Bereket

  • Konbuyu başlatan beyaz_ýþýk
  • Başlangıç tarihi
B

beyaz_ýþýk

Guest
cicek_3.jpg


[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Bir gün hz. Ali (r.a) nin kapisinda bir dilenci durdu. [/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Hz. Ali oglu Hasan veya Hüseyin'e:

- Annene git, kendisine verdigim alti dirhem paranin birini sana versinde, su fakire verelim dedi.

Çocuk gidip döndükten sonra:
- Annem o 6 dirhemi un almak için sakliyor dedi.

Bunun üzerine Hz. Ali, bir insan kendinde olandan çok
[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif] Allahta olana güvenmese gerçek iman sahibi sayilmaz. [/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Git annene söyle 6 dirhemin hepsini göndersin dedi.

Hz. Fatima (r.a) paranin hepsini gönderdi,
[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif]Hz. Ali’de onu fakire verdi.

Tam o sirada adamin biri satilik bir deve ile oraya ugradi.

Hz Ali(r.a) sordu;
- Deveyi kaça satiyorsun?
- Yüzkirk dirheme.
- Parasini sonra almak üzere deveyi kapima bagla.

Adam deveyi baglayip gittikten sonra bir baskasi geldi.

Hz. Ali’den devenin satilik oldugunu ögrendi.

Ona sordu:
- Kaça satiyorsun?
- iki yüz dirheme.

Satista anlastilar. Adam deveyi alip parasini teslim etti.

Hz. Ali’de alacaklisini bulup yüzkirk dirhemini teslim etti,

Sonra atmis dirhemi getirip hanimi Hz. Fatima’ya uzatti, o da hz. Ali’ye sordu:
- Bu nedir?

Hz. Ali dedi ki:
- Allahin bize Kur’an’da vaat ettigi karsiliktir bu:

"Kim bir iyilikle gelirse, ona iyiliginin on kati vardir"
[/FONT]
[FONT=Georgia, Arial, Helvetica, sans-serif] (Enam/160)[/FONT]
 
Hikaye çelişkilerle dolu,

Merhamet sahibi bir insan(Hz.Fatıma) neden parayı saklamak istesin, kapısına gelen kişiyi geri çevirsin?

2. olarak ta Hz.Alinin bu şekilde ticaret yaptığını hiç zannetmiyorum. Aksine parasını ödemeden mal almadığına dair örnekler sunabilirim.

3. olarak ta

Hz. Ali dedi ki:
- Allahin bize Kur’an’da vaat ettigi karsiliktir bu:

"Kim bir iyilikle gelirse, ona iyiliginin on kati vardir"
(Enam/160)

Ayetini örneklemek için oluşturulmuş bir kıssa olduğu ortada. Bari isimleri seçerken dikkatli olsalardı.
 
bazı hadislerin ve ayetlerin bazı olaylar uzerine inidiğini bilmekteyiz....

yinede dogrusunu rabbim bilir...Lakin bu iki salih insan hakkında da co hadis ve ibret dolu olaylar oldugu dogrudur....Tıpkı hz. ömer (ra) ve hz ebu bekir (ra)
oldugu gibi....selametle kardeşim...
Ticaret olyına gelince hepsi ticaretle ilgilenmiştir..ticaretle ilgili hadiste var hatırlatırım...

Dogrusunu Rabbim bilir...demek duser bize...
 
Ticarete takılmayalım.

Mallarını Allah(c.c.) ve İslam yolunda harcayan bir ehlibeytten bahsediyoruz. Kapıya gelen dilenciyi ben bu parayı un için saklıyorum diyerek geri çeviren bir peygamber kızı anlatılıyor burda.....
 
Kardeşim....senle munakaşaya girmiycem....bak yukardada dedim..o mubarek hanım ın hakında ornek olan bir suru olay var.....her halde boyle bir olay teşkil etmiş yada etmemiş ama illamki bir ibret etmek icin ı o guzide valide oyle demiş olabilir....Takdiri ilahi Allah ındır..senin demek istediğini anladım..belkide o durumda cocuguna bişey ögretmek istemişte olabilir.cocuk geri dundugunde hepsini alıyor idikkat edersen..belkide orda hz. aliye bak delimizde daha fazlası varda demek istemiştir...tek bir dusunce ye baglı kalmamak en iyisidir..o zaman ve o durumu bilemediğimiz için kusura bakma ben yorum yapamam....ve bize ibret veren bir hadise oldugu için ders cıkarmamız lazım....

selametle....
 
buyrun kaynak ''Kenzü’l-Ummal, Hayatü’s-Sahabe ''
 
İbret alacağız der iken kuran-ı kerim tarafından tertemiz kılınan bir kişiye iftira atmayalım.
Aynı şekilde ibret verecek olayın hikayeside örneklenen ayet ile açıklanamaz. ve zaten ayeti de eksik yazmış hikayede.

Enam 160 Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

Kastedilen yer bu dünya mı yoksa Mahşer mi ?
 
Müminler, iyiliğin asıl karşılığını ahirette görecektir. Ancak bu mükâfatın bir kısmı da dünyada görülür..ayıraca guzel kardeşim kaynagıda verdim..selam ve dua ile..kimse ye iftira atılamamıştır..bakış acını güzelleştirmeni tavsiye ederim..iftira cok agır bir suclamadır....
 
Peki işi matematiğe dökelim

6 dirhem dilenciye verdi

140 dirhem deve aldı 200 e sattı

Kar oranı 60 dirhem....

Bu ibret alınacak hikaye, iyiliğin karsılıgının 10 katınında dünyada alındığını söylüyor.........

Ve ben bu hikayeyi okudugum zaman Hz.Fatıma'nın dilenciye bir şey vermek istemediğini, Hz.Alinin ısrarı üzerine parayı verdiğini düşündüm.

Burada bahsedilen kişiler hayatları bize örnek olmuş mübarek kişilerdir. Kapıya gelen ihtiyacı olan birini boş göndermek istemezler. Heleki bu Ehlibeyt' ise....
 
Beyaz ışık kardeşim affına sığınarak bende bi kaç bişey eklemek istiyorum..Caferi kardeşim bi konu da haklı..bencede bu rivayet En-am 160 ayetine binayen yazılmış gibi gözüküyor..
Bir önemli nokta daha var..Deveye biçilen değer 140 dirhem..Yani bu devenin değeri 140 dirhemdir..Ne eksiği olur ne de fazlası..Hz.Ali(r.a) böyle bir pazarlığa girmez..Kazanılan 60 dirhem adil değildir..
Allah'a emanet ol kardeşim....
 
dikat edersen hz.. ali de göndermemiştir...........bak burda ne cıkıyor..cocuk hz. fatıma anamızın yanına gidiyor ve geri donuyor...babacım diyor annem un paraı oalrak 6 dırhem saklamış

madde 1 neden 6 dirhem.....oldugunu soyluyor halbukı hıc soylemeye bilirdi..burda öne cıkan ebnşm anladıgım 6 dırhemim var istersenhepsini verelim..yan adamı geri cevirmiyorlar...

madde2 neden 6 dirhem...Rabbim herşeyi bizden daha iyibilir.. o ihtiyaç sahibini o raya gönderende rabbimdi Tabiki ellerinde ne oldugunu bilen yine rabbimdi....ki onun için 6 dirhem...

madde 3 neden kalan 60 dirhem....tavafuk..demek bu olay bir örnek teşkil edecek ve dunya kılasikleri arasına girecektiki Rabbim bunu biliyordu..onun için muminlere birer örnek olarak gösterilsin diye 60 dirhem...

sahabe hayatını iraz araştırdım..ve gercekten dunya klasikleri arasında...

madde 4 ..bir kaç önceki msj ımda cocuk olyını ikinci bir bakış acısındanda ele aldım....


madde 5 hassasiyetine saygı duyuyorum bilesin :)
 
ticdaret kar amaçlı yapılır..ve ticarette pazarlık olur..sahabenin ac kaldıgı zamanları unutmayalım....

kar amacıyla yapılan her ticarette pazarlık yapılır....

şimdi o deve 140 alındı diye 200 satılmıyacak diye bişey yok..

ben twkstil işinden biliyorumm..istanbuldan 50 ytl ye alınan penyeyi 100 ytl ye rizede satılıyordu..bunda aynı zamanda ticaret ve karla ilgili olayda cıkarılabilir..

size tavsiyem önce verdiğim kaynagı araştırmanız..sonra yorum yapmanızdır...

Ayrıca dunya klasikleri arasında boyle bsizin yanlış dediğiniz bir hadise yer alamaz sanırım
dogrusunu rabbim bilir...
 
Bakın kardeşim şimdi ticaret mantığında şu vardır..
Kar oranı maliyet üzerinden hesaplanır..Elinizdeki bir mal Rize'den gelip İstanbul'da satılıyosa tabiki bunun üzerine benzin parası,nakliyat parası v.s eklenir..
Rize'den 50 ytl'ye gelen malın istanbul'da 50 ytl'ye satılması beklenemez..
Şimdi kapı önünde bağlı bir devenin sahibine hiçbir maliyeti olmaz..O anda biçilen değer neyse o fiyata satılır..Aksi takdirde bu tefeciliğe girer..(rivayete binayen değil yapılan ticarete uygun olarak konuştum).
Hatalarımdan Rabbim'e sığınırım...
 
guzel kardeşim..peki sanaistanbuldan örnek vereyim..sen pazarda hıc su asattınmı yada başka bişey.....
şimi hz..ali senın dediğin gibi 140 dirheme deveyi almış..yani maliyeet oranı 14o dirhem...eee sen kaszanc amaçlı almadınmı bu deveyi..ilaaki bir muşterisi cıkacak kimseye zorla deve satılmaz...

şimdi ayrıca ustune isteğiniz kadar kar koya bilirsiniz diyor..yanlız soylede bir uyarı var...eger ben bundan 100 lıra kar ediyorum deyip de aslında daha fazla kar edeiyorsanız işte o fazlalık haramdır..şimdi hz. ali deveyi madem satcaktı 140 d. ye neden alsın 140 d. ye..tabiki karlı satacaktı....Unutmayınki Rızkı nasip edende rabbimdir....(rızkla ilgilide bir suru hadise vaardır)
 
dikat edersen hz.. ali de göndermemiştir...........bak burda ne cıkıyor..cocuk hz. fatıma anamızın yanına gidiyor ve geri donuyor...babacım diyor annem un paraı oalrak 6 dırhem saklamış

madde 1 neden 6 dirhem.....oldugunu soyluyor halbukı hıc soylemeye bilirdi..burda öne cıkan ebnşm anladıgım 6 dırhemim var istersenhepsini verelim..yan adamı geri cevirmiyorlar...


madde 5 hassasiyetine saygı duyuyorum bilesin

Madde 1 ine yanıt kendi yazdıklarından olay senin savundugun gibi gerçekleşmemiş:

Bir gün hz. Ali (r.a) nin kapisinda bir dilenci durdu.
Hz. Ali oglu Hasan veya Hüseyin'e:

- Annene git, kendisine verdigim alti dirhem paranin birini sana versinde, su fakire verelim dedi.

Çocuk gidip döndükten sonra:
- Annem o 6 dirhemi un almak için sakliyor dedi.


Madde 5: Allah(c.c.) razı olsun.
 
Kardeşim işin özü ben oturduğum yerden aldığım bir malı %43 karla satamam..
Bu ticarette alın teri yok,el emeği göz nuru yok,böyle ticaret olmaz bence..
 
:) ben 100 / 100 karlada satarım....


caferi kardeşimede.....inan bana hala inetrnette bu kıssayı arıyorum.....

evet guzel ve diakkatimden kacan bir noktayı yakalamışsın...

sunu belirtmek isterimki alıntı yaptıgım bu hayatı..bir cok yerde okudum..şu konuştuklarımızdan sonra...ve ....1 kac dakika izninle
 
Resulullah'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'ı Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca 'Allah'ın Arslanı' ünvanıyla da anılır.

Hz. Ali küçük yaşından beri Resulullah'ın yanında büyüdü. On yaşında İslâm'ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali hemen müslüman olmuştu. Mekke döneminde her zaman Resulullah'ın yanındaydı. Kâbe'deki putları kırmasını şöyle anlatır: "Bir gün Resul-u Ekrem ile Kâbe'ye gittik. Resul-u Ekrem omuzuma çıkmak istedi. Kalkmak istediğim zaman kalkamıyacağımı anladı, omuzumdan indi, beni omuzuna çıkardı ve ayağa kalktı. Kendimi istesem ufukları tutacak sanıyordum. Kâbe'nin üzerinde bir put vardı, onu sağdan soldan ittim. Put düştü, parça parça oldu. Resulullah'ın omuzlarından indim. İkimiz geri döndük." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 384).

Resul-u Ekrem, en yakın akrabasını uyarmak ve hakkı tebliğ etmek hususunda Allah'u Teâlâ'dan emir alınca onları Safa tepesinde toplayıp ilâhî emirleri tebliğ edince, Kureyş müşrikleri onunla alay etmişti. İkinci toplantıyı yapmasını Hz. Ali (r.a.)'ye bıraktı, Ali de bir ziyafet hazırlayarak Hasimoğullarını davet etti. Resulullah yemekten sonra: "Ey Abdülmuttaliboğulları, ben özellikle size ve bütün insanlara gönderilmiş bulunuyorum.

İçinizden hanginiz benim kardeşim ve dostum olarak bana bey'at edecek" dedi. Yalnız Ali (r.a.) kalktı ve orada Resulullah'a onun istediği sözlerle bey'at etti. Bunun üzerine Resul-u Ekrem, "Kardeşimsin ve vezirimsin " diyerek Hz. Ali'yi taltif etti.

Hz. Peygamber hicret etmeden önce elinde bulunan emanetleri, sahiplerine verilmek üzere Ali'ye bıraktı ve o gece Hz. Ali, Resulullah'ın yatağını da yatarak müşrikleri şaşırttı. Böylece Hz. Ali, Hz. Peygamber'i öldürmeye gelen müşrikleri oyalayarak onun yerine hayatını tehlikeye atmış, bu suretle Peygamber'e hicreti sırasında zaman kazandırmıştır. Hz. Ali, Peygamberimiz'in kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra Medine'ye hicret etti. Medine'de de Hz. Peygamber'in devamlı yanında bulundu, bütün cihat harekâtlarına katıldı, Uhud'da gâzî oldu. Bedir'de sancaktardı. Aynı zamanda keşif kolunun başındaydı; hakim noktaları tesbit ederek Hz. Peygamber'e bildirdi. Bu mevkiler işgal edilerek, Bedir'de önemli bir savaş harekâtını başarıya ulaştırdı. Bedir gazasının başlamasından önce, Kureyşliler'le teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Bu döğüşte, hasmı Velid b. Muğire'yi kılıcı ile öldürdüğü gibi, Hz. Ebû Ubeyde zor durumdayken yardımına koştu ve onun hasmını da öldürdü. Kendisine "Allah'ın Arslanı" lâkabı ve Bedir ganimetlerinden bir kılıç, bir kalkan ve bir de deve verildi.

Hz. Ali, Bedir savaşından sonra Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fâtıma ile evlendi. Nikâhını Hz. Peygamber kıydı. O zamana kadar Resulullah'la oturan Hz. Ali nikâhtan sonra ayrı bir eve taşındı. Hz. Ali'nin, Hz. Fâtıma'dan üç oğlu, iki kızı dünyaya geldi.

Hicret'in üçüncü yılında Uhud savaşında, müslüman okçuların hatası yüzünden müşrikler müslümanların üzerine saldırmışlar ve Hz. Peygamber de yaralanarak bir hendeğe düşmüş ve düşman onun öldüğünü yaymıştı. Halbuki o sırada döğüşe döğüşe gerileyen Hz. Ali, Hz. Peygamber'in içine düştüğü hendeğe ulaşarak, onu korumaya almıştı. İki tarafın da kazanamadığı bu savaşta Hz. Ali birçok yerinden yaralanarak gazi oldu.

Uhud savaşından sonra Hz. Ali "Benu Nadr" Yahudilerinin hainlikleri üzerine bu kabile ile yapılan savaşı bizzat idare etti. Bütün çarpışmalarda Hz. Ali kahramanca döğüşmüş ve müşriklerin en meşhur savaşçılarını öldürmüştür. Hudeybiye barışında sulh şartlarının yazılmasında o memur edildi. Hz. Ali, sulhnameyi yazmaya şöyle başladı: "Bismillâhirrahmânirrahîm . Muhammed Resulullah...." Ancak müşrikler bu ifadeye itiraz ettiler. Hz. Peygamber, "Resulullah" yerine "Muhammed b. Abdullah" yazmasını Hz. Ali'ye söylemiş fakat Hz. Ali "Resulullah" ifadesinin yazımında ısrar etmiştir.

Hz. Ali Mekke'nin fethi sırasında yine sancaktardı. "Keda" mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber ile birlikte Kâbe'deki bütün putları kırdılar.

Mekke'nin fethinden sonra Resulu Ekrem, Hâlid b. Velid'i Benu Huzeyme kabilesine gönderdi. Bu kabile ya cehaleti, ya da bedevî olmalarından, "müslüman olduk" anlamındaki "eslemna" kelimesi yerine "sabbena" dediği için Hâlid b. Velid hiddetlendi ve onlarla harp etti. Hz. Peygamber olayı duyunca çok üzüldü. Hz. Ali'yi bu hatayı telâfi ile görevlendirdi. Hz. Ali Benu Huzeyme'ye giderek öldürülenlerin diyetini ödeyip mağdur olanların zararlarını telâfi etmişti.

Huneyn gazasında müslümanlar bir ara bozulup dağıldılar. Sayıları binleri bulduğu halde içlerinden ancak birkaç kişi sabredip dayanabildi. Hz. Ali bu savaşta yalnız sabırla tahammül etmekle kalmayarak gösterdiği yiğitlik ve kumandanlıkla İslâm ordusunun kendi safında toparlanmasını sağladı.

Resulu Ekrem hicretin 9. yılında Tebük seferine çıkarken Hz. Ali'yi ehl-i beytin muhafazası için Medine'de bıraktı, ancak bu sefere katılamadığı için müteessir oldu. Bunun üzerine Resulullah: "Musa'ya göre Harun ne ise, sen bana karşı o olmak istemez misin?" dedi. Ali, bu iltifattan çok memnun oldu.

Berae suresinin ayetleri nazil olunca, Resulullah Hz. Ali'yi Mekke'ye gönderdi. Bu suretle hiçbir müşrikin artık Kâbe-i Şerîfi bundan sonra haccedemeyeceğini bildirdi.

Yemen bölgesinin İslâm'a girmesi zordu. Görev yine Ali b. Ebi Talib'e verildi. Hz. Ali "Bu çok güç bir iş" dedi. Resulullah da "Ya Rabb, Ali'nin dili tercümanı, kalbi hidayet nurunun memba olsun" diye dua edince, Ali, siyah bir bayrak alarak Yemen'e gitti, kısa süren irşadları sayesinde Yemen'in bütün Hemedan kabilesi müslüman oldu.

Hz. Peygamber'in vefatı sırasında, hücresinde bulunanların başında geliyordu. Hz. Ebu Bekir halife seçildiği sırada Hz. Ali Resulullah'ın hücresinde tekfin ile meşgul idi.

Hz. Ömer devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip adeta İslâm devletinin baş kadısı olarak görev yaptı. Hz. Ömer'in şehâdeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle görevlendirilen altı kişilik şûra heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.

Hz. Osman'ın hilâfeti döneminde idarî tutumdan pek memnun olmamakla birlikte İslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen şikayetleri hep Hz. Osman'a bildirmiş ve ona hâl çareleri teklif etmişti. Hz. Osman'ı muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarfetti.

Hz. Osman'ın şehâdetinden sonra İslâm'ın ileri gelen şahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah'ın bir takdiri olarak son derece karışık bir dönem oldu. Hilâfete geçtiğinde hâlledilmesi gereken bir çok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffın gibi iç çatışmaları doğurdu. İslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâfları giderme konusunda büyük fedakârlık ve gayretler gösterdi.

Nihayet, Kûfe'de 40/661 yılında bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın etkisiyle şehid oldu.

Hz. Ali devamlı olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yanında bulunduğu için Tefsir, Hadîs ve Fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Resulullah'ın tabiri ile "ilim beldesinin kapısı" olarak ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda insanları hakka iletmek için büyük gayretler sarfetmiş ve hilâfet dönemi iç karışıklıklarla dolu olmasına rağmen İslâm'ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük katkıları olmuştu.

Medine'de duruma hakim olup yönetimi tam olarak eline aldıktan sonra öğretim için merkezde bir okul kurdu. Arapça gramerin öğretilmesini Ebu Esved ed-Düeli'ye, Kur'an okutma ve öğretme işini Abdurrahman esSülemi'ye, Tabiî ilimler konusunda öğretmenlik görevini Kümeyl b. Ziyâd'a verdi. Arap edebiyatı konusunda çalışma yapmak üzere de Ubade b. esSamit, ve Ömer b. Seleme'yi görevlendirdi. Devlet yönetimi ve hizmetlerini; maliye, ordu, teşrî ve kaza gibi bölümlere ayırarak yürütüyordu. Malî işleri, dağıtma ve toplama diye iki kısma ayırmazdı.

Ümmetin malını ümmete dağıtırken de son derece titiz davranırdı. Kendisine bir pay ayırma noktasında gayet dikkatli olup, kimsenin hakkına tecavüz etmemekte de büyük bir örnek idi. Kendisini Kûfe'de görenler, kışın soğuğunda ince bir elbisenin altında tir tir titreyerek camiye gittiğini aktarırlar. Devlet yönetici ve memurlarının nasıl davranmaları gerektiği konusunda şu yönetmeliği hazırlamıştı.

1. Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlamayın .

2. Müslüman olsun olmasın herkese aynı davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandır.

3. Affetmekten utanmayın. Cezalandırmada acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin .

4. Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker.

5. Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş ve devletin suçlarından ve zulümlerinden sorumlu olmamış bulunmalarına dikkat edin.

6. Doğru, dürüst ve nazik kişileri seçin ve çıkar ummadan ve korkmadan acı gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.

7. Atamalarda araştırma yapmayı ihmal etmeyin.

8. Haksız kazanç ve ahlâksızlıklara düşmemeleri için memurlarınıza yeterince maaş ödeyin.

9. Memurlarınızın hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanın.

10. Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin.

11. Halkın güvenini kazanın ve onların iyiliğini istediğinize kendilerini inandırın .

12. Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin.

13. Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat ihtikâr, karaborsa ve mal yığmalarına izin vermeyin.

14. El işlerine yardım edin; çünkü bu yoksulluğu azaltır, hayat standardını artırır.

15. Tarımla uğraşanlar devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır.

16. Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardımınıza ihtiyaç duydukları her zaman huzurunuza çıkmalarına engel olmayın .

17. Kan dökmekten kaçının, İslâm'ın hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin.

Hz. Ali bütün bu emirleri kendi nefsinde eksiksiz uygulayan bir halifeydi. Beş yıllık halifeliği çok önemli olaylarla, savaş ve sıkıntılarla geçmişti. Fitnelere karşı sonuna kadar doğru yoldan sabırla mücadele etmek istedi sonunda şehid oldu.

Hz. Ali İslâm'ın bütün güzelliklerine vakıftı. Çünkü o, Resulullah'ın daima yanında bulunmuştu. Vahiy kâtibiydi, hâfız, müfessir ve muhaddisti. Hz. Peygamber'den beş yüzden fazla hadis rivayet etti. Ahkâmın nazariyatından çok amelî keyfiyetine bakardı: "Halka anladıkları hadisleri söyleyiniz. Allah ile Peygamber'in tekzip edilmesini ister misiniz?" (Buhârî, İlim) demiştir.

Hz. Ali'nin, Hz. Fâtıma'dan Hasan, Hüseyin, Muhsin adlı oğulları ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adlı kızları oldu.

Hz. Ali âbid, kahraman, cesur, iyilikte yarışan, takva sahibi ve son derece cömertti. Medine'de müslümanların durumu düzeldikten sonra, Hz. Ali de bir hizmetçi almaya karar verip, Resulullah'a gitti. Resulullah kızıyla damadının arasına girerek: "Ben size hizmetçiden daha hayırlısını haber vereyim. Yatarken otuzüç kere Allahü ekber, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere de Subhanallah deyin" buyurdu. Yine bir gün yiyecek çok az yemekleri olan Hz. Ali ile ailesi sofraya oturdukları sırada kapılarına bir dilenci geldi, onlar da yemeği dilenciye verdiler. Ertesi gün gelen bir yetime, üçüncü gün gelen bir esire yemeklerini verdiler. Bu olay üç gün sürdükten sonra şu ayet-i kerime indi: "şüphesiz en iyiler mizacı kâfur olan bir tastan içerler. Allah'ın kullarının taşıra taşıra içeceği bir kaynak. Adağı yerine getirirler ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar. İçleri çektiği hâlde yiyeceği, miskine, yetime ve esire yedirirler. 'Biz sizi ancak Allah'ın rızası için doyuruyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz oldukça asık suratlı zorlu bir günden dolayı Rabbımızdan korkuyoruz' derler. Allah da bu günün şerrinden onları korur. Onlara parlaklık ve sevinç verir." (İnsan, 5/11)

Hz. Ali'nin "Zülfikâr" adı verilen meşhur bir kılıcı vardı. Kılıcın ağzı iki çatallı idi ve Hz. Ali'ye Resulullah tarafından hediye edilmişti.

Hz. Ali'nin cömertliği, insanîliği, Resulullah'a olan yakınlığıyla edindiği büyük manevî miras onu yüzyıllardır halk inançlarında destani bir kişiliğe büründürmüştür. Bir gün onun dört dirhemi vardı. Birini açıktan, birini gizliden birini gündüz, birini de gece infak etti ve hakkında şu ayet-i kerime indi: "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak infak edenler. Onlar için Rabbleri katında karşılıkları vardır ve üzülecek de değillerdir." (el-Bakara, 2/274).

Hz. Ali'nin peygamberimizden rivayet ettiği bazı hadis-i şerifler: "Günah işleyen biri pişman olur, abdest alır namaz kılar ve günahı için istiğfar ederse Allah'u Tealâ Nisâ suresinde 'Biri günah işler veya kendine zulmeder sonra pişman olup Allah'u Teâlâ'ya istiğfar ederse Allah'u Teâlâ'yı çok merhametli ve af ve mağfiret edici bulur' buyurmaktadır."

"Üzerinde farz namaz borcu olan kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa boş yere zahmet çekmiş olur. Bu kimse, kazasını ödemedikçe Allah'u Teâlâ onun nafile namazlarını kabul etmez. "

"Malınızın zekâtını veriniz. Biliniz ki, zekâtını vermeyenlerin bunu vazife kabul etmeyenlerin namazı, orucu, haccı ve cihadı ve imanı yoktur. "

Peygamberimiz (s.a.s.) Hz. Ali'ye buyurdu: " Ya Ali, altıyüzbin koyun mu istersin, yahut altıyüzbin altın mı veya altıyüzbin nasihat mı istersin ? " Hz. Ali dedi: "Altıyüzbin nasihat isterim." Peygamberimiz buyurdu: "Şu altı nasihate uyarsan altıyüzbin nasihata uymuş olursun: 1. Herkes nafilelerle meşgul olurken sen farzları ifa et. Yani farzlardaki rükünleri, vacipleri sünnetleri, müstehapları ifa et. 2. Herkes dünya ile meşgul olurken sen Allah'u Teâlâ'yı hatırla. İslâm'a uygun yaşa; İslâm'a uygun kazan; İslâm'a uygun harca. 3. Herkes birbirinin ayıbını araştırırken sen kendi ayıplarını ara. Kendi ayıplarınla meşgul ol. 4. Herkes dünyayı imar ederken sen dinini imar et, zinetlendir. 5. Herkes halka yaklaşmak için vasıta ararken, halkın rızasını gözetirken sen Hakk'ın rızasını gözet; hakka yaklaştırıcı sebep ve vasıtaları ara. 6. Herkes çok amel işlerken sen amelinin çok olmasına değil, ihlaslı olmasına dikkat et."

Hz. Ali buyurdu: "Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız."

"İnsanın yaslanıp Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsız Cennet'e girmesinden daha hayırlıdır. "

"Kul ümidini yalnız Rabbi'ne bağlamalı ve yalnız günahları kendini korkutmalıdır. "

"Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden çıkamayacağı bir meselede en iyisini Allah'u Teâlâ bilir' demekten sakınmasın."

"Sizin için korktuğum şeylerin en başında, nefsinin isteğine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alıkoyar; ikincisi ise ahireti unutturur. "

"Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her halde Allah'u Teâlâ'yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir. "

"Takva, hataya devamı bırakmak; aldanmamaktır . "

"Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır."

"Bana bir harf öğretenin kölesi olurum. "

Hz. Ali bu ümmetin en ileri gelenlerinden biri olarak İslâm'ın bize kadar gelmesinde büyük rolü olan sahabelerdendir .

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks