Islam anlayasi ile sevgi !

miniksercen

New member
Islam anlayisiyla sevgi : )

Sevgiyi bilenler….

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"diye. "Bakın göstereyim" demiş ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönünle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. "Peki" demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine "Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
"İşte" demiş ermiş. "Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.
Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."
 
Hakiki sevgi Cenâb-ı Allah için duyulan sevgidir, hakiki aşk Cenâb-ı Allah'a duyulan aşktır.

Allah(cc) razı olsun inşaallah (amin)

Esselamun aleyküm ve rahmetullah
 
Gönüllerde Yer Açmak

Gönüllerde Yer Açmak

"Sevdiğimiz şeylerden vermedikçe asla iyiliğe erişemezsiniz."
(Âl-i İmran, 92)


Birgün ermişlerden birine sormuşlar:
"-Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi paylaşanlar arasında ne fark vardır?"
"-Bakın göstereyim!.." demiş, derviş.
Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilinden düşürmeyen ama dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış bu sofraya.
Hepsi yerlere oturmuşlar.
Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından derviş kaşığı denilen bir metre boyunda kaşıklar… derviş:
"-Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz." diye de şart koşmuş.
"-Peki..." demişler ve çorbayı içmeye girişmişler.
Fakat o da ne?
Kaşıklar uzun geldiğinden sofradaki hiç kimse bir türlü döküp saçmadan götüremiyormuş çorbayı ağzına. En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor, vazgeçmişler çorbadan. Öylece kalkmışlar sofradan. Onlar kalkınca, derviş:
"-Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları çağıralım yemeğe." demiş.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen nurlu insanlar gelmiş oturmuş sofraya. Derviş:
"-Buyurun bakalım." deyince de her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki kardeşine uzatıp içirmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve kendisi de doymuş olarak şükür içinde kalkmış sofradan. Derviş:
"-İşte, kim hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de onu doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın ki, hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman..."
* * *
Paylaşmak maddî-mânevî her şeyi… Varlığımızla bölüşmek. Diğerimizle bütünleşip büyümek. Paylaştıkça dökülüp saçılmadan ihyâ olmak. Yeri gelir, bir somunu bölüşür insan. Elleri uzanırken yüreğinden gözlerine akseden sevgiyle bütünleşir kardeşinde.
Yeri gelir ilmini paylaşır. Paylaşırken İmâm-ı A'zam Ebû Hanife hazretlerinin, "Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe değerdi." sözünü unutmaz. Öyleyse bildiklerimle gönülleri okşayarak ihyâ etmeliyim, der. Sakınmaz bildiklerini. Hazret-i Mevlânâ'nın sözü yüreğini tutuşturur. "Bir mum, diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez."
Sevinci paylaşmak isteriz bazen. Bazen de derdimizi. Şâirin dediği gibi:
"Yine gam yükünün kervanı geldi.
Çekemem bu derdi, bölek seninle." deriz.
Bölüşecek birilerini ararız. Farkında olmaz insan, bölüştükçe küçülürüz sanırız. Oysa ki, her bölünmede gönüller ulanır birbirine. Cenâb-ı Hak vücudumuzu küçücük hücrelerden yaratmıştır. Bir bütünde sayılamayacak kadar çok zerrecikler. Bir uzvumuzu diğerine âmâde kılmıştır. Ağza giden bir lokmaya kaç uzvumuz hizmet etmektedir. Mevlâmız milyarlarca zerreden bir bütün yapmış. Her birini diğerine âmâde kılmışsa; bize de, şu fânî hayatın her şeyini ve âhireti kazanmanın külfetini kardeşlerinizle paylaşarak bir bütün olun demektedir, sanki. Her paylaşıma bir sevgi kıvılcımı koyup gönüllerde büyüyerek...
"Sıçrayıp ufuk değiştirmek bile ancak bir zemine basarak mümkündür." der Ahmet Hamdi Tanpınar. Öyle ise bizler de Rabbimizin bize vermiş olduğu nimetlerini, cânânımıza şükrümüzü îfâ etmek için, derviş kaşıklarına doldurup, döküp saçmadan kardeşlerimizle paylaşabilmeliyiz. Sevgiyle paylaşmak, toplum nizamımızı da güzelleştirecek ve güçlendirecektir. Muhammed İkbal'in, kalemiyle yüreğimize fısıldadığı enfes inci dizeleriyle:
"Çağımızın delirmiş aklına sevginin neşterini vurmalıyız."
***
Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in hadis-i şerifinde de buyurdukları gibi:
"Birbirlerine acımakta birbirlerini sevmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte, mü'minlerin tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. Bu vücudun bir uzvu muzdarip olduğu takdirde, diğer kısımları da uykusuz kalıp ateşler içinde ızdırabını duyarlar." (Müslim, 66)
Cenâb-ı Hak cümlemize merhameti şiâr edinen, onu sevgiyle yoğurup gönüllere sunan bir kalb nasip etsin. Amin!
 
"Sevdiğimiz şeylerden vermedikçe asla iyiliğe erişemezsiniz."
(Âl-i İmran, 92)


bu ayetin manası çok tatlı
zevkım var... iyi dinleyin
Allah yukarıdaki ayette diyor ki
sevgisi üzerindeyken vermedkçe O iyliğe yani o cennete giremezsiniz
sevgisi üzerinde iken vereceksin

bak
iyliğe erişemezsiniz diyor
yani ne demek
bir çıplak gördün
dolabını açtın eski elbiselerini/gözünden düşmüş eski elbiselerini ona verdin..
şimdi vermediğinin cezasını çekmezsin.. ama bir ecirde alamazsın diyor Allah çünkü sevgisi üzerine olan bir şeyi vermedin..

veya dolabını açtın en pahalı elbiseni o fakire verdin
yine bir ecir alamazsın diyor..
neden ? çünkü pahalı elbise önemli değil..
sevdiğin elbiseni yani sevgisi üzerinde iken o elbiseni vermediğin için bir eçir alamazsın diyor
veya
dolabını açtın
pahalı/ucuz farketmez keyfiyeti önemli
yani işte sevgisi üzerine iken ki elbiseni
fakire verdin... ama birazda üzelerek verdin
o üzüntü varken verirken yine alamazsın bir ecir diyor Allah...
neden üzüldün diyor üzüldün..

ya nasıl olacak.....
şöyle :
sevgisi üzerinde iken yemeğini-elbiseni- telefonunu vs.. verirken
vereceğim ama onun hoşunan gidecek mi ? diyeceksin
kimin hoşuna
alan fakirin değil.. alanın eskisinde ucuzuda pahalısıda yenisinde hoşuna gider
dimi
o halde
vereceğim ama onun hoşuna gidecek mi ?
kimin hoşunma gidecek mi ?
O'nun hoşuna gidecek mi
"Sevdiğimiz şeylerden vermedikçe asla iyiliğe erişemezsiniz."
(Âl-i İmran, 92)

yani bu cümleleri söylenenin hoşuna gidecek mi ?
Cenabı Hakkın
anlatabildim mi ?
vereceğim ama O'nun hoşuna gidecek mi ?
verirken sen üzlürsen senin üzülmenede Allah üzülür
almak istemez senden bir şey... üzüldüğün için
yani hoşuna gitmez
işte vereceğim ama O nun hoşuna gidecek mi diyerek
üzüntüsüz sevgisi üzerinde iken verdin mi
işte o zaman verdiğini kabul eder ve sanada eçir verir
ve ebrardan olursun
ebrar bu insanlara derler
 
Cenâb-ı Hak cümlemize merhameti şiâr edinen, onu sevgiyle yoğurup gönüllere sunan bir kalb nasip etsin. Amin!
Amin...
 
Sevgiyi Yaşayanlar

Sevgiyi Yaşayanlar

Bir gün sormuslar ermislerden birine:
"Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yasayanlar arasinda ne fark vardir?"
"Bakin göstereyim" demis, ermis. Önce sevgiyi dillerinden gönüllerine indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuş yerlerine. Derken tabaklar içinde Sıcak çorbalar ve arkasından da derviş kasıkları getirmiş hepsi 1 metre boyunda...
Ermis "bu kasıkların ucundan tutup öyle içeceksiniz çorbanızı" diye bir şart koymuş. ´Peki demisler´ ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine ´Simdi´ demis ermis; ´Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.´
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmişler oturmuş sofraya bu defa. ´Buyurun´ deyince, her biri uzun boylu kasığını çorbaya daldırıp, sonra karsısındaki kardeşine uzatarak içirmiş.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. ´İste´ demis ermis; ´Kim bu hayat sofrasında Yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünürde doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz ve sunu da unutmayın, hayat pazarında alan degil, veren kazançtadır daima.´
 
Gönüllerde yer açmak

Gönüllerde yer açmak

Bismillahirrahmanirrahim

Sevdiginiz seylerden vermedikçe asla iyilige erisemezsiniz. ( Âl-i Imran, 92 )

Birgün Dervişlerden birine sormuşlar:
"Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi paylaşanlar arasında ne fark vardır?"

"Bakın göstereyim..." demiş, Derviş.
Bir sofra hazırlamiş. Sevgiyi dilinden düşürmeyen ama dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış bu sofraya.
Hepsi yerlere oturmuslar.

Derken,tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından derviş kaşığı denilen bir metre boyunda kaşıklar.

Derviş:
"Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz." diye de şart koşmuş.
"Peki..." demişler ve çorbayı içmeye girişmişler.

Fakat o da ne?

Kaşıklar uzun geldiğinden sofradaki hiç kimse bir türlü döküp saçmadan götüremiyormuş çorbayı ağzına. En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor, vazgeçmişler çorbadan. Öylece kalkmışlar sofradan.
Onlar kalkınca, Derviş:

"Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları çağıralım yemeğe." demis.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen nurlu insanlar gelmiş oturmuş sofraya. Derviş :

"Buyurun bakalım" deyince de her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki kardeşine uzatıp içirmişler çorbalarını.

Böylece her biri diğerini doyurmuş ve kendisi de doymuş olarak şükür içinde kalkmış sofradan. Derviş :

"İşte, kim hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayi düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de onu doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz. Şunu da unutmayın ki, hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman"

Paylaömak maddî-mânevî her şeyi... Varlığımızla bölüşmek. Diğerimizle bütünleşip büyümek. Paylaştıkça dökülüp saçılmadan ihyâ olmak. Yeri gelir, bir somunu bölüşür insan. Elleri uzanırken yüreğinden gözlerine akseden sevgiyle bütünleşir kardeşinde.

Yeri gelir ilmini paylaşır. Paylaşırken Imâm-i A’zam Ebû Hanife hazretlerinin, "Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe değerdi." sözünü unutmaz. Öyleyse bildiklerimle gönülleri oksayarak ihya etmeliyim, der.
Sakinmaz bildiklerini. Hazret-i Mevlânâ’nin sözü yüregini tutuşturur."Bir mum, diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez."

Sevinci paylaşmak isteriz bazen. Bazen de derdimizi. Şâirin dediği gibi:
"Yine gam yükünün kervanı geldi.
Çekemem bu derdi, bölek seninle." deriz.

Bölüşecek birilerini ararız. Farkında olmaz insan, bölüştükçe küçülürüz sanırız. Oysa ki, her bölünmede gönüller ulanır birbirine. Cenâb-ı Hak vücudumuzu küçücük hücrelerden yaratmıştır. Bir bütünde sayılamayacak kadar çok zerrecikler.

Bir uzvumuzu diğerine âmâde kılmıştır. Ağza giden bir lokmaya kaç uzvumuz hizmet etmektedir. Mevlâmız milyarlarca zerreden bir bütün yapmış. Her birini diğerine âmâde kılmışsa, bize de, şu fâni hayatın her şeyini ve âhireti kazanmanın külfetini kardeşlerinizle paylaşarak bir bütün olun demektedir, sanki. Her paylaşıma bir sevgi kıvılcımı koyup gönüllerde büyüyerek.

"Sıçrayıp ufuk değiştirmek bile ancak bir zemine basarak mümkündür." der Ahmet Hamdi Tanpinar. Öyle ise bizler de Rabbimizin bize vermiş olduğu nimetlerini, cânânımıza şükrümüzü îfâ etmek için, derviş kaşıklarına doldurup, döküp saçmadan kardeşlerimizle paylaşabilmeliyiz. Sevgiyle paylaşmak, toplum nizamımızı da güzelleştirecek ve güçlendirecektir. Muhammed Ikbal’in, kalemiyle yüreğimize fısıldadığı enfes inci dizeleriyle :
"Çağımızın delirmiş aklına sevginin neşterini vurmalıyız."

Peygamber Efendimiz’in (sav) hadis-i şerifinde de buyurdukları gibi :
"Birbirlerine acimakta, birbirlerini sevmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte, mü’minlerin tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. Bu vücudun bir uzvu muzdarip olduğu takdirde, diğer kısımları da uykusuz kalıp ateşler içinde ızdırabını duyarlar." ( Müslim, 66 )

Cenâb-i Hak cümlemize merhameti şiâr edinen, onu sevgiyle yoğurup gönüllere sunan bir kalb nasip etsin. Amin.
 
Sevginin önemi

Sevginin önemi

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
´Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?´diye.
´Bakın göstereyim´ demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da ´derviş kaşıkları´
denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş ´Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz´ diye bir de şart koymuş.
´Peki´ demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne?
Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.
En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine ´Şimdi...´ demiş ermiş. ´Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.
´Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş
sofraya bu defa. ´Buyurun´ deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp,
karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
´İşte´ demiş ermiş. ´
Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır.
Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.
Şunu da unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman...
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks