Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Bilim dili türkçe, yazım dili türkçe

Cebel_80

New member
Katılım
4 Nis 2010
Mesajlar
38
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Yaş
60
BİLİM DİLİ TÜRKÇE, YAZIM DİLİ TÜRKÇE




Gezegenimizde irili ufaklı yaklaşık 30.000 değişik dil konuşulmaktadır. Bunların bir kısmının 25-30 kişilik kabilelerde geçerli birkaç yüz sözcüklük diller olmalarına karşın bir kısmı da dünyaca yaygındır. Dünyaca yaygın dillerden biri de Türkçemizdir. Türkçemiz okunduğu gibi yazılan ya da yazıldığı gibi okunan, dil yapısı kolay ve mantıklı, imceliğinde (alfabesinde) kafa karıştıran imceleri (harfleri) olmayan bir dildir. Desimal sisteme en mantıklı uyum sağlayan dildir. Bir, iki,... dokuz; on, o bir, on iki,...; on dokuz;... doksan, doksan bir, doksan iki,... doksan dokuz,... Bu uyumlu sayma ve dil sistemi örneğine bir eş daha bulamayız. Bu özellik ABD’de son yıllarda en çok satılan betiklerden (kitaplardan) biri olan Being Digital adlı betikte de doğrulanmakta ve Türkçe, uluslararası bilgisayar için en uygun dil olarak tanımlanmaktadır.
İngilizce ve Rusça gibi dillerin konuşulduğu ülkelerde, yabancı dillerdeki yayınları anında kendi dillerine çevirip daha 20-25 yaştaki araştırıcılarının kullanımına sunan özekleri (merkezleri) vardır. Böylece, bu özeği kuramayan ülkelerin gençlerine oranla, onların gençleri, ana dillerinden başka dilleri (ki hepsini öğrenmek zaten olanaksız) öğrenmek için zaman harcamak yerine gelişmeleri, yenilikleri kendi ana dillerinden izleyerek zaman kazanmaktan başka kendi dillerine yeni sözcükler de kazandırmaktadırlar.
Dil öğrenmeye karşı değiliz ancak insanlar kendi ana dillerinde daha kolay öğrenirler, yaratıcılık ana dille olur. İnsanlar düşlerinde bile ana dillerini kullanırlar. Bu nedenle ana dilimizde eğitim temel koşuldur. Böylece ana dilimize yeni terimleri de yerleştirmiş oluruz. Örneğin bir uzay mekiğiyle 1.500 yeni sözcük İngilizceye girmiştir. Bunların Türkçe karşılıkları bize yasak mıdır? Bunları kim Türkçeleştirecektir? Yabancı dil öğrenmek kuşkusuz güzel bir iştir ancak bir yabancı dil bilmek, bilim adamı olmak için bugünkü koşullarda gerekli gibi görünüyorsa da yeterli koşul değildir.
Yabancı dil hayranlığımız tabelalarımıza kadar inmiştir. (Hotel, motel, hospital, market, restaurant...) Taşradan gelen, yalnızca Türkçe bilen bir Türk yurttaşını “Bilkent Plaza”ya bırakırsak yabancı bir ülkede olduğunu sanır. Bunun yanında dil yapısı bakımından Türkçemizle karşılaştırılamayacak kadar düzensiz olan ve bilim dili sayılan dillerin sahipleri bizim yaptığımızın tersine dillerini koruma ve geliştirme yasaları çıkarıyorlar. (Örneğin 1994’de Fransa’nın çıkardığı dil yasası.) Dilimize sahip çıkmazsak dün bir bilim dili olan ve sahip çıkılmadığı için bugün ölü sayılan Latince gibi, yarın bizim onbinlerce yıllık geçmişi olan Türkçemiz de unutulur.
Bu konuda çeşitli ortamlarda (üniversite, TV, konferans, MEB ve YÖK düzeyindeki toplantılarda) yaptığım konuşmalarda bir “Ulusal Çeviri Kurumu”nun kurulması gereğini belirttim. Bu konuya hiç sahip çıkan olmuyor. Böyle bir özeğin (merkezin) kurulması bir kişinin, bir bilimkentin (üniversitenin) işi olamaz. Ancak böyle bir özeğin kurulması dilimize ve ulusumuza yapılacak en iyi hizmetlerden biri olur.
Atatürk’ün şu sözlerini unutmamak dileğiyle : “Öyle istiyorum ki, Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar, bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar.”

Prof. Dr. Hilmi HACISALİHOĞLU
 

Cebel_80

New member
Katılım
4 Nis 2010
Mesajlar
38
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Yaş
60
Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türk'üm diyene!



Türk demek dil demektir. Ulus olmanın en belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk ulusundanım diyen insanlar her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır.Türkçe konuşmayan bir kişi Türk kültürüne ve ulusuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru
olmaz.


Bir ülkenin, bir ülke halkının, düşmandan zarar görmesi acıdır. Ancak, kendi soyundan, tanıdığı insanlardan vefasızlık, felaket görmesi ondan daha acıdır. Bu, yürek (kalp) ve vicdanlar için büyük acıdır.


Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını sömürgecilerin siyasi niyetleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve yoksunluk içinde yıkılmış, yorgun düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin evladı! İşte bu durum ve şartlar içinde dahi görevin, Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.


 

Cebel_80

New member
Katılım
4 Nis 2010
Mesajlar
38
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Yaş
60
Son yıllarda Türkiye’de dış ülkelerde çok yadırganan yeni bir eğitim düzeni ortaya çıkmıştır. Bin dokuz yüz ellilerde bir iki çekirdek kuruluşla başlayan bu gelişme birden hızlanmaya, bütün eğitim düzenini sarmaya başlamıştır : Kendi ulusal diliyle değil yabancı dille eğitim yapmak. Bu değişik düzenin, başka ülkeleri geride bırakacak nitelikte, dünya çapında ileri bir atılım mı yoksa tarihte eşine az rastlanmış büyük bir aldanmaca eseri mi olduğunu incelemek zamanı gelmiş bulunuyor.
Ulusal dil yerine yabancı dili geçirmeye, yani birçok ya da bütün dalları kendi dilinde hiç öğretmeden, yalnız yabancı dille öğretmeye kısaca yabancı eğitim diyeceğiz. Yabancı eğitim için kimi nedenler gösteriliyor ya da kamuoyunda üzerinde çok düşünülmemiş kimi izlenimler yaratılmış bulunuyor. Bu izlenimler nelerdir?
 

Cebel_80

New member
Katılım
4 Nis 2010
Mesajlar
38
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Yaş
60
1. “Bilim uluslararasıdır. Uluslararası bilim dili de İngilizcedir. Bu durumda eğitimi İngilizce yapalım.” yanılgısı.


Bilimin uluslararası olan yanı yöntemleridir. Ancak hangi konuda araştırı yapılacağı, ne üzerinde çalışılacağı, yani bilimin amaçları, erekleri (hedefleri) ulusaldır, toplumsaldır, kişiseldir. Bilim, kişinin doğayla etkileşiminden ortaya çıkar. Doğa sınırsız, kişiler ve toplumlarsa sınırlı olduğundan her ülkede bilimin o dönemdeki sınırları, o ülke bilimcilerinin düşün, istem ve kültür yapısına, o ülkenin kendine en çok gereken konu ve uygulamalarına göre genişler. Onun için, bugün fen dallarında bile bir Fransız moleküler dirimbilimi (biyolojiyi), bir Amerikan fiziğini, bir Alman kimyasını, başka ülkelerin dirimbilimi, fiziği, kimyası yanında ayırt etmek, bir biçem (üslup) ve yön ayrıcalığını sezmek olanaklıdır. Bu biçem ve erek farklarını yaratan o ülkelerin kültürleridir. Bu ülkeler arasında yoğun bir bilim özgeliği yarışması da vardır. Bir bilimci, kendisi tanımlayıp çıkardığı bilimsel sorunlar –ki bilimsel yaratıcılık bu sorun bulma ve tanımlamayla belli olur- üzerinde araştırı yapar. Başkalarının amaç, erek ve düşünceleri arkasından yürüyerek, başka bir ülkenin bilim ve araştırı çarkının bir dişi durumuna gelmek, taklitçilik, modacılık, kopyacılıktan ibaret kalır.
Bir ülkenin sanatında olduğu gibi, etkinlik türü olarak ona çok benzeyen temel biliminde de uluslararası bir varlık gösterebilmesi için, seçtiği araştırı dalları, geliştirdiği kuram ve düşün dizgeleriyle kendine özgü bilim ekolleri kurması gerekmektedir. O bilim dalında o ulusal kültürün izi bulunur. Bu da bütün bilimcilerinin yalnızca dış ülkelerde yetişmesi, öğrencilerinin oralarda doktora yapması, yalnız yabancılarla yabancı dilde etkileşimde bulunmasıyla olmaz. Yaratıcılık; kişinin, toplumun ve ulusun en derinliklerinden gelen bir güçtür. Bu gücün gelişmesindeki en önemli bir etkense kişiliğin ve kültürün derinliklerinden gelen serbest çağrışımı sağlayacak olan ana dildir.
Ayrıca fen bilimlerinde bile bugün değişik ulusal dillerin önemi, savaş sonu yıllarına göre artmaktadır. 2. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, on yıl kadar kısa bir süre, İngilizce, Amerika’nın savaş sonu dünyasında edindiği özel durum dolayısıyla önem kazandı. Ancak 1960’lardan sonra ekonomik güçle birlikte bilim üstünlüğü de yine Almanya, Fransa, Çin, Japonya, Rusya gibi çeşitli ülkelere kaymaya başladı. Bugün Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Japonca, Rusça, Çince, İbranice çıkan bilimsel dergilerin sayısı git gide artmaktadır. Eylül 1974’te Meksika’da, konuşmaların yalnız İspanyolca ve Fransızca olarak yapıldığı, bu yazarın da yeni kuramlarını orada bu dillerde sunduğu, bir uluslararası kuramsal kimya kurultayı toplandı.
Uluslararası Kimya Birliği’nin yakınlarda yayımladığı bir İngilizce, Japonca, Almanca, Fransızca, Rusça kimya sözlüğüne bakılacak olursa pek çok bilim terimlerinin bütün dillerde (dördü aynı Hint-Avrupa temel dil kümesinden olmasına karşın) ayrı ayrı olduğu görülür. Dış ülkelerde edindiğimiz izlenim, en çok Türkiye’de duyduğumuz, “Dünya dili İngilizce olacak.” Sözünün savaş sonrası bir Anglo-Sakson propaganda ve söylencesi (efsanesi) olduğu yönündedir.
Sayın Profesör Sevim Tekeli’nin bir konuşmasında belirttiği gibi, Avrupa, Ortaçağlarda “uluslararası” bir Latinceyle bilim yapmaya çabalamış, ancak Yeni Doğuş’ta (Rönesans’ta) ulusal dilleriyle çalışmaya başladıktan sonra bilimde yaratıcılığa geçebilmiştir. Ondan önce İslam dünyasının bilimsel yapıtlarının Latinceye çevirilmesi ve ezberlenmesiyle yetinmek zorunda kalıyordu.
Bilimci, başka ülkelerle karşılıklı düşünce alışverişi yapabilmek için birkaç yabancı dili, o bilime yetecek kadar, elbette bilmelidir. Ancak öncelikle yaratıcılığının temel aracı olan kendi dilinde düşünebilme yeteneğine sahip olmalıdır.
 

Cebel_80

New member
Katılım
4 Nis 2010
Mesajlar
38
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Yaş
60
2. “Çocuğumuz yabancı dil öğrensin. Onun için yabancı okula gitsin.” yanılgısı. Bu, özellikle son yirmi yılda, kamuoyunda yayılmakta olan bir yanılgı eseridir. Yabancı dilin, başlı başına yabancı dil derslerinde, özel yöntemli, görsel-işitsel dil kurslarında öğretilmesi gerekirken Türkiye’de yeni ve çok verimli yabancı dil öğretme yöntemleri uygulanmamış; onun yerine sayısı gittikçe artan okullarda, birçok ders Türkçe yerine İngilizce olarak verilmeye başlanmıştır.
Bu, Osmanlı Devleti’nin son döneminde misyoner okullarında uygulanmakta olan yoldu. Bilimsel eğitimsel bir temeli olmadığı gibi, bugün sömürgelerde bile benzeri hemen hemen kalmamıştır. Hindistan Hintçeye dönmek çabası içindedir.
Son yıllarda ABD ve öbür ülkelerde bir yabancı dilin, birkaç ayda öğrenilmesini sağlayan, yoğun “doyurma” yöntemleri geliştirilmiştir. Böyle birkaç ayda yabancı dil öğretme olanağı varken kendi ulusal ve resmi dilimizin bir yana atılması, ancak dış güçlerin destekleyeceği bir kültür yıkma ve uzun erimli (vadeli) dışa bağlama politikası sonucu olabilir.
 

Cebel_80

New member
Katılım
4 Nis 2010
Mesajlar
38
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Yaş
60
3. “Uluslararası bilimkent (üniversite) olacak; Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerinden yabancı öğrenciler gelecek.” sözü.

İleri ülkelerin okullarına dışarıdan yabancı öğrenciler gelir. Bunların birazı, belirli yeni uzmanlık dallarını öğrenmeye, pek çoğu da (özellikle geri ülkelerden gelenler) bir özenti havası içind belirli bir ereği (hedefi) olmadan gelmiş ya da gönderilmişlerdir. Ancak her ülke, yabancı öğrencilere kendi kültürünü tanıtmaya ve üstelik aşılamaya, kendisine hayranlık besleyen o ülkede ileride önderlik durumuna gelecek kişiler yetiştirmeye çalışır. Bunun için kendi öğrencilerinden kıstığı olanakları, yabancı öğrencilere ayırmak özverisinde bulunur. Ancak, kendi öğrencilerinden yüzbinlerce kişi bilimkentlere (üniversitelere) girecek yer bulamazken Türkiye’de yabancı öğrencilere Anglo-Sakson dil ve kültürünü vermek için bir fedakarlık yapılması, üstelik bunun için ulusal dil ve kültürde eğitimin kaldırılması inanılacak şey değildir.
Gerçekte, kurulmuş olan böyle bir bilimkent (üniversite) Ortadoğu ülkelerinde Türkiye’ye, yirmi yıldır hiçbir önderlik kazandırmamış; yalnızca ulusal dil ve kültürde eğitim yerine yabancı eğitimin Türk kaynaklarıyla Türkiye’de yapılmasına bir bahane oluşturmuştur.
Uluslararası bir bilimkent (üniversite) düşünce ve ülküsü çok soylu ve ileridir. Bununla birlikte uluslararası nitelik ancak çeşitli uluslar ve kültürlerle sağlanacak karşılıklı ve çok yönlü ilişkilerle olur. Bir tek, Türkçe yerine her şeyin İngilizce yapılması, Almanya’da, Fransa’da, Türkiye’de iyi yetişmiş bilimcilerin, “İngilizce olarak okumamışlar.” Diye öğretim üyeliğine alınmamasıyla uluslararasıcılık olamaz.
Bugün, yalnız adı ve bütçesinin büyük bölümü Türkleşmiş olan Robert Kolej’in (Boğaziçi Üniversitesi) bir “İngiliz Dili ve Edebiyatı” bölümü vardır ancak bir Fransız, Alman, Çin, Arap, Fars, Rus, Türk, İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümleri yoktur. Yönetim bilimleri, toplumsal bilimler, insani bilimler yalnız İngilizce olarak verilmektedir. Osmanlı tarihi bile, o devletin baş düşmanı İngilizlerin ağzından, İngiliz betiklerinden (kitaplarından) ve İngilizce olarak okutulmaktadır. Böyle bir eğitimde hiçbir uluslararası anlayışın genişliğini sezemiyoruz. Tersine, Türk yurdunda Türkçeyi yasaklayacak, Türkçeden söz etmeyi şuç sayacak kadar bir dar görüşlülükle karşılaşıyoruz.
 

Cebel_80

New member
Katılım
4 Nis 2010
Mesajlar
38
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Yaş
60
4. “Kendi dilini kullanmak, geliştirmeyi istemek Şövenlik; İngilizceyle eğitimi insancıllık ilericilik sayma” yanılgısı.


Bugün özellikle dış ülkelerde bir çevre sorunu dikkatleri çekmektedir. Teknik tek yönlü gelişirse doğanın zarar gördüğü, çevre kirlenmesiyle hem insanın hem öbür canlı türlerinin zarara uğradığı anlaşılmıştır. Bu arada kimi canlı türler soylarının tükenmeye başladığı görülmüş, bu türleri korumak, doğaya yitirtmemek için önlemler alınır olmuştur. Doğadaki her canlı türün, doğaya ve dolayısıyla da insana bir varsıllık (zenginlik) kattığı bilinci uyanmıştır.
İnsanlığın, insanlık kültürünün varsıllığı da onun içindeki çeşitli toplumların, ulusların değişik kültürleriyle oluşur. Her dil, her değişik kültür ve düşünce biçimi, insanlığa ayrı bir katkıda bulunur. Batı kültüründe bir teknik dal gelişmiş olabilir, Doğu’da insancıllık üstün çıkabilir. Gerçek insancıllık, insan kültürlerinin her birine yer vermek, her birini korumak, bağımsız gelişmesini, serpilmesini sağlamaktır. Gerçek insancıllık, bir kültürün öbürünü ezmesi, onu boğup yok etmeye çalışması ve bunu ilerleme, kalkındırma maskesi altında yapması değildir. Kişinin, öbür kültürlerin iyi yanlarını takdir ettiği gibi kendi kültürüyle de ilgilenmesi en temel hakkıdır.
Şövenlik; kişisel, toplumsal ve ulusal bağımsızlık ve onuru korumak değil şövenlik başka bir kültür ezip yok etmeye çalışmak, üstelik anlamadığı bir kültürü küçük görmektir. Anglo-Sakson dünyası bu anlamda şövendir. Asya’da, iki Amerika kıtasında birçok kültürü yok etmeye, ezmeye çalışmıştır. Türk Dili’ni yok etmeye çalışanlar yaban şövenleridir. Dünya kültürleri arasında Türk kültürünün de kendine yaraşır biçimde yaşamasını istemek, gerçek insancıllıktır.
Biz Türk aydınları, Türk bilimcileri, insanlığa eşit haklarla, eş onurla katılacağız. Eğitimimiz yabancı kültür ve amaçlara hizmet eden, yalnız taklitçiliğe ve uydurukçuluğa yol açan bir eğitim düzeni olmayacaktır. Türk aydını kendi eğitimine, kendi dil, kültür ve onuruna, kendi bağımsızlığına sahip çıkmasını bilecektir.

Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU
 

Cebel_80

New member
Katılım
4 Nis 2010
Mesajlar
38
Tepkime puanı
22
Puanları
0
Yaş
60
Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Türkçe'nin 2000'in ilk yüzyılında yok olacağı yönünde felaket senaryoları yazanların yanıldığını ifade ederek, "Türkiye'nin bölgesinde güçlü bir ülke olmasıyla birlikte Türkçe çekim merkezi haline gelmeye başladı" dedi.

Prof. Dr. Akalın, Çukurova Kitap Fuarı'na katılmak üzere geldiği Adana'da, 2005'te yapılan bir araştırma sonucuna göre, dünyada 6 bin 912 dilin bulunduğunu, ancak Türkçe'nin bu diller arasında en güçlü olanlar arasında yer aldığını bildirdi.

Dünyadaki diller için bir başka öngörünün ise 2000'in ilk yüzyılında dünyadaki dillerden önemli bir bölümüyle birlikte Türkçe'nin de yok olacağı yönünde olduğunu belirten Akalın, "Oysa, bu felaket senaryolarını çizenler dün olduğu gibi bugün de yanlıyor, yarın da yanılacaklar" diye konuştu.

Akalın, UNESCO'nun çalışmasına göre de bazı diller için yok olma tehlikesinin bulunduğu, Türkçe'nin de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna dair görüşler ileri sürenler olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: "Türkiye'nin cadde ve sokaklarını gezip tabelalarına baktığımızda, bu felaket senaryolarını haklı çıkartacak görüntüler var. Hatta öyle görüntüler ki Türkçe katledildiği gibi İngilizce de katledilmiş. Türkçe sözcükler bile yabancı harflerle yazılabiliyor. İşletmeci tabelaya 'efendi' değil de 'efendy' yazmış. Vişne yerine 'vihisne' yazılmış. Börekçilerimiz bile artık 'börek center' olmuş.

Bütün bu olumsuzluklar var, ama bu olumsuzluklara bakarak Türkçe için yok olma tehlikesi var diyebilir miyiz? Türkçe için Türk Dil Kurumu Başkanı olarak söylüyorum bu yüzyılda da önümüzdeki bin yılda da yok olma tehlikesi söz konusu değil."

TDK Başkanı Prof. Dr. Akalın, yok olma bir yana Türkçe'nin bugü n en güçlü dönemini yaşadığını, Türkiye'nin bölgesinde güçlü bir ülke olmasıyla birlikte Türkçe'nin çekim merkezi haline gelmeye başladığını vurgulayarak, şöyle devam etti: "Bugün dünyada, en az bir ortaöğretim kurumunda Türkçe'nin öğretildiği 87 ülke var. 46 ülkede özel kurslarda Türkiye Türkçesi öğretiliyor. 9 ülkede Türkçe öğretim yapan üniversite var. 28 ülkede de Türkoloji bölümü, enstitüsü ya da merkezi bulunuyor. Dünyanın dört bir köşesinde radyolar, televizyonlarımız dinlenebiliyor, izlenebiliyor.
Bu yönleriyle baktığımızda, Türkçe'nin asla yok olması gibi, kaybolması gibi bir durum söz konusu değil. Türkçe köklü bir dil. Yeryüzünde 6.912 dil var. Bunlar içerisinde çok azı Çin'ce gibi Arapça gibi İbranice ve Türkçe gibi tarihin derinliklerine kadar uzanabiliyor."

Akalın, Büyük Türkçe Sözlük hazırlıklarına da değinerek, sanal ortamda kurumun internet sitesinde kullanıma sundukları bu sözlüğü kitaplaştırma çalışmalarının ise son aşamaya geldiğini bildirdi.

Sözlükte, Tük diline ait 570 bin sözcüğün yer aldığın ı, bu sözlükte bilim ve sanat terimleri, kişi ve yer adları, yöresel ağızlara da yer verildiğini ifade eden Akalın, "Türkçe'nin yüz akı olacak büyük Türkçe Sözlük basım aşamasına geldi. A4 kağıtlarına basıldığında 27 bin sayfa yaptı, üst üste konuldu ğunda benim boyumu geçti.

Basıldığında 5 bin sayfa, 8 kilogram ağırlığında olacak bu sözlük rahle (üzerinde kitap okunan, yazı yazılan, bazıları açılı p kapanabilen alçak, küçük masa) üzerinde durabilecek" dedi.
 

Turac_80

New member
Katılım
15 Ara 2009
Mesajlar
172
Tepkime puanı
73
Puanları
0
'Bazı bilimsel sözcükler evrenseldir; herkes kullanıyor'' ''Bunu Türkçeleştirmek doğru olmaz; evrensel bilim dili İngilizce'dir'' ''Terimleri Türkçeleştirirsek nasıl yabancılarlar bilim yapacağız? '' Bu ve benzeri sözleri söyleyen arkadaşlara son yanıtı Mustafa Kemal ATATÜRK, 1932 yılında vermiştir: ''Batı dillerinin hiçbirinden aşağı olmamakla üzere,onlardaki kavramları anlatacak keskinliği,açıkılığı kesin Türk bilimi dili terimleri saptanacaktır.''


Basbug Mustafa Kemal ATATÜRK
 
Üst Alt