Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Düşündüren Hadisler

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
bekir kardeş üstüne alınma ben bu hadisi söyleyen yada bunu peygamber söyledi diyen insanlara söylüyorum.

bakın değinmek istediğim şudur.bu insan sözü her anlama gelmektedir.bunu önümüze sunanlar tabiki kötü niyetli olduklarından değil bize ders vermek yada öğüt vermek amacıyla söylenmiştir.
buradaki ders her zaman tevbe etmemiz gerektiğini anlatır.

ama bi anlamı daha vardır. helak kelime anlamıyla lanetlenme ve katletme anlamı taşır. Allah(c.c.) hiç günah işlemeyen insanları helak eder mi! onun merhametlilerin en merhametlisi olduğu bilinmektedir. kötü bir insana bile iyilikler veren Allah(c.c.) iyi insanları helak edecek pes doğrusu. bu onun varlığına ve sıfatlarına ters düşer bi kere. hadis o kadar ilginçki günah işlemeyenleri bile günaha zorlayacak şekilde söylenmiş. yani günah işlemeyen bir insan Allah(c.c.) beni helak etmesin ben günah işleyim ondan sonra tevbe edim diyecektir bu hadisi duyunca.

hadiste verilen ders gitti yerine günahkar kavimler oluştu bide böyle düşünürsek bu hadisin akla mantığa ve kurana ters düştüğünü anlarız. yani verilen mesaj yerine ulaşamıyor.

İslamcı Kardaş;

Maksadının kötü olmadığını biliyorum. Serzenişini de anlıyorum.

Hassaslaşan insan kolay vesveseye düşer. Şeytanın marifetidir bu.

Tabii ki sahih olan bir hadiste de eğer bulmak istersek, bir şeyler bulabiliriz.

Karşılaştığın bir çok hurafe aklını oldukça yormuş ve hüsnü zanda zorlanıyorsun.

İstersen bu hadisle alakalı bir de şöyle düşünmeyi dene.

a-Allah dileseydi günah işlemeyen kavimler halinde yaratırdı bizi, doğru mu? doğru

b-Dileseydi Hz. Adem'e verdiği dini devam ettirirdi, doğru mu? doğru

c-Allah kendisini bilmemiz üzere olan bir temel mantık ile bizi dünya ile sınıyor, doğru mu, doğru

d-Bizi nefsimizle ve şeytanla yüzlştiren de O dur, doğru mu, doğru

Şimdi; insanın işlediği bir günahın ardından, Allah'ı bilip te ona sığınması bu imtihanın bir parçası olarak düşünülemez mi?

Bu konuda başka mantıklarda geliştirebiliriz, ama bu kifayet eder sanırım.

İster isen bu hadise bir de bu mantıkla bak, belki sen daha gelişmiş ve daha yakışmış, teyid edici bir mantıkta bulabilirsin. Bir dene benim için istersen...

Selam ve sevgi ile...
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
İslamcı kardeşim ben ömrü hayatım boyunca Kur'an-ı Kerim'i okumadan hadis ilmini öğrenmeye çalışan hiçbir müslüman görmedim..Hadis açıklıyacıdır, kesinlikle Kur'an dan başka bir din olamaz..Eğer Kur'an-ı okumadan hadislere yönelenler varsa senin dediğin gibi bir sonuç çıkabilir ama bu durum kesinlikle hadis ilminin metoduna terstir..Çünkü sahih olup olmadığının değerlendirilmesi Kur'an'a göre yapılmak mecburiyetindedir ve bu metodu bu konuda yeterince ilim sahibi olmayan kişiler uygulayamazlar..Uzun lafın kısası hadisleri analiz ederken cümle yapısına göre değil, verilmek istenilen mesaja göre özümleme yapmak gerekir diye düşünüyorum..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
peki diyolarki kuranı herkes anlıyamaz. ee bu anlıyamayan insanlar nasıl hadise göre davranacaklar.yada hadisin sahih olup olmadığını çözümleyecek.

Bu soruya bcetin de cevap verecektir ama ben de bir yorum yazayım

Bu söz şunun içindir.

Sadece Kuran mealinden okuyan bir insan, Kuran'ın ahkamını tam anlayabilmesi mümkün değildir. Muhakkak bir çok yanlış anlamalar olacaktır.

Kur'an ın yaklaşık 23 yıllık vahiy sürecinde Peygamber Efendimiz insanlara Kur'an ı hem okumuş, hem okutmuş, hem anlatmış, hem yaşamış ve hem de yaşatmıştır.

Diyeceğiz ki; Allah (c.c.) Kur'an da diyor ki, Ben bu Kur'an ı apaçık gönderdim size, anlayasınız diye...

Evet doğru, 6666 ayette, kıyamete kadar sürecek Allah bilir binlerce yıla ve milyarlarca insana örnekler yazmış, hükümler vermiş, hiç eksik bırakmamış, her hali ve her vakdi anlatır ayetlerle donatmış, ama doğru yorumlanması halinde, apaçıktan, anlayasınızdan kasıt budur, ama tevil etmek de çok kolay.

Böyle olunca doğru yoruma ihtiyaç var. Peygamber bunun için var, hadis bunun için var, Kuran ve hadise ait onlarca ilim, dikkat, onlarca ilim bunun için var, ömür tüketmiş onlarca alim onun için var.

İslamcı, sen bunları bilmez değilsin, niye zora sokuyorsun bizi?...

Tamam, hurefa da var, yok demiyoruz amma hepsinin bir sınırı var.
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
peki diyolarki kuranı herkes anlıyamaz. ee bu anlıyamayan insanlar nasıl hadise göre davranacaklar.yada hadisin sahih olup olmadığını çözümleyecek.

Evet kardeşim Kur'an-ı Kerim'i herkez anlayamaz..Bak şimdi sana bir ayet veriyorum..Kur'an-ı Kerim'i daha önceden hiç okumamışsın varsayalım..Bu ayetin yorumunu kendi kafana göre yapmaya kalktığında başına gelicek şeyleri düşünebiliyormusun?

"Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız."(İsra Suresi 13)

Şimdi sana bu ayet ile alakadar hadisi vereyim bakalım nasıl düşüneceksin!..

İbnu Amr İbni'l-As (R.a) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi ve:

"Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?" buyurdular. Cevaben:

"Hayır, ey Allah'ın Resûlü! bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!" dedik.


Bunun üzerine sağ elindekini göstererek:

"Bu Rabbülâlemin'den (gelmiş) bir kitaptır. İçerisinde cennet ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onların babalarının ve kabilelerinin isimler de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmıştır. Bunlara asla ne ilave yapılır, ne de onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç değişmeden ebedi olarak sabit kalır" buyurdular.


Sonra sol elindekini göstererek:

"Bu da Rabbülâlemin'den bir kitaptır. Bunun içinde de ateş ehlinin isimleri, onların atalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da icmâllerini yapmıştır. Bunlara asla ne ziyade yapılır, ne de eksiltmeye yer verilir!" buyurdular. Ashabı sordu:

"Öyleyse ey Allah'ın Resûlü, niye amel ediliyor? Madem ki her şey önceden olmuş bitmiş, yazılmış ve artık yazma işinden fariğ olunmuş (bir daha yapma gayreti de niye)?"

Resûlullah şu cevabı verdi:

"Siz amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İtidali koruyun, Zira, cennetlik olan kimsenin ameli, cennet ehlinin ameliyle sonlanır; (daha önce) ne çeşit amel yapmış olursa olsun. Keza cehennemlik olanın ameli de cehennem ehlinin ameliyle sonlanır, hangi çeşit amel ile amel etmiş olursa olsun!"

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, sonra elindeki kitapları atıp, elleriyle işaret ederek dedi ki:

"Rabbiniz kullardan artık fariğ oldu, birkısmı cennetlik, birkısmı da cehennemliktir."

Tirmizi, Kader 8, (2142).

Şimdi bu hadis ışığında ayeti bir daha değerlendir bakalım..Sen bu ayeti başka bir hadisle karşılaştırırsan tabiki hadisin içeriğinden şüphe etmeye başlarsın..İşte hadisin sahih olup olmadığı bu metoda göre belirleniyor..Eğer bu hadisin içeriğinden yine birşey anlamadım diyorsan işte o zaman Üstad Bediüzzaman'ın eserlerine bakacaksın..(İhtiyaç duymadığınız tefsir alimleri işte bu işe yarıyor)..Kader konusunu hiçbir açık ve şüphe bırakmadan en küçük detayına kadar açıklamış..

Kadere İman bu linkten bakabilirsin...

"Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek payeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar."(Al-i İmran 7)
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
kuranın ilk emri oku. yaratan rabbinin adıyla oku. işte ayet ortada yani eğer bu ayetten sonra müslümanım diyen insan okuma yazma bilmiyorsa yada kulaktan dolma bilgilerle yetiniyorsa yazık ona. biliyorsunuzki okuma yazma bilmeyen milyonlarca müslüman var bu zamanda. bakın emirler gayet net oku, bilgilen, ilim sahibi ol, düşün, tevekkür et. bakın kuranda hepsi geçer. yani bir öğretmene ihtiyacınız yok diyor kuran, el etek öpmeye gerek yok. zira peygamberimizden önce zaten bunlar mevcuttu. Allah(c.c.) bunu isteseydi göndermezdi peygamberini.

İslamcı kardeşim bir müslümanın her an her saniye bir öğretmene ihtiyacı vardır..Kur'an asla bir öğretmene ihtiyacınız yok demez!..Kur'an okumaya teşvik eder, okuma yazma öğretmez(Peygamberimiz hariç)..Bu işi yapacak olan öğretmenlerdir; İlim ehli kişilerdir..Hz.Ali(r.a) "Bana bir harf öğretenin bin yıl kulu kölesi olurum" sözünü boşuna söylememiştir..Şimdi sen günün birinde evladın olsa ona dinimizi nasıl öğreteceksin?..Eline Kur'an'ı verip "Al yavrum, bu kitap Allah'ın kelamıdır..Sen Kur'an'ı anlayacak yaşa geldin..Bu saatten sonra ben sana karışmıyorum..Herşey açık ve net..Bana hiçbirşey sorma..Kur'an'ın öğretmene ihtiyacı yok!.." mu diyeceksin!...

Bir de işin başka bir yönü var!..Burda neden hadis-Kur'an ilişkisini tartışıyoruz?Birşeyler öğrenmek için mi, yoksa birşeyler öğretmek içinmi?Sen hadis ilmine inanmadığın ve bizlere işin doğrusunu öğretmek istediğin için tartışıyorsun..E hani Kur'an'ın öğretmene ihtiyacı yoktu!...Eğer benim yanlış yolda olduğumu düşünüyorsan şu an "öğretmen" sıfatında bulunan sensin....Hayır ben öğretmen olacak kapasiteye ulaşmadım diyorsan da demekki tartışmaya başlamadan önce o ilimde "ehil" olmak gerekiyor....
 

bcetin811

AMEL-Ý SALÝH
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,495
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Yaş
42
Konum
Hayatýn içinden
pardon bçetin kardeş yanlış bir kelime etmişim. kusuruma bakma doğru söylüyorsun. öğretmene ihtiyaç var ama öğretmen tamamen öğrenmişmi yada niyeti nedir? insanları bilgilendirmek mi istiyor yada kurana ters düşmek mi istiyor? yani öğretmenimizi doğru seçmeliyiz.

Estağfurullah kardeşim..Allah'ın kelamını ezberinden okuyan her alim "öğretmen" sıfatına mazhar olmuştur..6666 tane ayet ile birlikte binlerce hadisi ezberinden okuyan alimler hakkında görüş bildirirken biraz durup düşünmek lazım..Çünkü Kur'an-ı Kerim'i ezbere almak ile Kur'an meal sitelerinden kopyalayıp yapıştırmak arasında çok büyük farklar vardır..Bir yazıyı ezbere almak, ona benzer başka bir yazı ile kıyaslama yaparken ilk yazıyı bütünüyle görmek demektir..İşte hadis alimleri bir hadisin yorumunu yaparken Kur'an-ı Kerim'i bütün olarak görüp değerlendirmişler..Mesela bir önceki hadisi sen farklı yorumladın, ben farklı yorumladım..Yorumların hangisinin doğru olduğunu bilebilmek için bu ilimde yüksek payelere erişmek gerekir..Onun için bizde diyoruz ki tefsir alimlerinin söyledikleri sözleri eleştirmeden önce çok fazla araştırma yapmak lazım..Kulaktan dolma bilgilerle ve önyargılı yaklaşımlarla bir yere varamadığımız kesin....Selametle!..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Ka'b Ibnu Malik (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in soyle soyledigini isittim: "Kim alim gecinmek, sefihlerle munazara yapmak ve halkin dikkatlerini kendine cekmek gibi maksadlarla ilim ogrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar."
Tirmizi, Ilm 6, (2656).
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helak etmez. ( hud suresi 117.ayet)


şimdi bakın hadis ne diyor. salih amel işleyenleri Allah(c.c.) helak eder.

ayet ne diyor.salih ve ıslah edici kimseleri Allah(c.c.) niye helak etsin diyor.

bakın hadisle ayet ne kadar çelişiyor. biz burdan salih amel işlememiz gerektiğini mi çıkaracağız yoksa salih amel işlemeyek sürekli tövbe edeceğimizi mi çıkaracağız.



Allah'ın selamı üzerine olsun islamcı.

Bu hadis-i şerifte anlatılmak istenen şudur.

Yaratılmış ve şeytanın hilelerine maruz bırakılmış, bu yetmemiş gibi nefis denen ağır yükle de yüklenmiş insanoğlu, mütemadiyen hata ve günaha maruzdur. Bu nedenle Allah'ın insanlardan beklediği "sıfır" hata değildir. O zaten kullarının hatalar edeceğini biliyor. İnsanlık tarihi, peygamberler dahil bunun örnekleri ile doludur. Eğer dileseydi "sıfır" hatalı kullar yaratırdı. Böyle bir dileği olmaz çünkü O'nun zaten "sıfır" hatalı yarattığı meleklerinin varlığını biliyoruz.

Allah (c.c.) insanlar için koyduğu yüzlerce hükmü tecelli ettirir.

Bu hükümlerden birisi O'dan ümit kesmemektir. Diğeri O'dan mağfiret dilenmesidir. Daha bir başkası sürekli O'dan birşeyler istememiz ve O'na muhtaçlığımızı izhar etmemizdir, O'nun yüceliğini ve sıfatlarını bilmemizi istemesidir.

Hadis bize şunu an lat mı yor. Allah (c.c.) günah işleyin, gelin, tövbe edin, affedeyim diyor. Hayır... Asla... Hadis bunu anlatmıyor... Hadis şunu anlatıyor: Sizin hatalarınıza rağmen ben sizin Rabbinizim, benden ümit kesmeyin, hatada etseniz, nihayetinde Beni bilin, Bana dönün ve Benden isteyin. Hatanızı bilin, hatayı kimin örteceğini, affedeciğini, sonucundan doğan sıkıntılardan sizi kimin kurtaracağını bilin. Bana her daim ihtiyaçlı olduğunuzu bilin. Size verilmiş görevleri kılı kılına yapıpta ben eksiksiz kulum, kimseye minnetim yok durumuna sakın girmeyin ki bu durum da nihayetinde O'na isyan anlamına gelir, Ben böyle kullar istemiyorum... Yani öyle kul olsa, onları Beni bilen kullarla değiştirirdim.

Bu hadisin temel fikri bu şekildedir. Bizim algılamamız gereken budur. Eğer bu şekilde algılayamama durumunda isek o zaman şunu bilmeliyiz ki, anlamlarında tereddüte düşülen hadisler veya nasihatlarda konuyu müteala etmeliyiz. Zaten bu forumun amacıda bu değil mi?...

Selam ve sevgilerle
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Sevgili islamcı kardeş

Hay hay, sözlerine aynen katılıyorum. Tabii ki, titiz ve hassas olmak lazımdır. Kur'an meallerinde dahi bir konuyu 2-3 meal aliminden karşılaştırmak lazımdır. Ola ki mealde bir hata yapmıştır o kişi, keza tefsirler de öyle, hele hele hadis ve ilmihal bilgileri kesin kes çok yönlü araştırılmalıdır. Çünkü İslamiyete fitne katmak isteyeninden tutun da, sırf kazanç adına bu işleri yapan bir çok mihrak var. Burada sözüm, kazanç adına yapanların hepsi böyledir demek anlamını taşımıyor tabii. Temennimiz burada, bu gibi ortamlarda, İslam adına yapılan yanlışları adab çerçevesinde paylaşıp, eksik varsa tamamlayıp, yanlış varsa düzeltip, bir parça bile olsa bizlerinde İslama yapacağı bir hizmettir.

Selametle
 

Elifnisa

New member
Katılım
29 Eki 2007
Mesajlar
483
Tepkime puanı
241
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
"Benden Kur’an dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kur’an dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” (Müslim Kitabı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)

ben bu hadisi anlayamadım... çelişki yokmu diğer hadislerle? tabiki sahih olmayan hadisler var ama hanbel ve müslim ismini gördüğümde ben sahih olduguna inanıyorum. bunu okuyunca kendileri ile çeliştiklerini düşündüm...
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
"Benden Kur’an dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kur’an dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” (Müslim Kitabı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)

ben bu hadisi anlayamadım... çelişki yokmu diğer hadislerle? tabiki sahih olmayan hadisler var ama hanbel ve müslim ismini gördüğümde ben sahih olduguna inanıyorum. bunu okuyunca kendileri ile çeliştiklerini düşündüm...


Selam Elifnisa
Tabii ki Kur'an ahkamına ters bir hadis olmaz. Varsa sahih değildir. Ancak bir hadisin sahih olup olmadığını anlamak için Kur'an ahkamını iyi anlamak lazımdır. Ancak Kur'an ahkamını tamamı ile anlamak, düz Kur'an meali okunarak mümkün değildir.

Bununla alakalı aşağıda bir yazı ekleyeceğim. Lütfen dikkatle okuyun.

Şunu bilmek gerekir ki, Kur'an ın ahkamı, öyle tek bir ayet, veya bir ayetin yarısı okunarak ve anlaşıldığı sanılan zahiri anlamı ile ifade edilemez. Bu forum da sıkça yapılan bu hareketi doğrudur diye kabul etmemek gerekir. Bunlar sırf tartışma ortamında fikirlerini, iddialarını benimsetmek adına yapılan eksik hareketlerdir.

Selam ile


Tefsîr ve te'vîlden önce tercüme ve meâl kavramlarına değinmek oldukça önemlidir.
Tercüme: (Arapça t-r-c-m: çevir-) Bir dildeki bir metni mana bakımından kayıp olmaksızın bir başka dile aktarmak olan tercüme, pratikten yola çıkarak hayat bulmuştur. Yani insanlar, türlü sebeblerle ihtiyaç duydukları söz ve metinleri asgari kayıpla diğer dillere aktarmışlardır.
Buna karşın içeriği önemli olmanın yanısıra edebi mahiyetli metin ve sözler diğer dillere aktarılırken en hafif deyimiyle anlam derinliği yitirirler. Bu sebeble pratikte mümkünse de teorik olarak(kayıpsız) tercüme hiç bir dilde hiç bir edebi metin için mümkün değildir.
Meâl: Arapça (e-v-l: isnat edil-, kaynaklan-, yorumla-) türeyen meal ise yukarıda bahsettiğimiz sebeblerden doğmuş bir kavram ve onun uygulamasıdır.
Meal için, tercüme esnasındaki anlam derinliğinin kabına yol açan motamot tercüme yerine, kısmen dilbilgisi ve kısmen cümle yapılarının şeklen ihmal edildiği buna karşın anlam bütünlüğünün ön plana çıktığı yorumlu tercüme şeklidir diyebiliriz. Mealde, işte bu bahsedilen yetersizlikler sebebiyle parantezler kullanılmaktadır.

Bir çok dildeki türlü metinler ve sözler, bazen îmâ bazen kinaye, mecaz vb. anlam derinliği ve çeşitliliği içeren ifadeler barındırırlar. Bazen bunları aynı dili kullananlar dahi algılayamayabilirler. Yani gerek tercüme gerekse meal anlam derinliğini koruyamazlar. Hatta meal yazarlarının tercümede ve onun yanısıra parantezlerde seçtiği kelime ve cümlelerin aslında kendilerinin Kur'an'dan anladıkları yani kısa tefsirleridir diyebiliriz. Yine aynı sebeb ve gerekçelerle hiç bir Kur'an meali veya tefsiri, mutlak olarak Kur'an değildir ve öyle anlaşılamaz.
Anlam derinliğinin ortaya çıkması için ya o dilden ve ifadeden o dile hakimiyet ile anlamak gerekir veya açıklama gerekir. Bu sebeble farklı milletlerin, müslümanlıkla tanışmasından itibaren meal yanısıra anlama ve açıklama faliyeti denilen tefsir faaliyeti hızlanmıştır. Hızlanmıştır diyoruz çünkü biz biliyoruz ki anlama ve açıklama için bir başka dilden olması şart değildir, aksine aynı dildeki insanlar da aynı anlama düzeyinde olmadığından bu açıklama faaliyetine aynı dili kullananlar(araplar da) dahildir.(Bunun örnekleri çoktur bir örnek için Suyûtî'nin el-İtkân'ında Buhârî'nin de naklettiği Nafi b. Ömer ile İbn Abbas'ın konuşmasına bakılabilir.)
Yine bu açıklama faaliyetini Kur'an için ilk gerçekleştiren tabiidir ki Hz.Peygamber'dir. Daha sonra onu takiben sahabe de aynı yoldan yürümüştür.

O halde Tefsîr (f-s-r: açıkla-, keşfet-, şerhet-) bir dildeki ifadeyi anlam kaybına uğramaksızın ifade edebilmek için diğer dilde geniş bir şekilde anlatımıdır.
Te'vîl (e-v-v-l: geri döndür-, evirip çevir-, hakkında yorum yap-) ise ileride belki değineceğimiz tefsirden bir sonraki adımdır ki eldeki ifadenin yönüne göre onu muhtemel anlamlarla anlamlandırma; dolayısıyla hüküm verme veya hükme elverişli hale getirme çabasıdır.

Tefsir ilimlerine geri dönersek:
Bu tariflerden yola çıkarak demek ki ilk yapılacak iş ifadeyi doğru anlamaktır(anlatmak en son iş). Bu durumda, kendi içinde tutarlı ve anlam bütünlüğü taşıyan Kur'an'ın sureleri ve ayetlerinin çeşit ve kısımları hakkında bilgi sahibi olmalıyız.
Tefsir ilminin belli başlı bir kaç bölümünü fikir vermesi açısından sıralayalım:
Mekki-Medeni: Ayetler nerede hangi zaman inmiştir. Mekki ve Medeni Surelerin Özellikleri ve Alametleri bilinmektedir. Buna göre:
1) Hadarî: Rasulullah'a yolculukta olmayıp, yerleşik durumda iken gelen vahydir. Vahyin çoğunluğu bu şekilde gelmiştir.
2) Seferî: Rasulullah'a yolculuk veya savaşta inen vahiylerdir.: Enfal S.baş kısmı, Tevbe: 9/34, Hac S. başı, Fetih suresi.
3) Neharî: Gündüz inen ayetlerdir. Kur'an'ın büyük bölümü gündüz inmiştir.
4) Leylî: Geceleyin vahyedilen ayetlerdir. Buna örnek: Al-i imran suresinin son kısımları, Tebük seferinden geri kalan üç kişi hakkında inen ayetler (Tevbe: 9/117-118), Fetih suresinin baş kısmı.
5) Sayfî: Yaz mevsiminde nazil olan ayetler.: Nisa suresinin son ayeti olan Kelale ayeti, Tebük gazvesi hakkında inen ayetler.
6) Şitaî: Kış mevsiminde nazil olan ayetler.: İfk olayı ile ilgili ayetler (Nur: 24/11-26), Hendek savaşı ile ilgili ayetler (Ahzab Suresi)
7) Firaşî: Rasulullah yatağında iken nazil olan ayetler.
8) Nevmî: Rasulullah uykuda iken nazil olan ayetler.
9) Semaî: Rasulullah semada iken nazil olan ayetler. Bakara suresinin son iki ayeti Mirac'ta iken nazil olmuştur
10) Ardî: Rasulullah yeryüzünde iken nazil olan ayetler. Kur'an'ın hemen hemen hepsi bu şekilde indirilmiştir.
Nâsih-Mensûh: Biliniyorsa ayetlerin hangisi nasih(sonra gelerek nesh eden) hangisi mensuhtur(önce gelerek nesh olunan).
Esbâb-ı Nüzûl: Biliniyorsa ayetler hangi ortamda kimler hakkında inmiştir. İniş bakımından hangi ayetler önce hangileri sonradır.
Garîb-i Kur'an: Biliniyorsa hangi ayetler yabancı kelimeler içerir bunlar nelerdir. Kur'an'da Suyûtî'ye göre (Kinâne, Huzeyl, Himyer gibi 37 lugatten kelimeler vardır)
Vucûh-Nezâ'ir: Hangi ayetlerin (veya ayetlerdeki kelimelerin) yapıları aynı manaları farklı veya manaları aynı yapıları farklıdır.
Kur'an'da, çeşitli manalarda kullanılan müşterek lafızların mevcut olduğu müşahade edilir. Bir kelimenin bir ayette ifade ettiği mana ile, yine aynı kelimenin diğer ayetlerdeki anlamları aynı olmamaktadır. İşte biz buna tefsir ilminde “Vucûh” diyoruz. Bunun aksine de, yani çeşitli birçok kelimenin aynı manayı ifade etmesine “Nezâ'ir” denir.
Muhkem-Müteşabih: Muhkemin lügat manası sağlam, manası açık, yorum götürmez, şüphe kabul etmez anlamında if'al vezninde, arapça ismi mef'ul bir kelimedir. Muhkem ayetler, manası açık olan, manasında ihtilaf edilmeyen, manalarının anlaşılması için açıklamaya ihtiyaç duyulmayan, manası herkes tarafından anlaşılabilen ayetlerdir. Müteşabih ise birden fazla manaya gelen, manası açık olmayıp manasında kapalılık bulunan, açıklamasız anlama imkanı olmayan veya muhkem ayetlere ters gibi görünen ayetlerdir.
Âmm-Hâss: Ayet mana itibarıyla bir zümreye veya bir olaya mı mahsustur. Yoksa genelleyici nitelikte midir.
Hakîkat-Mecâz: Ayet gerçek manasını mı ifade etmektedir yoksa mecaz anlamlı mıdır.
Siyâk-Sibâk: Ayetlerin içinde bulunduğu ayet kümelerinden(konudan) ayırmadan öncesi ve sonrası ile bir bütün olarak ele alınmasıdır.
Zâhir-Bâtın: Zâhir, lafızdan anlaşılan, açık, görünen manadır. Ehl-i sünnet alimleri, nasslara (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere) zâhir mânâlarını vermişlerdir. Zarûret olmadıkça, nassları te'vîl etmemişler, bu mânâları değiştirmemişlerdir. Kendi bilgileri ve görüşleri ile bir değişiklik yapmamışlardır. Bâtın'a gelince diğerinin tersine açıkça anlaşılmayan tevil gerektiren demektir.
Mucmel-Mübeyyen: Mucmel, bir açıklayıcı tarafından, açıklanmadıkça mânâsı anlaşılmayan kapalı lafızdır. Şayet bu ayet, bir Müfessir ayet ile (mücmel)açıklanmışsa Mübeyyen denir. Mücmel, lügat manasından da anlaşıldığı gibi, kapalı bir lafızdır. Ondan ne murad edildiği kolayca anlaşılamaz ve mananın onlardan hangisine delalet ettiği açık bir şekilde belli olmaz. Manası kapalı bir şekilde olan ayetler Kur'an'da mevcuttur. İnsan, hırslı ve sabrı az yaratıldı. (Meâric sûresi: 19) Âyet-i kerîmede hırslı ve sabrı az mânâsına olan "helû'" lafzı mücmel olup, ondan sonra gelen; "Ona bir sıkıntı dokunursa, feryâd eder. Ona hayır (mal) isâbet ederse cimrilik eder" (Meâric sûresi: 20,21) âyet-i kerîmeleri ile açıklanmıştır. Ahkâm âyetlerinin ekserisi, mücmeldir. Bunların çoğunu Hz.Peygamberimiz açıklamıştır. Meselâ, mücmel olan salât lafzını; "Ben nasıl salât (namaz) kılıyorsam, siz de öyle kılın" buyurmuşlardır.
Mübhem-Müfesser: Mübhem; Kur'an'da sarih olarak isimleri zikredilmeyip te, ismi mevsuller(yan cümlelerde) veya zamirlerle zikredilen erkek veya kadınlar olduğu gibi, bir topluluk veya kabile de olabilir. Bu gibi ismi mevsullerin veya zamirlerin kime delalet ettiğini bilmek kolay bir şey değildir. Mübhemat hakkındaki bilgiler, sahih nakle dayanır. Müfesser ise Üzerindeki kapalılık bir ayet veya sahih hadisle açıklanmış olan ayettir. (Usûl-i fıkıhta, nass denilen lafzdan daha açık olan lafızdır. Nass, sevkedildiği mânâya açıkça delâlet eden lafızdır.) Kur'an'da bulunan salât, zekât gibi kapalı kelimeler, Hz.Peygamber tarafından açıklanmıştır. Böylece bu kapalı kelimeler, müfesser hâline gelmiştir.
Hafî-Celî: Hafi, celînin tersine gizli, kapalı demektir. (Usûl-i fıkıh ilminde, mânâsı açık olduğu hâlde söyleyenin maksadını ifâde etmede kapalı, gizli söz.)
Mâide sûresinin 38. ayetiinde hırsıza verilecek cezâdan bahsedilmektedir. Ayetteki sârık (hırsız) kelimesi hafîdir. Çünkü tarrâr (yankesici) ve nebbâşı (kefen soyucuyu) da içerisine aldığı hususunda kapalıdır. Bunun için, âlimler, âyet-i kerîmede hırsıza verilecek cezânın, yankesiciye de verileceğinde sözbirliği ettikleri halde, kefen soyucu hakkında ihtilâf etmişler, farklı hükümler bildirmişlerdir.
Daha burdakiler gibi pek çok madde sayılabilir. (Kur'an'ın, Kureyş lugati dışındaki diğer farklı lugatlere göre mütevatir kıraatleri gibi)
Ayrıca buradaki her başlık müstakillen bir ilim dalı olarak ele alınmış bunlardan herhangi birisi üzerine muhtelif ahcimli eserler yazılmıştır.

Kur'an'da hitablar:
Genelde Kur'an'daki hitaplar üçe ayrılır:
Rasulullah açısından:
Rasulullah'a olan hitablar.
Rasulullah dışındakilere yapılan hitaplar
Her ikisine birden olan hitablardır.
Kişiler açısından:
1-Peygambere hitablar, "Ey Nebî" gibi
2-İnsanlara hitablar, "Ey İnsanlar" gibi
3-İnananlara hitablar, "Ey İman edenler" gibi
4-Kafirlere hitablar, "Ey Kafirler" gibi
5-İsrailoğullarına hitablar, "Ey İsrailoğulları" gibi
6-Ehli Kitaba hitablar, "Ey Ehli Kitap" gibi
Cinsiyet açısından:
1- Erkeklere
2- Kadınlara
3- Hem erkek hem kadınlara

daha bir çok açıdan ayrımlar mümkündür.

Muhteva bakımından Kur'an:
1- İ'tikâdât
Ahlak: Kur'an'ın ahlak anlayışıyla ahlaklanan insanlar dünya ve ahiret mutluluğunu elde edrler. Kur'an ahlakıyla ahlaklanmayan insanlar ise hem dünyada hem de ahirette rezil olurlar, çeşitli cezalara çarptırılırlar.

2- İbâdât
İbadetler: Kur'an'da ibadetler icmalî olarak emredilmiştir. Namaz, oruç, hac, zekât ve diğer sadakalar bunlar arasında sayılabilir. Otuzdan fazla âyette namaz emredilmiş, ancak onun vakitleri, rükün ve şartları hadislerle belirlenmiştir. Allah elçisi; "Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın.Haccın esasları da Hz. Peygamber tarafından açıklanmıştır: "Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alınız. Zekâtı da Allah elçisi bizzat uygulamış ve zekât memurlarına uygulama şartlarını açıklamıştır.
Keffâretler de temelde ibadet niteliğindedir. Çünkü bir kısım günahların affı bunlarla sağlanmaktadır. Kur'an'da yer alan keffâretler üç tanedir. Yemin keffâreti. bir mü'mini yanlışlıkla öldürme keffâreti ve zıhar keffâreti.

3- Mu'âmelât
Muâmeleler: Evlenme, boşanma, nafaka, velâyet, mâlî, iktisâdî konular, akitler, savaş ve barış gibi ferdin fertle, ferdin devletle veya devletlerin birbiriyle olan birtakım ilişkileri bu bölümde yer alır.
Kur'ân-ı kerim mâlî konularda haksız kazancı yasaklamış ve akitlerde karşılıklı rıza esasını getirmiştir. Allâhü Teâlâ şöyle buyurur:
"Ey iman edenler! Malı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rızaya dayanan ticaretle yeyin, haram ile kendinizi mahvetmeyin" (en-Nisâ, 4/29).
Yardımlaşma: Yönetimle toplum ve bütün mü'minler birbiriyle yardımlaşma ve dayanışma içinde bulunmalıdır. Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Birbirinizle iyilik ve takvada yardımlaşın, günah işleme ve haksızlıkta yardımlaşmayın" (el-Mâide, 5/2).

4- 'Ukûbât
Cezalar: Kısas, hadler, sürgün vb.
Adalet: Adalet bütün hakların ve mülkün temelidir. Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Şüphesiz ki, Allah, size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder" (en-Nisâ, 4/58).


SONUÇ:
Yukarıdaki (ve diğer) bilgilerle donanmış bir kişinin bir ayeti anlamak için izleyeceği yöntem (fikir vermesi açısından) en azından şöyledir:
1- Önce ayeti dilbilgisi açısından ele alır. Tercüme eder ki böylece elinde bir metin oluşur.
2- O metnin içindeki varsa edebi sanatları bulup ayetin anlamına katkısını ortaya çıkarır ve tercüme metnini yeniden inşa eder (buraya kadar meal gibidir)
3- Şayet metinde bir kapalılık varsa ayetin siyak-sibakını gözeterek o ayeti açıklayan nasslara (diğer ayet veya sahih hadislere) bakar. Yuakrıdaki gibi özel bir durum varsa aynı şekilde gereğini yapar.
4- Ayetin iniş zamanı, mekanı ve sebebini vd. tespit eder. Bunların ışığında yeniden anlama çalışması yapar.
5- Sonra eldeki metnin konusunu tespit eder ve aynı konudaki diğer ayetlerle birlikte okuma çalışması yapar.
6- Bu ayeti Hz.Peygamber nasıl anlamış diye varsa sahih hadislerdeki tefsirine bakar.
7- Sahabenin ve diğer alimlerin o ayetten ne anladığına tefsir kitaplarına bakarak kendi anlayışını test eder.
8- Bütün bunların sonunda bu ayet üzerinde kişi ayet hakkında bir anlayışa ulaşır. (kişi ayeti kendi ilmi ve gücü nisbetinde kendine göre tefsir etmiş olur)
9- Şayet aynı şekilde hadis, fıkıh veya kelam(akaid) ilimlerinde de derin olduğuna inanıyor ve güveniyorsa sonraki te'vîl ve hüküm verme aşamalarına doğru yolculuğuna devam edebilir.

Kur'an İlimleri hakkında binlerce alim ciltler dolusu eserler yazmıştır. (Bunlardan en çok bilinenleri Zerkeşî'nin el-Burhân fî Ulûmi'l-Kur'ân'ı [4.Cilt] ile Suyûtî'nin el-İtkân fî Ulûmi'l-Kur'ân'ıdır [2.Cilt][tercüme edilmiştir].) Biz burada sadece fikir vermesi için çok kısa bir değinmekten öteye gitmedik. Üstelik bu alanda türkçede de yeterince tercüme ve çalışma fazlasıyla mevcuttur. Bu sebeble ayetlere yaklaşımda kafası karışanların mazereti bulunmuyor(okumalılar). Bu konuda okumayıp, öğrenmeyip de yine de ahkam kesenlere gelince; bence onlar kendilerini bir kontrol edip gözden geçirseler ve ne kadar Kur'an ve Kur'an ilimlerine tabii olduklarını görebilseler derim.

Sözlerimi İmam Suyûtî'nin Kur'ân Tefsiri için gerekli ilimlere dair sözleriyle noktalıyorum:
1- Lügat ilmi: Vaz'i hasebiyle müfret lafızların şerh ve medlulleri ancak bu ilim sayesinde bilinir. Mücahid şöyle der: ,,Allah ve ahirete iman eden kimse için helal olmaz ki, Arap lügatını bilmeden Allah'ın kitabı hakkında söz söylesin!”
2- Nahiv ilmi: Nahiv ilmini bilmeyen, cümlede yer alan kelimelerin i'rabını ve dolayısıyla görevini bilemez, yanlış mana verir...
3- Sarf İlmi: Kelimelerin menşe ve yapıları, (yani i'lal, idğam, kalb ve hazif gibi halleri) ancak bu ilmi tahsil etmek suretiyle elde edilir. İştikak ilmi de bu babdan olup daha çok kelimenin hangi maddeden geldiğini ortaya koyar. Mesela: Mesih kelimesinin aslı ,,seyahat” mıdır yoksa mesih kökünden midir?
4- Belağat ilmi (Meânî, Beyan ve Bed'i ilimleri): Çünkü ancak bu ilimlerle; ifade yönünden terkiblerin özellikleri, delaletin vuzuh ve hafi oluşları yönünden özellikleri, kelamı tahsin yönünden hususiyetleri ortaya çıkar.
5- Usulü'd-Din: İtikadı ilgilendiren ayetlerin te'vil ve tefsiri ancak bu ilimle ortaya çıkar ve açıklık kazanır.
6- Usul-i Fıkıh ilmi: Ayetlerin çeşitli yönleriyle hükümlere delaletleri bu ilmin verdiği ölçülere göre kendini gösterir.
7- Esbab-ı Nüzul: Hedefi mâlum,
8- Nasih ve Mensuh
9- Fıkıh
10- Mücmel ve mübhemi beyan eden hadisler
11- Kıraet ilmi: Kıraet vecihlerinin farklılığı, mananın farklılığına delalet eder.
12- Mevhibe ilmi: Bu ilmi, Allahü Teala, ilmiyle amel eden âlimlere lütfeder. Kim bildiği ile amel ederse, Allah ona bilmediklerini de bildirir!” mealindeki hadis-i şerif buna işarettir."

İmam Suyûtî bunları saydıktan sonra şunları ekler:
"İbn Ebi'd-Dünya diyor ki: Kur'an ilimleri ve bu ilimlerden istinbat edilenler, sahili olmayan bir denizdir. Bu ilimler birer alet ilmidir. Bunları tahsil etmeden kimse müfessir olamaz. Bunlarsız, Kur'an'ı tefsire kalkışırsa kendisinden yasak edilen fikre dayanmıştır.
Bir kimse Kur'an üzerinde kendi re'yi ile konuşursa isabet etse de o hata etmiştir. (Ebu Davud, Tirmizi, Neseî)
İlimsiz Kur'an hakkında yorum yapan, ateşte yerini hazırlasın. (Ebu Davud)"
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki;


"İstişare eden yanılmaz, istihare yapan aldanmaz, iktisat eden fakir olmaz
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki


“Kim özürsüz olarak üç kez Cuma Namazını terk edecek olursa, Allah’da onun kalbini mühürler
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki

“Allah, Yahudilere lanet etsin. Allah (ölmüş hayvanın) iç yağını onlara haram ettiğinde onlar bu yağı eritip sonra da sattılar, parasını da yediler



En'âm: 6/146'da geçtiğine göre, yüce Allah, Yahudilere; sığır ve koyunun sırtkarında, bağırsaklarında yada kemiklerindeki yağlar hariç bu tür hayvanların iç yağınıyemeyi haram etmişti. Onlar ise ölmüş hayvanın iç yağını yeme yerine o yağı eritip satmak suretiyle parasını yediler. Böylece iç yağını yeme yerine parasını yemeyi tercih etmişlerdi.

İslam hukukuna göre; Müslümanlar, yenilmesi helal olan hayvanları kesmek suretiyle yemeleri helaldir. Yalnız yüksek yerden düşme, boğulma, başı koparılma, başka bir hayvanın boynuzu yada tekmesiyle, yırtıcı hayvan tarafından parçalanma şeklinde yada kendi kendine ölmüş herhangi bir hayvan v eya gayri meşru bir şekilde öldürülen bir hayvan "meyte" (=leş) hükmündedir. Böyle bir hayvan temiz değildir. Eti de yenilmez. Çünkü ölmüş hayvandan faydakanma yasağı, genel olduğu için, hiçbir şekilde bu tür hayvanalradan yararlanılamayacağına hükmedilmiştir. Sadece ölmüş hayvanın tabaklanmış derisi kullanılabilinir. Leşin haram olması ile ilgili olarak Bakara: 2/173, Mâide: 5/3, En'âm: 6/145, Nahl: 16/115 ayetlerine bakılabilinir.

Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Buhârî, Büyu 102, 112, Meğazi 50, Tefsiru sure-i En'âm 6, Müsakat 71, 72, 73; Müslim, Müsakat 71 (1581), 72 (1582), 73 (1583); Ebu Dâvud, Büyu 64, 66 (3488); Nesâî, Füru 8, 9, Büyu 93; Tirmizî, Büyu 60, 61 (1297); İbn Mâce, Ticarat 11; Dârimî, Eşribe 9; Muvatta, Sıfatu'n-Nebi 26; Müsned: 1/25, 247, 293, 322, 3/117; Taberânî, el-Kebir
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Allahummessalli ala seyyidina Muhammed

Allahummessalli ala seyyidina Muhammed

“Resulullah (s.a.v) minbere çıkarken birinci basamakta durup:

‘Amin’ buyurdu. Sonra ikinci basamakta tekrar durup: ‘Amin’ buyurdu. Daha sonra üçüncü basamakta tekrar durup: ‘Amin’ buyurdu. Minberden indikten sonra Resulullah (s.a.v)’e, minbere çıkarken her basamakta niçin ‘Amin’ dediğinin sebebi soruldu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v):

‘Cebrail, (birinci basamağa çıktığımda) bana gelip: ‘Ramazan ayına erişip de bu ay sebebiyle affa uğramayan kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim. İkinci basamağa çıktığımda:

‘Yanında ben(im adım) anılıp da bana Salavât getirmeyen kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim. Üçüncü basamağa çıktığımda:

‘Yanında annesi ve babası yada ikisinden biri ihtiyarlığa erişip de Cennete giremeyen kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim”




Bu hadisi, Hâkim (ö. 405/1014) rivayet edip sonra da derki: “Hadisin, şu yoldan gelen senedi sahihtir:

1. Ka’b b. Ucre”

İbn Hibbân (ö. 354/965)’da “Sahîh”de, bu hadisin bir benzerini, Mâlik yolundan şöyle getirmiştir:

2. İbn Hasen b. Mâlik ibnü’l-Huveyris babasından, o da atasından

Yine İbn Hibbân (ö. 354/965) ile İbn Huzeyme (ö. 311/923), bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

3. Ebu Hureyre

Taberânî (ö. 360/970)’de, bu hadisi, leyyin bir senedle şu yoldan rivayet etmiştir:

4. Abdullah ibn Abbâs

Yine Taberânî (ö. 360/970), bu hadisi, leyyin senedlerle –bu sened-lerden birisi hasen olup- şu yoldan rivayet etmiştir:

5. Câbir b. Semure

Taberânî (ö. 360/970) ile Bezzâr (ö. 292/904) ise, bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

6. Abdullah ibnü’l-Hâris b. Cüz’ ez-Zebîdî

Bezzâr (ö. 292/904) ile İbnü’n-Neccâr (ö. 643/1245) ise, bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

7. Enes

Yine Bezzâr (ö. 292/904), bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

8. Ammâr b. Yâsir

Buhârî (ö. 256/870) “Edebu’l-Müfred”de ve Beyhakî (ö. 458/1066), bu hadisi, şu yoldan rivayet etmiştir:

9. Câbir b. Abdullah
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki


“Her peygamberin (Allah katında) kabul edilecek bir duası vardır. Her peygamber, o duayı yapmada acele etti. Ben ise, bu duamı (Kıyamet Günü’nde) ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım”



Seffârînî “Şerhu Akîde”de der ki: “Hafız Suyûtî dedi ki: ﴿لِكُلِّ نَبِيٍّ دَعْوَةٌ﴾ “Her peygamberin… bir duası vardır” hadisi, mütevatir olup şu yoldan gelmiştir:

1. Ebu Hureyre[13]

Bu hadis ile bir sonraki hadisi, Buhârî ile Müslim rivayet etmiştir.

2. Enes[14]

3. Câbir[15]

Bu hadisi de, Müslim (tek başına) rivayet etmiştir.

4. Abdullah ibn Amr

5. Ubâde ibnu’s-Sâmit

6. Ebu Saîd el-Hudrî

Bunlardan ikisini de, İmam Ahmed rivayet etmiştir.

7. Abdurrahman b. Ebi Ukayl

Bu hadisi; Bezzâr (ö. 292/904) ve Beyhakî (ö. 458/1066) rivayet etmiştir.’”

(Derim ki) Suyûtî (ö. 911/1505) “Menâhil”de ve Münzirî (ö. 656/1258)’de “Terğîb”de der ki: “Buhârî ile Müslim, bu konuda Enes’ten gelen hadisi nakletmede görüş birliğine varmışlardır. (Bu konuda diğer hadis alimlerinden gelen hadislerin) hepsi de, sahihtir. Buhârî ile Müslim, bu hadisi, Ebu Hureyre yolu ile Enes yolundan rivayet etmişlerdir. Müslim ise, Câbir yolundan gelen hadisi de rivayet etmede tek başına kalmıştır.”
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Allahummessalli ala seyyidina Muhammed

Allahummessalli ala seyyidina Muhammed

Ibnu Abbas (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Kur'an hakkinda ilme dayanmadan soz ederse atesteki yerini hazirlasin."
Tirmizi, Tefsir 1, (2951).
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,132
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Allahummessalli ala seyyidina Muhammed

Allahummessalli ala seyyidina Muhammed

Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatiyor:

"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir yere oturur ve orada Allah'i zikretmez (ve hic zikretmeden kalkar) ise AIIah'tan ona bir noksanlik vardir. Kim bir yere yatar, orada Allah'i zikretmezse, ona Allah'tan bir noksanlik vardir. Kim bir muddet yurur ve bu esnada Allah'i zikretmese, Allah'tan ona bir noksanlik vardir."

Ebu Davud Edeb 31. (4856) 107,(5059); Tirmizi, Daavat 8, (3377); Hadisin metni Ebu Davud'a aittir. Sondaki ziyade Ibnu Hibban'in Mevarid'inden alinmadir (2319).




Ebu Muslim eI-Egarr (rahimehullah) diyor ki: "Ben sehadet ederim ki Ebu Hureyre ve Ebu Said (radiyallahu anhuma) Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in soyle soyledigine sehadet ettiler:

"Bir cemaat oturup Allah'i zikrederse, mutlaka melekler etraflarini sarar, AIlah'in rahmeti onlari burur, ustlerine sekine iner ve Allah onlari yaninda bulunan (buyuk melek)lere anar."

Muslim, Zikr 39, (2700); Tirmizi, Daavat 7, (3375).
 
Z

zeynep berra

Guest
Amelde İtidal
Kaynak: Buhari, İ'tisam 5, Edeb 72; Müslim, Fedfiil
Ravi (r.a.): Hz. Aişe


Hadis:

Hz. Peygamber (sav), ruhsat ifade eden bir amelde bulunmuştu. Bazılarının bundan kaçındıklarını işitti. Bunun üzerine Resulullah (sav) bir hutbe okudu: Adeti veçhile Cenab-ı Hakk'a hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Allah için söyleyin, bazıları benim yaptığım şeyi beğenmeyip kaçınıyorlarmış, doğru mudur bu? Allah'a yeminle söylüyorum, ben Allah'ı onlardan çok daha iyi biliyorum. Allah'tan duyduğum korku da onların duyduklarından çok daha fazladır."

Kayıt No.: 71
 
Üst Alt