A
abdirabbih
Guest
İskelenin en ucundaki, en gıcırtılı tahtanın üstüne oturmuş, denizdeki
nereye gittiklerini bilmediğim, bilmeyi de istemediğim parlak renkli
balıklara bakıyorum. Bir süre izleyebiliyorum ancak onları, sadece bir
yere kadar görebiliyorum, sonrası görünmüyor.
Nedense her düşüncemin arkasına bir olumsuzluk eki katılıyor bu
günlerde... Devrik düşüncelerle pekiştiriyorum bu ruh halini. Düşüncelerimin
bağlaçları yok, sırf kafiyeli olsun diye kurulmuş iki yabancı cümle gibi
birbirinden kopuk ve anlamsızlar... Hava sıcak, su ılık, toprak soğuk,
ben yanıyorum. Gitsem diyorum, şöyle yağmurları olan uzak bir
yerlere...
Günahlar gözyaşlarında yıkanır, diyor birisi, yağmurlar kadar çok
gözyaşları istiyorum o zaman diyorum içimden... ve eğer ağlayabilseydim ne
yağmuru ne de küçük bir ağacın en küçük yaprağına düşen yağmur
damlasının süzülüşünü bu kadar çok sevmezdim herhalde...
Gitsem diyorum, balıklarda gitti zaten.
Yıllardır tanıdığım, bana yabancı olan bu evin derin sessizliğinde
aslında normal çıkan bütün seslere bile bile kulak verip, kendi kendimi
bile bile korkutuyorum. Sonra korkuları susturmak için, kendi kendimi
susturup sadece yüreğimi seslendiriyorum, çünkü duymak düşünmekten daha az
üzüyor insanı.
Yüreğini ve beynini sırtlanmış, yükünden yorgun adamların halleri
geliyor aklıma.
Herkes uyurken korkuyorum, sessizlikten, sessizliğimden... Gitsem
diyorum acıları alıp, yalnızlığa sarılmaya..
Yıllardır bilip tanıdığın, yanlış şehirde, doğru otobüse binip, yanlış
durakta indiğini fark ettiğinde yürümek zorunda kalmış gibi, geçte olsa
gitsem diyorum...
Ve senden daha değersiz olan anlamsız şeylerin bekçiliğini bırakıp,
ayağını acıtan ayakkabılara, sıcağa, fırtınaya rağmen ne varsa yakıp yıkıp
ardına bakmadan yürümek gibi... Gitsem diyorum biraz, ölsem...
alıntıdır............
nereye gittiklerini bilmediğim, bilmeyi de istemediğim parlak renkli
balıklara bakıyorum. Bir süre izleyebiliyorum ancak onları, sadece bir
yere kadar görebiliyorum, sonrası görünmüyor.
Nedense her düşüncemin arkasına bir olumsuzluk eki katılıyor bu
günlerde... Devrik düşüncelerle pekiştiriyorum bu ruh halini. Düşüncelerimin
bağlaçları yok, sırf kafiyeli olsun diye kurulmuş iki yabancı cümle gibi
birbirinden kopuk ve anlamsızlar... Hava sıcak, su ılık, toprak soğuk,
ben yanıyorum. Gitsem diyorum, şöyle yağmurları olan uzak bir
yerlere...
Günahlar gözyaşlarında yıkanır, diyor birisi, yağmurlar kadar çok
gözyaşları istiyorum o zaman diyorum içimden... ve eğer ağlayabilseydim ne
yağmuru ne de küçük bir ağacın en küçük yaprağına düşen yağmur
damlasının süzülüşünü bu kadar çok sevmezdim herhalde...
Gitsem diyorum, balıklarda gitti zaten.
Yıllardır tanıdığım, bana yabancı olan bu evin derin sessizliğinde
aslında normal çıkan bütün seslere bile bile kulak verip, kendi kendimi
bile bile korkutuyorum. Sonra korkuları susturmak için, kendi kendimi
susturup sadece yüreğimi seslendiriyorum, çünkü duymak düşünmekten daha az
üzüyor insanı.
Yüreğini ve beynini sırtlanmış, yükünden yorgun adamların halleri
geliyor aklıma.
Herkes uyurken korkuyorum, sessizlikten, sessizliğimden... Gitsem
diyorum acıları alıp, yalnızlığa sarılmaya..
Yıllardır bilip tanıdığın, yanlış şehirde, doğru otobüse binip, yanlış
durakta indiğini fark ettiğinde yürümek zorunda kalmış gibi, geçte olsa
gitsem diyorum...
Ve senden daha değersiz olan anlamsız şeylerin bekçiliğini bırakıp,
ayağını acıtan ayakkabılara, sıcağa, fırtınaya rağmen ne varsa yakıp yıkıp
ardına bakmadan yürümek gibi... Gitsem diyorum biraz, ölsem...
alıntıdır............