Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

HZ. AMR İBNİ ÂS (r.anh)

muhammet

New member
Katılım
22 Şub 2007
Mesajlar
830
Tepkime puanı
14
Puanları
0
Yaş
48
Amr İbni Âs radıyallahu anh akıllı, bilgili ve siyasette dâhî bir devlet adamı... "Mısır fâtihi" ünvanıyla meşhur bir sahâbî... Atak bir kişiliğe sahip zekî, fedakâr ve yiğit bir komutan...
O, Kureyş kabilesinin Sehm koluna mensuptur. Müslüman olmadan önce Mekke'nin ticaret ve siyaset hayatında önemli bir yeri vardı. Habeşistan Hükümdarı Necâşî ile dost idi. Mekke'li müşrikler Habeşistan'a göç eden müslümanların iâdesi için onu Necâşi'ye elçi olarak gönderdi.

Onun islâm'la şereflenişi Mekke fethinden önce oldu. şöyle ki : "Hendek savaşından sonra islâmiyet üzerinde düşünmeğe başladı. Ailesi, kabilesi hep müslümanların aleyhinde idi. Fakat o eskisi gibi müslümanlara karşı durmuyordu. Hatta kendisini kınayanlara: "Aldanıyorsunuz." diye cevap veriyordu. Birgün çarşıda gezerken Halid İbni Velid ile karşılaştı. Fikrini ona açtı. Halid de aynı düşünce içerisinde olduğunu söyledi. Birlikte Medine'ye Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin huzuruna geldiler. İki Cihan Güneşi efendimiz onları görünce sevinçten gözleri parıldadı. Ashabına dönerek: "Mekke size ciğerpârelerini attı..." buyurdu. Birlikte kelime-i şehadet getirerek islâm'la şereflendiler. Amr İbni Âs, Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimize, önceki yaptıkları günahların af edilip edilmeyeceğini sordu. Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz de: "islâm öncekileri saymaz..." buyurdu.
Amr İbni Âs (r.a.) biat ettikten sonra aklını, dehâsını, becerisini ve cesaretini islâm'ın hizmetine verdi. Ömrünü hep savaş meydanlarında geçirdi. Fetih üstüne fetihler gerçekleştirdi. Birgün iki Cihan Güneşi efendimize; "Yâ Rasûlallah! Bunca zaman islâm'ın aleyhinde çalıştım. Bundan sonra islâm'a girdigim belli ola..." dedi. Efendimiz de: "Yakında, yakında.." buyurdu.

Kısa bir zaman sonra Amr İbni Âs'a:"Ey Amr! Silâhını kuşan, elbiseni giy, hemen yanıma gel" diye haber gönderdi. Huzura geldiğinde Efendimiz ona: "Ey Amr! Seni askeri birliğin başında bir yere göndermek isterim. Senin için zenginlik dilerim. Allah sana selâmet versin, çok sâlih mal ile dön." buyurdu. O da: "Ya Resûlallah! Ben mal için değil, cihada katılmak, yanınızda bulunmak için, müslüman oldum." dedi. Bunun üzerine efendimiz: "Ey Amr! sâlih mal, sâlih kimsede ne güzeldir." buyurdu.

Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz onu babasının dayıları olan Beliy kabilesi üzerine üçyüz kişilik bir kuvvetle gönderdi. Zâtüsselâsil denilen yerde konaklayıp dinlendiler. Burada diğer kabilelerin birlik olup kendilerine karşı büyük hazırlık yaptıklarını öğrendi. Medine'den yardımcı kuvvet istedi . Efendimiz, Ebû Ubeyde İbni Cerrah (r.a.) komutasında Hz. Ebû Bekir ve Ömer (r.anhüm)'in de bulunduğu ikiyüz kişilik bir kuvvet sevketti. İki Cihan Güneşi efendimiz Ebû Ubeyde'ye anlaşmazlığa düşmemelerini, birlikte hareket etmelerini tenbih etti. Beşyüz kişilik kuvvetle Amr İbni Âs Beliy kabilesinin yurtlarını bastı. Düşmanlar dağılıp kaçışmaya başladı. Mallarını alarak selâmet ve ganimet içerisinde Medine'ye döndüler.

Zâtüsselâsil seriyyesinden sonra Amr İbni As (r.a.)kendi kendine: "Rasûlullah'ın yanında benim yerim daha üstün olmasa herhalde beni Ebû Bekir ve Ömer'in başına kumandan yapmazdı..." diye bir duyguya kapıldı. Bunu test etmek istedi. Rasûlullah (s.a.) efendimizin huzuruna vardı ve: "Yâ Rasûlallah! Halkın, sana en sevgilisi kimdir?" diye sordu. Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimiz: "Âişe'dir" buyurdu. "Erkeklerden kimdir?" dedi. "Âişe'nin babası" buyurdu. "Ondan sonra kimdir?" dedi. "Ömer" buyurdu. Bir kaç kez soru ve cevap şeklinde karşılıklı konuşma devam etti. Nihayet kendi isminin en sonraya bırakılmasından korkarak sustu.
Amr İbni Âs (r.a.) Mekke fethine iştirak etti. Huneyn'de bulundu. Suva ve Benî Hüzeyl kabilelerinin putlarını parçaladı. İki Cihan Güneşi efendimiz onu bir mektupla Umman hükümdarına elçi gönderdi. İslâm'ı tebliğ neticesinde Umman hükümdarı müslüman oldu. Umman'a valî tayin edildi. Rasûlullah (s.a.) efendimizin vefatına kadar bu vazifede kaldı. Sonra Medine'ye döndü. Hz. Ebû Bekir (r.a.)'e biat merasiminde bir konuşma yaptı. Hz. Ebû Bekir (r.a.) onu küçük bir birliğin başında Filistin bölgesine gönderdi. Ecnadin ve Yermük savaşlarına katıldı. Hz. Ömer (r.a.) devrinde Filistin'i tam hâkimiyeti altına aldı. Kudüs'ü fethetti. Fakat halk şehri Halîfe Ömer'e teslim etti.

O, Mısır fethinin stratejik açıdan zarûrî olduğunu, Filistin ve Suriye bölgesinde mağlub olan Bizans kumandan ve askerlerinden bir kısmının Mısır'a kaçtıklarını ve her an o taraftan bir tehlike gelebileceğini Hz. Ömer (r.a.)'a anlattı. Mısır'ın fethine halifeyi ikna etti. 640 M. tarihinde dört bin kişilik bir kuvvetle sınır kasabası Feremâyı aldı. Zübeyr İbni Avvam (r.a.)'ın kumandasında 5000 kişilik takviye kuvvetin yardımıyla Aynisems'te güçlü Bizans ordusunu imha etti. Daha sonra İskenderiye'yi alarak Mısır'a hâkim oldu. Bu başarılarından dolayı "Mısır fâtihi" ünvanı verildi. Mısır'a vâli oldu.

O, Mısır'da idârî ve iktisâdî düzenlemeler yaptı. Fustat şehrini kurdu. Kendi adıyla anılan camiyi inşa etti. ilk defa bu camiye minare yaptırdı. Firavunların yaptırdığı eski kanalı yeniden açtırarak Nil nehri ile Kızıldeniz'i birbirine bağladı. Hicaz'a yirmi gemi yükü erzak gönderdi. Hz. Osman (r.a.) zamanında Mısır valiliğinden alınarak Medine'ye getirildi. Hz. Ali (r.a.) zamanında vukû bulan Sıffin ve Hakem olaylarında halife ile birlikte hareket edemedi. Muâviye'nin vâlisi sıfatıyla tekrar Mısır'a döndü.
Hz. Ömer (r.a.) onun devlet idaresindeki kabiliyetini takdir ederek "Amr dünyada kaldıkça hep idareci olmalıdır" derdi.

40 küsur hadis-i şerif rivayet eden Amr İbni Âs (r.a.) son hastalığında ziyaretine gelip hatırını soranlara şöyle derdi:"Ben islâm'dan önce büyük hatalar işledim. Rasûlullah (s.a.)'a en sert kişilerden oldum. Eğer müslüman olup Resûlullah (s.a.)'in affına mazhar olmasa idim mutlak cehennemliktim. Allah'a hamdolsun ki ona biat edip, teslim oldum. İslâm eski yaptıklarıma bakmadı." Hz. Ali (r.a.)'a yaptıklarından da nâdim olarak:"Ya Rabbi Senin rahmetin olmazsa halim nice olur?" diye sızlanırdı. 658 m. tarihinde tevbe istiğfar ederek, kelime-i tevhidi söyleyerek ruhunu teslim etti. Cenab-ı Hak şefaatlerine nâil eylesin. Amin.
 

hksozer

New member
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
97
Tepkime puanı
41
Puanları
0
Yaş
53
Muaviye ve Amr İbnül As (islamın iki belası)

--------------------------------------------------------------------------------

hz Muhammed, 23 yıl boyunca İslamiyeti yayarken yalnızca müşriklerle(şirk koşanlar) ve münkirlerle(inkar edenler) mücadele etmedi. davasında kendisini en çok yoranlar ve İslamiyete en büyük zararı verenlerle yani münafıklarla(sözde müslümanlar) uğraştı. Mekke'nin fethine kadar Ümeyye oğulları(Emeviler) münkirler içerisinde hz Muhammed'e en çok karşı çıkanlar ve onu en çok hicvedenlerdi. Mekke'nin fethinden sonra İslamiyeti kılıç zoruyla kabul edip münafıklıktan hiç geri kalmadılar. sayılı bir kaç kişi hariç ümeyye oğulları islamiyeti içten parçalayan en önemli etken oldular. inananların ilki ve sıddık-ı ekber olan hz Ali'ye karşı en çok cephe alan Emeviler onunla savaşanlar ve peygamberin Ehlibeytine en çok zarar verenlerdi. Ümeyye oğullarının liderliğini babası Ebu Süfyan'dan devralan Muaviye Ali'ye cephe alıp hilafeti ele geçirmek için akıl hocası Amr İbnül As ile birlikte her türlü hileye ve zorbalığa başvurdular.

ünlü tarihçilerden İbnül Esir büyük tarih kitabında 3/141 de diyor ki

'osman ablukada iken Amr İbnül As Filistine gitti. yanında iki oğlu Abdullah ve Muhammed vardı. Medine haberlerini sık sık alıyordu. Osman'ın öldürülme haberini alınca yine biraz bekledi.yerine Ali'nin geçtiği haberini alınca evinden çıkıp 'vah vah Osmanım' diyerek kadın gibi ağlamaya başladı.

Amr İbnül As, Osman'ın öldürülme haberini alınca 'ben Vadis Sibade olarak kendisini öldürdüm' dedi. yanına oğullarını çağırıp dedi ki 'benim ne yapmamı uygun görüyorsunuz? biliyorsunuz ki Ali'de benim için bir hayır yok.' büyük oğlu Abdullah 'bana kalırsa, hiç bir şeyle ilgilenmeden evinde otur. millet bir halife üzerinde birleşirse gidip biat edersin' dedi. diğer oğlu Muhammed ise 'sen araplar için de önemli bir kişiliğe sahipsin. böyle büyük işler dönerken ilgisiz olarak evde kalmamalısın' dedi. Amr, Abdullah'a 'sen dinim için bana hayırlı olan yolu gösterdin' ve Muhammed' ise 'sende dünya için bana hayırlı olan yolu gösterdin' dedi.

Amr, Muaviye'ye gitti ve onunla ilgilenmek istedi, fakat Muaviye yüz vermedi. daha sonra Amr kendisine 'ben sana yardımcı olmak istiyorum, sen benden yüz çeviriyorsun. halifenin intikamını almak için seninle savaşa girmek kolay bir iş değil. zira peygambere en yakın olan birini hedef almış olacağız' dedi. bundan sonra Muaviye rol değiştirip kendisine önem vemeye başladı.'

İbni Abdi Rabbih Alikdül Ferid kitabında 2/205 te diyor ki

'Muaviye bu büyük işi Amr'sız yapamayacağını anladı. Amr'dan yardım istedi. Amr 'niçin yardım edeyim? ahiret için mi? sen ahireti düşünenlerden değilsin, dünya için mi? eğer beni bu dünyaya ortak yapmazsan benden yardım bekleme' dedi. Muaviye 'peki ortaksın' dedi. Amr 'öyleyse Mısır için kontrat yaz' dedi, yazdı. ve sonuna Amr'ın Muaviye'nin emirlerine itaat etmesi gerektir cümlesini ekledi. Amr ''bu emirler, Mısır için verilen sözü değiştirmez' ibaresini yaz' dedi. Muaviye 'yazmam' dedi. Amr 'yazacaksın' dedi, yazdı. bu arada Muaviye'nin kardeşi Utbe içeriye giriyordu. Amr'ın 'ben Mısır için dinimi sana verdim' sözleri üzerine gülerek dışarı çıktı ve 'maşallah peygamberin sahabesi dinine ne kadar sadık' dedi. bu sözleşmeden sonra Amr, Muaviye'ye bu şiiri yazdı
ey Muaviye, dünya almadan dinimi sana vermem, ne yaparsan yap;dünya dine denk olmaz, ben Mısır'ı alırken başımı örterek alacağım.

sadece bu yazılar bile Muaviye ve Amr İbnül As'ın dünya için dinlerini satan münafıklar olduğunu göstermeye yeter. ama ehlisünnet alimleri Ali'nin haklılığına ve bunu kabul etmelerine ve de Muaviye ile Amr İbnül As'ın ne halt olduklarını bilmelerine rağmen, yine de ne Muaviye'ye nede Amr'a toz kondurmazlar. ortada bir içtihat lakırdısı var ya. dini konularda şahsi yoruma göre verilen hükme içtihat deniyor. yanılmazsan iki sevap, yanılırsan bir sevap. yani Ali'ye karşı, O tertemiz kula karşı her türlü ahlaksızlığı yapan, birbirlerine dinlerini satan ve dünya için dinlerini hiç çekinmeden birbirlerine hediye eden bu zatlar içtihat etmiş hemde bir sevap kazanmış durumdalar!

İbni Ebil Hadid Şerh kitabında 1/484 te diyor ki

Amr İbnül As, Muaviye'ye 'sen Şamlılarla peygambere en yakın biriyle mücadele etmek istiyorsun; O, peygamberin sahabeleriyle, onların kumandan ve hafızlarıyla üzerine yürüyor. sen şamlıları çağır, onlara para ve menfaat kapılarını aç ve ne unutursan unut ancak senin haksız ve Ali'nin haklı olduğunu unutma'

yine İbni Ebil Hadid şerh kitabında 1/137 de şu sözleri yazıyor

Muaviye, Ali'ye karşı güç kazanmak için Amr'dan yardım istedi. Amr, Mısır için pazarlık yapmaya başladı. Muaviye, önce vermek istemedi, öteki ısrar etti. şimdi iki dahi canbaz arasında maç başladı. birbirlerini oyuna düşürüp aldatmaya çalışıyorlardı. Muaviye 'istersem seni aldatırım fakat yapmam' dedi. Amr 'aldatacak adam mı buldun?' dedi. Muaviye 'biraz yaklaş, kulağına bir şey söyleyeceğim'

dedi. Amr kulağını yaklaştırdı, fakat bir şey söylemedi, ancak kulağını ısırdı. 'işte aldattım dedi,'biliyorsun ki odada ikimizden başkası yok, o halde kulağına söylemenin ne anlamı var?
başka bir rivayette, Amr, Muaviye'den Mısır'ı istediği zaman Muaviye 'ey Ebu Abdullah' dedi, 'ben arapların senin için, dünya malı için bu işe girdi demesini istemem' dedi. Amr(istihzayla), 'bırak şunu sende' dedi. Ebul Kasım El Balhı bu sözler hakkında diyor ki ' Amr'ın bırak şunu sende demesi zındıklığa işaret ve belkide zındıklığın ta kendisidir. o demek istiyor ki bırak şu boş lafı, ahiret inancı hurafedir, ne varsa bu dünyadadır'
Ebul Kasım El Balhı daha sonra şunları ekliyor
' zaten Amr İbnül As kıyamet gününü inkar etmekten ve zındıklıktan hiç bir zaman geri kalmadı. Muaviye'de onun gibiydi. islam dinini oyuncak gibi yaptılar. bu fısıldama olayı en büyük kanıttır. bunların birbirlerine düzenbazlık edip oynaşmaları, Ali'nin tertemiz ahlak ve davranışlarıyla nasıl ölçülür? İslam dinine ve ümmetine hakim olabilmek için peygamberin parçası olan Ali gibi lekesiz dürüst bir insanı uzaklaştırıp yerini alabilmek için bu iki kurnaz kurt arasında neler geçiyor.'
Amr'ın dindar bir amcası oğlu vardı. Amr'a dedi ki 'ey Amr sen başkası için dinini verdin' ve sonra ona bir şiir yazdı
sen dünya için dinini sattın, bu işte kulların en kötüsü oldun, Muaviye'yi Ali'ye eşit mi tuttun? yanıldın, kara ile ak arasında fark var. uzanan parmak yıldıza değmez, iyilik nerde, kötülük nerde
bu sözleşme olayını duyan Mervan Amr'ı kıskanıp öfkelendi ve Muaviye'ye 'neden beni satın almıyorsun?' dedi. Muaviye 'ben adamları senin için satın alıyorum'dedi.

ehli sünnet mensubu olan kimi tarihçiler ve alimler de Muaviye ve Amr İbnül As hakkında ki gerçekleri kendi mezheplerinin tutumuna ters olsada söylemekten ve yazmaktan çekinmiyor. sahabelerin dokunulmazlığı ve içtihat kılıfları gerçeği söyleme içgüdüsüne engel olamıyor. tarihi zorbalar yazarmış. ama azda olsa hakikati haykıran kimi tarihçiler, insanlığın karanlığına direnen yanları olmuşlardır. bu insanı gerçekten yüreklendiriyor.

yine İbni Ebil Hadid şerh kitabında 1/484 te diyor ki
sıffın savaşında, Muaviye Amr'dan ordunun düzenini ve savaş hazırlıklarını yapmasını istedi. Amr 'eğer Ali'yi öldürürsek ben ne dilersem alırım' dedi. Muaviye 'ama Mısır için söz kesmedik mi?' dedi. Amr 'Mısır bir cennet yerine geçer mi? ve cehennem Ali'yi öldürmeye karşılık olur mu?'dedi. Muaviye ise 'sus' dedi, 'istediğini al, yeter ki Şamlılar duymasın' dedi. ne kadar acıdır ki cennet yerine Mısır'ı tercih eden bir adam için sahabe sıfatı kullanılıyor ve ehlisünnetin büyük çoğunluğuda bu şahsın adının yanına R.A (Allah ondan razı olsun) ibaresini de koymayı eksik etmiyor.

İbni Ebil Hadid şerh kitabında 1/113 te Muaviye hakkında
Muaviye tek kelimeyle tiyneti bozuk bir insandır; kalleş, yalancı ve çıkarı uğruna hiç bir şeyden çekinmeyen kıyıcı bir zorbadır. bu dahi adam muradına kavuşabilmek için bütün bu niteliklere bürünerek kavuşmuştur. halife ünvanına kavuştuktan sonra olanaklar oranına göre daha zalim ve daha kıyıcı bir durum aldı. sanki gerek valilik ve gerek hilafet döneminde yaptığı yüz kızartıcı kötülüklerden yetinmedi de ölmeden pis oğlu Yezid'i milletin başına getirdi. hemde nasıl! oğlunun ne mal olduğunu herkesten çok bildiği halde.
__________________
 
Üst Alt