İbadet yolunda kulun ilk olarak uyanışı ve ibadet yoluna girişi ilahî bir hatırlatma ve O’ndan gelen hususi bir tevfik-i ilahîdir. Bu, manevi bir haldir, aynen Cenab-ı Hakk’ın şu ayetinde buyurduğu gibi:
“Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kimse, Rabb’inden bir nur üzere değil midir?”
Şeriat sahibi (s.a.v.) de buna işaretle şöyle buyurur:
“Nur, bir kalbe girdiğinde, insanın gönlü açılır ve genişler!
Denildi ki:
– Ya Rasulallah! Bunun tanıyabileceğimiz bir alameti var mı?
– Evet, aldanma yurdu olan (dünya)dan uzaklaşmak, sonsuzluk yurduna yönelmek ve ölüm gelmezden önce ölüm için hazırlık yapmak!” buyurdular.”
Kul her şeyden önce şunu asla hatırından çıkarmamalıdır: Ben, Allah Teala’nın lütfettiği hayat, kudret, akıl, konuşma vb. her türlü manevi nimetler ve lezzetler içinde olduğum gibi; Cenab-ı Hak pek çok bela ve musibetleri de başımdan savmaktadır. Bütün bu nimetleri bana veren Allah, kendisine şükretmemi, hizmetinde bulunmamı benden talep ediyor.
Eğer bundan gafil olursam, elimdeki nimetleri benden alır; bana azabını ve cezasını tattırır. Peygamberler göndermiş, onları, beşer kudretinin üstünde fevkalade mucizelerle desteklemiş; kudret sahibi, alim, hayy, irade sahibi, mütekellim bir Rabbim olduğunu bildirmiş.
O’nun emir ve yasaklarının bulunduğunu; isyan edersem cezalandırmaya kadir, itaat edersem mükafatlandırmaya muktedir olduğunu, sırlarımı ve düşüncelerimdeki en küçük kıpırdanmayı dahi bildiğini, mükafatlar vaat ettiğini, azabıyla tehdit ettiğini ve şeriatın kanunlarına sımsıkı sarılmamı bana haber vermiştir.
Bütün bunların mümkün olduğunu kalbiyle anlar; zira bu, akıl için muhal değil, bilakis ilk bakışta akla gelen hakikatlerdir. Bundan dolayı nefsi için korkar ve Allah Teala’dan yardım diler.
İnsanı uyaran, onun için kesin bir hüccet olan bu ürkütücü ikaz, bütün mazeretleri geçersiz kılar, onu düşünmeye ve istidlâle zorlar.
Bu durumda kul, heyecana kapılır ve derdinden sarsılır; kalbine doğan veya kulaklarında yankılanan bu hakikatlerden kurtulmanın ve huzura ermenin yollarını araştırır.
Bunun için gayb hakkında yakîn/kesin bilgi elde etmek ve kendisine sorumluluklar yükleyen, emir ve yasaklar koyan bir Rabbi olduğunu bilmek için, aklı ile delillere bakarak sanattan sanatkârın varlığını anlamaktan başka bir yol bulamaz.
Bil ki, bütün bu ifadelerin sonucunda, yedi sarp geçidin bulunduğu anlaşılmış oldu:
1. İlim geçidi,
2. Tevbe geçidi,
3. Engeller geçidi,
4. Afetler geçidi,
5. Sebepler geçidi,
6. Gizli tehlikeler geçidi,
7. Hamd ve şükür geçidi
“Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kimse, Rabb’inden bir nur üzere değil midir?”
Şeriat sahibi (s.a.v.) de buna işaretle şöyle buyurur:
“Nur, bir kalbe girdiğinde, insanın gönlü açılır ve genişler!
Denildi ki:
– Ya Rasulallah! Bunun tanıyabileceğimiz bir alameti var mı?
– Evet, aldanma yurdu olan (dünya)dan uzaklaşmak, sonsuzluk yurduna yönelmek ve ölüm gelmezden önce ölüm için hazırlık yapmak!” buyurdular.”
Kul her şeyden önce şunu asla hatırından çıkarmamalıdır: Ben, Allah Teala’nın lütfettiği hayat, kudret, akıl, konuşma vb. her türlü manevi nimetler ve lezzetler içinde olduğum gibi; Cenab-ı Hak pek çok bela ve musibetleri de başımdan savmaktadır. Bütün bu nimetleri bana veren Allah, kendisine şükretmemi, hizmetinde bulunmamı benden talep ediyor.
Eğer bundan gafil olursam, elimdeki nimetleri benden alır; bana azabını ve cezasını tattırır. Peygamberler göndermiş, onları, beşer kudretinin üstünde fevkalade mucizelerle desteklemiş; kudret sahibi, alim, hayy, irade sahibi, mütekellim bir Rabbim olduğunu bildirmiş.
O’nun emir ve yasaklarının bulunduğunu; isyan edersem cezalandırmaya kadir, itaat edersem mükafatlandırmaya muktedir olduğunu, sırlarımı ve düşüncelerimdeki en küçük kıpırdanmayı dahi bildiğini, mükafatlar vaat ettiğini, azabıyla tehdit ettiğini ve şeriatın kanunlarına sımsıkı sarılmamı bana haber vermiştir.
Bütün bunların mümkün olduğunu kalbiyle anlar; zira bu, akıl için muhal değil, bilakis ilk bakışta akla gelen hakikatlerdir. Bundan dolayı nefsi için korkar ve Allah Teala’dan yardım diler.
İnsanı uyaran, onun için kesin bir hüccet olan bu ürkütücü ikaz, bütün mazeretleri geçersiz kılar, onu düşünmeye ve istidlâle zorlar.
Bu durumda kul, heyecana kapılır ve derdinden sarsılır; kalbine doğan veya kulaklarında yankılanan bu hakikatlerden kurtulmanın ve huzura ermenin yollarını araştırır.
Bunun için gayb hakkında yakîn/kesin bilgi elde etmek ve kendisine sorumluluklar yükleyen, emir ve yasaklar koyan bir Rabbi olduğunu bilmek için, aklı ile delillere bakarak sanattan sanatkârın varlığını anlamaktan başka bir yol bulamaz.
Bil ki, bütün bu ifadelerin sonucunda, yedi sarp geçidin bulunduğu anlaşılmış oldu:
1. İlim geçidi,
2. Tevbe geçidi,
3. Engeller geçidi,
4. Afetler geçidi,
5. Sebepler geçidi,
6. Gizli tehlikeler geçidi,
7. Hamd ve şükür geçidi