Hayallerimizde oluşturduğumuz dünyalarımız var
bizim.Herbir dünya küçük depremler ile yerle
bir olacak kadar yapay aslında.Kalabalıklardan
kaçmaya çalışıyor,kurduğumuz kulelerle
övünüyoruz.Zamanımızı düşüşlerle geçiriyoruz,
yürüdükçe ayaklarımız bir yerkere varamıyor!Her
bir ruh depreminde bir parçamızı yitiriyoruz;bir
daha onarılamayacak düzeyde kırıyoruz
kendimizi.Düştüğümüz yerlerdeki dünyalara garip
garip bakıyoruz."Cennette muza para verecek
miyiz?" diye soran köy çocuklarından,
Caharkale'nin,Beyrut'un,Gazze'nin,Felluce'nin
nidalarından habersiz yaşıyoruz!Tavşanları
yemek için tuzaklar kuruyor;kuşları kafeslerde
mutlu sanıyoruz.Küresel olarak ısıtırmışız
dünyayı,Afrika’da insanlar susuzluktan idrarlarını
içerlermiş.Miş’lerin ortasında uyuyakalmışız.
Uyuya kaldığımız her an ummadığımız yerden
Darbe alıyor ruhumuz.Ve o zaman basıyoruz
çığlığı…Ama çığlığımızın desibeli o kadar az ki
mırıldanmaların ötesine geçemiyoruz.
Mırıldanmalarımızı romantizm ile süsleyip realizm
diye yutturuyoruz.Oysa takıldığımız ağlardan
Kurtulamayacak kadar bağlanmışız romantizme!
Her bir zincir bizi kurtaracağını vaad edip,bize
esaret sunuyor.Hiçbir şey göründüğü kadar
durağan değil!İçimizdeki mağarada bir çocuk
durmadan ağlıyor.Birileri gelip o çocuğu
ağlamaktan kurtaracak sanıyoruz.Sanarak
yaşadığımız dünyamızda sınanıyoruz!
Oysa ellerimiz var bizim;en uzaktaki yıldızlara
dahi dokunabilen…
Evet ellerimiz var;bir insana silah sıkabilen!
Ve ellerimiz yüreğimize atlaslar çizip;çizdiğimiz
atlaslarda seyyahlık etmek için!
Ellerimizde çizgiler var aslında,her bir çizginin
bize kattığı bir erdem var.
Mavi çizgiler var;ellerimize gökkuşağı doldurmak
İçin.
Beyaz çizgiler gözyaşlarımızı silmek için.
Yeşil çizgiler var ellerimizde;bir çocuğun başını
okşamak için.
Siyah çizgiler kendimize bir tokat atıp;uyanmak
için var.
Elimizdeki sarı çizgiler ise bize zulmetmeyeceğini
Söyleyen Yaratıcı’ya secdeye kapanmak için var.
Ellerimiz sonsuzluğun kapılarını açmak için…
Fatma Çınar
bizim.Herbir dünya küçük depremler ile yerle
bir olacak kadar yapay aslında.Kalabalıklardan
kaçmaya çalışıyor,kurduğumuz kulelerle
övünüyoruz.Zamanımızı düşüşlerle geçiriyoruz,
yürüdükçe ayaklarımız bir yerkere varamıyor!Her
bir ruh depreminde bir parçamızı yitiriyoruz;bir
daha onarılamayacak düzeyde kırıyoruz
kendimizi.Düştüğümüz yerlerdeki dünyalara garip
garip bakıyoruz."Cennette muza para verecek
miyiz?" diye soran köy çocuklarından,
Caharkale'nin,Beyrut'un,Gazze'nin,Felluce'nin
nidalarından habersiz yaşıyoruz!Tavşanları
yemek için tuzaklar kuruyor;kuşları kafeslerde
mutlu sanıyoruz.Küresel olarak ısıtırmışız
dünyayı,Afrika’da insanlar susuzluktan idrarlarını
içerlermiş.Miş’lerin ortasında uyuyakalmışız.
Uyuya kaldığımız her an ummadığımız yerden
Darbe alıyor ruhumuz.Ve o zaman basıyoruz
çığlığı…Ama çığlığımızın desibeli o kadar az ki
mırıldanmaların ötesine geçemiyoruz.
Mırıldanmalarımızı romantizm ile süsleyip realizm
diye yutturuyoruz.Oysa takıldığımız ağlardan
Kurtulamayacak kadar bağlanmışız romantizme!
Her bir zincir bizi kurtaracağını vaad edip,bize
esaret sunuyor.Hiçbir şey göründüğü kadar
durağan değil!İçimizdeki mağarada bir çocuk
durmadan ağlıyor.Birileri gelip o çocuğu
ağlamaktan kurtaracak sanıyoruz.Sanarak
yaşadığımız dünyamızda sınanıyoruz!
Oysa ellerimiz var bizim;en uzaktaki yıldızlara
dahi dokunabilen…
Evet ellerimiz var;bir insana silah sıkabilen!
Ve ellerimiz yüreğimize atlaslar çizip;çizdiğimiz
atlaslarda seyyahlık etmek için!
Ellerimizde çizgiler var aslında,her bir çizginin
bize kattığı bir erdem var.
Mavi çizgiler var;ellerimize gökkuşağı doldurmak
İçin.
Beyaz çizgiler gözyaşlarımızı silmek için.
Yeşil çizgiler var ellerimizde;bir çocuğun başını
okşamak için.
Siyah çizgiler kendimize bir tokat atıp;uyanmak
için var.
Elimizdeki sarı çizgiler ise bize zulmetmeyeceğini
Söyleyen Yaratıcı’ya secdeye kapanmak için var.
Ellerimiz sonsuzluğun kapılarını açmak için…
Fatma Çınar