AH BU GAFLET UYKUSU!
Gaflet, insanin Hakk’a körlesmesi, gerçeklerden uzaklasmasidir.
Aklinin ve kalbinin karismasi, ebediyeti unutmasi, bir bakima gözü açik uyumasi...
Bu aldanisin en büyük sebebi dünya ve dünyalik nimetlerdir. Özellikle çagimizda...
Maneviyat büyükleri bu bakimdan insanlari üç gruba ayiriyor:
• Sirf dünyaya çalisip ahireti terk edenler,
• Ahirete yönelip dünyayi terk edenler,
• Dünyayi da ahireti de ihmal etmeyen denge insanlari.
Akilli, uyanik bir insan üçüncü gruptadir. Diger iki hal ise gaflettir.
Bir ip yumaginin ardindan kosup oynayan küçük bir kedi yavrusunun bu neseli hali insanlari eglendirir ama düsündürücü bir yani da vardir. Kedicigin o endisesiz ve masumane tavirlari, yiyip içip oynamaktan baska bir derdinin olmayisi dikkat çeker. O an için tek hedefi yuvarlanan yumakla oynamaktir. Bütün dikkatini ona vermistir. Hayatin kaygilari, hüznü ve düsündürücü yanlari onun için anlamsizdir. Ekonomik sikintilar, dogal afetler, ölüm, ahiret, geçmis-gelecek gibi seyler de bu sevimli yaratigi hiç mi hiç alakadar etmez.
Gaflet nedir?
Ömrünü gaflet içinde geçiren insanin hali biraz bu kedinin hali gibidir. Bütün dikkatini dünya ve içindekilere sarf eder. Dünyanin nimetlerinden ve hayatin zevklerinden istifade etmekten baska bir sey düsünmez. Onun ötesindeki düsünceler, mesela Allah’in emir ve yasaklari, ölüm, ahiret, hesap gibi ciddi konular ilgi alanina girmez. Hatta bu gibi düsüncelerden sikilir. Unutmak için elinden geleni yapar, kendisini oyun ve eglenceye verir.
Iste tam bu noktada, kedi yavrusunda son derece sevimli olan, izleyenlere yasama sevinci veren oyun ve oyalanmanin insanda hiç de sevimli durmadigini fark ederiz. Hatta böyle bir hayat algisini tasiyan insanin ilkesizligi ve vurdumduymazligi tedirginlige sebep olur.
Diger taraftan böyle bir kaygisizlik hali insani bir kedi yavrusundan bile asagi düsürür. Çünkü o masum hayvancagiz Rabbini zikretmekten geri durmaz. Tatli mirmirlariyla minderin üzerinde uyurken bile hal diliyle Allah’i zikreder. Diger varliklar da böyledir. Kur’an-i Kerim’de bu hakikat söyle anlatilmaktadir: “Yedi gök, yer ve bunlarin içinde bulunanlar Allah’i tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlik yoktur. Fakat siz, onlarin tesbihlerini anlamazsiniz.” (Isra, 44)
Iste böyle ayetlere, kâinat kitabindan gürül gürül okunan delillere ragmen Cenab-i Hakk’i kâle almayip degersiz seylerle ugrasmaya, nefsin heva ve arzularina uyup Allah’i ve emirlerini unutmaya “gaflet” denir. Diger bir ifadeyle kalbin Allah’tan kopuk olusu ve bunun davranislar üzerindeki olumsuz tesirleridir.
Bir mukayese
Bir ülkenin cumhurbaskani emrinde çalisan memura kendi sahsi isleriyle ilgili önemli bir vazife verse, o memur bir büyüge hizmet etmenin onuruyla verilen görevi severek yapar. Kendisine bir faydasi olmadigi halde görevi aksatmamak için tam bir dikkatle çalisir.
Peki, ya insan niçin Rabbi’nin emirlerini ayni hassasiyetle yerine getirmez? Allah Tealâ’nin büyüklügü ve yüceligi -hâsâ- o zattan daha mi asagidir ki, Islâm dininin emirlerine uymaz. Bu noktada iki ihtimal düsünülür:
1. Kisi Allah’in zatina, emir ve yasaklarina inanmadigi için böyle davranmaktadir.
2. Inandigi halde Allah’in emir ve yasaklarina yeterince önem vermedigi için yerine getirmemektedir. Bu durum, bir bakima O’nu ve emirlerinin büyüklügünü makam mevki sahiplerinden asagi görmektir. Her iki sebeple de Allah’a kulluk yapmamak çirkindir. Imam Rabbanî Hazretleri k.s. bu hakikati bir temsille anlatarak söyle demektedir:
“Çokça yalan söyleyen biri; ‘Bu gece düsman baskin yapacak’ dese, akil sahibi idareciler ihtiyat için haberi ciddiye almazlar mi? O kimsenin yalanci oldugunu bildikleri halde yine de tedbiri elden birakmayip muhtemel tehlikeye karsi vaziyet almazlar mi? Elbette ki alirlar.
Hal böyleyken nasil olur da Muhbir-i Sadik (dogru haber veren), dogrulugu dillere destan Hz. Rasulullah s.a.v.’in tekrar tekrar haber verdigi ahiretteki azaba inanmazlar? Inansalar da tedbir alip kurtulma yollarini düsünmezler? Halbuki O kurtulus yollarini da göstermistir. Muhbir-i Sadik Hazretleri’nin sözlerine bir yalancinin sözleri kadar önem vermemek nasil bir imandir?”
Bu soru tehlikenin boyutlarina dikkat çeken gayet ciddi bir sorudur. Zira gaflet bir perdedir, kalbin nurunu örter, söndürür. Her gafletin içinden küfre kadar giden yol vardir.
Gaflet, insanin Hakk’a körlesmesi, gerçeklerden uzaklasmasidir.
Aklinin ve kalbinin karismasi, ebediyeti unutmasi, bir bakima gözü açik uyumasi...
Bu aldanisin en büyük sebebi dünya ve dünyalik nimetlerdir. Özellikle çagimizda...
Maneviyat büyükleri bu bakimdan insanlari üç gruba ayiriyor:
• Sirf dünyaya çalisip ahireti terk edenler,
• Ahirete yönelip dünyayi terk edenler,
• Dünyayi da ahireti de ihmal etmeyen denge insanlari.
Akilli, uyanik bir insan üçüncü gruptadir. Diger iki hal ise gaflettir.
Bir ip yumaginin ardindan kosup oynayan küçük bir kedi yavrusunun bu neseli hali insanlari eglendirir ama düsündürücü bir yani da vardir. Kedicigin o endisesiz ve masumane tavirlari, yiyip içip oynamaktan baska bir derdinin olmayisi dikkat çeker. O an için tek hedefi yuvarlanan yumakla oynamaktir. Bütün dikkatini ona vermistir. Hayatin kaygilari, hüznü ve düsündürücü yanlari onun için anlamsizdir. Ekonomik sikintilar, dogal afetler, ölüm, ahiret, geçmis-gelecek gibi seyler de bu sevimli yaratigi hiç mi hiç alakadar etmez.
Gaflet nedir?
Ömrünü gaflet içinde geçiren insanin hali biraz bu kedinin hali gibidir. Bütün dikkatini dünya ve içindekilere sarf eder. Dünyanin nimetlerinden ve hayatin zevklerinden istifade etmekten baska bir sey düsünmez. Onun ötesindeki düsünceler, mesela Allah’in emir ve yasaklari, ölüm, ahiret, hesap gibi ciddi konular ilgi alanina girmez. Hatta bu gibi düsüncelerden sikilir. Unutmak için elinden geleni yapar, kendisini oyun ve eglenceye verir.
Iste tam bu noktada, kedi yavrusunda son derece sevimli olan, izleyenlere yasama sevinci veren oyun ve oyalanmanin insanda hiç de sevimli durmadigini fark ederiz. Hatta böyle bir hayat algisini tasiyan insanin ilkesizligi ve vurdumduymazligi tedirginlige sebep olur.
Diger taraftan böyle bir kaygisizlik hali insani bir kedi yavrusundan bile asagi düsürür. Çünkü o masum hayvancagiz Rabbini zikretmekten geri durmaz. Tatli mirmirlariyla minderin üzerinde uyurken bile hal diliyle Allah’i zikreder. Diger varliklar da böyledir. Kur’an-i Kerim’de bu hakikat söyle anlatilmaktadir: “Yedi gök, yer ve bunlarin içinde bulunanlar Allah’i tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlik yoktur. Fakat siz, onlarin tesbihlerini anlamazsiniz.” (Isra, 44)
Iste böyle ayetlere, kâinat kitabindan gürül gürül okunan delillere ragmen Cenab-i Hakk’i kâle almayip degersiz seylerle ugrasmaya, nefsin heva ve arzularina uyup Allah’i ve emirlerini unutmaya “gaflet” denir. Diger bir ifadeyle kalbin Allah’tan kopuk olusu ve bunun davranislar üzerindeki olumsuz tesirleridir.
Bir mukayese
Bir ülkenin cumhurbaskani emrinde çalisan memura kendi sahsi isleriyle ilgili önemli bir vazife verse, o memur bir büyüge hizmet etmenin onuruyla verilen görevi severek yapar. Kendisine bir faydasi olmadigi halde görevi aksatmamak için tam bir dikkatle çalisir.
Peki, ya insan niçin Rabbi’nin emirlerini ayni hassasiyetle yerine getirmez? Allah Tealâ’nin büyüklügü ve yüceligi -hâsâ- o zattan daha mi asagidir ki, Islâm dininin emirlerine uymaz. Bu noktada iki ihtimal düsünülür:
1. Kisi Allah’in zatina, emir ve yasaklarina inanmadigi için böyle davranmaktadir.
2. Inandigi halde Allah’in emir ve yasaklarina yeterince önem vermedigi için yerine getirmemektedir. Bu durum, bir bakima O’nu ve emirlerinin büyüklügünü makam mevki sahiplerinden asagi görmektir. Her iki sebeple de Allah’a kulluk yapmamak çirkindir. Imam Rabbanî Hazretleri k.s. bu hakikati bir temsille anlatarak söyle demektedir:
“Çokça yalan söyleyen biri; ‘Bu gece düsman baskin yapacak’ dese, akil sahibi idareciler ihtiyat için haberi ciddiye almazlar mi? O kimsenin yalanci oldugunu bildikleri halde yine de tedbiri elden birakmayip muhtemel tehlikeye karsi vaziyet almazlar mi? Elbette ki alirlar.
Hal böyleyken nasil olur da Muhbir-i Sadik (dogru haber veren), dogrulugu dillere destan Hz. Rasulullah s.a.v.’in tekrar tekrar haber verdigi ahiretteki azaba inanmazlar? Inansalar da tedbir alip kurtulma yollarini düsünmezler? Halbuki O kurtulus yollarini da göstermistir. Muhbir-i Sadik Hazretleri’nin sözlerine bir yalancinin sözleri kadar önem vermemek nasil bir imandir?”
Bu soru tehlikenin boyutlarina dikkat çeken gayet ciddi bir sorudur. Zira gaflet bir perdedir, kalbin nurunu örter, söndürür. Her gafletin içinden küfre kadar giden yol vardir.