Efendi ve Köleler
>
>
>Ömer Sevinçgül
>
>BATILI bazı psikologlar, nefisle ruhu birbirine karıştırmak gibi affedilmez
>bir hataya düşüyorlar. Bizdeki taklitçiler de aynı hatayı tekrar ediyorlar.
>Sonuç, nefsin isteklerini sanki ruhun arzularıymış gibi kabul etmek,
>psikolojik açıklamaları bu yanlış kabule dayandırmak oluyor. İşte
>tavsiyeleri:
>
>"Hiçbir arzunuzu bastırmayın, içinize atmayın, bir an önce tatmin edin."
>
>Bu fikirler kabul de görüyor. Günahlar, bilimsel kılıklara bürünerek
>yasallaşıyor. Böylece, azgın tutkularına sınır koymayan "bilimsel sapıklar"
>ve "aydın zalimler" çoğalıyor. Zayıflar eziliyor, masumlar lekeleniyor,
>kuzular kurtlara yem yapılıyor...
>
>Hâlbuki ruh ayrı, nefis ayrı varlıklar. İkisi aynı kişide bulunmakla
>birlikte, özellikleri taban tabana zıt... Birinin hoşlandığından diğeri
>tiksinir.
>
>Nefis, kötülüklere tutkundur. Lügatinde "doymak" kelimesine yer yoktur. Hep
>daha fazlasını ister. Şımarıktır, isyancıdır, yüzsüzdür. Aldıkça daha çok
>kuvvetlenir. Sonunda öyle bir yere gelir ki, "hayatın gayesi zevktir"
>yargısını verdirir insana.
>
>Sorumluluktan kaçar. İlkeler, kurallar, yasalar, onun en sevmediği
>kavramlardır. Ahlakı da bunun için sevmez. Dine bu yüzden düşmandır, yok
>etmek ister onu... Çünkü başıboş olmadığını, hayvan gibi istediği yerde
>otlayamayacağını, ibadet için yaratıldığını hatırlatıyor insana. Allaha
>isyanın nankörlük olduğunu söylüyor...
>
>Ruhun da kendine özgü gıdaları var... O, gerçek ilimle olgunlaşır, ibadetle
>nefes alır, düşünmelerle yücelere erer. Yaratıklardaki harika sanatları
>görerek Rabbini düşünmek, kendine verilen nimetler için şükretmek en önemli
>görevidir. Bu yolla, geçmişin acılarından ve geleceğin kaygılarından
>kurtulur... Teslim olup, tevekkül edip huzura kavuşur.
>
>Organlar, yaptıkları işe göre kıymet alırlar... Düşünen ruh, bu gerçeğin
>farkına varır. Bilir ki, sadece maddî zevkler için kullanılan yetenekler
>değerlerini yitirirler. Aklını midesine, kalbini cinsel isteklerine hizmet
>ettirenlerin mutlu olmaları mümkün mü?
>
>Efendilerin uşaklara köle olduğu yerde mutluluktan söz edilebilir mi hiç!
>
>
>
>Ömer Sevinçgül
>
>BATILI bazı psikologlar, nefisle ruhu birbirine karıştırmak gibi affedilmez
>bir hataya düşüyorlar. Bizdeki taklitçiler de aynı hatayı tekrar ediyorlar.
>Sonuç, nefsin isteklerini sanki ruhun arzularıymış gibi kabul etmek,
>psikolojik açıklamaları bu yanlış kabule dayandırmak oluyor. İşte
>tavsiyeleri:
>
>"Hiçbir arzunuzu bastırmayın, içinize atmayın, bir an önce tatmin edin."
>
>Bu fikirler kabul de görüyor. Günahlar, bilimsel kılıklara bürünerek
>yasallaşıyor. Böylece, azgın tutkularına sınır koymayan "bilimsel sapıklar"
>ve "aydın zalimler" çoğalıyor. Zayıflar eziliyor, masumlar lekeleniyor,
>kuzular kurtlara yem yapılıyor...
>
>Hâlbuki ruh ayrı, nefis ayrı varlıklar. İkisi aynı kişide bulunmakla
>birlikte, özellikleri taban tabana zıt... Birinin hoşlandığından diğeri
>tiksinir.
>
>Nefis, kötülüklere tutkundur. Lügatinde "doymak" kelimesine yer yoktur. Hep
>daha fazlasını ister. Şımarıktır, isyancıdır, yüzsüzdür. Aldıkça daha çok
>kuvvetlenir. Sonunda öyle bir yere gelir ki, "hayatın gayesi zevktir"
>yargısını verdirir insana.
>
>Sorumluluktan kaçar. İlkeler, kurallar, yasalar, onun en sevmediği
>kavramlardır. Ahlakı da bunun için sevmez. Dine bu yüzden düşmandır, yok
>etmek ister onu... Çünkü başıboş olmadığını, hayvan gibi istediği yerde
>otlayamayacağını, ibadet için yaratıldığını hatırlatıyor insana. Allaha
>isyanın nankörlük olduğunu söylüyor...
>
>Ruhun da kendine özgü gıdaları var... O, gerçek ilimle olgunlaşır, ibadetle
>nefes alır, düşünmelerle yücelere erer. Yaratıklardaki harika sanatları
>görerek Rabbini düşünmek, kendine verilen nimetler için şükretmek en önemli
>görevidir. Bu yolla, geçmişin acılarından ve geleceğin kaygılarından
>kurtulur... Teslim olup, tevekkül edip huzura kavuşur.
>
>Organlar, yaptıkları işe göre kıymet alırlar... Düşünen ruh, bu gerçeğin
>farkına varır. Bilir ki, sadece maddî zevkler için kullanılan yetenekler
>değerlerini yitirirler. Aklını midesine, kalbini cinsel isteklerine hizmet
>ettirenlerin mutlu olmaları mümkün mü?
>
>Efendilerin uşaklara köle olduğu yerde mutluluktan söz edilebilir mi hiç!
>