Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Eshab-i kİram'dan, evlİyalardan, tarİhİmİzden hİkÂyeler

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]İLİMSİZ AMEL EDENİN SONU[/h][h=2][/h]Bersisa isminde bir zat, inzivaya çekilmiş, gece-gündüz vakti Allah'a (c.c.) ibadetle geçer ve hiçbir kötülükte bulunmazdı. Bu zatı şeytan aleyhilla'ne kandırmak için türlü hilelere başvurdu. Fakat bir türlü kandıramadı. En sonunda şeytan işin kolayını bulmuşt'u. Çünkü Şeyh Bersisa, âmil, mütteld, züht ü takva sahibi bir zattı ama, alim değildi. Yani ilm-i zahiri yoktu. Ondan dolayı onu kandırmak kolay olacaktı.

Plânını şöyle tatbik etti:

Şeytan, sırtında cübbesi, elinde asası, başında sarığı, elinde tesbihi olduğu halde bembeyaz sakalıyla Şeyh Bersisa'nın ibadet ettiği yere varıp kapısını çaldı. Şeyh Bersisa kapıyı açtıktan sonra, kim olup, nereden geldiğini ve niçin geldiğini sordu.

Şeytan Alleyhilla'ne ona şu, cevabı verdi:

— Ben dünya nimetlerinden uzak, ömrünü Allah'a ibadetle geçirmek isteyen bir kimseyim. Bir Allah dostu bulup kendime arkadaş edinmek için çok yer dolaştım, fakat sizden başka bir kimseye rastlamadım. Memleketine yaklaştığımda, sizin isminizi duydum. Sizin de bütün gayretiniz Allah'ın rızasını kazanmak olduğuna göre, beni de kabul buyur da, beraber ibadete devam edelim.» dedi.

Şeyh Bersisa, onun şeytan olduğunu ve kendisinin ayağını kaydırmak için geldiğini nereden bilecekti. Arkadaşlığı kabul etti... Beraber ibadete başladılar. Aradan zaman geçiyor, Şeyh Bersisa ibadet ediyor, yiyor içiyor ve diğer insanlar gibi yaşıyor, lâkin Şeytan Allah'a öyle ibadet eder gözüküyor ki yemiyor - içmiyor, yatıp uyumuyor ve bütün zamanını ibadet ederek geçiriyordu.

Şeyh Bersisa, yeni dostuna hayran kalmıştı. Aradan- çok zaman geçmeden dayanamayarak:

— Ey Allah'ın salih kulu, sen bu mertebeye nasıl yetiştin. Ben senelerden beri ibadet ederim, yeyip içmekten kurtulamadım. Sense bütün zamanını ibadete ayırabiliyorsun. Ne olur, bunun sırrını bana da öğret de, ben de senin gibi olayım, dedi.

Şeytanın istediği doğmuştu...

— Bunun kolayı var! Evvela bir büyük günah işleyecek, sonra da -ona samimiyetle tövbe edeceksin. Büyük bir günah işlemiş olduğundan Allah'tan daha fazla korkmaya başlayacak ve böylece de benim gibi, sen de her türlü insanî kötü hasletlerden kurtulmuş olacaksın, dedi.

Şeyh, meselâ ne gibi bir günah işlemesi lazım geldiğini sordu. Şeytan, artık bayram ediyordu. Çünkü avını kandırmıştı.

— Zina edebilirsin, dedi. Şeyh:

— Yapamam, dedi.

Bu sefer şeytan:

— Adam öldür! dedi.

Bersisa, yine:

— Onu da yapamam, dedi.

Şeytan:

— İçki içersin, dedi...

Bersisa, düşündü taşındı, onu biraz hafif görmüştü:

— O olur, yapabilirim, dedi.

Şeytan artık sevincinden havalarda uçuyordu. Bersisa doğru kasabadaki meyhanelerden birine gidip bir miktar içki istedi, içkiyi sunan saki kadındı, içtikçe içti ve sonunda sarhoş olup kadına zina etmeyi düşünmeye başladı. Şeytan tabiî ki boş durmuyor, adamın gözüne gözükmeden nefs yoluyla durma, böyle fırsat elegeçmez, hemen bu kadınla münâsebet kur, diyordu.

Bersisa, tamamen sarhoş olduktan sonra, meyhaneci kadına orada zina etti. Bu onun için çok kötü bir şeydi... Duyulursa ne derlerdi. En iyisi o kadını öldürüp gömmekti, ve öyle yaptı. Kadını öldürüp meyhanenin arkasında bir yere gömdü. Fakat hadise duyulmakta ve yayılmakta gecikmedi. Bersisa'yı yakalayıp mahkemeye çıkardılar. Katil oldüğü için kısasa kısas Ölümüne hükmolundu.

Bersisa idam sehpasına çıkmış, artık ip boğazına geçirildikten sonra onu kurtaracak hiçbir kimse yoktu. Şeytan karşıda görüldü.

— Bu hal nedir ey dostum, dedi. Bersisa:

— Görüyorsun ey Allah'ın sevgili kulu beni kurtar, diye yalvarmaya başladı. Şeytan:

— Bir şartla seni kurtarırım. O da bana secde edeceksin, dedi. Bersisa:

— Görüyorsun ip boğazıma geçirilmiş nasıl secde edebilirim, deyince de:

— İşaretle secde edebilirsin, dedi.

Bersisa başıyla işaret ederek secde etti ve sandalye ayağının altından çekilince imansız olarak göçüp gitti. Allah muhafaza buyursun.

İlimsiz amelin, insanı nereye kadar götüreceğine güzel bir misâl böylece vuku bulmuş oldu. Eğer onda şeriata müteallik ilim olsaydı içki içmek, zina etmekle, adam öldürmekle evliya olunamayacağını bilir ve şeytana uymazdı.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ PEYGAMBERİMİZİN RÜYASI[/h][h=2][/h]Hazreti Peygamberimiz s.a.s. Efendimiz bir sohbetinde eshab-ı kirama bir rüyasını şöyle anlattılar:

Dün gece rüyamda, yanıma iki kişi geldi. Ben kim olduklarını sordum. Söylemediler... Bana:

— Yürü, beraber gidelim, dediler. Beraber yürümeye başladık. Biraz ileride, arkasını yaslanmış bir adam gördüm. Onun başının ucunda başka bir adam, ona taş taşıyor ve taşıdığı taşlarla adamın başını eziyordu. Adam başka taş almaya gidince başı ezilenin başı eski haline geliyor, o adam yine getirdiği taşlarla adamın başını eziyor ve bu hal böyle devam edip gidiyordu.

Ben yanımdakilere:

— Allah, Allah! Bu ne haldir? diye sordum. Bana sen yürü, yürü dediler...

Yürümeye devam ettik. Adamın biri sırtüstü yatıyor, diğer bir adam da, elinde demirden kanca olduğu halde yatan adamın yüzünün bir tarafını parçalıyor, öbür tarafına geçiyor, öbür yüzünü yarıncaya kadar parçalanan yüzü iyileşiyor, tekrar dönüp aynı işkenceyi sürdürüyordu.

Ben yine:

— Sübhanallah! Bunlara ne oluyor böyle, dedim. Bana yine:

— Sen yürü, yürü! dediler. Devam ettik. Biraz ileride fırına benzer bir yer gördüm... İçinde insanlar, altlarından alev geldikçe öyle feryat ediyorlar ki, dünyada onların sesini duyan her canlı ölürdü.

B'en: — Bunların suçu nedir? dedim. Yanımdakiler bana sen yürü, yürü dediler. Yürüdük... Suyu kan renginde bir nehir... İçinde bir adam yüzüyor, yüzüyor, ırmağın kenarına geliyor. Kenarda yanında birçok taş toplanmış bir adam... Yüzen adamın ağzına bu- taşı koyuyor. Adam gidiyor, o taşı yutuyor ve yüzerek geri geliyor. Bu şekil azap devam edip gidiyor.

Ben:

— Bu nasıl şeydir? dedim. Bana sen yürü, yürü dediler. Yürüdük... İlerde çirkin bir adam... Bir ateş yakmış, yaktığı ateşin etrafında durmadan dolaşıyor, hayret etmiştim bu adamın haline.

— Bu ne yapıyor böyle? dedim. Bana:

— Sen yürü, dediler.

Bir müddet daha gittik, içinde çeşitli çiçeklerin bulunduğu bir bahçe gördüm, içinde uzun mu uzun boylu bir adam, öyle ki boyunun uzunluğu göklere doğru yükselmişti. Adamın etrafında ise toplu halde kalabalık çocuklar vardı.

— Böyle uzun-boylu bir adam ve bu kadar çok çocuk görmemiştim. Bu adam kim ve yanındaki çocuklar kimlerdir? diye sordum.

Bana yine:

— Sen yürü, yürü, dediler.

Yürümeye devam ediyorduk. Büyük bir ormana vardık. O kadar büyük orman daha görmemiştim.

Yanımdakiler:

—Buraya gir, dediler.

Beraber girdik. Biraz ilerde altın - gümüşten yapılmış muazzam bir şehir göründü. Şehrin kapısını vurdular. Kapı açıldı, içeri girdik, içerde bizi bir takım insanlar karşıladı. Vücutlarının bir yüzü gayet güzel, bir yüzü ise çok çirkindi. Yanımdakiler onlara, oradan akmakta olan nehri göstererek:

— Şu nehre girin, dediler.

Onlar nehre girdiler geri çıktılar. Vücutlarındaki o çirkinlikten hiç eser kalmamıştı...

Yanımdakiler bana:

— Burası Adn Cennetidir... Senin yerin burasıdır, dediler. Başımı kaldırıp baktığımda çok güzel bir köşk gördüm. Onlara, beni bırakın da yerime gireyim dedim... Kabul etmeyip şimdi olmaz, ileride geleceksin, dediler. Ben onlara kim olduklarını sordum. Allah tarafından gönderilmiş melekler olduklarını söylediler. Bu gördüklerimiz acaip şeylerin ne olduğunu sordum. Şöyle anlattılar:

Birincisi, kafası taşla ezilen adam; Kur'an öğrenip onunla amel etmeyen ve uykuyu farz namaza tercih eden kimsedir. Yarın kıyamette böyle azap görecek. İkincisi, kânca ile yüzü parçalanan kimse ise; yalan söyleyerek, halkı biribirine düşüren kimsedir, öyle azap görecek... Üçüncüsü, yani fırında azap görenler, zina eden erkek ve kadınlardır... Dördüncüsü, yani kan renginde ırmakta yüzen ise; faiz yiyendir... Ateşin etrafında dolaşan beşincisi ise Cehennem zebanisi Mâlik'tir... Altıncısı, bahçedeki uzun boylu adam, ibrahim aleyhisselam... Etrafındaki çocuklar da İslûm olarak doğan ve İslâm olarak ölen çocuklardır... Peygamberimiz buraya gelince, Eshab:

— Ya Rasûlallah müşriklerin çocukları da dahil mi? diye sordular.

Peygamber Efendimiz:

— Evet! buyurdu.

Vücutlarının yarı yeri çirkin yarısı güzel kimseler ise, hem günah işleyip hem de iyilik eden, fakat iyilikleri kötülüklerine galebe çalan kimselerdir, diye anlattılar, buyurdu.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]İBRAHİM EDHEM HAZRETLERİNİ İKAZ[/h][h=2][/h]İbrahim Edhem Hazretleri, bir gece hanımıyla kuş tüyü yatakta yatarken kendisini rahat hissetmiş olacak ki, «hanım cennette de seninle böyle beraber olsak» dedi. Tam bu sırada sarayın tavanında bir ayak sesi işitildi. Tavanda bir adamın gezdiği anlaşılıyordu.

İbrahim Edhem Hazretleri, bir hükümdarın sarayında gece dolaşılmasına son derece sinirlenmişti.

— Kim bu saatte o tavandaki... Ne arıyorsun orada! diye seslendi. O zaman Belh hükümdarı bulunan ibrahim Edhem'e:

— Devemi kaybettim, onu arıyorum, diye cevap verildi. Hükümdar, iyice kızmıştı...

— Tavanda deve mi olur be adam? diye haykırdı. Tavandaki biraz durakladıktan sonra İbrahim Edhem'i ikaz eden şu sözü söyledi:

— Ey hükümdar! Tavanda deve aranmayacağını biliyorsun da, atlas döşekte cennet olmayacağını neden bilmiyorsun, dedi.

Bu söz hükümdara çok tesir etmişti... Kalktı yataktan, her şeyini bir tarafta bırakıp Cenneti aramaya başladı. Bir zamanların Belh hükümdarı artık tam mânâsiyle derviş olmuştu. Tacını, tahtını terkederek senelerce mürşidi kamillere hizmet etti ve (ibrahim Edhem Hazretleri) olma şerefini kazandı!

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ HATİCE'NİN BÜYÜKLÜĞÜ[/h][h=2][/h]Peygamberimiz s.a.s. Hazreti Hatice validemizi çok severlerdi. Hatta Hazreti Hatice yaşlı olduğu halde hayatta olduğu müddetçe başka kadınla evlenmemişlerdir. Risalet timsali Efendimiz Hatice annemizin ismini çok zikreder, onun büyüklüğünden sık sık misâller verirdi. Bir gün yine Hazreti Hatice'den bahsediyorlardı. Hazreti Âişe validemiz de oradaydı.

Hadiseyi Âişe radıyaîlahu anhâ validemiz şöyle anlatıyor:

— Resûlüllah yine Hazreti Hatice'den bahsetti... Bu bahis benim damarıma dokunmuştu. «O yaşlı bir kadındı şimdi Allah (c.c.) sana daha iyisini ve daha güzelini vermiştir.» dedim. Hazreti Resulü Ekrem (s.a.s.) bu sözü benden duyunca çok kederlendi, üzüldü. Hatta kızmıştı... Kızgınlığından tüyleri diken diken olmuştu.

Buyurdular ki:

— Vallahi öyle değil! Ben ondan daha iyi bir kadına kavuşmadım... O bana inanmış bir hatundu. O îman ettiği zaman halk tamamen kafirdi. O beni kabul edip, teşvik etti. Kendi malı-serveti ile bana yardımda bulundu. Diğer karılarımdan hiç çocuğum olmadığı halde Hak Teâlâ bana ondan evlât nasip buyurdular.

Hazreti Âişe (r.a.) devamla:

— O günden sonra, bir daha Hazreti Hatice hakkında konuşmayacağıma dair kat'î karar verdim, buyurdular.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ CEBRAİL'İN HAZRETİ HATİCE'YE SELAMI[/h][h=2][/h]Efendimiz (s.a.s.) evde bulunmuyorlardı. Hazreti Hatice Validemiz Efendimizi aramak maksadıyla dışarı çıkmıştı. Çünkü Hazreti Hatice radıyallahu anhâ Validemiz islâmiyeti henüz yeni i'lân etmiş olan Resûlüllah (s.a.s.) Efendimize düşmanlarının bir kötülük edeceklerinden korkuyordu. Dışarda karşısına bir adam çıktı. Hazreti Hatice adama birşey söylemeden gece olduğundan eve geri döndü...

Peygamberimiz Hane-i Saadetlerinde idi. Henüz Hatice Validemiz bir şey söylemeden Peygamberimiz:

— O karşına çıkan kimdi biliyor musun? buyurdular. Hazreti Hatice (r.a.):

— Bilmiyorum ya Resûlallah! Allah ve Resulü bilir, dedi. Peygamberimiz:

— Ya Hatice, o karşına çıkan adam suretinde Cebrail aleyhisselâmdı. Senden sonra beni ziyaret etti ve sana selâm etti. Şunu söyledi ki, Cennette senin için incilerden yapılmış bir köşk hazırlanmış, tabiî orada buradaki gibi üzüntü ve sıkıntılar yoktur, buyurdular.

Bir rivayete göre, Hazreti Cebrail gelerek:

— Ya Resûlallah, Hak Teâlâ Hatice'ye selâm etti. Bu selâmı Hatice'ye ulaştır, deyip gitti.

Resûlullah da selâmı bildirince, Hatice Validemiz: — Allah'ın (c.c.) bizzat kendisi selâmdır. Sana da Cebrail'e de selâm olsun ey Allah'ın Resulü, dedi.

Bu kıssadan şu hakikat da çıkmış oldu ki, Allah'a selâm gönderilmez. Allah'ın selâma ihtiyacı yoktur. Selâm ancak kendisine selâmet îstenen kimseye verilir. Böylece Hazreti Hatice'nin büyük bir din alimi olduğu, yani müctehit mertebesinde meselelerden hüküm çıkaracak bir ilmi ferasete-sahip olduğu anlaşılır.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]AKŞEMSEDDİN HAZRETLERİNİN OĞULLARI[/h][h=2][/h]Hazreti Fatih'in de hocası olan Akşemseddin Hazretlerinin 12 oğlu vardı. Birgün 12 oğlunu da yanına toplayıp, uzun uzun onları seyrettikten sonra, «Allah'ım sana hamd ü senalar olsun» diye dua etti. Akşemseddin Hazretlerinin oğulları, babalarına; kendilerini verdiği için Allah'a hamdediyor sandılar.

Akşemseddin Hazretlerinin meczup bir müridi vardı. Şeyhine:

— Ben senin niçin hamdettiğini biliyorum, dedi. Hazreti Şeyh:

— Neden? diye sorduğunda, şöyle dedi:

— Sen Allah (c.c.) sana 12 evlât verdiği halde hiç birisinin sevgisi, senin kalbini Allah'a olan muhabbetinden ayırmadığı için hamdediyorsun.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ RABİA'YA EVLENME TEKLİFİ[/h][h=2][/h]Haşimî sülâlesinden olup Basra'da valilik yapan Süleyman'ın oğlu Muhammed'in günlük olarak 80 bin dirhem geliri vardı. Sağa sola ve Basra ileri gelenlerine kendisine bir aile bulmaları için mektuplar yazıyordu. Mektuplara gelen cevapta bütün dostları Rabia Hatun (Rabia-i Adeviyye)'u tavsiye ediyorlardı. Rabia Hatun hem takva hem de güzelliğiyle ün yapmıştı.

Muhammed, bu veliye hanıma şöyle bir mektup yazıp evlenmek istediğini bildirdi:

— Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla... Bilmiş ol kî, Allahü Teâlâ bana günlük gelir olarak 80 bin dirhem lütfetti... Bundan sonra onu 100 bin dirheme de çıkarabilirim. Evlendiğimiz takdirde sana daha pekçok şeyler de verebilirim. Evlenmek hususunda bana bir cevap ver!

Rabia Hatun bu mektuba şu cevabı yazdı:

— «Bismillâhirrahmanirrahiym, bilmiş ol ki, zahidlik, kalb ve bedenin huzurudur. Dünya peşinde koşmak ise, insanın elem ve kederini artırır. Mektubum sana vasıl olduktan sonra, ölüm için hazırlan, sadece azığını muhafaza et! Malını hayatında iken kendin taksim et! Başkalarına güvenme, oruca başla, iftarın ölüm olsun.

Bana gelince, Allah bana sana verdiğinin iki mislini de verse hiçbir kıymeti yoktur. Ben, beni Allah'a ibadetten bir saniye meşgul edecek hiçbir şeye kıymet vermem...»

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HZ. SELMAN'IN KUŞLARA EMRİ[/h][h=2][/h]Silsile-i Sâdâttan SELMAN-I Farisî (r.a.) Hazretleri yanında bir misafir olduğu halde sahraya çıkmıştı. Dağda havada uçan kuşlar ve ovadan geçen ceylan sürüleri gördü; Hazreti Selman (r.a.) uçan kuşlara ve oradan geçen ceylan sürüsüne hitaben:

— Yanımda bir misafirim var. İçinizden biriniz buraya gelsin. Misafire ikram edeceğim, diye seslendi. Kuşlardan ve ceylan sürüsünden birer tane süratle hazreti Selman'ın huzuruna geldiler. Misafir bu işe çok hayret etmişti:

— Sübhanellah! diyerek hayretini belirtti. Selman-ı Farisî Hazretleri:

— Bunda hayret edecek ne var? Sen Allah'a itaat edene mahlûk'atın isyan ettiğine bu zamana kadar hiç şahit oldun mu? buyurdular...

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HASAN-I BASRİ HAZRETLERİNE BİR KIZIN NASİHATİ[/h][h=2][/h]Hasan-ı Basri Hazretlerinin huzuruna bir zat gelerek:

— Ya imam! Benim bir kızım var, gece gündüz ağlamaktan gözleri kör oldu. Buna bir çare bulamaz mısınız bir gelip baksanız, dedi.

Hasan-ı Basri Hazretleri merak etmişti. Eve geldiler... Hasan-ı Basrî Hazretleri kıza:

— Kızım neden ağlarsın... Gözlerin kör olmuş, sebebini söyle de çare bulalım, dedi.

Kız, Hasan-ı Basri Hazretlerine:

— Ağlıya ağlıya gözlerimi iki sebebten kör ettim: Birincisi eğer bu göz yarın ahirette Allah'ı görebilecekse ona binlerce göz feda olsun, niç kıymeti yok. İkincisi, eğer ahirette ,bu gözler Allah'ı (c.c.) görmeye lâyık değilse ben onu neye göz diye taşıyayım? Allah böyle gözleri dünyada iken de kör etsin, dedi.

Kızın bu hikmetli sözlerini dinleyen îmam-ı Basrî Hazretleri:

— Biz buraya nasihatçı ve hekim olarak geldik, şifa telkin edecektik.. Halbuki nasihatçı ve hekimi bulmuş olarak gidiyoruz, demekten kendini alamadı...

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]ÖLÜM ACISI[/h][h=2][/h]Amr b. As (r.a.) hazretleri ölüm döşeğinde idi. Kendisine ölümü nasıl bulduğu sorulduğunda o şu cevabı verdi:

— Sanki boğazımda bir diken, omuzumda bir dağ var!.. Sanki gök tepeme çökmüş gibi hissediyorum.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HARP ETMEDEN ŞEHİD OLAN KADIN[/h][h=2][/h]İlk müslümanlardan ümmü Varaka isimli kadın, her harpte Resûl-ü Ekrem Efendimizin huzuruna çıkar:

— Ben de harbe iştirak etmek isterim. Hiç olmazsa yaralıların yaralarını sararım, derdi.

Fakat Server-i Kâinat Efendimiz O'na:

— Sen evinde otur! Evde de sana şehîdlik nasip olur, buyurarak harbe iştirakine müsaade etmezlerdi. Hatta Ummü Varaka'yı kasd ederek:

— Şehide hanımı ziyaret edelim, der o yaşlı sahabeyi evinde sık sık ziyaret ederlerdi.

Ümmü Varaka da evinde daima:

— Ya Rabbi! Bana şehitlik mertebesi nasip eyle! diye dua ederdi. Yine bir harbe çıkılmıştı, Ümmü Varaka yine gelip harbe iştirak etmek istediğini bildirdi. Peygamber Efendimiz de ona yine:

— Sen evinde kal! Ev halkına imamlık et, onlara namaz kılmasını öğret... Namaz kıldır, buyurdu. Bir de müezzin tayin etti. Her gün Ümmü Varakâ'nın evinde ezan okunur, cemaatla namaz kılınırdı. Ümmü Varaka'nın bir cariyesi, bir de kölesi vardı, öldüğü zaman azat edilmeleri için söz vermişti.

Bir sabah Hazreti Ömer, Ümmü Varaka'nın evinden ezan sesinin gelmediğinin farkına varıp, acaba bir şey mi oldu diye onun evine teşrif ettiklerinde; Ümmü Varaka'yı boğularak öldürülmüş olarak buldu. Onu köle ve cariyesi ölmesini beklemeden evvel boğup öldürmüşler ve kaçmışlardı. Ömer (r.a.) hazretleri çok müteessir oldu. «Allah'ın Resulü doğru buyurmuşlar, her zaman ona şehide hanım buyururlardı» dedi. Hemen mescide gelerek minbere çıktı ve hadiseyi nakletti. Ve köle ve cariyenin yakalanmaları için emir verdi.

Yakalanan suçlular katil oldukları için idamla cezalandırıldılar.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ FATMA'NIN AÇLIĞI[/h][h=2][/h]Eshaptan îmran -b. Hüseyn anlatıyor (r.a.):

— Birgün Fatimatü-'z - Zehra radıyallahu anhâ hazretleri Peygamberimizin huzuruna gelmişti. Açlıktan benzinin sarardığı belliydi. Hazreti Fâtıma'nın yüzünde bir sarılık vardı. Server-i Kâinat Efendimiz hazreti Fâtıma Validemizin yüzüne baktı, gözlerinden yaş gelmişti. Mübarek ellerini Hazreti Fâtıma'nın göğsüne koyarak —Meâlen— şöyle dua etti:

— Ey açları doyuran Allahım! Muhammed'in kızı Fâtıma'yı aç bırakma! :

O anda Hazreti Fâtıma'nın yüzündeki sarılığın gitmiş olduğunu ve yerine pembeliğin gelmiş olduğunu gördüm. Sonra kendisiyle görüştüğüm Hazreti Fâtıma Validemiz, bana: «ondan sonra bir daha açlık hissetmediğini» söyledi.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ FATMA'NIN MİHRİ[/h][h=2][/h]Hazreti Fâtıma Validemiz (r.a-.) evlenme zamanı yaklaşıp düğün hazırlığı yapıldığı bir sırada, Sevgili Peygamberimizin huzuruna çıkıp şöyle dedi:

— Babacığım herkesin kızlarının mihri altın ve gümüşle takdir ediliyor. Benim mihrim de böyle olursa seninle diğer insanlar arasında ne fark olur. Ben öyle arzu ediyorum ki, benim mihrim, yarın huzuru îlâhî'-de senin ümmetlerinin affı olarak kabul edilsin de, bir dünyalık olmasın, dedi.

Cenâb-ı Allah, Hazreti Fâtıma Validemizin bu dileğini kabul buyurmuşlardı. Hazreti Cibril gelerek Peygamberimize: «Fâtıma'nın dileği kabul edilmiştir» müjdesini getirdi. Peygamberimiz de kızından memnun olmuşlardı ki; «Aferin kızım... Peygamber çocuğu olduğunu belli ettin» buyurdular.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]NAMAZIN EHEMMİYETİ[/h][h=2][/h]Hazreti Hüseyn (r.a.) henüz süt emmekte idi, hastalanmış ve sabaha kadar uyumamıştı... Sabaha doğru biraz uyur gibi olmuş, Hazreti Fâtıma Validemiz de vakitten istifade ederek, -sabah namazını kılıp yatmışlardı. Mescid-i Şerifte sabah namazını kıldıran Resulü Ekrem Efendimiz, âdeti üzere kızı Fâtıma'nın saadetli evine teşrif etmişlerdi. Hazreti Fâtıma'yı uyur vaziyette görünce; onu sabah namazını kılmadan yatmış sanarak:

— Ey kızım Fâtıma, Peygamber kızıyım diye sakın namazı terketme! Beni hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, namazını vaktinde kılmadıkça; cennete gireceğini zannetme! buyurmuşlar ve namazın hiçbir suretle ihmal edilemeyeceğini beyan buyurmuşlardır.

Ondan sonra Hazreti Fâtıma:

— Canım babacığım, sabaha kadar uyumadım... Sabah namazını kılıp da yattım... deyince, Peygamber Efendimiz:

— Müjdeler olsun sana ya kızım Fâtıma, Ahirette böyle sıkıntılar görmeyeceksin, buyurdular.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]CENNETLE MÜJDELENEN HANIMLAR[/h][h=2][/h]Bir sohbet esnasında; Resûl-ü Ekrem Efendimiz, dört çizgi çizdi ve:

— Bunların ne olduğunu biliyor musunuz? diye Eshab-ı Kirama sordular. Eshap:

— Allah ve Resulü bilir, dediler. Hazreti Resul (s.a.s.) şöyle buyurdular:

— Fâtıma binti Muhammed, Hatice binti Kuveylit, Meryem binti Ümran, Asiye binti Muzahim (Firavun'un harisi - Hazreti Musa'yı büyüttü) bunlar cennet ehli arasında en faziletli hatunlardır. Diğer kadınların tamamının fazileti bir araya gelse, bu dört hatunun derecesine erişemez, buyurdular.

Hazreti Âişe Validemizin «Hangisi daha üstün ey Allah'ın Resulü» diye sorması üzerine de:

— Her birisi kendi devrinde en üstün, buyurdular... Allah onların şefaatına nail buyursun.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]ERKEĞİN KADIN ÜZERİNDEKİ HAKKI[/h][h=2][/h]Hazreti Âişe Validemiz, birgün Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimize:

— Ey Allah'ın Resulü, kocanın karısı üzerindeki hakkı nedir? diye sordu. Fahri Kâinat Efendimiz:

— «Erkeğin bütün vücudundan irin ve cerahat aksa da, karısı onu yalamış olsa, yine de onun hakkını ödemiş olamaz, insanın insana secde etmesi caiz olsa idi ben, kadını kocasına secde etmesi için emrederdim» buyurdular.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]ERKEKLE KADIN ARASINDA SEVAP MÜŞTEREK[/h][h=2][/h]Eshabın büyüklerinden kadın sahabi Hz. Esma (r.a.) peygamberimizin huzuruna çıkarak şunları söyledi:

— Ya Resûlallah! Anam-babam sana feda olsun. Ben müslüman kadınlarını temsilen huzurunuza geldim. Hak Teâlâ sizi erkek ve kadınlara peygamber olarak göndermiştir. Biz artık sizin yolunuzdayız, size inandık, îman ettik... Biz evimizin dört duvarı arasındayız, dışarı çok az çıkabiliyoruz. Erkekler ise Cuma namazı, cenaze namazı, bayram namazı kılarlar. En büyük ibadet olan cihat ederler. Biz ise bunlardan mahrumuz. Biz hep evde çocuklarımızla meşgul olur, kocalarımızın elbiselerini dikeriz, yemek yapar, evin temizliği ile uğraşır onların rahat etmesi için elimizden geleni yapmaya çalışırız. Kocalarımızın yaptığı ibadetten bize de bir hisse var mı? Yoksa biz onların kazandıkları sevaptan mahrum mu oluyoruz? dedi.

Efendimiz memnun olmuşlardı... Orada bulunan eshaba dönerek:

— Siz bu zamana kadar din hususunda bir kadının böyle konuştuğunu duydunuz mu? diye sordular... Eshab:

— Ya Resûlallah, bizim aklımızdan bile geçmiyordu ki bir kadın gelsin de böyle güzel şeylerden suâl etsin, dediler.

Efendimiz (s.a.s.) Hazreti Esma (r.a.)'ya dönerek:

— Ey Esma! Eğer bir kadın kocasını razı ederek onun gönlünü hoş tutar, kadınlık vazifelerini yerine getirirse, işte o kadın kocasının her kazandığı cevaba ortak, buyurdular.

O büyüklerin her hali bizlere bir ikaz mahiyetini taşır. Ne mutlu o kadına ki kocasını razı etmiş ve onun yaptığı sevaplara ortak olma bahtiyarlığına erişmiş...

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]ÖMRÜ KADAR RIZKI[/h][h=2][/h]Büyüklerden Hatemül Asam hazretleri, bir yolculuğa çıkacaktı. Ailesine:

— Ben sefere çıkacağım... Sana ne kadar yiyecek bırakayım, dedi. Hanımı da hakiki mütevekkillerdendi. Kocasına:

— Yaşayacağım zamana yetecek kadar rızık isterim, diye cevap verdi.

Hatem'ül Asam hazretleri:

— Ben senin ne kadar yaşayacağını nereden bilebilirim, deyince de, hanımı:

— öyleyse rızkımı ne kadar yaşayacağımı bilene havale et! Yani Allah'a bırak demek istedi. Bunun üzerine Hatemü'l Asam hazretleri, bir şey demeden sefere çıkıp gitti.

Bu hali duyan bazı kadınlar, büyük velînin hanımına:

— Kocan ne kadar yiyecek bıraktı? diye sormaya başladılar. Mübarek kadın onlara şu cevabı verdi:

— Benim kocam rızık vermez, rızık yer... Çünkü rızkı ancak Allah (c.c.) hazretleri verebilir, insanlar bir müktesip sebeptir.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ ÖMER VE AİLE ANLAYIŞI[/h][h=2][/h]Hazreti Ömer (r.a.)'ın hilâfeti zamanında, bir şahıs hanımının çok söylenmesi ve çekilmez bir hal alması karşısında Hazreti Ömer'e şikâyete karar verip Halifenin evine gelir. Kapıya geldiğinde içerden sert, sinirli sinirli gelen bir kadın sesi duyar. Bir ara kapıyı çalamaz ve mütereddit halde öyle beklemeye başlar... Biraz sonra hep kadının konuştuğunu ve halifenin sustuğunu anlayan adam, kapıyı çalmaktan vazgeçip geri dönmeye karar verir ve ayrılacağı zaman kapı açılır... Kapıyı açan Hazreti Ömer'dir.

— Ne var, neye geldin, birşey söylemeden geri dönüyorsun, diye sorar.

Adam:

— Ya Ömer! Ben karımdan şikâyet etmeye gelmiştim... Baktım ki nice insanları karşısında dize getiren Ömer bile karısının karşısında konuşmuyor. Onun bütün sözlerini büyük bir sabırla dinliyor... Ben neye şikâyet edeyim, dedim ve geri dönmeye karar verdim, dedi.

Adamı dinleyen Hazreti Ömer şu karşılığı verdi:

— O benim evimin hanımıdır, çocuklarımın annesidir, evimin aşçısıdır, çamaşırcısıdır... Biraz fazla yorulmuş da bana çatmışsa ne olur. Elbette karşısında susmam gerek, dedi... Şahıs utançla geri dönüp gitti.

* * *
 

Muhamed Dolaku

New member
Katılım
2 Tem 2011
Mesajlar
5,395
Tepkime puanı
158
Puanları
0
Yaş
78
[h=2]HAZRETİ PEYGAMBERİMİZİN ANNESİ AMİNE VALİDEMİZİN SON SÖZLERİ[/h][h=2][/h]Annelerin en şereflisi, Kâinatın Efendisi Hazreti Resulü Ekrem (s.a.v.)'in mübarek validesi, bütün müslümanların annesi Hazreti Amine validemiz, Muhammed'ül - Emîn (a.s.) Efendimiz henüz altı yaşında iken vefat etmişlerdir. O bahtiyar anne, Peygamberimizin babası Abdullah'la izdivaç şerefine nail olup, Server-i Kâinat, Anne rahmine düştükten sonra babasını, dünyaya gelip altı sene yaşadıktan sonra da annesini kaybetmiştir. Evladının anne ve babadan yetim kalacağını gören anneler Sultanı Amine validemiz, evlâdına ölüm döşeğinde iken şu sözleri söylemiştir: .

Ma'sum çocuk!
Seni vedia-i İlâhî olarak bırakıp gidiyorum,
Rabbım seni mes'ut ve mebrûk buyursun!
Validenin yokluğundan me'yüs olma!
Ey bir ru'yanın kurbanı olacakken,
Lütfü İlâhi sayesinde, fidye-i necat ile
Pençe-i cellad-ı ezelden yakayı kurtaran
Abdullah'ın o ma'sûm yavrusu!
Eğer ru'yalarım doğru çıkarsa,
Sen ins ü cinne gönderilecek bir peygambersin!
Helâl ve haram bildirmeğe,
Ve ceddin İbrahim Aleyhisselâmm dini
İslâmiyeti ihyaya memursun!
Çünkü Allah, İbrahim Aleyhisselâm gibi seni de,
Putlardan ve puta tapanlardan korumuştur!
Her yaşayan ölür,
Her yeni eskir,
Her yaşlı göçer,
Ben de öleceğim
Fakat, Senin gibi temiz
Bir vekil bırakacağım için
Adım asla ölmeyecek, dünya durdukça duracaktır!..


* * *
 
Üst Alt