iSLAMI NASIL YOK EDELİM?

Ebu Zerr

New member
İSLAMI NASIL YOK EDELİM YA DA MÜSLÜMANLAR NASIL GERİLEDİ?

Hamper, İslam’ı nasıl yok edelim, Bir İngiliz ajanının hatıraları, 4. Baskı, Nehir Yayınları…

1) Nehir Yayınevi daha önce de Seyyid Kutub’a ait olmayan, ‘Son Sözler’ isimli kitabı bastı. Oysa o kitab Mısır’lı laik gazeteci Hasaneyn Heykel tarafından Mısır istihbaratının notlarından oluşturulmuştu.
2) HAMPER’İN MUKADDİMESİNDE NEHİR YAYINLARI, KİTABI İSPATLANAMAMIŞ VARSAYIMLAR OLARAK TANITMAKTADIR.
3) İhlas yayınları da kitabın oluşturduğu gündemden istifade etmek için İngilizceden bir çeviri yaptı..
4) İhsan Süreyya Sırma’da kapalı ifadelerle Hamper’in hatıraları üzerine bina ettiği “İngiliz Misyonerleri” adlı bir kitap yazdı. Ancak, oradaki şahsın Muhammed İbn Abdulvehhab olduğu açıkça belirtilmemişti.
5) Dr.Müeyyidi tarafından İran’da “Hatırat-ı Hamper” adı ile yayınlandığında söz konusu kitap büyük tepkilere yol açtı. Bütün ehl-i sünnet ulema ve bazı şii alimler bu kitaba ateş püskürdü. Çünkü, kitap Dr.Müeyyidi’nin şahsi fikirlerinden oluşuyordu. O bunları sanki ajan Hamper anlatıyormuş gibi naklediyor ancak hiçbir vesika da vermiyordu.
6) Kitabda baştan sona iki tema vardı. Biri ehl-i sünneti karalama, küçük düşürme, diğeri de Osmanlı düşmanlığı. O kitaba karşı çıkmak nisbeten kolay oldu. Bu ilk defa görülen bir hadise değildi ve olay kolayca geçiştirildi…Ehl-i Sünnet alimleri de bu mesnetsiz iddiaları kolaylıkla çürütebiliyordu.
7) Oysa burada Dr.Müeyyidi’nin değil direkt olarak Ajan Hamper’in kitabı ile karşı karşıyayız. (Nehir yayınlarının ki…) Bu iş yayıncının isteğiyle mi böyle oldu yoksa mütercim mi el çabukluğunu marifet sayarak bu işi kotardı bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey bu işin zulüm olduğudur.
8) Kitabın ilk sahifelerinden sonra uyanık bir okuyucu işin içinde bir iş olduğunu yine de hissedebilir.
9) 12. sahifede Şiilerin Hristiyanları tamamen kafir ve necis saydıkları ve bu nedenle onlardan nefret ettikleri anlatılırken Sünnilerden hiç bahs edilmiyor. Ne o, yoksa Ehl-i Sünnet Hristiyanları necis kabul etmiyor da onlara muhabbet mi besliyor?
10) 14. sahifede şii ve Sünni alimler karşılaştırılıyor, tabiî ki üstünlük şii alimlerin… Sünni alimler sünepe, dalkavuk ve idarecilerin keyfine göre fetva veriyor.
11) 23. sahifede müellif cin gibi ajan! Mantığı ile “mervan” isimli cami hademesini kullanıyor ve burada tongaya düşerek şia mantığını ele veriyor.
12) Aslında yazar 3. bölümün başında İngiliz Ajanına söylettirdiği ihtilaf ve ayaklanma ateşini tutuşturma görevine kendisi katkıda bulunuyor ve ileriki sahifelerde fırsat buldukça Şii ve Sünni mukayeseleri yapıyor.
13) 31. sahifenin ikinci paragrafının sonu ile üçüncü paragrafında sözü “Muhammed Peygamberliğinden şüphe etmeyenler hak imam Hz.Hüseyin soyundan gelen diğer dokuz imamı da kabul etmek zorundadırlar” demeye getiriyor.
14) Bu kitap ile yapılmak istenen açık ve nettir. İbn Teymiyye ve M.Abdulvehhab gibi alimlere iftira atmak. Bu kitap ve benzerlerindeki iddialar değil böyle bir alime iman sahibi hiçbir Müslüman yakıştırılamaz.
15) Muhammed İbn Abdulvehhab, hiçbir zaman kitabın 40. sahifesinde iddia edildiği gibi “kuran bize yeter” dememiştir.
16) İbn Abdulvehhab Kitabın 44 sahifesinde iddia edildiği gibi İslam alimlerine karşı düşmanlık beslememiştir.
17) Kitabın 46 sahifesinde muta nikahı vesilesiyle, 47 sahifesinden Beni Ümeyye ve Abbasilerin içki içmeleri sebebiyle yazar aynı mantığı işletiyor ve kendi uygulamalarının doğruluğunu ispatlamaya çalışıyor. Nasılsa karşısında kör okuyucular ve cevap vermekten aciz bir muhatap var! Ancak, “gaipten kitap, yakından hitap gibidir” kaidesince insaf sahipleri M.Abdulvehhab’ın kitaplarına müracaat ederek gerçek fikirlerini oradan öğrenebilirler.

Kaynak : İmza Dergisi, Abdullah Arif…


En başta sorduğum soruya tekrar dönelim, Müslümanlar nasıl geriledi???
Ne okuduğunu dahi bilmeyen, okuduğunu anlamayan, okuduğunu muhakeme edemeyen bir zihniyet nasıl gerilemesin ki…
 
Selam,

Aşağıda Haksöz dergisinde yayımlanmış bir yazı var:


Mr. Hampher Tacirleri

Hikmet Zeyveli


Derginizin 13. sayısında Ebu Kevser imzasıyla yayınlanan "Tenkid Ahlâkı başlıklı yazıya, ihsan Süreyya Sırma'nın, 15. sayınızda verdiği cevabı ibretle okudum.

Ebu Kevser'in "Tenkid Ahlâkı'nda; islâm alemindeki ihtilaf ve düşmanlıkların temelinde mezhep taassubunun, körü körüne taklidin ve peşin fikirlerin yer aldığı vurgulanmakta ve bu psikozun getirdiği "tahkiksiz tenkid" konusunda iki önemli ve göz açıcı örneğe değinilmekteydi. Verilen iki örnek, islâm âleminde, birbirinin tam karşıtı iki inancın (Selef ilik ve Caferilik ya da halk ifadesiyle Vehhabilik ve Şiîlik) lider şahsiyetlerine yönelik olması itibariyle gerçekten ibretâmiz bir temayülü tescil etmekteydi.

Ebu Kevser, hassasiyetini şahıslar üzerinde değil, prensipler üzerinde teksif ediyordu: Her çeşit tenkide evet, fakat iftiraya kesinlikle hayır! Ve bu metin ahlâkı Kur'âni ifadelerle teyid ediyordu. (5/8,49/12, 6).

Bu prensibi zedeleyen iki örnekten birincisi; islâm âleminin büyük bir kesiminin tebcil ettiği bir şahsın (Muhammed b. Abdulvehhab'ın), Hampher isimli bir İngiliz ajanı tarafından nasıl iğfal edilerek sapık bir mezheb kurdurulduğunu iddia eden "Bir İngiliz Ajanının Hatıraları"nın tahkiksiz bir çok baskı yapmış olması vakıasıydı.

Ebu Kevser'e göre, bir çok çelişkiler ihtiva eden ve bir Müslümana iftiralarla dolu bu kitap (Mr. Hampher'in hatıraları), tamamen uydurmaydı. Ve başta akademik kariyerli bir zat (İ. S. Sırma) olmak üzere bunu tahkiksiz yayınlayanlar, Hucurat: 6 âyetiyle bildirilen azîm fermana aykırı davranmışlardır.

Ebu Kevser'in vardığı bu kanaatine ayrıca maddi deliller araması gerekmez miydi? Bizce hayır... Çünkü, İslâmî ve evrensel bir kuraldır: ispat, müddeiye düşer. Yani, bir insanın doğuştan olan "beraetini" zedeleyen bir iddiayı ileri sürenden delil istenir, reddedenden değil.. Ve müddei iddiasını ispatlayamadığı taktirde müfteri ilân edilir. Bu, insanın şerefinin, uluorta iftiralarla ve "tutmasa da izi kalır" sapkın zihniyetiyle rencide edilmesini engelleyen -gerçekten azîm- bir ahlâk kuralıdır.

Bu bedihî ahlâka riayet ederek, Mr. Hampher'ın Hatıratı(!)'nı okuduğunda bir müslüman için ileri sürülen onca isnad karşısında irkilmesi ve Hucurat: 6 âyetini hatırlayarak meseleyi tahkik ve reddetmesi beklenen Sayın Sırma "Bir itiraz"ında nelere itiraz edebiliyor?

Mr. Hampher'a nisbet edilen "Hatırat"ı yayınlamadığını mı iddia ediyor? Hayır. Sadece, kitabının ilk baskılarında bu hatıratın yer almadığını ve sonraki baskılarında da kitabının bütününü değil, bir bölümünü teşkil etmekte olduğunu söylüyor. Bu husus, kitabı dokuz baskı yapmış olan Sayın Sırma'nın, mahut hatıratı yayınlamaktaki sorumluluğunu ve rolünü bertaraf edebilir mi? Hatırat uydurma ise, bir kere bile yayınlamanın vebali yetmez mi?

Sayın Sırma, bu yayıncılık işinde öncülük yapmadığını iddia ediyor fakat hemen arkasından, kitabın Türkiye'ye ilk defa kendisi tarafından İran'dan getirildiğini ve o tarihlerde Türkiye'de kendisinden başka hiç kimsenin Hampher'in kitabını tanımadığını itiraf ediyor.

Sayın Sırma bir de, "bu muhayyel yarışta ben ne bir kupa kazandım, ne de buna ihtiyacım var." diyor. Ne diyelim, "kupa kazanmamasına" üzüldük doğrusu.

Sayın Sırma, mahut hatıratın mevsuk olduğunu iddia ve ispata çalışıyor mu? Hayır. Sadece, kitabı (Farsça nüshasını), Humeyni'nin memleketindeki kitapçılardan satın almış olduğunu -hem de aynen böyle, altını çizerek- ifade ediyor. Bu ifadelerin "okuyucuyla yarenlik etmekten başka bir hikmeti yoksa ne demek isteniyor? Bir kitabın, Humeyni'nin memleketindeki kitapçılardan satın alınmış olması, onun mevsukiyetinin itiraz edilemez kanıtı mı oluyor? Yoksa, Ebu Kevser'in, ikinci örneğini Humeyni'ye yöneltilen bir iftiraya tahsis etmesinden, Sayın Sırma, onun bağnaz bir "Humeynici" olduğunu istinbat ediyor da onu bu yolla iskat etme yollarını mı arıyor? Eğer -maazallah- bu mantaliteyle hareket ediliyorsa, Ebu Kevser'in, "Şii-Vehhabî" ucube ithamıyla taltif edilmediğine çok şükretmesi gerekiyor.

Görüldüğü üzere, Sayın Sırma asıl cevap vermesi gereken konuları geçiştirivermiş. Bu söylenenler ise, Mr. Hampher'in hatıralarının uydurma olması şüphesini hiç bir veçhile bertaraf edememektedir. Yani, hâlâ ispatlanmayan iddialar (ya da iftiralar) piyasada müşteri aramakla meşgul.

Peki, Sayın Sırma neye itiraz etmiş oluyor?

Sayın Sırma, en geçerli savunma taktiğini, yazısının 5. maddesine saklamış görünüyor: "En iyi savunma saldırıdır" taktiğine başvurmak...

Ya da; zatıâlileri yerli-yabancı misyonerlerle dolu dizgin cihad edip dururken, Ebu Kevser gibi ne idüğü ve kimliği belirsiz hırpanî din müstehzileri ya da yerli misyonerler, yolunu ve hızını keserek kendisine köstek oldukları ayaklarına yatmak..

Ve Sayın Sırma asıl maharetini burada gösteriyor. Ebu Kevser'in bu tenkidinin ardında yatan gizli emelleri bir çırpıda istinbat ve istihraç ediveriyor. Sayın Sırma'nın bu istinbat ve istihracına nazaran; bu zihniyet sahipleri, "etraflarını bunca münker kaplamışken, islam'ın değerleriyle uğraşan bunca islâm düşmanı dururken, saldırılması kolay olduğundan (çünkü Ölmüşler) Buhari'lere ve imam Şafii'lere saldıran", "Hz. Peygamber (s)'in Sünnetini dışlayan, Kur'an'ı Moon gibi uydurma peygamberlerin aklıyla empoze etmekle meşgul yerli misyonerlerdir. Zatıâlilerinin İngilizler'le, Amerikalılarla kıyasıya mücadele etmesinden rahatsız olan bu zihniyet sahipleri ve bu meyanda Ebu Kevser gibileri, işte böyle, hızını kesecek ve mücahedesine gölge düşürecek şaibeler çıkarıyorlar...

Sayın Sırma "çamuru at, tutmasa da izi kalır" fetvasınca mı hareket ediyor? Ebu Kevser'in tahlilini yapmaya çalıştığı bir zihniyetin canlı örneğini mî sergiliyor?

Birisi, "Ebu Kevser'in yazısı ile, imam Buharî'lere ve Şafiî'lere saldıranların ilgisi ne?" diye sorsa nasıl cevap verecek, hangi adresi ihbar edecek? Veya birisi, "İmam Buharî'lere, Şafiî'lere saldıran geri zihniyetle, Mr. Hampher'ın Hatırat(!)ına istinaden ölmüş bir müslümanı sapık ve muğfel gösteren zihniyet arasında mahiyet itibariyle ne fark var?" diye sorsa nasıl bir izah getirecek?

Sayın Sırma, yazısını zafer kazanmış bir kumandan hâkimiyetiyle şu nasihatla bitiriyor: "Kendime ve size diyeceğim o ki: Başkalarının yanlışlarını tespit etmekle ömrümüzü tüketmeyelim. Biraz da kendimizin kişilikleriyle uğraşalım. Bu ötekine nazaran daha zor, fakat emin olun ki daha hayırlıdır!"

Sayın Sırma'nın bu tavsiyelerine tamamen katılmamak elde değil..

O mâhîler ki derya içredir, deryayı bilmezler."

Sayın Sırma!. Ben de, Ebu Kevser'e katılarak, aslı olmayan bir uydurmanın neşrine öncülük etliğinizi söylüyorum. Beni ilgilendiren şahsınız değil, islâmî prensiplerin ve ahlâkının korunmasıdır. Bu hassasiyetin gösterilmediği yerde isteyen istediğini söyler/yazar ve söylediği/yazdığı da yanına kalır.

Sayın Sırma!. Lütfen "hem suçlu, hem güçlü" psikozu sergilemeden, "en iyi savunma saldırıdır" taktiğine başvurmadan, yerlî-yabancı misyonerlerle mücaheda şampiyonluğuna yatarak kendinizi her çeşit tenkidden vareste görmeden ve sahip olduğunuz akademik kariyere de haksızlık etmeden cevap vermenizi bekliyoruz:

Gerçekten Mr. Hamper'in Hatıratı'nın sıhhatini kanıtlayabilir misiniz? Buna dair ilmî vesikalar ortaya koyabilir misiniz? En azından bir ingilizce aslını gösterebilir misiniz? (Tabii bu "asıl", Arapça versiyonu gibi Türkiye'de hazırlanmış olmamalı).

Bunu yapamadığınız taktirde, yayınladığınız kitabı uyduran(lar)ın menfur oyununa ister istemez âlet olduğunuzu itiraf edip Allah'tan mağfiret taleb etmeniz gerekir kanaatindeyiz.

Aşağıdaki ifadeler, mahut kitabın öngördüğü taktiklerden alıntılanmıstır:

"Sünni ve Şiî müslümanlar arasında suizan ve şüpheler icad ederek mezhep ihtilaflarını körüklemek. Her iki tarafı uydurma ihanet ve töhmetlerle birbiri aleyhine kışkırtmak." (Sizin kitap, 9. Baskı, s. 73)

"Büyük İslam âlimleri aleyhine suni ithamlar uydurmak." (Aynı kitap, S. 75)

"Her yerde nifak ve tefrikadan bahset, onları birbirine düşür." (Aynı kitap, s. 78)

Muhal-farz, eserin gerçekten Mr. Hampher denen bir ajanın hatıraları olduğu isbat edilmiş olsa, yukarıda verilen ifadelerle Muhammed b. Abdulvehhab hakkında İddia edilenler paradoksal bir durumu ortaya koymaz mıydı? Bir an için Öfkenizi ve hissiyatınızı bertaraf ederek Allah için düşününüz!..

Sayın Sırma, imam Buharî ve Şafiî'lere saldıran, Kur'ân'ın sünnetinden ibaret olan Resulullah (s)'ın Sünnetini dışlayan, Kur'an'ı Moon'un aklıyla empoze etmeye kalkışan çarpık zihniyetle mücahedenizde -Ebu Kevser adına da konuşabilirim- sizinle beraber olduğumuzu bilesiniz. Sadece fazla telaşa kapılmadan, "Hakkın temsilcilerinin" vakarıyla ve ilimle bu işi sürdürmek lâzım. Yani İslam'ı tebliğ etmek için öyle "işportacı" ya da "provakatör" tavırlarıyla hareket etmemiz hiç gerekmiyor.

Çünkü, artık yel değirmenleriyle savaşarak şövalye olmanın modası geçmiş görünüyor..

Ben de, sizin yaptığınız gibi bütün samimi müslümanlara selâm ediyorum.
 
Üstteki yazıda bahsi geçen Tenkid Ahlakı başlıklı yazı:

Tenkid Ahlakı - Humeyni ve Kur'an'ın Tahrifi İddiası

Ebu Kevser


Ey inananlar! Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin, âdil olun. (Maide, 8)

Ey inananlar! Zannın çoğundan sakınınız, zira zannın bir kısmı günahtır. (Hucurat, 12)

İslâm alemindeki ihtilaf ve düşmanlıkların temelinde, cehalet ortamında oluşan mezhep taassubunun, körü körüne taklidin ve sonucunda peşin fikirlerin yer aldığı bir gerçektir.

Taklidi, dinin esası görerek, tahkikten ve düşünmekten peşinen istifa eden zihniyetlerde böylesine zaafların oluşmasını çok tabii bir sonuç olarak görmekteyiz. Ancak bu zaafın, İslâm âlemine yön verme iddiasında olan veya bu konumda görülen şahsiyetlerde de varolduğunu görmek gerçekten dehşet verici olmaktadır.

Yakın bir geçmişte, Mr. Hampher denen sözüm -ona bir İngiliz ajanının hatıraları diye, dört- eş yayınevi tarafından, değişik isimlerle ve mal bulmuş mağribi aceleciliğiyle piyasaya sürülen tamamı uydurma bir kitap bu cehaletin güzel bir belgesidir. İslâmı Nasıl Yok Edelim ismiyle de piyasa bulan ve hatta yerli basım bir Arapça versiyonu bile uydurulan mahut Hampher'in Hatıraları'nı pazarlayan İslâm havarileri, Allah'ın şu azîm fermanına zerrece itibar etmemişlerdir:

"Ey inananlar, bir fasık size bir haber getirirse onu tahkik edin. Cehaletle bir topluluğa fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olmayasınız diye.. (Hucurat: 6)

Gerçekten Mr. Hampher denen bir fasık var olsaydı ve müslüman bir topluluğun değer verdiği bir zatı karalamayı hedefleseydi, bu uydurmayı kaleme alan fasık veya fasıklar kadar gözü-kara davranamazdı. Çünkü eğer birazcık aklı varsa, akıllı insanları da kandırabilmek amacıyla daha usturuplu ve daha çelişkisiz iftiralar bulurdu.

Burada Mr. Hampher'in mevhum hatıralarının kıymet-ı ilmiyesi (!) üzerinde uzun-uzadıya duracak değiliz. Biraz basiret üzere okuyacak herkesin farkına varabileceği uydurmaları teşhire çalışmak bir bakıma malumu îlâm kabilinden olacağından bu kadar bir temasla yetiniyoruz.

Aşağıda vereceğimiz taassub örneğinde ise taraflar daha net olarak belli olup mevhum insanlardan oluşmuyor. Şöyle ki:

Müddetler: Ebu'l-Hasan Ali en-Nedvî ve ondan naklen Said Havva.

Müddea aleyh: Ayetullah Humeyni.

iddia: Humeyni, Kur'ân'ın tahrif edilmiş olduğu iddiasındadır.

Delil: Humeyni'nin Keşfu'l-Esrar isimli Farsça eseri.

Sonuç: iddia sabit olunca Humeyni kâfirdir.

Ebu'l-Hasan Ali en-Nedvî de, Said Havva da müslüman okuyucunun tanıdığı şahsiyetler olup her ikisinin de bir çok eseri Türkçe'ye çevrilmiştir. Ve eserlerinin Türk okuyucusuna faydalı olduğuna da inancımız var. İşte bu meşhur her iki yazarımız da Ayetullah Humeyni'nin Müslümanların ellerindeki Kur'ân'ın tahrif edilmiş okluğunu iddia ettiğini ileri sürmüşler ve sonuçta onun küfrüne hükmetmişlerdir.

Şöyle ki:

Ebu'l-Hasan Ali en-Nedvî, Arapça kaleme aldığı ve birçok baskılarının yapıldığı anlaşılan Suretâni Mutedaddetân isimli eserinin (1410/1990, Cidde Baskısı) 52-53. sayfalarında Humeyni ve Görüşleri başlığı altında şöyle yazıyor:

İran devriminin bugünkü lideri, islâmi Hükümet diye isimlendirdiği yönetimin kurucusu ve Gaib İmam'ın Naibi Humeyni; Keşfu'l-Esrar isimli eserinde, Sahabe-i Kiramı (r.a), dünyaya köle olmuşlar, Allah'a karşı cüretkârlar, Kur'ân-ı Kerimi tahrif edenler ve sonuç olarak kâfirler olarak nitelemektedir, ki tercümesi aşağıdaki gibidir:

Dünya ve yönetimi elde etmekten başka Kur'ân ve İslamla ilgileri olmayan ve Kur'ân'ı yalnızca fasid niyetlerinin tahakkuku için bir vasıta edinen o insanlar (sahabeler) için; bu âyetleri (Hz. Peygamberden hemen sonra Hz. Ali'nin ve imamların hilafetine delalet eden âyetleri) Allah'ın Kitabı'ndan çıkarmak, böylece Semavi Kitabı tahrif etmek ve bu lekenin kıyamete kadar Kur'ân ve müslümanlar için baki kalmasını sağlamak amacıyla dünya ehlinin gözlerinden Kur'ânı sürekli olarak uzak tutmak kolay olmuştu. Yahudi ve Hıristiyanlara yöneltilen tahrif ithamları aynen kendileri için de sabittir.

En-Nedvî, ilgili dipnotta, alıntının kaynağı olarak Keşfu'l-Esrar'ın 114. sayfasını verirken, bu kitabın baskı yeri ve tarihinin yazılı olmadığı, fakat Humeyni'ye aidiyetinde kesinlik bulunduğu yolunda mütalaalarını serdeder.

Said Havva ise, El-Humeyniyye isimli eserinin 19. sayfasında, Humeyni'nin Kur'ân tahrif edilmiştir diyenleri nasıl te'kid etmekte olduğunu isbat için şöyle yazıyor:

Farsça Keşfu'l-Esrar'ın 114. sayfasında Humeyni şöyle diyor:

Onlar için (Sahabe-i Kiram için), bu âyetleri Kur'ân'dan çıkarmak, Semavi Kitabı tahrif etmek ve Onu insanların gözünden uzak tutmak kolay oldu. Müslümanların, yahudi ve Hıristiyanlara yönelttikleri tahrif iddiası sahabe için de sabit olmuştur.

Said Havva, dip notta bu alıntının, Ebu'l-Hasan Ali en-Nedvî'nin Suretâni Mutedaddetân isimli eserinin Uman baskısının 94. sayfasından nakledildiğini ifade ettikten sonra metinde şöyle devam eder:

Humeyni'nin bu ifadeleri açık bir küfür ve İslâmı nakzetmektir. Birçok mucizeyi ihtiva eden Kur'ân'a karşı bu cür'et gösterilirse İslâmın hangi senedinin değeri kalır ve bundan sonra hangi senedi baki kalır? (El-Humeyniyye, s. 20)

Görüldüğü üzere, her iki müellifin de kaynağı Farsça Keşfu'l-Esrar kitabıdır. Yalnız Said Havva bu esere doğrudan başvurmamış, Ebu'l-Hasan Ali en-Nedvî'nin Arapça tercümesine istinat etmiştir. Fakat o alıntılamayı da motamot yapmadığı hemen görülmektedir.

Peki işin aslı nedir? Farsça Keşfu'l-Esrar'öa, gerçekten, Arapçası yukarıdaki gibi olan bir iddia geçmekte midir?

Elimizde, Ebu'l-Hasan Ali en-Nedvî'nin tarifine uygun, yani aynı baskı olduğu anlaşılan Farsça bir Keşfu'l-Esrar kitabı var. Kitab, gerçekten basım yeri ve tarihi konusunda bir bilgi ihtiva etmemekte, kapağında ise imam Ruhullah Musevi el-Humeyninin te'lifi olduğu yazılmaktadır. Ve 114. sayfasında da En-Nedvî ve Said Havva'nın alıntıladıklarına benzer ifadeler yeralmaktadır.

Fakat çok dehşetengiz bir durum var!..

önce Keşfu'l-Esrar kitabının konusu hakkında özet bir bilgi verelim, sonra da o dehşetengiz durumu izah edelim.

Keşfu'l-Esrar, Humeyni'nin 1943'lerde te'lif ettiği bir kitap. Eser; 1945'te Fedaiyan-ı islâm tarafından öldürülen ve 1930-1940'ların önde gelen aydınlarından biri olan Ahmet Kesrevî'nin talebelerinden biri tarafından yazılan Binlerce Yıllık Esrar adlı kitaba cevap olarak yazılmıştır. (Güçlenen İslâm'ın Yankılan, John L. Esposito, s. 175-76, istanbul, 1989, Yöneliş Yayınları)

Eser bir polemik kitabıdır. Tenkid edilen kitap ve yazarın ismi verilmemekle beraber yer-yer tenkidi görüşler alıntılanarak şiî (Caferi) bakış açısıyla cevap verilmektedir. Humeyni'nin Şiîlik konusundaki gerçek inancını tahlil için eserin dürüst bir şekilde Türkçe'ye kazandırılmasının faydalı olacağına inanıyoruz.

Kitabın te'lifi esnasında 41 yaşında bulunan ve henüz Ayetullah olmadığı anlaşılan Humeyni, orada, şirk/tevhid, imamet, takiyye, velâyet-i fakıh, hums, islâm hukuku, nasih-mensuh vb. ana konularda şiî akideye yöneltilen tenkitleri biraz hırçın bir uslûbla ve kendi ifadesiyle Kur'ân ve akıl kriterleriyle reddetmektedir. Kendilerinden olduğunu itiraf ettiği tenkitçileri yer-yer ibni Teymiyye'nin cahilane fikirlerine kapılan maceraperest kimseler, ya da beşer ailesinin en vahşileri, Necd'in ilim ve medeniyetten âri akılsız deve çobanları"nı taklit eden cahiller olarak niteler.

İşte bu polemik içerisinde ismini vermediği tenkitçinin şu sorusunu alıntılar:

Eğer imamet mezhebin dördüncü aslı ise ve müfessirlerin iddia ettiği gibi Kur'ân'da birçok âyet bunu kanıtlıyorsa neden Allah bu kadar mühim bir hususu bir defa olsun Kur'ân'da sarahaten zikretmedi de bu kadar ihtilaflara sebep oldu ve bu kadar kanlar döküldü? (s.105)

İşte bu soruyu uzun uzadıya cevaplamaya çalışan Humeyni, Keşfu'l-Esrar'ın 114. sayfasında aynen şöyle der:

İmamın isminin sarih olarak Kur'ân'da yer almış olması halinde şu (tehlike) de mümkün idi:

Dünya ve yönetimi elde etmekten başka Kur'ân ve İslamla ilgileri olmayan ve Kur'ân'ı yalnızca fasid niyetlerinin tahakkuku için bir vasıta edinen o insanlar, bu âyetleri Kur'ân'dan çıkarırlar, böylece Semavi Kitabı tahrif ederler ve dünya ehlinin gözlerinden Kur'ânı sürekli olarak uzak tutarlardı ve bu leke kıyamete kadar Kur'ân ve müslümanlar için baki kalır, Yahudi ve Hıristiyanlara yöneltilen tahrif ithamları aynen kendileri için de sabit olurdu.

Evet, okuyucunun, dehşetengiz dediğimiz hususun farkına varmış olduğunu sanıyoruz.

Yukarıda, Ebu'l-Hasan Ali en-Nedvî ve Said Havva'nın, Humeyni'nin küfrüne delil olarak alıntıladıkları ifadelerin, Bektaşi taktiklerine başvurmadan, yapılacak doğru bir tercümesi bundan ibaret.

Şimdi iki tercüme üzerinde insafla düşünelim: Yukarıda verdiğimiz (doğru) tercümeden Kur'ân'ın tahrif edilmiş olduğu iddiası çıkarılabilir mi?

Evet, aynı kitap, aynı sayfa ve yakın ifadeler. Fakat tam bir Bektaşi taktiği var: Tahakkuk etmeyen bir şart cümleciği olan imamın ismi sarih olarak Kur'ân'da yeralmış olsaydı varsayımından sonraki çıkarırlardı, tahrif ederlerdi., fiillerinin de tahakkuk etmedikleri gayet açık bir husus iken, şart cümleciğini attıktan sonra zaman kiplerini de çıkardılar, tahrif ettiler şeklinde değiştirmenin mazeretini bulmak mümkün görünmüyor.

En-Nedvi Farsça bilmiyor muydu? Said Havva ondan alıntılayıp Humeyni'nin küfrüne ferman çıkarırken Allah için bir endişe duymadı mı? Bu kabil soruların müsbet-menfi cevaplarını aramanın bu safhada bir yararı olamaz. Bunlar, kendilerine itimad eden binlerce insanı iğfal ettiklerinin farkında oldular mı acaba? Bilemiyoruz. Fakat İslam Aleminde cehaletin ve kör taassubun körüklediği böyle sayısız ihtilaf ve iftiraların varlığı bir gerçek.

Herhalde bütün bunları, ümmetimin ihtilafı rahmettir teranesiyle izah etmek mümkün görülemez.

Tenkid başka bir olay, iftira başka bir olay..

Ve sonuçta kârlı çıkan taraf batılın temsilcileri ve emperyalizm olmaktadır.

Fa'tabirû yâ uli'l-elbâb!.

Mahûd Hampher' in hatıraları'nın bazı versiyonları aşağıdaki gibidir:

a) Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri, Doç. Dr. ihsan Süreyya Sırma, 1991, İstanbul, Beyan Yayınları (9. Baskı).

b) İslâmı Nasıl Yok edelim - Bir İngiliz Ajanının Hatıraları, Çev.: Nevzat Göktaş, 1991, İstanbul, Nehir Yayınları (3. Baskı),

c) İngiliz Casusu Mr. Hempher'in Misyonerlik Faaliyetleri, Çev.: Mehmet Can, 1990, istanbul, Ferşat Yayınları,

d) İngiliz Casusunun itirafları, Çev.: M. Sıddık Gümüş, 1991, İstanbul, İhlâs Yayınları, (3. Baskı),

e) İ'tirâfâtu'l-Câsûsi'l-İngilizi, 1991, İstanbul (Bir önceki tercümenin Türkiye'de uydurulup basılmış Arapça versiyonu. Görüldüğü üzere; yayıncılarımız, işi sıkı tutup bir çok baskı yaparak dînî gayretlerini esirgememişler. Bu yarışta akademik kariyeri! hamiyetli bir zatın öncülük etmesi ise gerçekten takdire şayan bir durum.

Akıl sahipleri okuyup ibret almalılar..
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks