Çanakkale Geçilmez Düsturu
Çanakkale’den geçerek, İstanbul’a ulaşma dolayısı ile Türk Devletine son ver me düşüncesi Batılların zihinlerini her zaman meşgul etmiştir. I. Dünya Savaşı’nda bu fırsatı yakaladıklarını sanan İngiliz ve Fransızların önderlik ettikleri Batılılar 3 Kasım 1914 tarihinde Çanakkale’de beliriverirler. Düşman denizatlıları ile yapılan bu ilk giri şimler, Türk Topçu Bataryalarına yakalanır. İlk atışlarda Düşman donanmasına ait de nizaltılar batırılır. Sonrasında işin ciddiyetini anlayan Düşman kuvvetleri Büyük Savaş Gemileri ile günlerce Türk bataryalarını ve mevzilerini bomba yağmuruna tutarlar. Kıt imkânlara rağmen Türk Topçu Bataryaları destansı bir mukavemet gösterirler. Akıllı manevralarla düşman gemilerini şaşkına çevirirler.
Savaşın dönüm noktalarından biri hiç kuşkusuz mukavemetimizin en zayıf ol duğu anlardan birinde Nusret Mayın Gemisinde bulunan bir avuç kahraman Türk de nizcisinin sulara döşediği yerli yapımı mayınların düşman gemilerini hallaç pamuğu gibi atması olmuştur. Bir diğer mucize Seyit Onbaşı’nın 276 kilo çeken gülleyi bir düş man gemisinin bacasına (kazan dairesi) isabet ettirerek, boğazı düşman filosuna dar etmesi ile Çanakkale Boğazının gemilerle geçilemeyeceğini dosta düşmana göster-mesidir.
Boğazı gemilerle geçemeyeceğini anlayan düşman kuvvetleri, bu defa karaya asker çıkararak şanslarını denemek isterler. Anafartalar’da, Seddülbahir’de, Conkba yırı’nda amansız çarpışmalar olur. Ama bu kez de karşılarında yüzyılın askeri dehası olan Mustafa Kemal vardır. Anafartalar Kahramanı olarak adını tarihe yazdıran Musta fa Kemal, emrindeki Mehmetçiklerle savaşın seyrini değiştiren adamdır. İngilizlerin söylemi ile “Bir tümenle muharebenin gidişini değiştiren mukadderatın adamı” Musta fa Kemal, bu savaşla, Batılılara üzengi öptürmenin tadını almıştır. Batılıların aldığı ise dayanılmaz kuyruk acısıdır. Ve uzun yıllar çıkmayacaktır.
Çanakkale Savaşları 1916 yılının Ocak ayında sona erdi. Türk Ordusu, resmi rakamlara göre 211 bin şehit vermişti. Bu 211 bin kaybın, 100 bine yakınının okumuş-yazmış tabir edilen aydın kesimden olması ileriki yıllarda Türk İstiklâl Savaşında ve sonrasında Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu etkenlerden biri olacaktır. Zira ülkede neredeyse aydın olarak vasıflandırılan insan kalmamıştır. Genç Cumhuriyet bunun sı kıntısını çok çekmiş; hatta kilit noktalara etnik azınlıktan aydınları bile istihdam etmek zorunda kalmıştır. Düşmanın kaybı ise 300 bini geçiyordu. Savaşın can kaybı yanın-da siyasal ve iktisadi birçok sonucu olduğu malumunuzdur. Misal siyasal anlamda dünyanın seyrini değiştiren sonuçlar doğurmuştur. Rusya’nın yardım alamaması ve Bolşeviklerin (Komünizm) eline geçmesi; Rusların boğazları alma ve sıcak denizlere inme hayalinin suya düşmesi; Bulgarların İttifak kuvvetlerinin savaşı kazanacağını dü-şünüp, bu terkibe (grup) katılması; diğer Balkan devletlerinin hatta İtalya’nın bir süre daha “bekle-gör siyaseti” gütmesi; Osmanlı Devleti’nin, Balkan savaşları ile zedele-nen uluslararası saygınlığını tekrar kazanması; İstanbul hükümetinin iktidarını sağlam laştırması; İngiltere ve Fransa’nın saygınlıklarının büyük zarar görmesi; “Güneş bat mayan imparatorluk” olarak kabul edilen İngiltere’nin, denizlerdeki üstünlüğünün sona ermesi; İngiltere’nin sömürgeleri olan Avusturya, Yeni Zelanda gibi ülkelerin kendi mil li siyasetlerini gütmeye başlamaları; Dünya üzerinde yeni haritaların çizilmesi; Japon ya’nın, İngiltere’ye sırt çevirmesi; Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerle savaş sonra sında dostluk ilişkilerinin gelişmesi; Batı kamuoylarında, Türklerin barbar olduklarına yönelik propagandaların hüsranla sonuçlanması; Siyonistlerin, savaşta yaptıkları yar dımların ödülü olarak, İsrail devletinin kurulmasına yönelik söz almaları; Arapların, sa vaşın kazanılması üzerine Osmanlı’ya olan güvenlerini ve bağlılıklarını devam ettirme leri; Başta İslam ülkeleri olmak üzere, dünya halklarının Türklere hayranlık duymaları; Osmanlı Devleti’nin, dünya siyasetinden çekilirken tarihe son bir altın sayfa eklemesi; Mustafa Kemal’ in siyasi ve askeri anlamda devlet kademelerinde ilk defa ağırlığını hissettirmesi; Osmanlı Derin Devleti’nin (Yıldız Teşkilatı) Mustafa Kemal’e oynamaya başlamaları; Anadolu’da “Kemal Paşa” efsanesinin doğmaya başlaması; Osmanlı Devleti’nin asli unsuru olan Türkler arasında milli kimlik olarak, Türklük şuurunun yük selmesi; payitaht ve hilafet merkezi olan İstanbul’un düşman eline geçmesi önlene rek, hem Türklerin hem de dünya Müslümanlarının gururunun ve haysiyetinin kurta-rılması; bir yerde Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılması; Sömürgeciliğe (emper yalizm) karşı, dünya halkları arasında bir başkaldırı bilincinin doğmaya başlaması (Türk İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasıyla da birçok ülkede bu bilinç eyleme dönüşmüş tür. Misal Cezayir’de, Ömer Muhtar, Hindistan’da, Gandi, Mısır’da, Nasır hareketi bun ların belli başlılarıdır.) Savaş süresince, neredeyse tamamına yakını Batılıların olan 139 ticaret gemisinin Karadeniz’de mahsur kalması; Rusya’nın, iktisadi anlamda çök mesi; Batılı ülkelerde gıda sıkıntısı çekilmesi; Savaşın, neredeyse iki yıl daha uzama sı, bunun da taraf olan devletlere büyük külfetler yüklemesi; diye giden misallerin ana müsebbibi (gerekçe) Mehmetçiğin “Çanakkale geçilmez!” düsturudur.
Tarih boyunca büyük zaferlere imza atmış olan Türklerin savunma savaşı yap tıkları pek görülmemiştir. Gerektiğinde geri çekilip, uygun zamanda daha güçlü bir şe kilde saldırmak temel felsefe olarak göze çarpar. Kısacası Türkler, genelde taarruz e-den taraftır. Bunu da “Nizam-ı Âlem” adına yaparlar. Kavram değişse bile, hem Gök Tanrı inancında hem de İslam’ın kabulünden sonra bu böyledir. Plevne ve Akka sa-vunmalarını yapan Türklerin, en güçsüz oldukları bir dönemde (Zira artık Osmanlı De vleti’nin sona yaklaştığı belli olmuştur.) tarihin en büyük savunma savaşlarından birini icra etmeleri; üstelik bunu da başarıyla sonuçlandırmaları, neredeyse 150 yıldır saldı ran Batılıların birden bire afallamalarına da sebep olmuştur. Bunu istiklâl Savaşı yılla rında Türk ordusunun karşısına çıkmayarak da belli etmişlerdir. Tâbi bu durumda o-lan Yunanlılara olmuştur. Çünkü Anadolu kaplanının öldürücü pençeleriyle feleğini şa şırmış zavallı bir tavşan durumuna düşmüşlerdir. Sonrasında Türkiye Cumhuriyeti De vleti kurulmuş, Türk’ün narası yedi iklimde yankılanmıştır: “Türk’e kefen biçmek kimin haddine!” Bu naraya eşlik edenlerden ve şehitlerimizden Allah razı olsun.
Aziz Dolu
Serik/15.03.2008 Cumartesi
Çanakkale’den geçerek, İstanbul’a ulaşma dolayısı ile Türk Devletine son ver me düşüncesi Batılların zihinlerini her zaman meşgul etmiştir. I. Dünya Savaşı’nda bu fırsatı yakaladıklarını sanan İngiliz ve Fransızların önderlik ettikleri Batılılar 3 Kasım 1914 tarihinde Çanakkale’de beliriverirler. Düşman denizatlıları ile yapılan bu ilk giri şimler, Türk Topçu Bataryalarına yakalanır. İlk atışlarda Düşman donanmasına ait de nizaltılar batırılır. Sonrasında işin ciddiyetini anlayan Düşman kuvvetleri Büyük Savaş Gemileri ile günlerce Türk bataryalarını ve mevzilerini bomba yağmuruna tutarlar. Kıt imkânlara rağmen Türk Topçu Bataryaları destansı bir mukavemet gösterirler. Akıllı manevralarla düşman gemilerini şaşkına çevirirler.
Savaşın dönüm noktalarından biri hiç kuşkusuz mukavemetimizin en zayıf ol duğu anlardan birinde Nusret Mayın Gemisinde bulunan bir avuç kahraman Türk de nizcisinin sulara döşediği yerli yapımı mayınların düşman gemilerini hallaç pamuğu gibi atması olmuştur. Bir diğer mucize Seyit Onbaşı’nın 276 kilo çeken gülleyi bir düş man gemisinin bacasına (kazan dairesi) isabet ettirerek, boğazı düşman filosuna dar etmesi ile Çanakkale Boğazının gemilerle geçilemeyeceğini dosta düşmana göster-mesidir.
Boğazı gemilerle geçemeyeceğini anlayan düşman kuvvetleri, bu defa karaya asker çıkararak şanslarını denemek isterler. Anafartalar’da, Seddülbahir’de, Conkba yırı’nda amansız çarpışmalar olur. Ama bu kez de karşılarında yüzyılın askeri dehası olan Mustafa Kemal vardır. Anafartalar Kahramanı olarak adını tarihe yazdıran Musta fa Kemal, emrindeki Mehmetçiklerle savaşın seyrini değiştiren adamdır. İngilizlerin söylemi ile “Bir tümenle muharebenin gidişini değiştiren mukadderatın adamı” Musta fa Kemal, bu savaşla, Batılılara üzengi öptürmenin tadını almıştır. Batılıların aldığı ise dayanılmaz kuyruk acısıdır. Ve uzun yıllar çıkmayacaktır.
Çanakkale Savaşları 1916 yılının Ocak ayında sona erdi. Türk Ordusu, resmi rakamlara göre 211 bin şehit vermişti. Bu 211 bin kaybın, 100 bine yakınının okumuş-yazmış tabir edilen aydın kesimden olması ileriki yıllarda Türk İstiklâl Savaşında ve sonrasında Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu etkenlerden biri olacaktır. Zira ülkede neredeyse aydın olarak vasıflandırılan insan kalmamıştır. Genç Cumhuriyet bunun sı kıntısını çok çekmiş; hatta kilit noktalara etnik azınlıktan aydınları bile istihdam etmek zorunda kalmıştır. Düşmanın kaybı ise 300 bini geçiyordu. Savaşın can kaybı yanın-da siyasal ve iktisadi birçok sonucu olduğu malumunuzdur. Misal siyasal anlamda dünyanın seyrini değiştiren sonuçlar doğurmuştur. Rusya’nın yardım alamaması ve Bolşeviklerin (Komünizm) eline geçmesi; Rusların boğazları alma ve sıcak denizlere inme hayalinin suya düşmesi; Bulgarların İttifak kuvvetlerinin savaşı kazanacağını dü-şünüp, bu terkibe (grup) katılması; diğer Balkan devletlerinin hatta İtalya’nın bir süre daha “bekle-gör siyaseti” gütmesi; Osmanlı Devleti’nin, Balkan savaşları ile zedele-nen uluslararası saygınlığını tekrar kazanması; İstanbul hükümetinin iktidarını sağlam laştırması; İngiltere ve Fransa’nın saygınlıklarının büyük zarar görmesi; “Güneş bat mayan imparatorluk” olarak kabul edilen İngiltere’nin, denizlerdeki üstünlüğünün sona ermesi; İngiltere’nin sömürgeleri olan Avusturya, Yeni Zelanda gibi ülkelerin kendi mil li siyasetlerini gütmeye başlamaları; Dünya üzerinde yeni haritaların çizilmesi; Japon ya’nın, İngiltere’ye sırt çevirmesi; Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerle savaş sonra sında dostluk ilişkilerinin gelişmesi; Batı kamuoylarında, Türklerin barbar olduklarına yönelik propagandaların hüsranla sonuçlanması; Siyonistlerin, savaşta yaptıkları yar dımların ödülü olarak, İsrail devletinin kurulmasına yönelik söz almaları; Arapların, sa vaşın kazanılması üzerine Osmanlı’ya olan güvenlerini ve bağlılıklarını devam ettirme leri; Başta İslam ülkeleri olmak üzere, dünya halklarının Türklere hayranlık duymaları; Osmanlı Devleti’nin, dünya siyasetinden çekilirken tarihe son bir altın sayfa eklemesi; Mustafa Kemal’ in siyasi ve askeri anlamda devlet kademelerinde ilk defa ağırlığını hissettirmesi; Osmanlı Derin Devleti’nin (Yıldız Teşkilatı) Mustafa Kemal’e oynamaya başlamaları; Anadolu’da “Kemal Paşa” efsanesinin doğmaya başlaması; Osmanlı Devleti’nin asli unsuru olan Türkler arasında milli kimlik olarak, Türklük şuurunun yük selmesi; payitaht ve hilafet merkezi olan İstanbul’un düşman eline geçmesi önlene rek, hem Türklerin hem de dünya Müslümanlarının gururunun ve haysiyetinin kurta-rılması; bir yerde Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılması; Sömürgeciliğe (emper yalizm) karşı, dünya halkları arasında bir başkaldırı bilincinin doğmaya başlaması (Türk İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasıyla da birçok ülkede bu bilinç eyleme dönüşmüş tür. Misal Cezayir’de, Ömer Muhtar, Hindistan’da, Gandi, Mısır’da, Nasır hareketi bun ların belli başlılarıdır.) Savaş süresince, neredeyse tamamına yakını Batılıların olan 139 ticaret gemisinin Karadeniz’de mahsur kalması; Rusya’nın, iktisadi anlamda çök mesi; Batılı ülkelerde gıda sıkıntısı çekilmesi; Savaşın, neredeyse iki yıl daha uzama sı, bunun da taraf olan devletlere büyük külfetler yüklemesi; diye giden misallerin ana müsebbibi (gerekçe) Mehmetçiğin “Çanakkale geçilmez!” düsturudur.
Tarih boyunca büyük zaferlere imza atmış olan Türklerin savunma savaşı yap tıkları pek görülmemiştir. Gerektiğinde geri çekilip, uygun zamanda daha güçlü bir şe kilde saldırmak temel felsefe olarak göze çarpar. Kısacası Türkler, genelde taarruz e-den taraftır. Bunu da “Nizam-ı Âlem” adına yaparlar. Kavram değişse bile, hem Gök Tanrı inancında hem de İslam’ın kabulünden sonra bu böyledir. Plevne ve Akka sa-vunmalarını yapan Türklerin, en güçsüz oldukları bir dönemde (Zira artık Osmanlı De vleti’nin sona yaklaştığı belli olmuştur.) tarihin en büyük savunma savaşlarından birini icra etmeleri; üstelik bunu da başarıyla sonuçlandırmaları, neredeyse 150 yıldır saldı ran Batılıların birden bire afallamalarına da sebep olmuştur. Bunu istiklâl Savaşı yılla rında Türk ordusunun karşısına çıkmayarak da belli etmişlerdir. Tâbi bu durumda o-lan Yunanlılara olmuştur. Çünkü Anadolu kaplanının öldürücü pençeleriyle feleğini şa şırmış zavallı bir tavşan durumuna düşmüşlerdir. Sonrasında Türkiye Cumhuriyeti De vleti kurulmuş, Türk’ün narası yedi iklimde yankılanmıştır: “Türk’e kefen biçmek kimin haddine!” Bu naraya eşlik edenlerden ve şehitlerimizden Allah razı olsun.
Aziz Dolu
Serik/15.03.2008 Cumartesi