iç sıkıntıları....

berfut

New member
Bitmek tükenmek bilmeyen iç sıkıntıları, "modern" insanın handikaplarından. Nedenini bilmeden sıkılmak kimi zaman büyüklerimize o kadar acayip gelir ki kızıverirler bizim oflamalarımıza. Sebepsiz sıkıntı onlara değil, bize has bir meziyet sanki.
Bir resme hep aynı perspektiften bakmak bize fazla bir şey kazandırmaz. Bazen, kavramları, bakış açımızı ters yüz etmemiz gerekir.

İç sıkılmalarına da harekete geçmeye, paradigma değişimine, yenilenmeye vesile gözüyle bakma taraftarıyım. Tasavvufta kabz ve bast kalleri vardır. Kabz, "kabza" ile aynı kökten gelip, sıkılmak, daralmak, veya bugünkü deyişle iç sıkılması demektir. Tasavvufa göre Yaratıcı'nın insanı kabz haline sokmaktaki muradı, onu silkelemek, kulluğunu sağlamlaştırıcı vesileler bulmasını sağlamaktır.
Yunan Felsefesi de değişime benzer şekilde yaklaşır. Örneğin öğrenme tekniği olarak çok çevrelerce kabul gören "Sokratesçi Yöntem" (Socratic Method), dört basamaktan oluşur:
1-Farkındalık: Hayatımızdaki organizasyonlarda veya toplumdaki sorunların çözümündeki ilk adım "farkındalık"tır (awareness). Problem üzerine düşünmeyi, kafa yormayı ve endişelenmeyi içeren bu hal, düşünme sürecinin zor olmasından dolayı kolayca oluşmaz.
2-Engellenme: Problemin farkına varılmasıyla ortaya çıkan (iç) mücadele mücahededir. Kişinin bu hali onu bir sonraki basamak olan "iç bakış"a yöneltir.
3-İç-Bakış: Kişinin kendini incelemesidir.
İç bakış, önemli bir başlangıç noktası. Aklıma Umberto Eco’nun “Gülün Adı”nda yer alan ifadeleri geliyor. Eco burada, labirentin içinden çıkışın gösterilemeyeceğini söyler. Burada yer alan ilk üç basamak da kişinin günlük hayatındaki rutin gidişattan sıyrılıp kendisini incelemesini sağlar.
Ulvi Alacakaptan ateizmden sıyrılışını buna bağlamıştı bir röportajında ve yaşadığı eski hayatından memnun olmama halini "hidayetin gelmesi" olarak ifade etmişti. Kanaat-i acizânemce, bu memnuniyetsizliği de "farkındalık" başlığı altına koyabiliriz.
Bu üç basamak kişisel olup, birey ile onun (özellikle sosyal) problemleri arasında köprü kurar. Dördüncü basamağın ise sosyal yönü daha ağır basar.
4-Tahkik: Bu süreçte ise grup çabası söz konusudur, ilk üç basamak gibi kişisel değildir. Zira burada kişi, problemi çözmesine yardım edenlerin tepkilerine bakarak "doğru" ve "yanlış"larını ölçer, kendisine etik kurallar belirler. İkinci iç-bakış, ancak bundan sonra kazanılabilir ve öğrenme devam edebilir. İdeal öğrenme, kişiyi "kazanma-kaybetme" durumuna sokmadan oluşabilir.
Problemini çözmeye çalışan kişiye şefkatkarane yaklaşma, önemli bir toplum inşaası düsturu olarak karşımıza çıkar. Bu, o kişiyi yargılamamayı, onun durumunu, içinde bulunduğu sosyal-duygusal durumu anlamaya çalışarak yardımcı olmayı içerdiğinden muhatap kendini güvende hissedecek ve kazanma-kaybetme durumuna/"win-lose situation" sokulmamış olacaktır.
Sokratesçi Yöntem'e göre birey "X" miktar öğrendiğinde, mensubu olduğu organizasyon veya toplum da aynı miktarda öğrenir ve böylece herkes problemleri daha verimli çözebilir hale gelir. Dolayısı ile bireyler birbirlerine bilgiye erişim noktasında rekâbetkârâne yaklaşmayacaklardır.
Bu noktada aklıma gelen bir hususu da eklemek istiyorum. Hüzün, dert, ızdırap gibi kavramlar modern düşünce içinde yeterince anlaşılamayıp dışlanmış kavramlardır. Bizim anadolu düşüncemize göre ise dertli sine çok değerlidir. Dertli sineye övgüler düzülür. Mevlânâ, kendisi gibi ayrılık derdi çeken bir sine aramaktadır, sırrını paylaşmak için. Batı düşüncesi ise, dert konusuna uzun zaman negatif bir davranış veya duyuş biçimi olarak yaklaşmış, derdi dışlamış, insanları dertten arındırmaya çalışmıştır. Şimdilerde ise, aynen bizdeki şekliyle olmasa da, dert konusuna daha doğru yaklaşır olmuştur.
Dr Rollo May’i örnek olarak vermek istiyorum kısaca. Dert yerine endişe kavramını kullanan May, "Akıl sağlığı, endişe olmadan yaşamaktır." yaklaşımına karşı çıkar. Ve bunu atom bombasının olduğu bir dünyada endişesiz yaşamanın, raelitenin topyekün yanlış anlaşılmasından olabileceği ifade ederek somutlaştırır. Dr. May'in teorisine göre endişe, insanlık için gereklidir, bizi sıkılmaktan kurtarır, hislerimizi/hassasiyetlerimizi keskinleştirir ve insana varlığını sürdürmesi için gerekli olan gerilimi sağlar. Endişe yüksek zekanın fenomenidir -zekanın gölgesidir. Ona gore endişenin işlevi zannedildiği gibi bireyi durdurmaktan ibaret değildir. Mümkün olan en sağlıklı ve pozitif değişim için ivmelendirici de olabilir. Eğer kişi endişeleriyle yüzleşebilirse, kendini gerçekleştirebilir, tekâmül edebilir. Bu çeşit kendiyle hesaplaşarak gerçekleştirilen öğrenme ise tekâmül adına en sağlıklı ve uzun süreli öğrenmedir.
Sokratesçi Yöntem de benzer bir yaklaşım sergileyerek bireyin "farkındalığı"na vurgu yapar ve bu basamakta endişenin, bireyi dikey olarak yükseltici, yani diğer bir deyişle fitili ateşleyici rol oynadığını söyler.
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks