Hocalar ve Cemaat

sumisali

New member
Cuma günü ezan okunmasına 3-5 dakika vardı.
Vaiz efendi, camide gayretli gayretli anlatıyordu:
“Cemaat! Defalarca söyledim.
Ama, aynı hataların yapıldığını görüyorum.
Şimdi tekrar söylüyorum.
Lütfen saflarımızı düzgün ve sık tutalım.
Birimiz ileride, diğerimiz geride durmasın.
Aralarda boşluk bırakmayalım.
Öndeki saf tamamlanmadan arkada saf oluşturmayalım.
Safa geçerken herkes birbirine bakıp ikramda bulunmasın.
Siz sevabınızı niye başkalarına veriyorsunuz ki!?
Daima öne doğru ilerleyelim ve ilk gördüğümüz boşluğu dolduralım.
Özellikle cep telefonlarımızı lütfen kapatalım.
Hiç olmazsa sessiz konuma alalım.
Namaza gecikmeli başlamayalım.
İmamın tekbirine yetişip sevabı kaçırmayalım…”
***
Henüz ezan okunmadığını fırsat bilmiş olacak ki, Vaiz efendi ikazlarını sıralamaya devam ediyordu:
“Kaç defa söyledim; abdest alınırken selam verilmez diye.
Selamı bırakın, bir de konuşuyorsunuz!
Ezan okunurken konuşulmaz, susun veya ezana eşlik edin.
Kur’an okunurken konuşulmaz, Allah Kelamıdır, dinleyin.
Kürsüde vaiz, hutbede hatip konuşurken sükut edilir.
Camide dedi-kodu yapılmaz, burası ibadethanedir.
Vakit müsaitse, iki rekat tahiyyetül-mescit namazı kılın.
Kur’an okuyun, tesbih çekin!
Günahlarınıza tevbe edin, Allah’ı anın!
Hamdedin, şükredin, zikredin!
Boşa vakit geçirmeyin!...”
Derken ezan okunmaya başladı, Vazi efendi “dediklerimi unutmayın” deyip kısa bir dua yaparak “fatiha” çekip kürsüden indi.
“Dur bakalım” dedim, “Vaiz efendinin söylediklerini cemaat ne ölçüde yerine getirecek!”
Etrafı dikkatlice süzmeye başladım.
Salavatla birlikte herkes ayağa kalkıp sağa sola bakınmaya, oyalanmaya başladı.
İlk fire verilmişti.
Anlaşılan bunlar vaiz efendiye kulak vermemişlerdi.
Kim bilir, o konuşuyorken hangi dünyalarda geziniyorlardı.
Cemaatin pek çoğu bulunduğu yerde sünnet namazına başlamıştı bile.
***
Müezzin kamete başlayınca yeniden gözlerim cemaate çevrildi.
Neredeyse kamet bitmek üzere idi, ama hâlâ cemaat saf düzeninde değildi.
Sağa sola bakınmalar, ön safların kenarlarını boş bırakmalar, düzensiz duruşlar…
Demek ki, Vaiz efendinin konuşmaları yine havada kalmış, kulaklara hiç yansımamıştı.
Oysa “Kad-kametis-salatü” nidası ile birlikte “tekbir” alınıp namaza başlanmış olması gerekiyordu.
Zaten bunun manası “Namaz artık başlamıştır” demekti.
Kamet bitti, bu kez İmam efendinin ikazları başladı:
“Safları düz ve sık tutunuz, cep telefonlarınızı kapatınız!”
Artık rutin hale gelmişti bu hatırlatmalar!
Cemaatten bazıları, sanki hoca efendiye bakarken: “hadi hoca oyalanma, çabuk kıldır da gidelim” der gibiydiler.
İmam, saf kontrolü yapmadan ve de arkasına bakmadan tekbir aldı.
Ve namaz başladı.
Fakat, o da ne?
Daha birinci rekatta, müzikli bir telefon çalmaya başlamasın mı?
Üstelik defalarca.
Telefonu susturmayı beceremeyen bu adam, belki de namazım bozulur korkusuna kapılmıştı.
Ama, onlarca kişinin namazının bozulmasına sebep olduğunu bilmiyordu.
Çünkü, cemaatten bazıları bu duruma sinirlenip kendilerini tutamamış, seslice homurdanarak bir şeyler söylemeye başlamışlardı…
Cemaati oluşturan Müslümanların bu hali; camiye, cemaate, imama ve ibadete ne kadar değer verdiklerinin de bir göstergesi oluyordu.
Müslümanlar olarak halimiz buydu.
***
Bir zamanlar, hocaların sözü mutlak tutulur, gittiği yol dikkatlice izlenirdi.
Sonraları, “hocaların sözünü tut ama gittiği yoldan gitme” denmeye başladı.
Şimdi ise, hocaların ne sözü tutuluyor, ne de gittiği yoldan gidiliyor!
Kabahat kimde dersiniz?
Bence, hocalar da cemaat da bu ciddi problemin çözümü için “ıslah-ı nefs” etmeli, Müslümanlar olarak hepimiz, hayatımızı İslam’a göre yeniden gözden geçirmeliyiz.
M. Emin Parlaktürk
 
Bir gün hz. Ali ye gelirler, halifeliği hakkında şikayet ederler, hz. Ömerin adeletini istediklerini o dönemde ne kadar rahat olduklarınız anlatılar.
Hz Ali de cevap olarak o dönemde
Halife ömer, cemaati bizdik, bu devirde cemaatim sizsiniz ...

Onun için bu devirde bu hocaya bu cemaat, bu cemaate bu hoca çok bile...

"Siz nasılsanız, imamlarınız(yöneticilerini) öyledir " hadisini unutmamak lazım...
Hoca cemaaten şikayetç, cemaat hocadan şikayetçi kimse kendinden şikayetçi değil,
ne zaman kendimizden şikayetçi oluruz ozaman düzelmeye başlarız . gibi geliyor bana...
 
Bilgilendirme için Allah Razı olsun.

Bir şey de ben eklemek istedim.

Cuma Namazı, 2 rekat farz namazının 2 rekatta hutbenin sevabı vardır(yani namaz gibi), namazda nasıl konuşmadan duruluyorsa hutbedede aynı şekilde olmak gerekiyor. Hemen hemen bütün camilerde hoca hutbede dua ettiği vakit, herkes Amin diye sesli bir şekilde bağırıyor. Bu bütün hutbe sevabını siliyor götürüyor. Hoca hutbede konuştuğu vakit cemaat konuşamaz, yanındakine sus işareti bile yapamaz, yaparsa hutbe sevabı gider. Bu konu hakkında hocalarda kimseyi uyarmıyor. Üstüne Türkçe dua yapmaya başladılar, herkes elleri açıp amin diye bağırıyor.

Efendi Hazretlerimizin bu konuyla ilgili bir hikayesi şöyledir;

Efendi Hazretleri cuma vakti cemaate nasihat buyuruyor;

-Bakın birazdan ben hutbeye çıkacağım, sakın ses çıkarmayın konuşmayın, amin bile demeyin, içinizden amin diyin.

Hutbeye başlar efendi Hz.leri, sona yaklaştığında dua mahiyetinde kısa bir konuşmasıda olur, çoğu amin der. Efendi Hz.leride buyurur

-Yahu daha şimdi söylemedim mi? Gitti bütün sevaplar.
 
Sayın Selim Bey iki hususta size açıklama yapma gereği hissediyorum birincisi: Kuran okuyan ALLAH ile konuşmuş olur çünkü kitap ALLAH'ın kelamıdır. İkincisi; kişi ister az okumayı bilsin ister çok iyi okusun hatta bunun 1. 2. 3. mertebesi var diyenleri vardır. Okurken hatalı okusa anlam bile değişse ALLAH yanlış anlamaz o insanın okuduklarının sevaplarının gittiğini sanmıyorum. Yani fazla derinlere dalmamak lazım her kez kendi içinde nasıl davranması gerekir bilmesi lazım. Camide zaten konuşulmayacağını çocuklar bile bilir eğer bilmiyorsa o kişinin cahilliğindendir. Ayrıca camiye yeni gitmeye başlayan birisine ve camide konuşmasını bırakın namaz kılmayı bile tam bilmeyen birisine camide konuşma derseniz. Toplum psikolojiyle birlikte onu incitirsiniz ve onu camiden soğutursanız bence siz günaha girersiniz. Onun için sevaplar giderdi gelirdi bu kadar sevap günah yazan katipmiyiz biz. Sizin verdiğiniz örneği de okudum Peygamberimizin (SAV) yaşantısından örnek vermişsiniz. Ama bu zamanlarda cami düsturundan çok insanları (doğru yol üzerinde olan) bu kadar önemsememek lazımdır. Ona bakarsanız dahada incelerseniz. Camide Müezzin okurken "Eşhedünle Muhammeden Rasulallah demeden ayağa kalkılmaz niye kalkıyor bu cemaat" diyen biriyle bir köy kahvesinde tartıştım sonra bu kişinin aslen CHP li ve bu konuşmaları bilerek yapan birisi olduğunu öğrendim, konuşmalarından da anladım amacını nne olduğunu. Zaten millet açık arıyor biz müslümanların açıklarını görünce daha kapatalım, elbet toplum içinde herkezin hatası olacaktır. Bunlar o toplumun düzelmeye gittiğini gösterir. Bu zamanda br camide yanlış davranan konuşulmaması gerektiğini bilmeyen birisi varsa o kişi kesinlikle camiye yeni gelen birisidir. Ama peygamberimiz zamanında hutbeyi dinleyen herkez Sahabeydi.
 
Açıklamanız için teşekkürler ama beni anlamadığınızı zannediyorum ve konuyu tartışma meselesi haline getirmeden bir kaç açıklama yapma gereği duyuyorum.

Herkes kendi içinden geldiği gibi davranamaz, büyüklerimizin söylediği birşey varsa bunuda dikkate almak gerekir.

Misal; İmam Fatih'a okuduğu vakit, amel bazında hanefinin görüşü kalben amin denmesi daha efdaldir ve öyle gerekir. Diğer mezheplere göre farklı olabilir. Başka bir misal; Kadiri tarikatı cehri zikir Nakşi tarikatı gizli zikir yapar. Kadiri kendi görüşünce bu şekilde yapmanın daha efdal olduğu yönündedir. Nakşi ise "gizli zikir cehri zikirden 70 kat daha sevaptır" Hadisi şerifine göre daha efdal olduğu yöndedir.

Ayrıca bu konuyla ilgili sayfalar dolusu yazılar yazılabilir. Çoğu alimlerin görüşü bu yöndedir. Namazda nasıl sukütla duruluyorsa hutbedede aynı o şekilde durmak sevap bakımından daha efdaldir.

Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Hutbe okunurken birisi arkadaşına "sükût dur` veya `sus` dese, lağvetmiş, yani kendisi sükût etmemiş olur. Hutbe okunurken lâğv edenin Cumasının fazileti yoktur."

Durum böyle iken, hutbede elleri açıp amin denmesinin, Ehli Sünnet alimleri tarafından yapılmaması gerekenler davranışlar arasında yer almaktadır.
 
adap her yerde olması gereken bir davranıştır. Ahlak bir müslümanın olması geren en önemli özelliklerinden birisidir. Müslümanın kendi gibi müslümanlara ve müslüman olmayanlara ahlakı ve davranışıyla örnek olması gerekir. Böyle konulara müslümanlar değilde müslümanlara düşman olanlar daha çok kafa yoruyorlar bizi birbirimize düşürmek için. İnsanlar elbet hatalı olacaktır. Ayrıca bende kızarım camide konuşanlara camide çocukların konuşmasına ise hiç bişey demem daha gülümserim o çacuklara ama o çacuklara hart hurt edenlere ise yapma demek gerekir. Hatta en önden arka saflara dorğu siz arkaya diyenlere ne demeli. Bunu başında feiyle 70 yaşındaki ihtiyarlar yapmıyorlarmı. Şimdi o ihtiyara ne diyebilirsin. Oğluda elbet camide olabilir. Kavgamı edelim adamla. Yani her doğruyu konuşmamak lazım. Bunlara fazla kafa yormamak lazım. bunlar ne konuşulduğu gibi yansır hayatımıza ne de uygulanır. Her gün caminin en önünde aynı yerde kılan bir ihtiyar bu genelde caminin en ön sağ safıdır ya da sol safıdır. Bir ihtiyar sizden orayı isteyebilir sizden sonrada gelse derki benim ayaklarım şöyle böyle ben duvara yaslanıyorumda falan filan der bu benim başıma en az iki kere geldi. Camide en ön saftaki birinin arka saftaki birine bağış yapması diye bir şey söz konusu bile olmaz ama işte gel görki talep oluyor bu konuda. Yani değerli Selim Bey bu konular aslında buna bende dahil oluyorum forum kirlilği oluyor ben bu kadar açıklamayı size konuyu anladığımı anlatmak için anlattım. Bu konu ahlak yönünden önemli bir husus sizde açıklamalarınızı Hadisleri delil göstererek yapıyorsunuz. Elbet Peygamberimiz öyle dediyse ben onun sözünün üstüne söz mü söylüyorum, Hayır. Niye böyle bu konuya muhalefetim şundan; benim Niyazi isminde çok sevdiğim bir arkadaşım var. Bu adam kadir gecesinde iki rekat namazı kılmış sadece ara sıra çok ender cumaya gidiyoruz. kendisine bir hafta önceden randevü veriyorum camiye götürüyorum. Cumaya gidiyoruz. Bu gün ALLAH için bir kişiyi camiye götürdüm diyorum sonra kendi içimden seviniyorum. bu kişi camide benimle konuşuyor. Ona sadece bir kere camide konuşulmaz diye gülümseyerek söylüyorum. Ama anlamadığı için sonra ısrar etmiyorum. Arada sırada konuşup bana bişeyler söylüyor. Bende ona gülümseyerek hatta ve hatta cevap vermek zorunda kalıyorum. Bende konuşmuş oluyorum. Şİmdi demek istediğim size işte bu şimdi ki insanlar camiye bile gitmiyor. Bunu niçin bu konuların üzerine bu kadar gitmemek lazım bence.
 
Kardeşim uzun açıklamaların için Allah Razı olsun.

Bilinen bir doğru varsa onu söylemek bizim görevimizdir. Bizi diğer ümmetlerden üstün kılan neydi? Ayetle Allah c.c. şöyle buyuruyor;

"Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir." (Al-i İmran: 3/110)

Yani emri bil maruf nehyi anil münker yapmamızdır,bir örnek verelim. Misal, Namazı tadili erkanına riayet etmeyen birini gördüğümüzde uyarmamız lazım, ruküsunu veya secdesini tam yapmamışsa uyarmak gerekir, ya sehiv secdesi yapacak yada namazı baştan kılacak.

Ayrıca bunun üzerimize görev olduğunuda yine başka bir ayetle anlıyabiliriz.

Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular.Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helak etmez. (Hud 116-117)

Yani Allah c.c. apaçık bir şekilde diyor ki, onlar insanları iyiliğe davet edip kötülükten men etselerdi, Allah onları helak etmezdi.

Bu bizim üzerimize olan bir vazifedir, bu vazife kesildiği an Hadis-i şeriflerde ve Hadis-i Kudsilerde çok büyük tehditler var.

Biz görevimizi yapalım Kalpleri çeviren Allah c.c.'dır. Bu işi yaparken elbette güleryüzlü olmak gerekir.

Yine Allah c.c. Ayette Habibine buyuruyor ki;

Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.(Ali İmran 159)

Konuşurken yumuşak yüzlü olmak Halis mümin olmanın gerekliliğidir, biz doğruyu söyleyelim karşı taraf bizi anlamaz yüz çevirirse yapacak bir şey yoktur, Allah'a sığınalım İnşallah-u Rahman.
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks