerde itikâfta bulunabilir (ez-Zebîdî, Tecrîd-i"Sarîh, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 323-326).

İslam büyüklerinden ünlü Ata demiştir ki: İtikaf yapan, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup dileğini elde etmedikçe buradan ayrılıp gitmem, ” diye yalvaran bir kimseye benzer ki,Allah’ın mabedine sokulmuş, beni bağışlamadıkça buradan ayrılıp gitmem demektedir.”

İtikafa giren kimse, bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir.Namaz kılmadığı vakitlerde bile mescidin içinde namaz vaktini bekler bir halde bulunacağı için, hep namazda imiş gibidir.

[size=14pt]İtikaf üçe ayrılır:[/size]

a. Vacip olan itikâf: Adak olan itikâf vaciptir. Bu, en az bir gün olur ve gündüz oruçla geçirilir. Hz. Ömer, Resulullah (s.a.s)'den, "Cahiliyye devrinde Mescid-i Haram'da bir gece itikâfta bulunmayı adamıştım; ne yapayım" diye sormuş Resulullah (s.a.s); "Adağını yerine getir" buyurmuştur (Buhârı, i'tikâf, 16; Ahmed b. Hanbel, ll, 10).

b- Sünnet olan itikâf: Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Hz. Âîşe'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129). Bir yerleşim merkezinde bulunan müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu görev düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifâye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer müslümanları sorumluluktan kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk'ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde müslümanlarına da vereceği umulur.

c- Müstehab (mendub) olan itikâf: Vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı sürece itikâfta sayılır. Bu itikâfda oruç şart değildir. Bazı müctehidlerin, itikâf süresinin bir saat bile olabileceği görüsünde bulunduklarını yukarıda zikretmiştik.

[size=14pt]İtikâfın Şartları[/size]

1- Niyet;Niyetsiz itikâf olmaz. Nezredilen itikâfda niyetin ayrıca dil ile ifade edilmesi gerekir.

2-Mescid: Erkeğin, itikafı cemaatle beş vakit namaz kılman mescidde olmalıdır. İtikâfın en faziletlisi Mescid-i Haram'da, sonra Mescid-i Nebevî'de ve sonra da Mescid-i Aksa'da olandır. Diğer mescidlerdeki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.

3-Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikâf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şart vardır.

4- Temizlik: Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları gerekir. Cünüplük oruca mani olmadığı gibi, itikafı da bozmaz. itikâfa giren cami içinde iken ihtilâm olursa, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikâfa devam eder.

İtikâfta erginlik çağına gelmiş olmak şart değildir. Bu nedenle mümeyyiz bir çocuğun itikâfı da geçerlidir.

Kadının itikâfa girebilmesi için kocasının iznini alması şarttır.

İtikâf sırasında kötü ve çirkin söz söylememek, Ramazanın son on gününü ve cemaatı kalabalık olan mescidi tercih etmek, itikâf günlerinde Kur'an, hadis, Allah'ı zikir ve ibadetle meşgul olmak ve temiz elbise giyip güzel kokular sürünmek itikâfın adabındandır.

[size=14pt]İtikâfı bozan şeyler[/size]

a- Cinsi ilişkide bulunmak. Kur'an-ı Kerimde; "Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın " (el-Bakara, 2/187) buyurulur. Öpmek ve kucaklamak gibi şeylerden dolay inzal vaki olursa yine itikâf bozulur.

b- Herhangi bir ihtiyaç yokken mescidden dışarı çıkmak.

c-
Bayılmak.

İtikâfa giren kimse mescidden ancak şer'î, zaruri ve tabiî ihtiyaçları için çıkabilir.

İtikâfa giren kimsenin bulunduğu mescidde cuma namazı kılınmıyorsa, cuma namazını kılmak üzere başka bir mescide gitmesi, küçük ve büyük abdest bozmak için mescidden dışarı çıkması tabiî bir ihtiyaçtır.

İçerisinde bulunduğu mescidden zorla çıkarılması ya da şahsı ve eşyası hakkında korkusu sebebiyle başka bir mescide taşınmak için çıkması ise zarûrî ihtiyaç sebebiyle çıkıştır.

Bunların dışında mescidden çıkmak itikâfı bozar. İtikâfda olan kimsenin yemesi, içmesi, uyuması ve ihtiyacı olan şeyleri satın alması mescidde olur (bk. İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 440 vd.; ez-Zebîdî, a.g.e., VI, 323 vd.; Mehmed Zihnî, Ni'met-i İslâm, İstanbul 1328, s. 98 vd.).

Kaynaklar: Şamil İslam Ansiklopedisi
"İslam İlmihali" M.Asım Köksal
"Büyük İslam İlmihali" Ömer Nasuhi Bilmen


[/size]
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Itikâf

Bir yerde bekleme, durma ve kendini orada hapsetme. Akıl bâliğ veya temyiz kudretine sahip bir müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durması anlamında bir fıkıh terimi.

İtikâf, Kur'an ve sünnetle sabittir. Kur'an'da Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken; "... Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın..." (el-Bakara, 2/ 187) buyurulur. Başka bir ayette itikâf ibadetinin daha önceki ümmetlerde de yapıldığına işaret edilir (bk. el-Bakara, 2/125). Hz. Peygamber'in özellikle Ramazan içinde ve Ramazanın son on gününde itikâf yaptığını bildiren çeşitli hadis-i şerifler vardır. Hz. Âîşe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.s) Ramazan'ın son on gününde itikâf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber'in zevceleri itikâfı sürdürmüşlerdir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129; bk. Buhârî, İ'tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10; Müslim, İ'tikâf, 1-6; Ebû Dâvud, Ramazân, 3; Savm, 77).

Ebu Hanife'ye göre içinde beş vakit namaz kılman her mescidde itikâfta bulunmak caizdir. Ebu Hanife ve İmam Mâlik'e göre itikâfın nâfile olarak en azı bir gündür. Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan çoğu olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur.

Mesciddeki itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar evde mescit edindikleri bir yerde itikâfta bulunabilir (ez-Zebîdî, Tecrîd-i"Sarîh, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 323-326).

İtikaf üçe ayrılır:

a. Vacip olan itikâf: Adak olan itikâf vaciptir. Bu, en az bir gün olur ve gündüz oruçla geçirilir. Hz. Ömer, Resulullah (s.a.s)'den, "Cahiliyye devrinde Mescid-i Haram'da bir gece itikâfta bulunmayı adamıştım; ne yapayım" diye sormuş Resulullah (s.a.s); "Adağını yerine getir" buyurmuştur (Buhârı, i'tikâf, 16; Ahmed b. Hanbel, ll, 10).

b- Sünnet olan itikâf: Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Hz. Âîşe'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129). Bir yerleşim merkezinde bulunan müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu görev düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifâye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer müslümanları sorumluluktan kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk'ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde müslümanlarına da vereceği umulur.

c- Müstehab (mendub) olan itikâf: Vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı sürece itikâfta sayılır. Bu itikâfda oruç şart değildir. Bazı müctehidlerin, itikâf süresinin bir saat bile olabileceği görüsünde bulunduklarını yukarıda zikretmiştik.

İtikâfın Şartları

1- Niyet; Niyetsiz itikâf olmaz. Nezredilen itikâfda niyetin ayrıca dil ile ifade edilmesi gerekir.

2- Mescid: Erkeğin, itikafı cemaatle beş vakit namaz kılman mescidde olmalıdır. İtikâfın en faziletlisi Mescid-i Haram'da, sonra Mescid-i Nebevî'de ve sonra da Mescid-i Aksa'da olandır. Diğer mescidlerdeki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.

3- Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikâf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şart vardır.

4- Temizlik: Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları gerekir. Cünüplük oruca mani olmadığı gibi, itikafı da bozmaz. itikâfa giren cami içinde iken ihtilâm olursa, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikâfa devam eder.

tikâfta erginlik çağına gelmiş olmak şart değildir. Bu nedenle mümeyyiz bir çocuğun itikâfı da geçerlidir.

Kadının itikâfa girebilmesi için kocasının iznini alması şarttır.

İtikâf sırasında kötü ve çirkin söz söylememek, Ramazanın son on gününü ve cemaatı kalabalık olan mescidi tercih etmek, itikâf günlerinde Kur'an, hadis, Allah'ı zikir ve ibadetle meşgul olmak ve temiz elbise giyip güzel kokular sürünmek itikâfın adabındandır.

İtikâfı bozan şeyler

a- Cinsi ilişkide bulunmak. Kur'an-ı Kerimde; "Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın " (el-Bakara, 2/187) buyurulur. Öpmek ve kucaklamak gibi şeylerden dolay inzal vaki olursa yine itikâf bozulur.

b- Herhangi bir ihtiyaç yokken mescidden dışarı çıkmak.

c- Bayılmak.

İtikâfa giren kimse mescidden ancak şer'î, zaruri ve tabiî ihtiyaçları için çıkabilir.

İtikâfa giren kimsenin bulunduğu mescidde cuma namazı kılınmıyorsa, cuma namazını kılmak üzere başka bir mescide gitmesi, küçük ve büyük abdest bozmak için mescidden dışarı çıkması tabiî bir ihtiyaçtır.

İçerisinde bulunduğu mescidden zorla çıkarılması ya da şahsı ve eşyası hakkında korkusu sebebiyle başka bir mescide taşınmak için çıkması ise zarûrî ihtiyaç sebebiyle çıkıştır.

Bunların dışında mescidden çıkmak itikâfı bozar. İtikâfda olan kimsenin yemesi, içmesi, uyuması ve ihtiyacı olan şeyleri satın alması mescidde olur (bk. İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 440 vd.; ez-Zebîdî, a.g.e., VI, 323 vd.; Mehmed Zihnî, Ni'met-i İslâm, İstanbul 1328, s. 98 vd.).
 
Üst Alt