Dokunulmaz Kitap;Risaleler...Nurlar...

Enver Ýstek

metin mete
Said Kürdi, yazdığı kitaplarını her fırsatta Kur'an gibi vasfediyor; Kur'an-ı Kerim'e, ilahî hükümlere özgü sıfat ve tanımlamaları da (Bakara/256, Lokman/22, Âl-i Imrân/103), kendi eserlerine yakıştırarak şöyle diyor:

"Risaletü'n Nur" bu asırda, bu tarihte bir "Urvetül-Vüska"dır. Yani çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "Hablullah"dır. "Ona elini atan, yapışan necat bulur.

(Asa-yı Mûsa.s.80)

Nur talebelerine göre şakirtlerin yaptığı işler, ilâhi koruma ve telkin(!)lerle yapılmaktadır."Asr-ı Saadet'ten beri böyle harika bir surette mu'cizeli olarak yazılmasına hiç kimse kadir olmadığı halde "Risale-i Nur'un kahraman bir katibi olan Hüsrev'e "Yaz!" emir buyurulmasıyla, Levh-i Mahfuz'daki yazılan Kur'an gibi" yazıldığına inanırlar.


(Asa-yı Mûsa.s.83)


Bu durum böyle olunca icerisinde Celiski olmamali diye düsünmek gerekir?Biraz bakinca bu celiskisiz Külliyenin neler neler oldugunu görmek mümkündür..

Sözler yayınları 1990 basım , Lemalar , Ondördüncü Lema :

Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki : Hocalar diyorlar . Arz öküz ve balık üstünde duruyor . Halbuki arz , muallakta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. Ne öküz var ne de balık ?

Elcevab : İbni Abbas (r.a.) gibi zatlara isnad edilen sahih bir rivayet var ki , Resul-i Ekrem Aleyhissealatu Vesselamdan sormuşlar . Dünya ne üstünde duruyor. Ferman etmiş .
Öküzün ve Balık'ın üzerinde duruyor , ila Ahir..."

ONDÖRDÜNCÜ LEM'A
"İki Makam"dır.
BİRİNCİ MAKAM: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan sorulmuş ki: "Arz ne üstünde duruyor?" Resul-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm ferman etmiş: عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ Yâni "Öküz ve balık üstünde duruyor." Şu Hadîse dair çok münakaşat vardır. Coğrafyacılar, hâşâ bu Hadîsi inkâr ediyorlar.

İşte bu Hadîsin hakikî mânâsını üç vecihle, bu Risalenin Birinci Makamı öyle bir tarzda beyan ediyor ki; münkirlerin zerre mikdar insafı varsa ve Coğrafyacıların hakka karşı zerre mikdar iz'anları bulunsa, bu Hadîsi, bâhir bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) sayacaklardır. Çünki o üç cevap hem hakikî ve kat'î, hem manidardırlar.

Zehra Yayıncılık , MUHAKEMAT kitabı sayfa 51 -52 ikinci mesele;


İkinci Mesele :
Puşide olmasın , Sevr (öküz) ve Hut (balık)'un kıssa-i meşhuresi İslamiyetin dahil ve tufeylisidir. Ravisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen Mukaddeme-i Salise'ye git göreceksin hangi kapıdan daire-i İslamiyet'e dahil olmuştur. Amma İbn-i Abbas'a olan nisbetin ittisali ise Dördünce Mukaddeme'nin ayinesine bak , o ilhakın sırrını göreceksin .

İnternetteki yayınlanan kitaptan

İkinci Mesele
Pûşide olmasın, Sevr ve Hûtun kısas-ı meşhuresi, İslâmiyetin dahil ve tufeylîsidir. Râvisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen, Mukaddeme-i Saliseye git, göreceksin, hangi kapıdan daire-i İslâmiyete dahil olmuştur.
Amma, İbn-i Abbas’a olan nispetin ittisali ise: Dördüncü Mukaddemenin aynasına bak; o ilhakın sırrını göreceksin. Bundan sonra mervîdir: "Arz, Sevr ve Hût üzerindedir." Hadis olarak rivayet ediliyor.
Evvelâ: Teslim etmiyoruz ki, hadistir. Zira, İsrailiyatın nişanı vardır.
Saniyen: Hadis olsa da zaaf-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dahil olmaz. Zira yakîn şarttır.


Acaba bir Celiski degilmi?Birincide Sahih hadis ikincisinde Israliyet oldugundan dem vurmak....

 
Onsekizinci Lem'a

Mahremdir, herkese gösterilmez

Otuz Birinci Mektubun On Sekizinci Lem'ası


Risale-i Nur şakirtlerine işaret eden Hazret-i Ali'nin (r.a.) bir keramet-i gaybiyesidir.

Cay-ı dikkat: Şu acip lem'anın ehemmiyeti üç noktadan geliyor.

Birincisi ve en mühimi: Gizli kalmış gaybî mühim bir mucize-i Ahmediyeyi (a.s.m.) beyan eder ki, cevamiu'l-kelim nev'inden iki cümleden ibaret bir hadis-i şerifi iki sayfa kadar hakaik-i tarihiyeyi ve iki devlet-i azime-i İslâmiyenin hatimelerini ifade ediyor.

İkincisi: Keramet-i evliya hak olduğuna kat'i bir burhan gösteren Hazret-i Ali'nin (r.a.), latin harfinin kabulünü tam tarihiyle ve tarz-ı tatbikini iki kelimeyle göstermesidir.

Üçüncüsü: Risale-i Nur şakirtlerine ve naşirlerine karşı Hazret-i Ali'nin (r.a.) irşadkârane ve teveccühkârane bakması ve işaret etmesidir. (...)

Hazret-i Cebrail'in, Âlâ Nebiyyina (a.s.m.) huzur-u Nebevide getirip Hz. Ali'ye Sekine namıyla bir sayfada yazılı İsm-i Âzam, Hz. Ali'nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: "Ben Cebrail'in şahsını yalnız alâimü's-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum" diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki:
"Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur."


( Sikke-i Tasdik-i Gaybi, On Sekizinci Lem'a, Kaynaklı-İndeksli Risale-i Nur Külliyatı, Bediuzzaman Said Nursi, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1995, c. 2 s. 2078-2079)


Cebrail aleyhisselam Ali radiyellahu anh’a bir kitap getirdiyse, onun da peygamber olması gerekmezmi?

Eğer o kitapta dünyanın başlangıcından kıyamete kadar var olacak ilimler ve önemli sırlar çok açık ve net bir şekilde bildirilmişse Ali radiyellahu anh’ın Peygamberimizden üstün olması gerekmezmi?
Çünkü Peygamberimize böyle bir bilgi bildirilmemiştir.

Tamamen asılsız olan böyle bir iftiraya inanan, Muhammed sallALLAHu aleyhi ve sellemin son peygamber olduğunu, Kur’an’ın da son kitap olduğunu kabul etmemiş olmazmi?

Ahmed b. Hanbel , Ali radiyellahu anh'tan şunu rivayet etmiştir:
Beni Rasulullah sallALLAHü aleyhi ve sellem çağırdı ve buyurdu ki,
" Sende İsâ'ya benzer bir yön vardır. Yahudiler onu öylesine horlamışlardır ki, anasına iftira bile etmişlerdir. Hırıstiyanlar da öylesine sevmişlerdir ki, onu kendisine layık olmayan bir yere indirmişlerdir."

Ali şöyle devam etti:

Dikkat edin, iki grup, benim hakkımda kendilerini gerçekten mahvedeceklerdir. Birisi sevenlerdir ki, beni bende olmayan şeylerle öveceklerdir. Diğeri de horlayanlardır ki, bana olan kinleri onları bana iftiraya zorlayacaktır. Bakın, ben peygamber değilim. Bana vahiy gelmez. Ama ben gücümün yettiği kadar ALLAH'ın kitabına ve Rasulullahın sünnetine uygun iş yaparım. Size ALLAH'a boyun eğmeyi emrettiğim sürece hoşunuza gitse de gitmese de bana boyun eğemek görevinizdir.

(Ahmed b. Hanbel, Musned, I/160)
 
Bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki; İmam-ı Ali (R.A.) gaipten gösterdiği kerametlerle bu risaleye, “Âyet-i Kübra” ve “Asâ-yı Musa” adlarını vermiştir"


[Şuâlar, Yedinci Şuâ, c. I, s. 895 ]


Onbeşinci Şua (Şualar, Sayfa 517- 518)




İmam-ı Ali (R.A.), Nurun eczalarından haber verdiği sırada,
[Ya Rab! ÃyetüI-Kübra hürmetine beni kurtar, eman ve emniyet ver. (Celcelütiye) ] deyip,
o Âyetü’l-Kübrayı şefaatçi yaparak, Nur Şakirtlerinin Denizli hapsinde, o risalenin hem Ankara, hem Denizli Mahkemelerinde galebesiyle ve perde altında tesirli intişarıyla, talebelerine beraat kazandırmaya sebep olduğu gibi, onun gizli tabı da, şakirtlerinin dokuz ay mevkufiyetlerine vesile olmasıyla, İmam-ı Ali’nin (r.a.), hem keramet-i gaybiyesini, hem Nur Şakirtlerinin bedeline duasını pek zahir bir surette tasdik etti.
Evet Ayetü1-Kübra Şuaı otuz üç icma-ı azimi ve külli hüccetleri mevcudatın heyet-i mecmuasında gösterip, her bir hüccet-i külliyede hadsiz bürhanlara işaret ederek, başta semavat yıldızlar kelimeleriyle, arz hayvanat ve nebatat kelamları ve cümleleriyle, git gide ta kâinat mecmuası, müştemilat ve mevcudat ve hudus ve imkan ve tegayyür hakikatlerinin kelimeleriyle Vacibü’l Vücudun mevcudiyetini ve vahdaniyetini güneş zuhurunda ve gündüz katiyetinde ispat ediyor.
Sarsılmaz bir iman isteyen ve dinsiz anarşistliğe karşı kırılmaz bir kılınç arayanlar, Ayetü’l Kübraya müracaat etsinler.
 
Nurcular şu şiiri, Abdülkadir Geylânî’nin, sekiz asır önce Said Nursi için yazdığını iddia ederler:
“Bizi aracı yap, her korku ve darlıkda.
Her şeyde her zaman, candan koşarım imdada
Ben korurum müridimi korktuğu her şeyde.
Koruyuculuk ederim ona, her şer ve fitnede.
Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olursa olsun yetişirim imdada ”


(Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sekizinci Lema, c. II, s. 2083.)
Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 137
Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı

Hazret-i Gavs’ın dediği gibi, o esaret-i şarkiye ve o seyr-i bilâd-ı kesîre içinde izn-i İlâhî ile istigaseme medet görüyordum. Demek izn-i İlâhî ile Hazret-i Gavs, melek gibi bu vazifeyi duasıyla yapmış.

Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 138


Bu iddiayı Said Nursî’nin 23 şakirdi yapar . (İsimleri şöyledir: Süleyman, Sabri, Zekâi, Âsım, Re'fet, Ali, Ahmed Husrev, Mustafa Efendi, Rüştü, Lütfü, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib, Zühtü, Bekir Bey, Lütfi, Mustafa, Mustafa, Mes'ud, Mustafa Çavuş, Hâfız Ahmed, Hacı Hâfız, Mehmed Efendi, Ali Rıza.)

İspat için, cifr denen hayali şeylere dayanır ve şiirde, Abdulkadir Geylânî’nin şu anlamı sakladığını söylerler:

“Müridim Said Kürdî, Rusya’da esirken kuzeydoğu Asya’dan bidatçıların eliyle Asya’nın batısına sürgün edildiği ve Sibirya taraflarından kaçıp çok fazla yeri dolaşmak zorunda kaldığı sırada ALLAH’ın izni ile ona yardım ederim ve imdadına yetişirim.”


Yardımın nasıl gerçekleştiği de şöyle anlatılıyor:

“Evet Hazret-i Gavs’ın “müridim” dediği Said, esir olarak üç sene Asya’nın kuzeydoğusunda, yok edici zorluklar içinde hep korundu. Üç-dört aylık yolu, kaçarak aşmış, çok şehirleri gezmiş ama Gavs’ın dediği gibi hep koruma altında olmuştur.


Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 135-136-137
Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı


Abdulkadir Geylani'nin mezarından yardım istediğinin başka bir delili :

Üstadımız diyor ki: “Ben sekiz-dokuz yaşında iken, nahiyemizde ve etrafında bütün ahali Nakşî Tarikatında ve orada Gavs-ı Hîzan adıyla meşhur bir zattan yardım isterken, ben akrabama ve bütün ahaliye aykırı olarak “Yâ Gavs-ı Geylanî” derdim. Çocukluk itibariyle ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şeyim kaybolsa, “Yâ Şeyh! Sana bir fatiha, sen benim bu şeyimi buldur” derdim. Şaşırtıcıdır ama yemin ederim ki, böyle bin defa Hazret-i Şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir ."

Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 128

Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî , Sayfa 128Tıkla : Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı

(Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sekizinci Lema, c. II, s. 2084.)
 
Darda kalmış kişi dua ettiği zaman onun yardımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün hakimleri yapıyor? ALLAH ile beraber başka bir ALLAH mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz..”

(Neml 62)

Güç yetirilemeyen konularda başkasından yardım alınabilirse artık kim ALLAH’a sığınır? ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor:

De ki, ALLAH’ın dışında kuruntusunu ettiklerinizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gidermeye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yetirebilirler.
Çağırıp durdukları bu şeyler de Rablerine hangisi daha yakın diye vesile ararlar, rahmetini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı cidden korkunçtur.


(isrâ 56-57)

“ALLAH neyi gizlediğinizi, neyi açığa vurduğunuzu bilir.
ALLAH’ın yakınından çağırdıkları ise bir şey yaratamazlar; esasen kendileri yaratılmıştır. Onlar ölüdürler, diri değil. Ne zaman dirileceklerini de bilemezler.”


(Nahl 19-21)

“Onlara sorsan; “Gökleri ve yeri, kim yarattı?” diye, kesinkes “ALLAH” diyeceklerdir. De ki: “ALLAH’ın yakınından neyi çağırdığınıza baktınız mı? ALLAH bana bir sıkıntı vermeyi istemiş olsa, onlar bu sıkıntıyı fark edebilirler mi? Ya da ALLAH bana iyilik etmeyi istemiş olsa, onlar onun bu iyiliğini önleyebilirler mi?” De ki: “ALLAH bana yeter. Dayanacak olanlar ona dayansınlar.”

(Zumer 3 8 )


“Darda kalmış kişi dua ettiği za*man onun yar*dımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzü*nün hakimleri ya*pıyor? Allah ile be*raber başka bir tanrı mı var? Ne kadar az düşünüyorsu*nuz..“

(Neml 62)

Güç yetirilemeyen konularda Allah’*tan baş*ka*sından yardım alınabilirse, kim Allah’a sığınır?

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“De ki, Allah’ın dışında kuruntu*sunu ettikle*ri*nizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gi*der*meye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yeti*rebilirler.
Çağırıp durdukları bu şeyler de Rablerine hangisi daha yakın diye vesile ararlar, rahme*tini umar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı cidden korkunçtur.

(isrâ 56-57)

“Allah neyi gizlediğinizi, neyi açığa vurduğu*nuzu bilir.
Allah’ın yakınından çağırdıkları ise bir şey yaratamazlar; esasen kendileri yaratılmıştır.
Onlar ölüdürler, diri değil. Ne zaman dirile*ceklerini de bilemezler.”

(Nahl 19-21)

"De ki: "Eğer gaybı bilseydim, daha çok iyi*lik yapmak isterdim ve bana kötülük de gelmezdi. Ben, inanan kesim için bir uyarıcı ve bir müjdeciden başka bir şey değilim."

(Araf 188)

Allah Teâlâ, insanlara açıklamak istediği gaybları, peygamberleri yoluyla bildirir. Bunun özel bir usulü vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Allah bütün gaybı bilir, gaybını kimseye açıklamaz.
Dile*diği peygamber bunun dışın*dadır
. Onun da önüne ve arkasına gözcüler diker.
Böylece o (peygamber) bilsin ki, onlar Allah’ın gönderdiklerini tastamam ulaştırmış, (kendisi de) onların yanında olanı kav*ramış ve her şeyi bir bir say*mıştır. “

(Cin 26-28)

Artık o bilgiler gayb olmaktan çıkar. Meleklerin gözcü dikilmesi, o bilgilerin Allah’tan olduğu konusunda, peygamber kuşku duymasın, diyedir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Senden önce gönderdiğimiz bir tek nebi ve elçi yoktur ki, bir şeyi arzula*dığı za*man, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmış olmasın. Allah şey*tanın karıştırdığını giderir, sonra Allah kendi âyetlerini pekiştirir. Allah bilendir, hakîm*dir.

(Hacc 22/52)
 
İlk önce şu kısmına cevap vereyim.

ON DÖRDÜNCÜ LEM'A
İki Makamdır. Birinci Makamı, iki sualin cevabıdır.

Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki: "Hocalar diyorlar: Arz öküz ve balık üstünde duruyor. Halbuki arz, muallâkta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. Ne öküz var, ne de balık!"

risaleara.com/oku.asp?id=1315 (past-copy yap) Yeni Asya yayınları)


Sözler yayınevine ait kitablara internetten ulaşamadığım için alıntılayamadım. Ancak, programını -üşenmedim- indirdim.

SözlerNeşriyat 14. Lema'da da şöyle geçiyor.


Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki: "Hocalar diyorlar: Arz öküz ve balık üstünde duruyor. Halbuki arz, muallâkta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. Ne öküz var, ne de balık!"


Değerli METİN ABİ ve ŞAHİTLER

Buyurun Metin Abinin kırmızı ile işaretlediğim alıntısının orijinalini sundum. Dediği gibi "haşa" yazmaktamıdır?

Yazmıyor, faraza yazsa idi dahi bir sualdir. Suali soran haşa dese Said Nursi bunu aynen alıntılasa kusur yoktur.

Birinci Hata



Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı

Gösterdin hatayi öyle büyük bir iski bir kelimenin yazilmasi yukardaki Adrestekinide benim yazdigimi düsünmüyorsun herhalde DUHA.sen konunun özünü degil kafa karistirmaya calisarak birinci hata ha buyur burdaki enüstünüzdekide hata siz hatalarla dolu Kutsalinizi baska nasil savunuyorsunuz sadece takkiye ederekmi?Benim kactigimi söylemek agzina cok yakisiyor bakiyorum.Insanlari etkilemenin yolu bu olsa gerek...
 
orijinal yere bakalım.

Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki: "Hocalar diyorlar: Arz öküz ve balık üstünde duruyor. Halbuki arz, muallâkta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. Ne öküz var, ne de balık!"
Elcevap: İbni Abbas (r.a.) gibi zatlara isnad edilen sahih bir rivayet var ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan sormuşlar:"Dünya ne üstündedir?" Ferman etmiş:
b585.gif
-2-
Bir rivayette, bir defa
b586.gif
-3- demiş, diğer defada
b587.gif
-4- demiştir. Muhaddislerin bir kısmı, İsrailiyattan alınma ve eskiden beri nakledilen hurafevâri hikâyelere bu hadisi tatbik etmişler. Hususan Benî İsrail âlimlerinin Müslüman olanlarından bir kısmı, kütüb-ü sabıkada sevr ve hût hakkında gördükleri hikâyeleri hadise tatbik edip, hadisin mânâsını acip bir tarza çevirmişler. Şimdilik bu sualinize dair gayet mücmel Üç Esas ve Üç Vecih söylenecek.

1- Onun adıyla. O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin. Selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
2- Dünya, öküz ve balığın üzerindedir.
3- Öküz üzerindedir.
4- Balık üzerindedir.


risaleara.com/oku.asp?id=1315 (past-copy yap)

Burda sanki hadis olduğunu söylüyor gibi değil mi?

Çelişki olduğu iddia edilen 14. Lema dan kaldığı yerden devam edelim.


BİRİNCİ ESAS: Benî İsrail ulemasının bir kısmı Müslüman olduktan sonra, eski malûmatları dahi onlarla beraber Müslüman olmuş, İslâmiyete mal olmuş. Halbuki o eski malûmatlarda yanlışlar var. O yanlışlar elbette onlara aittir, İslâmiyete ait değildir.
İKİNCİ ESAS:
.........
İşte, Sevr ve Hût namıyla iki büyük melek, bir teşbih-i lâtif-i kudsî ile ve mânidar bir işaretle, Sevr ve Hût namıyla tesmiye edilmişler. Kudsî, ulvî lisan-ı Nübüvvetten umumun lisanına girdikçe, o teşbih hakikate inkılâp etmiş, adeta gayet büyük bir öküz ve dehşetli bir balık suretini almışlar.
ÜÇÜNCÜ ESAS: Nasıl ki Kur'ân'ın müteşabihâtı var; gayet derin meseleleri temsilâtla ve teşbihatla avâma ders veriyor. Öyle de, hadisin müteşabihâtı var; gayet derin hakikatleri me'nûs teşbihatla ifade eder. Meselâ, bir iki risalede beyan ettiğimiz gibi, bir vakit huzur-u Nebevîde gayet derin bir gürültü işitildi. Ferman etti ki: "Yetmiş senedir yuvarlanıp bu dakikada Cehennemin dibine düşen bir taşın gürültüsüdür." Birkaç dakika sonra birisi geldi, dedi: "Yetmiş yaşındaki meşhur münafık öldü." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın gayet beliğ temsilinin hakikatini ilân etti. (14. Lema)

risaleara.com/oku.asp?id=1316 (past-copy yap)
Muhakematta ise şöyle yazar

Amma, İbn-i Abbas'a olan nispetin ittisali ise: Dördüncü Mukaddemenin aynasına bak; o ilhakın sırrını göreceksin. Bundan sonra mervîdir: "Arz, Sevr ve Hût üzerindedir." Hadis olarak rivayet ediliyor.
Evvelâ: Teslim etmiyoruz ki, hadistir. Zira, İsrailiyatın nişanı vardır.
Saniyen: Hadis olsa da zaaf-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dahil olmaz. Zira yakîn şarttır.
Salisen: Mütevatir ve kat'iyyü'l-metin olsa da, kat'iyyü'd-delâlet değildir. Eğer istersen, Beşinci Mukaddemeye müracaatla, On Birinci Mukaddemeyle müşavere et! Göreceksin, nasıl hayalât, zahirperestleri havalandırmış, bu hadisi, mahamil-i sahihadan çevirmişlerdir. İşte vücuh-u sahiha üçtür:
Muhakemat

risaleara.com/oku.asp?id=4913&a=%F6k%FCz (past-copy yap)

Görülüyor ki iddia edildiği gibi Muhakematta aynı soruya farklı, 14. Lema'da farklı cevap vermemiş.

Aynı cevabı vermiş.

Yani, her iki cevapta da ihtimalli cevap vermiş.

1. ihtimal: Hadistir ama yanlış tevil edilmiş. Sonra kendi tevil etmiş.
2.İhtimal: Hadis değildir
3. İhtimal: hadis olsa dahi akaidden değildir.
4. ihtimal: hadistir ,ama müteşabihtir.

Böylece bize bir hadis hakkında itiraz geldiği zaman cevap verme kombinasyonlarını öğretmiş olur.

Muhakematta daha çok bu kaideleri vermiş. Zaten Muhakemat kaide kitabıdır.

Lemalarda ise suale cevap vermiş. O kaideyi orda kullanmış. Böylece ardan geçen 30-40 seneye rağmen bize öğretiği kaideyi kendisi sapmadan uygulayabildiğini göstermiş ve bize ders vermiş


Ulasilacak link ver yoksa Risale dediginiz kutsallari bizim okudugumuz veya kop yaptigimiz yerin yanlisligini göster;



b1059.gif


İkinci Mesele :
Puşide olmasın , Sevr (öküz) ve Hut (balık)'un kıssa-i meşhuresi İslamiyetin dahil ve tufeylisidir. Ravisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen Mukaddeme-i Salise'ye git göreceksin hangi kapıdan daire-i İslamiyet'e dahil olmuştur. Amma İbn-i Abbas'a olan nisbetin ittisali ise Dördünce Mukaddeme'nin ayinesine bak , o ilhakın sırrını göreceksin .

İnternetteki yayınlanan kitaptan

İkinci Mesele
Pûşide olmasın, Sevr ve Hûtun kısas-ı meşhuresi, İslâmiyetin dahil ve tufeylîsidir. Râvisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen, Mukaddeme-i Saliseye git, göreceksin, hangi kapıdan daire-i İslâmiyete dahil olmuştur.
Amma, İbn-i Abbas’a olan nispetin ittisali ise: Dördüncü Mukaddemenin aynasına bak; o ilhakın sırrını göreceksin. Bundan sonra mervîdir: "Arz, Sevr ve Hût üzerindedir." Hadis olarak rivayet ediliyor.
Evvelâ: Teslim etmiyoruz ki, hadistir. Zira, İsrailiyatın nişanı vardır.
Saniyen: Hadis olsa da zaaf-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dahil olmaz. Zira yakîn şarttır.

Risale-i Nur Enstitüsü | Risale-i Nur Külliyatı
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks