İlim ve demokrasi

mhmt

New member
İlim ve demokrasi

05 MART 2009
Mahmut Topbaş

Bir konferans salonunda konuşmacı eline bir sandalye alsa ve bunun kaç kilo geldiğini sorsa, dinleyicilerden bazısı beş kilo dese, bazısı üç kilo dese ve bazısı da dört kilo dese.

Konferansı veren, bunun kaç kilo olduğunu tespit için oylamaya başvursa ve "Beş kilo diyenler el kaldırsın" dese ve saysa. Dört kilo diyenlerin parmak sayısını tespit etse, üç kilo diyenlerin sayısı da belli olduktan sonra "Dört kilo diyenlerin sayısı çok olduğundan bu sandalye dört kilodur" diye ilan etse bu olay yılın skandalı olur.

Bu oylamaya katılanlar muhafazakar iseler, gericilikleri, yobazlıkları öne çıkarılarak hakaretler edilir.

Eğer bunlar laik, demokrat ve batıcı iseler demokrasiyi despotluklarına malzeme yapmakla suçlanırlar.

Eğer bunlar "Dümbüllü" çizgisinde iseler "Yine kırdı geçirdi" derler.

Bu haberi duyan altı milyar insanın hepsi "Olamaz böyle bir şey diye haklı olarak tepki gösterirler.

Peki bu sandalyeyi oylama yoluyla dört kilo olarak kabul etsek ne zarar ederiz?

Sandalye bize "Beni yanlış anladın bey, üzerimde oturma" der mi?

Suyun içinde kaç hidrojen kaç oksijen vardır? İki bir, diyenler beyaz, iki üç diyenler siyah, kararsızım diyenler gri renkli oy pusulası kullansınlar diye bir oylama yapılmaz.

Bilimin tartışmasız kabul ettiği doğrular oylamaya tabi değiller.

Bu doğruları da bizim gibi insanlar bulmuşlar ve diğer ilim adamları da onaylamışlar. Bulanlar ve onaylayanların sayısı, suyu kullanan altı milyar insanın sayısı yanında milyonda bir değildir. Buna rağmen bu kesin doğrular halkın oyuna sunulmazlar.

Rabbimizin haberi, ilim adamlarımızın verdiği haberlerle kıyaslanamayacak kadar doğrudur. İlim adamlarının kesin doğrularını oylayamadığımız gibi, Rabbimizin doğrularını da oylayamayız.

Oylama yapılsa bile bir Müslüman için geçersizdir.

ALLAH bir midir, Üç müdür diye oylama yapmayız. Yapılsa bile Vatikan'da "Üç" diyenler çok olsalar, Pekin'de "Hiç" diyenler çoğunluğu kazansalar bizim bir dememizi engelleyemezler.

Dünyanın her tarafında fuhuş sektörü oluştu. Bu kriz günlerini atlatmak için fuhşa yönelelim, .............., satalım diye kanunlar çıkarsalar bir Müslüman için bunların hiç birinin hükmü yoktur.

Uyuşturucunun her çeşidinin haram olduğunu bildiren Kur'an ayetleri karşısında bütün dünya parlamentoları kanun çıkarsalar geçersizdir.

Bunların yaptığı "Oylamayla ortaya çıktı ki, su bir oksijen, beş hidrojenden meydana gelir. Cumhurbaşkanı da onayladıktan sonra Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girecektir ve bütün okul kitapları yeniden basılacaktır" anlamına gelir.

Sevgili peygamberimize Kur'an nazil olduktan sonra Mekke ve Medine'deki müşriklerin, münafıkların hevalarından ürettikleri kurallara göre hükmederse peygamberin bile zalim olacağını haber verir.

"......And olsun Sana gelen ilimden/Kur'an'dan sonra onların heveslerine uyarsan, Sen de o takdirde zalimlerden olursun." (Bakara 145)

Bozuk terazinin başına dünyanın en dürüst adamını koysanız eksik tartar.

Bozuk terazinin başına Komünist bir adam koymakla, kapitalist bir adam koymak veya Müslüman bir adam koymak arasında fark yoktur. Tek fark vardır "Zulmeden bizdendir ve zulüm parası almaktadır" denebilir.

Biz, önce adalet terazimizi ayarlayacağız. Sonra o adalet terazisinin başına adil adamı oylarımızla seçeceğiz.
...

selametle..
 
Bir türlü bizi anlatamadığım DUHA abimin kulakları çınlamasın. Rahatsız olmasını istemem. Sadece; bu çalışmaları seçim zamanında yapmadığımızı, milletin bilinçlenmesi için heran bi faaliyetin olduğunu, tüm okullarda bunların yürütüldüğünü, tüm sanayi kuruluşlarına girilmeye ve anlatılmaya çalışıldığını, toplumun tüm katmanlarından VAR OLUNMAYA çalışıldığını, milletin onbinlerle maç izlediği stadlarda yine aynı oranda sayılara ve istisnasız tüm illerde Allah'ın Kelamını en güzel seslerle okuttuğumuzu, dünyadan bi haber yetişen bananeci gençliğin böyle yetişmemesi için bişeyler! anlatıldığını bile anlasın yeter. :)
Ama anlamazsa da meselenin İktidarlık meselesi olmadığını anlasın, buda yeter..
Bu yüzden biz %2.4 ile Kazanan bir partinin mensubuyuz abi. Elhamdulillah.

selametle..
 
Abi; Herşeyi Siyasi dürbün ile görmüyorum. Benim yazılarımı bu şekilde gören sensin. Baksana açtığım konuya ben yorum yapmadım sen yorum yaptın. Ben, cevap yazıyorum. Ki açtığım bu konu partilik meseleden öte, genel kurallar konusudur.

Birde söylediklerimin yanlışlığı varsa onu konuşalım. Siyaset bende normalin üstünde yer ediyor olabilir ama söylenenler sorgulanmadan, zararlı! denmez.

Dediklerin doğru. İnsan aynı cenahtanız diye yanlışları kabul etmeyebilir. Ama, bunu tarafı olan herkes yapar (gibi) demek adil değildir. Bu yüzden yine dediklerime geliyor, dediklerimi konuşabiliriz.

selametle..
 
İşte sana çok mühim kaide.

Şeriata ait siyaset budur.

İnsan hürdür. Ama Abdullah'tır.

Şeyh, Efendi sana Kur'anı öğretmek için varsa şeyh ve efendidir yoksa sıbyandır.

Bir şeyh, efendi, Üstad, Kur'anın emri olan şur'a ve hadis ile ölçüsü çizilmiş meşverete önce kendi muhalefet ediyorsa nasıl o kişi şeyh olabilir? O kişiye ahireti için lazım olan iman ve İslamı nasıl öğretebilir?

Bir efendi eğer kendince hak gördüğü partiyi destekleyip "benim bin reyim var"derse ve bu reylerini sözde cemaat çıkarları için bir siyasi parti ile pazarlık unsuru yaparsa veya bu ihtimal doğarsa bu apaçık istibdat olmaz mı?

Apaçık "benim raiyetim kendi adına kendi karar verecek kabiliyette değil, onun adına ben karar veririm" olan tek parti zihniyetinin arkadaşı olmaz mı?

Şu an süfyani siyaset bu sayede ayakta durmuyor mu?

Bu nasıl birşey anlamıyorum? Birinin oyuna şeyhi karar verir, birinin efendisi, birinin üstadı birinin ağası birinin kocası, birinin patronu ve hakeza

O sıbyan şeyhler efendiler talebelerine Kur'ani siyaseti ve ölçülerini öğretmek yerinde neden o kişinin reyini kendi belirliyor.

Peki şeyhinin efendisinin sözü ile bir partiye rey veren adam hiç düşünmez mi? Meşveret yanılmaz, oysa tek bir şahıs ne kadar mükemmel olsa yanılabilir. Hem, kendi şeyhine münfıklığı yakıştırmayan o adam o kendi şeyhinin açtığı kapıdan münafıkların hucum edip yönetimi ele geçirme ihtimalini düşünmez mi?

Diğer bir husus da şudur. Said Nursi demiş "oylarınızı meşveret ile bölünmekten muhafaz edin" Bazı efendiler bektaşi gibi sözün bölünmeme kısmını alıp meşveret kısmını yutuyor adeta diyor "madem maksat bölünmemek, ben raiyetime oy vereceği partiyi söylerim, yine bölünmez"

Bu nasıl bir cinayettir?

Şimdi, aklı ve vicdanı olan herkezin bunları düşünmesi mecburdur. Yoksa bu memlekete daha çok ergenekonlar musallat olur.

Buyurun bunları tartışalım.

Ve bunların konu ile alakası ne?
...

Bir zaman tasavvufçu bir abime bu konuyu sormuştum. Şeyhinin "şu parti" diye değil, kaideleri anlattığından bahsetmişti. Kaide, Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, ayetinden yola çıkarak, buna uygun hangisini görüyorsanız onu seçin, gibi idi.

Bazen insanlar, peşinden gittiği insanları hatasız görebiliyor. Ama bu hepsinin böyle olduğu anlamına gelmez. Bu yüzden, yapılması gereken kaideden bahsetmek ya da izahını yaptığın partinin bir kaide üzerinden gittiğini belirtmek. İşte bunlar ile insan hür iradesini ortaya koyabilir. Ama bu anlayışın oturması için biz zaman gerekiyorsa, bu da zaten herkesin bahsettiği eğitim sorunu! noktasına geliyor.

Burada, bir kişi siyasetin kötü yönlerinden bahsederken, bir diğeri ise siyaset içinde bulunan tarafının iyi yönlerinden bahsedebilir. Burada ölçü sonuçlar/icraatlardır. Bunlara göre değer verilir. Sürekli, kişiler üzerinden giderek bir sonuca ulaşılmaz. Haliyle, ölçü Allah'ın yolundan şaşma var mı, yok mu? şeklinde olmalıdır.
...

selametle..
 
Son düzenleme:
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks