İnsan, yeryüzünde yaşayan varlık türlerinden erkekle dişi iki cinsten oluşan bir varlık. Birinin varlığı diğerine bağlı. Her biri, diğeri için olmazsa olmaz, vazgeçilmez unsur. Bir bütünün iki parçası. İkisi de tek başına yarım ve eksik.
Yarım ve eksikliği yanında her cins, bazı özellikleriyle bir diğerinden farklı, fark atan farklara sahip. Hatta her cins, sahip olduğu özelliklerde de kendi içinde farklı, fark atan farklı ve dereceli konumlandırılmış.
Kadın olsun, erkek olsun herkes, ifade etmeye çalışacağımız her yetenekli üzerinde daha yetenekli, her beceriksizin altında daha da beceriksiz miskin, … her zeki olanın üzerinde daha kıvrak zekalı, her normal zekalının altında geri zekalı, … her güçlünün üzerinde daha da güçlü, her zayıfın altında daha da zayıf birilerinin bulunduğu dereceli sosyal bir ortam içerisinde kendisini bulmakta.
Kadın erkekten, erkek de kadından farklı ve fark atan dereceli yapısıyla, ne kendi cinsini, ne farklılığını, ne de derecelemedeki yerini tercih edebilmiş, kendi irade ve iktidarıyla ortaya çıkmış bir varlık değil.
İstisnasız herkes benzer zıt vasıfları ve kendisini içinde buluverdiği şartlar yanında, muhtaç-ihtiyaç gideren, üreten-tüketen, ast-üst, etken-edilgen, yöneten- yönetilen, … ilişkisi içerisinde.
Bunlara, sadece var olup kendi irade ve iktidarıyla hayata müdahil olmaya başladığı dönemden itibaren bir etkisi söz konusu.
Bu etkiyle her bilenin üzerinde bir bilen, her cahilin altında daha da cahil, … her üretkenin üzerinde daha üretici, her tüketicinin altında daha tüketici, … her varlıklı üzerinde daha zengin, her yoksulun altında daha fakir, … her kerimin üzerinde daha ikram edici, her cimrinin altında daha da cimri, … her merhametli üzerinde daha rahîm, her merhametsizin altında daha merhametsiz, … her âdil üzerinde daha adaletli, her zalim üzerinde daha zalim, her mazlum altında daha da mazlum, … her iktidar sahibi üzerinde daha muktedir, her iktidarsızın altında daha iktidarsız, … her hâkimin üzerinde daha hâkim, her mahkûmun altında daha mahkûm birilerinin bulunduğu bir sosyal yapı oluşmakta.
Bu haliyle yeryüzünün hâkimi insan...
Yeryüzü, yeraltı ve yerüstü tabiat kaynaklarıyla, insan kaynaklarıyla insana musahhar kılınmış. Yeryüzü, insana bu hizmeti, işleyen evrensel bir sistem bütünlüğünün parçası olarak sunmakta. Yani sistem bütünlüğü evren de insana musahhar kılınmış. Bu ifadeler bana ait değil. delillendirmeye, dipnotlar vermeye bile gerek duymuyorum. Bu ifadeler kendisine garip gelenler, İlâhî irade beyanı Kur’an’a başvurabilirler.
Evrendeki galaksiler bütünlüğü, sistem bütünlüğü ile Samanyolu galaksi sistemini işletmekte. Samanyolu galaksisi de, alt sistem bütünlüğü ile kendi yörüngelerindeki hareketleri ve fonksiyon icraatlarıyla güneş, ay, dünya, gece, gündüz, aylar, mevsim ve yıllardan oluşan yeryüzündeki zamanın mekaniğini, tabiat şartlarını, hayatın mutfağını, altyapısını oluşturmakta. İnsan, nice hassas dengeler üzerine kurulu bu sistem bütünlüğünün işleyişiyle yeryüzünde varlık sahnesine çıkıp, bir ecel zaman aralığında bu dereceli zıt vasıf ve özellikleriyle fonksiyon icra edip varlık sahnesini terk edip gitmektedir.
İnsan erkek... İnsan dişi...
İşleyen sistemin biyolojik sebep-sonuç yasaları içerisinde Âdem, Havva ve İsa istisnasıyla kadınsız erkeğin, erkeksiz kadının varlığı bile söz konusu değil. Onlar da, sebepsiz sonuç yaratan, sebep-sonuç sistemini kurup işleten, sebeplere sebep fonksiyonu yükleyen, fonksiyonlarını icra etmelerini sağlayan yaratıcının iktidar tekeli göstergesi. Âyet !
Farklılaş(tırıl)mış renkleri ve lisanlarıyla insan türü, yeryüzünün değişik coğrafyalarında toplumlar halinde yaşamakta. Bu toplumları kavim, kabile, klan, aşiret ve aileler oluşturmakta. İstisnasız her yapının yapı malzemesi insan.
İnsan erkek... İnsan dişi...
Oluşumunda cinsiyetini, özelliklerini ve derecelemedeki yerini tercih edemediği gibi, renk ve lisanını, kavmini, kabilesini, ailesini de tercih etme gibi bir irade ve iktidarı yok insanın. Tarihin hangi zaman diliminde, hangi coğrafyada, hangi sosyal yapı, hangi sosyal, siyasal, ekonomik şartlar içerisinde var olacağına kendi irade ve iktidarı olmadı ve olmayacak !
Kadın ve erkek cinsiyet ayrımı, cinslerin kendi içinde ve cinsler arası insan doğasındaki zıtlıklar, farklılıklar, dereceler ve hayata yansıyan taraflarıyla ortaya çıkan ferdi, toplumsal veya toplumlar arası ekonomik, sosyal, siyasal, idari, askeri ve psikolojik sonuçları, hem toplumların kendi içinde, hem de toplumlar arası piramitler oluşturdu.
Birileri ünvanıyla birlikte prens, prenses, veliaht olarak dünyaya geldi. Kral, kraliçe oldu. Toplumsal piramit’in tepesine kondu. Diğerleri toplumsal piramit’in tabanına oturdu. Toplum içi fertler arası böyle bir yerleştirme söz konusuyken, yeryüzü sathında toplumlar da, kendilerini böyle bir toplumlar arası piramit’in çeşitli basamaklarında buldu. Sorumluluklar yüklendi. Hak ve yetkiler kullandı. Yerler, konumlar, statüler, makam ve mevkiler, sorumluluklar, hak ve yetkiler el değiştirdi. Medeniyetler kuruldu. Uygarlıklar battı. Kalıntıları yeryüzü açık hava arkeoloji müzelerinde teşhir ediliyor. Beylikler, derebeylikleri, krallıklar, monarşiler, oligarşiler, cumhuriyetler, demokrasiler, … derken insanlığın aramadığı izm, denemediği düzen, nizam ve sistem kalmadı. Arayışı hâlâ bitmedi.
İnsan türü bu arayış içerisinde ömrünü sürdürürken nice fertler, aileler, aşiretler, kabile ve kavimlerin ömrü vefa etmedi. Anaerkil dediler, ataerkil dediler. Tarafları erkek-kadın iki kişi olan aile içinde bile iktidar arayışı, iktidar talebi, iktidar mücadelesi ve iktidar savaşı bitmedi. Ne fertler, ne de toplumlar aradıklarını bulamadan gitti.
Gidenler gitti gitmesine ya, kavga hâlâ bitmedi. Gidenlerden bize miras kaldı.
İnsanlık tarihinden tevarüs eden bilgi mirasına göz attığımızda, tarihin derinliklerinden beri istisnasız her toplum, erkeğe, erkekliğe, dişiye, dişiliğe, kadına, kadınlığa, adama, adamlığa Yaratan Âlemlerin Rabbi yerine kendisi anlam yükledi. Ayrı anladı. Ayrı konum biçti. Ayrı statü verdi. Ayrı sorumluluk yükledi. Ayrı hak ve yetki verdi. Düzenini, nizam ve sistemini bu anlayışa göre kurup işletti.
Düzenler, sistemler değişti, ama erkekle kadının statüsü değişmedi.
Statü arayışları, hak ve yetki arayışları, değer ve yer talepleri bitmedi. Ehem-mühim sıralamasında toplumsal gündemin ön sıralarında yer almasa da, gündemden hiç çıkmayan bir konu olarak aile sorunlarında gündemdeki yerini aldı. Karı-kocayı ayırdı, aileleri parçaladı, yuvaları dağıttı. Parçalanmış aileler, kimsesiz, sahipsiz, ana-babasız çocuklar, toplumsal sorunların kaynaklarından birisi olarak gündemdeki yerini aldı. Psikolojik temelleriyle yeni duygular, düşünceler, yargılar, kararlar üretti. Ferdî de olsa, kişisel de kalsa aileleri, dolayısıyla toplumu, toplumları etkiledi. Hemcinslerin, karşı cinslerin ilişkiler ağını belirledi, sınırladı. Farklı özelliklere sahip olsa da bir diğerinin yarısı ve olmazsa olmaz unsuru olması nedeniyle erkek ve kadın, ne birbirinden kopabildi, ne de diğerini bütünleyebildi.
Kadın erkeğiyle yaşadığı sorunlar nedeniyle problemli. Erkek kadınıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle problemli. Sorunlu ebeveynler nedeniyle çocuklar problemli. Sorunlu aileler, sorunlu fertler nedeniyle toplumlar problemli. Sorunlu toplumlar nedeniyle fertler ve diğer toplumlar problemli.
Bu ifadelerden hareketle, tüm sorunların kaynağı burasıymış gibi bir algılama yapılmasın. Burası sorun kaynaklarından sadece bir tanesi. Toplumların toplumsal bilinci, ma’şerî vicdanı, mantığı, mantalitesi, zihniyeti, dünya görüşü, yaşam felsefesi, duygu ve düşünce sistemi, inanç ve itikadının sorun üreten sadece bir parçası. Hem fertlerin kişisel duygu, düşünce ve davranışlar bütünlüğünün sorunlu bir parçası, hem de fertlerde tezahür eden toplumsal duygu, düşünce ve davranışlar bütünlüğünün sorunlu bir parçası.
Aslında ister karşı cinsler arası, ister fert ve guruplar arası, isterse toplumlar arası tüm sorunların kaynağı, İblisle Âdemin/ ateşle toprağın kavgası !
Ne kadar neden sıralarsanız sıralayın, tüm nedenlerin nedeni burası !
Varlığın yaşadığı ilk ve yaşamaya devam ettiği tek sorun !
Daha değişik ifadelerle anlatacak olursak, ete-kemiğe bürünmüş ilimle cehaletin, yalanlamayla tasdikin, îmanla inkârın, teslimiyetle isyanın, vasletmek/ birleştirme, bütünlemeyle kat’ etmek/ ayrıştırma, parçalama, bölmenin, tevhit/ İlah ve Rab konumuna Allah’ı koymakla şirk/ Rab ve İlahlığında Allah’a iktidar ortağı ihdas etmenin savaşı !
İfadeleri uzatırsak ıslahla ifsadın, hakla batılın, takvayla fücurun, nur ile zulümatın, kibirle tevazuun, izzetle zilletin, ikramla cimriliğin, adaletle zulmün, tayyiple habisin, tahirle necisin, … marufla münkerin çatışması !
Duygu, düşünce ve davranışlarında muhayyer bırakılan, kendisine irade ve iktidar verilen insan hayatında nefsî olanla fıtrî olanların, esfel-i sâfilînde olanlarla Ahsen-i takvimi bulanların savaşı !
Zıtlıkların savaşı !
Yine bu ifade bizi yanıltmasın. Bu savaş zıtlıklar arasında olmaz !
Zıtlaşmaların, zıtlaşanların savaşıdır bu savaş !
Kişilerin dış dünyasına yansıyan kendi iç savaşı !
Kişilerin iç dünyasında gerçekleşen nefis-fıtrat meydan muharebesi !
Bilinen tüm savaşların, yanında küçük kaldığı savaş !
Nefislerin fıtrata, fıtratın nefislere karşı yürüttüğü asıl savaş ! Büyük savaş !
Tüm zıtlıklarına, farklarına, fark atan farklarına, dereceli yapılarına rağmen tav’an da, kerhen de olsa direktifiyle tercih hakkı verilmeyen evrenin tevhidi dokuyuşu yanında, kendisine geçici, süreli, sınırlı ve sorumlu bir irade ve iktidar verilen insan nefsinin sınırsızlık, sorumsuzluk; bağımsızlık; özgürlük; iktidar savaşı !
Kuşatılmış, bağlı, bağımlı, kayıtlı, sınırlı, sahipli olanın, sahip olamadıklarını sahiplenme savaşı !
Kendisine ait olmayan değerlere sahiplenme, özelleştirme, kendine mal etme, zimmetine geçirme, dilediğince keyfî kullanabilme savaşı !
Asıl fitne !
Değeri kendinden olmayanların değer arayışı !
İktidarı kendinden olmayanların iktidar arayışı, iktidar mücadelesi, iktidar savaşı !
Kime karşı ?
Görüntüye çıkan resme göre insanla insan arasındadır bu savaş !
Gerçekte öyle mi dersiniz ?
Varlığını, özellik ve fonksiyonlarını kendisi oluşturmadığı halde, toprağa veya ateşe ne yapıp yapamayacağını, neden, niçin ve nasıl yapıp yapamayacağını, değerini, ederini, yerini, statüsünü, sorumluluk, hak ve yetkilerini, yaratan değil de yaratılan toprak vermeye, belirleyip sınırlamaya kalkıştığında ya da kendinin ve toprağınkileri, yaratan değil de yaratılan ateş vermeye, belirleyip sınırlamaya kalkıştığında ortaya çıkan sonuç !
Âdemin de, İblisin de değer ve yerini, yaratan değil de Âdem biçtiğinde ya da İblisin de, Âdemin de değer ve yerini, yaratan değil de İblis biçtiğinde ortaya çıkan sonuç!
Muhatapların, tarafların, safların, sınıfların hem kendi, hem de karşısındakinin değerini, ederini, yerini, statüsünü, konumunu, makam ve mevkisini, sorumluluklarını, hak ve yetkilerini, ne yapıp yapamayacaklarını, neden, niçin ve nasıl yapıp yapamayacaklarını tayin ve tespit eden, belirleyen ve sınırlayan olduğunda ortaya çıkan sonuç !
İlâhî cebre muhatap tutulmayıp muhayyer bırakılanların, verilen özgür irade ve iktidarı kendince ve keyfî kullandığında ortaya çıkan sonuç !
Göreceliğin ve keyfîliğin çoğaldığında ortaya çıkan sonuç !
Herkesin kendi doğrusu olduğunda ortaya çıkan sonuç !
Herkese göre doğruların olduğunda ortaya çıkan sonuç !
Hak ve hukuk üretenlerin çoğaldığında ortaya çıkan sonuç !
Merkez ve kaynakların sayısı çoğaldığında ortaya çıkan sonuç !
İblisin İlâhî emre rağmen Âdeme yaptığını, erkeğin kadına, kadının erkeğe yapmasıyla ortaya çıkan sonuç !
İblisin Âdeme yaptığını, İlâhî emre rağmen muhatapların, tarafların, safların, sınıfların, toplumların bir diğerine yaptığında ortaya çıkan sonuç !
Daha net bir ifadeyle tarafların, İblisin Allah’a yaptığını yaptığında ortaya çıkan sonuç !
İblis gibi zıddını söylemese bile, ben ondan daha hayırlıyım, ben ondan daha değerliyim, ben ondan daha ileri, modern, gelişmiş, medenîyim, daha uygarım, ben ondan daha zenginim, ben ondan daha güçlüyüm, ben ondan daha muktedirim, ben ondan daha bilgiliyim, ben ondan daha büyüğüm, ben ondan daha azîzim, övgüye ben ondan daha layığım, yönetmeye, sevk ve idare etmeye, tabi olunmaya, itaat edilmeye ben ondan daha layığım, ben …, ben …, ben …, dediğinde ortaya çıkan sonuç !
İç dünyada gerçekleşen nefis-fıtrat meydan muharebesinde nefsin galibiyet sonuçları !
Diyebilirsiniz ki, bu sonuçları ortaya çıkaran asıl şey !
İlâhî irade beyanıyla düşmanlık !
Görüntüde İblisin Âdeme, Âdemoğluna düşmanlığı! Nefislerin birbirine düşmanlığı !
Net ifadesiyle Allah’a karşı yapılan perdelenmiş, örtülü bir savaşın görüntüleri !
Görünmez olana karşı yürütülen savaşın görüntüleri !
İlâhî iktidar tekelince projelendirilip, plan ve programlanan insan-insan, insan-varlık, insan-madde ve insan-eşya ilişkilerine getirilen düzen bozulduğunda, yasa delindiğinde, delinecek yasa arandığında İlâhî yasa gereği İblisle Âdemoğlu arasında ortaya çıkan sonuç gibi insanlar arasında ortaya çıkan sonuç! Veya bu sonuçları asıl ortaya çıkaran şey !
Düşmanlık !
Derin temelleriyle dostluğun, dayanışmanın, tevhit ve tesanütün oluşmasını engelleyen veya oluşmuş dostlukları düşmanlığa çeviren tüm ara ifadeler! İlgisizlik! Soğukluk! Gerginlik! Tartışma! Didişme! Çekişme! … İhtilaf ve tefrika! Ayrışma! Saf ve sınıflar oluşturma ! …
Adını sen koy !
Yürürlükten hiç kalkmayan İlâhî yasaların tadımlık yargısal yaptırımları !
İrade ve iktidar verildiğinde, muhayyer bırakıldığında zıtlıkların zıtlaşması ! Zıtlaşmaların çatışması ! Zıtlaşanların savaşı ! 2/98–279, 5/33, 8/60, 9/107, 20/39, 41/19–28, 60/1
İktidar talebi, iktidar arayışı, iktidar mücadelesi, iktidar savaşı !
Psikolojik savaş! Kültürel savaş! Ekonomik savaş! Teknolojik savaş! Nükleer savaş! Biyolojik savaş! Enformasyon savaşı! Soğuk savaş! Sıcak savaş! …
Siyaset kansız bir savaş, savaş ise kanlı bir siyasetti. Kanlı bir siyaset! Kansız bir savaş!
Kime karşı ?
İblisin yaptığı gibi, Kâdir-i Mutlak, Ahkemü-l-Hâkimîn, Vâhidü-l-Kahhar Rab ve İlah olana karşı fiilî olarak yapılamayan savaşın, gücü yettiğine karşı yapılması !
İblisleşme faaliyetleri !
Neyden bahsediyoruz ?
İlâhî iktidar tekeline karşı yürütülen savaşın cephe, isim ve renk değiştirmesinden bahsediyoruz. Aslında Hakîm, Hayru-l-Hâkimîn, Ahkemü-l-Hâkimîn Rab ve İlah olan Allah’a karşı yürütülen hak-hukuk, değer ve yer, makam ve mevki, hak ve yetki savaşının, insan-insan, insan-varlık, insan-madde ve eşya arasında ortaya çıkmasından bahsediyoruz.
Allah’ın vermediğini Allah’a rağmen başkasından alma, verdiğini, Allah’a rağmen haddi aşarak keyfi kullanma savaşından bahsediyoruz.
İlâhî sisteme karşı yürütülen düzen değiştirme mücadelesinden, İlâhî iktidar tekeli ve Onun düzenine karşı yürütülen ihtilalden, devrimden, eşkıyalıktan, haramîlik ve korsanlıktan bahsediyoruz.
Kadından-erkekten bahsediyoruz. Senden-benden bahsediyoruz. Sizden-bizden bahsediyoruz. Senin ailenden, benim ailemden, senin toplumundan, benim toplumumdan bahsediyoruz. İnsan-insan, insan-varlık, insan-madde ve insan-eşya ilişkilerine Allah’ın getirdiği düzen ve koyduğu yasalara rağmen kendisi keyfi yasa koymaya, keyfine göre bir hak-hukuk düzeni kurmaya çalışan insandan bahsediyoruz.
Tabiat ve evren varlıklarının cebre muhatap tutulduğu gibi, insan da cebre muhatap tutulsaydı, muhayyer bırakılmasaydı, bize vahyedilenler, tabiat ve kâinata 41/12, arıya 16/68 vahyedildiği gibi vahyedilseydi, insanlığın karşılaştığı sorunlar yaşanır mıydı ?
Yarım ve eksikliği yanında her cins, bazı özellikleriyle bir diğerinden farklı, fark atan farklara sahip. Hatta her cins, sahip olduğu özelliklerde de kendi içinde farklı, fark atan farklı ve dereceli konumlandırılmış.
Kadın olsun, erkek olsun herkes, ifade etmeye çalışacağımız her yetenekli üzerinde daha yetenekli, her beceriksizin altında daha da beceriksiz miskin, … her zeki olanın üzerinde daha kıvrak zekalı, her normal zekalının altında geri zekalı, … her güçlünün üzerinde daha da güçlü, her zayıfın altında daha da zayıf birilerinin bulunduğu dereceli sosyal bir ortam içerisinde kendisini bulmakta.
Kadın erkekten, erkek de kadından farklı ve fark atan dereceli yapısıyla, ne kendi cinsini, ne farklılığını, ne de derecelemedeki yerini tercih edebilmiş, kendi irade ve iktidarıyla ortaya çıkmış bir varlık değil.
İstisnasız herkes benzer zıt vasıfları ve kendisini içinde buluverdiği şartlar yanında, muhtaç-ihtiyaç gideren, üreten-tüketen, ast-üst, etken-edilgen, yöneten- yönetilen, … ilişkisi içerisinde.
Bunlara, sadece var olup kendi irade ve iktidarıyla hayata müdahil olmaya başladığı dönemden itibaren bir etkisi söz konusu.
Bu etkiyle her bilenin üzerinde bir bilen, her cahilin altında daha da cahil, … her üretkenin üzerinde daha üretici, her tüketicinin altında daha tüketici, … her varlıklı üzerinde daha zengin, her yoksulun altında daha fakir, … her kerimin üzerinde daha ikram edici, her cimrinin altında daha da cimri, … her merhametli üzerinde daha rahîm, her merhametsizin altında daha merhametsiz, … her âdil üzerinde daha adaletli, her zalim üzerinde daha zalim, her mazlum altında daha da mazlum, … her iktidar sahibi üzerinde daha muktedir, her iktidarsızın altında daha iktidarsız, … her hâkimin üzerinde daha hâkim, her mahkûmun altında daha mahkûm birilerinin bulunduğu bir sosyal yapı oluşmakta.
Bu haliyle yeryüzünün hâkimi insan...
Yeryüzü, yeraltı ve yerüstü tabiat kaynaklarıyla, insan kaynaklarıyla insana musahhar kılınmış. Yeryüzü, insana bu hizmeti, işleyen evrensel bir sistem bütünlüğünün parçası olarak sunmakta. Yani sistem bütünlüğü evren de insana musahhar kılınmış. Bu ifadeler bana ait değil. delillendirmeye, dipnotlar vermeye bile gerek duymuyorum. Bu ifadeler kendisine garip gelenler, İlâhî irade beyanı Kur’an’a başvurabilirler.
Evrendeki galaksiler bütünlüğü, sistem bütünlüğü ile Samanyolu galaksi sistemini işletmekte. Samanyolu galaksisi de, alt sistem bütünlüğü ile kendi yörüngelerindeki hareketleri ve fonksiyon icraatlarıyla güneş, ay, dünya, gece, gündüz, aylar, mevsim ve yıllardan oluşan yeryüzündeki zamanın mekaniğini, tabiat şartlarını, hayatın mutfağını, altyapısını oluşturmakta. İnsan, nice hassas dengeler üzerine kurulu bu sistem bütünlüğünün işleyişiyle yeryüzünde varlık sahnesine çıkıp, bir ecel zaman aralığında bu dereceli zıt vasıf ve özellikleriyle fonksiyon icra edip varlık sahnesini terk edip gitmektedir.
İnsan erkek... İnsan dişi...
İşleyen sistemin biyolojik sebep-sonuç yasaları içerisinde Âdem, Havva ve İsa istisnasıyla kadınsız erkeğin, erkeksiz kadının varlığı bile söz konusu değil. Onlar da, sebepsiz sonuç yaratan, sebep-sonuç sistemini kurup işleten, sebeplere sebep fonksiyonu yükleyen, fonksiyonlarını icra etmelerini sağlayan yaratıcının iktidar tekeli göstergesi. Âyet !
Farklılaş(tırıl)mış renkleri ve lisanlarıyla insan türü, yeryüzünün değişik coğrafyalarında toplumlar halinde yaşamakta. Bu toplumları kavim, kabile, klan, aşiret ve aileler oluşturmakta. İstisnasız her yapının yapı malzemesi insan.
İnsan erkek... İnsan dişi...
Oluşumunda cinsiyetini, özelliklerini ve derecelemedeki yerini tercih edemediği gibi, renk ve lisanını, kavmini, kabilesini, ailesini de tercih etme gibi bir irade ve iktidarı yok insanın. Tarihin hangi zaman diliminde, hangi coğrafyada, hangi sosyal yapı, hangi sosyal, siyasal, ekonomik şartlar içerisinde var olacağına kendi irade ve iktidarı olmadı ve olmayacak !
Kadın ve erkek cinsiyet ayrımı, cinslerin kendi içinde ve cinsler arası insan doğasındaki zıtlıklar, farklılıklar, dereceler ve hayata yansıyan taraflarıyla ortaya çıkan ferdi, toplumsal veya toplumlar arası ekonomik, sosyal, siyasal, idari, askeri ve psikolojik sonuçları, hem toplumların kendi içinde, hem de toplumlar arası piramitler oluşturdu.
Birileri ünvanıyla birlikte prens, prenses, veliaht olarak dünyaya geldi. Kral, kraliçe oldu. Toplumsal piramit’in tepesine kondu. Diğerleri toplumsal piramit’in tabanına oturdu. Toplum içi fertler arası böyle bir yerleştirme söz konusuyken, yeryüzü sathında toplumlar da, kendilerini böyle bir toplumlar arası piramit’in çeşitli basamaklarında buldu. Sorumluluklar yüklendi. Hak ve yetkiler kullandı. Yerler, konumlar, statüler, makam ve mevkiler, sorumluluklar, hak ve yetkiler el değiştirdi. Medeniyetler kuruldu. Uygarlıklar battı. Kalıntıları yeryüzü açık hava arkeoloji müzelerinde teşhir ediliyor. Beylikler, derebeylikleri, krallıklar, monarşiler, oligarşiler, cumhuriyetler, demokrasiler, … derken insanlığın aramadığı izm, denemediği düzen, nizam ve sistem kalmadı. Arayışı hâlâ bitmedi.
İnsan türü bu arayış içerisinde ömrünü sürdürürken nice fertler, aileler, aşiretler, kabile ve kavimlerin ömrü vefa etmedi. Anaerkil dediler, ataerkil dediler. Tarafları erkek-kadın iki kişi olan aile içinde bile iktidar arayışı, iktidar talebi, iktidar mücadelesi ve iktidar savaşı bitmedi. Ne fertler, ne de toplumlar aradıklarını bulamadan gitti.
Gidenler gitti gitmesine ya, kavga hâlâ bitmedi. Gidenlerden bize miras kaldı.
İnsanlık tarihinden tevarüs eden bilgi mirasına göz attığımızda, tarihin derinliklerinden beri istisnasız her toplum, erkeğe, erkekliğe, dişiye, dişiliğe, kadına, kadınlığa, adama, adamlığa Yaratan Âlemlerin Rabbi yerine kendisi anlam yükledi. Ayrı anladı. Ayrı konum biçti. Ayrı statü verdi. Ayrı sorumluluk yükledi. Ayrı hak ve yetki verdi. Düzenini, nizam ve sistemini bu anlayışa göre kurup işletti.
Düzenler, sistemler değişti, ama erkekle kadının statüsü değişmedi.
Statü arayışları, hak ve yetki arayışları, değer ve yer talepleri bitmedi. Ehem-mühim sıralamasında toplumsal gündemin ön sıralarında yer almasa da, gündemden hiç çıkmayan bir konu olarak aile sorunlarında gündemdeki yerini aldı. Karı-kocayı ayırdı, aileleri parçaladı, yuvaları dağıttı. Parçalanmış aileler, kimsesiz, sahipsiz, ana-babasız çocuklar, toplumsal sorunların kaynaklarından birisi olarak gündemdeki yerini aldı. Psikolojik temelleriyle yeni duygular, düşünceler, yargılar, kararlar üretti. Ferdî de olsa, kişisel de kalsa aileleri, dolayısıyla toplumu, toplumları etkiledi. Hemcinslerin, karşı cinslerin ilişkiler ağını belirledi, sınırladı. Farklı özelliklere sahip olsa da bir diğerinin yarısı ve olmazsa olmaz unsuru olması nedeniyle erkek ve kadın, ne birbirinden kopabildi, ne de diğerini bütünleyebildi.
Kadın erkeğiyle yaşadığı sorunlar nedeniyle problemli. Erkek kadınıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle problemli. Sorunlu ebeveynler nedeniyle çocuklar problemli. Sorunlu aileler, sorunlu fertler nedeniyle toplumlar problemli. Sorunlu toplumlar nedeniyle fertler ve diğer toplumlar problemli.
Bu ifadelerden hareketle, tüm sorunların kaynağı burasıymış gibi bir algılama yapılmasın. Burası sorun kaynaklarından sadece bir tanesi. Toplumların toplumsal bilinci, ma’şerî vicdanı, mantığı, mantalitesi, zihniyeti, dünya görüşü, yaşam felsefesi, duygu ve düşünce sistemi, inanç ve itikadının sorun üreten sadece bir parçası. Hem fertlerin kişisel duygu, düşünce ve davranışlar bütünlüğünün sorunlu bir parçası, hem de fertlerde tezahür eden toplumsal duygu, düşünce ve davranışlar bütünlüğünün sorunlu bir parçası.
Aslında ister karşı cinsler arası, ister fert ve guruplar arası, isterse toplumlar arası tüm sorunların kaynağı, İblisle Âdemin/ ateşle toprağın kavgası !
Ne kadar neden sıralarsanız sıralayın, tüm nedenlerin nedeni burası !
Varlığın yaşadığı ilk ve yaşamaya devam ettiği tek sorun !
Daha değişik ifadelerle anlatacak olursak, ete-kemiğe bürünmüş ilimle cehaletin, yalanlamayla tasdikin, îmanla inkârın, teslimiyetle isyanın, vasletmek/ birleştirme, bütünlemeyle kat’ etmek/ ayrıştırma, parçalama, bölmenin, tevhit/ İlah ve Rab konumuna Allah’ı koymakla şirk/ Rab ve İlahlığında Allah’a iktidar ortağı ihdas etmenin savaşı !
İfadeleri uzatırsak ıslahla ifsadın, hakla batılın, takvayla fücurun, nur ile zulümatın, kibirle tevazuun, izzetle zilletin, ikramla cimriliğin, adaletle zulmün, tayyiple habisin, tahirle necisin, … marufla münkerin çatışması !
Duygu, düşünce ve davranışlarında muhayyer bırakılan, kendisine irade ve iktidar verilen insan hayatında nefsî olanla fıtrî olanların, esfel-i sâfilînde olanlarla Ahsen-i takvimi bulanların savaşı !
Zıtlıkların savaşı !
Yine bu ifade bizi yanıltmasın. Bu savaş zıtlıklar arasında olmaz !
Zıtlaşmaların, zıtlaşanların savaşıdır bu savaş !
Kişilerin dış dünyasına yansıyan kendi iç savaşı !
Kişilerin iç dünyasında gerçekleşen nefis-fıtrat meydan muharebesi !
Bilinen tüm savaşların, yanında küçük kaldığı savaş !
Nefislerin fıtrata, fıtratın nefislere karşı yürüttüğü asıl savaş ! Büyük savaş !
Tüm zıtlıklarına, farklarına, fark atan farklarına, dereceli yapılarına rağmen tav’an da, kerhen de olsa direktifiyle tercih hakkı verilmeyen evrenin tevhidi dokuyuşu yanında, kendisine geçici, süreli, sınırlı ve sorumlu bir irade ve iktidar verilen insan nefsinin sınırsızlık, sorumsuzluk; bağımsızlık; özgürlük; iktidar savaşı !
Kuşatılmış, bağlı, bağımlı, kayıtlı, sınırlı, sahipli olanın, sahip olamadıklarını sahiplenme savaşı !
Kendisine ait olmayan değerlere sahiplenme, özelleştirme, kendine mal etme, zimmetine geçirme, dilediğince keyfî kullanabilme savaşı !
Asıl fitne !
Değeri kendinden olmayanların değer arayışı !
İktidarı kendinden olmayanların iktidar arayışı, iktidar mücadelesi, iktidar savaşı !
Kime karşı ?
Görüntüye çıkan resme göre insanla insan arasındadır bu savaş !
Gerçekte öyle mi dersiniz ?
Varlığını, özellik ve fonksiyonlarını kendisi oluşturmadığı halde, toprağa veya ateşe ne yapıp yapamayacağını, neden, niçin ve nasıl yapıp yapamayacağını, değerini, ederini, yerini, statüsünü, sorumluluk, hak ve yetkilerini, yaratan değil de yaratılan toprak vermeye, belirleyip sınırlamaya kalkıştığında ya da kendinin ve toprağınkileri, yaratan değil de yaratılan ateş vermeye, belirleyip sınırlamaya kalkıştığında ortaya çıkan sonuç !
Âdemin de, İblisin de değer ve yerini, yaratan değil de Âdem biçtiğinde ya da İblisin de, Âdemin de değer ve yerini, yaratan değil de İblis biçtiğinde ortaya çıkan sonuç!
Muhatapların, tarafların, safların, sınıfların hem kendi, hem de karşısındakinin değerini, ederini, yerini, statüsünü, konumunu, makam ve mevkisini, sorumluluklarını, hak ve yetkilerini, ne yapıp yapamayacaklarını, neden, niçin ve nasıl yapıp yapamayacaklarını tayin ve tespit eden, belirleyen ve sınırlayan olduğunda ortaya çıkan sonuç !
İlâhî cebre muhatap tutulmayıp muhayyer bırakılanların, verilen özgür irade ve iktidarı kendince ve keyfî kullandığında ortaya çıkan sonuç !
Göreceliğin ve keyfîliğin çoğaldığında ortaya çıkan sonuç !
Herkesin kendi doğrusu olduğunda ortaya çıkan sonuç !
Herkese göre doğruların olduğunda ortaya çıkan sonuç !
Hak ve hukuk üretenlerin çoğaldığında ortaya çıkan sonuç !
Merkez ve kaynakların sayısı çoğaldığında ortaya çıkan sonuç !
İblisin İlâhî emre rağmen Âdeme yaptığını, erkeğin kadına, kadının erkeğe yapmasıyla ortaya çıkan sonuç !
İblisin Âdeme yaptığını, İlâhî emre rağmen muhatapların, tarafların, safların, sınıfların, toplumların bir diğerine yaptığında ortaya çıkan sonuç !
Daha net bir ifadeyle tarafların, İblisin Allah’a yaptığını yaptığında ortaya çıkan sonuç !
İblis gibi zıddını söylemese bile, ben ondan daha hayırlıyım, ben ondan daha değerliyim, ben ondan daha ileri, modern, gelişmiş, medenîyim, daha uygarım, ben ondan daha zenginim, ben ondan daha güçlüyüm, ben ondan daha muktedirim, ben ondan daha bilgiliyim, ben ondan daha büyüğüm, ben ondan daha azîzim, övgüye ben ondan daha layığım, yönetmeye, sevk ve idare etmeye, tabi olunmaya, itaat edilmeye ben ondan daha layığım, ben …, ben …, ben …, dediğinde ortaya çıkan sonuç !
İç dünyada gerçekleşen nefis-fıtrat meydan muharebesinde nefsin galibiyet sonuçları !
Diyebilirsiniz ki, bu sonuçları ortaya çıkaran asıl şey !
İlâhî irade beyanıyla düşmanlık !
Görüntüde İblisin Âdeme, Âdemoğluna düşmanlığı! Nefislerin birbirine düşmanlığı !
Net ifadesiyle Allah’a karşı yapılan perdelenmiş, örtülü bir savaşın görüntüleri !
Görünmez olana karşı yürütülen savaşın görüntüleri !
İlâhî iktidar tekelince projelendirilip, plan ve programlanan insan-insan, insan-varlık, insan-madde ve insan-eşya ilişkilerine getirilen düzen bozulduğunda, yasa delindiğinde, delinecek yasa arandığında İlâhî yasa gereği İblisle Âdemoğlu arasında ortaya çıkan sonuç gibi insanlar arasında ortaya çıkan sonuç! Veya bu sonuçları asıl ortaya çıkaran şey !
Düşmanlık !
Derin temelleriyle dostluğun, dayanışmanın, tevhit ve tesanütün oluşmasını engelleyen veya oluşmuş dostlukları düşmanlığa çeviren tüm ara ifadeler! İlgisizlik! Soğukluk! Gerginlik! Tartışma! Didişme! Çekişme! … İhtilaf ve tefrika! Ayrışma! Saf ve sınıflar oluşturma ! …
Adını sen koy !
Yürürlükten hiç kalkmayan İlâhî yasaların tadımlık yargısal yaptırımları !
İrade ve iktidar verildiğinde, muhayyer bırakıldığında zıtlıkların zıtlaşması ! Zıtlaşmaların çatışması ! Zıtlaşanların savaşı ! 2/98–279, 5/33, 8/60, 9/107, 20/39, 41/19–28, 60/1
İktidar talebi, iktidar arayışı, iktidar mücadelesi, iktidar savaşı !
Psikolojik savaş! Kültürel savaş! Ekonomik savaş! Teknolojik savaş! Nükleer savaş! Biyolojik savaş! Enformasyon savaşı! Soğuk savaş! Sıcak savaş! …
Siyaset kansız bir savaş, savaş ise kanlı bir siyasetti. Kanlı bir siyaset! Kansız bir savaş!
Kime karşı ?
İblisin yaptığı gibi, Kâdir-i Mutlak, Ahkemü-l-Hâkimîn, Vâhidü-l-Kahhar Rab ve İlah olana karşı fiilî olarak yapılamayan savaşın, gücü yettiğine karşı yapılması !
İblisleşme faaliyetleri !
Neyden bahsediyoruz ?
İlâhî iktidar tekeline karşı yürütülen savaşın cephe, isim ve renk değiştirmesinden bahsediyoruz. Aslında Hakîm, Hayru-l-Hâkimîn, Ahkemü-l-Hâkimîn Rab ve İlah olan Allah’a karşı yürütülen hak-hukuk, değer ve yer, makam ve mevki, hak ve yetki savaşının, insan-insan, insan-varlık, insan-madde ve eşya arasında ortaya çıkmasından bahsediyoruz.
Allah’ın vermediğini Allah’a rağmen başkasından alma, verdiğini, Allah’a rağmen haddi aşarak keyfi kullanma savaşından bahsediyoruz.
İlâhî sisteme karşı yürütülen düzen değiştirme mücadelesinden, İlâhî iktidar tekeli ve Onun düzenine karşı yürütülen ihtilalden, devrimden, eşkıyalıktan, haramîlik ve korsanlıktan bahsediyoruz.
Kadından-erkekten bahsediyoruz. Senden-benden bahsediyoruz. Sizden-bizden bahsediyoruz. Senin ailenden, benim ailemden, senin toplumundan, benim toplumumdan bahsediyoruz. İnsan-insan, insan-varlık, insan-madde ve insan-eşya ilişkilerine Allah’ın getirdiği düzen ve koyduğu yasalara rağmen kendisi keyfi yasa koymaya, keyfine göre bir hak-hukuk düzeni kurmaya çalışan insandan bahsediyoruz.
Tabiat ve evren varlıklarının cebre muhatap tutulduğu gibi, insan da cebre muhatap tutulsaydı, muhayyer bırakılmasaydı, bize vahyedilenler, tabiat ve kâinata 41/12, arıya 16/68 vahyedildiği gibi vahyedilseydi, insanlığın karşılaştığı sorunlar yaşanır mıydı ?