Avrupa Birliği hakkında(mutlaka okuyun)

Simdi benim kafam karisti. Ama Avrupa Birligiyle ilgili degil bu kafa karışıklıgım.

Yaradilani Yaradan'dan oturu sevmeliyiz diye dusunurum ben hep. Acaba burada bir nuans mi var. Mesela bir muslumanla bir hiristiyanin dostlugundan sonra hiristiyan kisi Islamiyet'i de secebilir. Oyle bir faydasi da olabilir. Ki bu ne kadar guzel bir girisimdir takdir edersiniz ki.

Yani sonucta bir yahudiyle arkadaslik kurdugunuz zaman onun yasam tarzini benimsemiyorsunuz ki. ama belki de Islamiyet hakkinda ona cok guzel katkilariniz olacak. Olamaz mi bu?

Ayrica insan sevgisi, Yüce Allah'in yarattigi varliklari sevmek yanlis midir?

Yani sanki bana bir fıkıh konusunda ufak bir nuans var gibi geldi. Cunku benim elimdeki aciklamalarda tam olarak bu sekilde ifade etmiyor.

Ama burada soyledigi onlara ozenmeyin yasamlarini benimsemeyin tarzi bir durum olabilir.
 
Simdi benim kafam karisti. Ama Avrupa Birligiyle ilgili degil bu kafa karışıklıgım.

Yaradilani Yaradan'dan oturu sevmeliyiz diye dusunurum ben hep. Acaba burada bir nuans mi var. Mesela bir muslumanla bir hiristiyanin dostlugundan sonra hiristiyan kisi Islamiyet'i de secebilir. Oyle bir faydasi da olabilir. Ki bu ne kadar guzel bir girisimdir takdir edersiniz ki.

Yani sonucta bir yahudiyle arkadaslik kurdugunuz zaman onun yasam tarzini benimsemiyorsunuz ki. ama belki de Islamiyet hakkinda ona cok guzel katkilariniz olacak. Olamaz mi bu?

Ayrica insan sevgisi, Yüce Allah'in yarattigi varliklari sevmek yanlis midir?

Yani sanki bana bir fıkıh konusunda ufak bir nuans var gibi geldi. Cunku benim elimdeki aciklamalarda tam olarak bu sekilde ifade etmiyor.

Ama burada soyledigi onlara ozenmeyin yasamlarini benimsemeyin tarzi bir durum olabilir.

Öncelikle müminler ile yahudi ve hristiyanlar arasında, Allah'ın yasaklamayı uygun gördüğü dostluğun neyi ifade ettiğine değinmemiz yerinde olacaktır.

Bu dostluk, onların dinine tabi olmayı değil, onlarla işbirliği ve dayanışmayı ifade etmektedir. Zaten, din konusunda müslümanların, yahudilere ve hristiyanlara tabi olmaya eğilim duymaları gerçekten çok uzak bir olasılıktır. Buradaki dostluktan kast olunan, karışık bir meseleydi. Müslümanlar, çıkarların ve güçlüklerin giriftliği, gerek İslâm öncesinde, gerekse Medine'de İslâm devletinin kuruluşunun ilk yıllarında kimi yahudi gruplarla dostluk kurmuş olmaları gibi olgulardan yola çıkarak, bu tür ilişkilerin kendileri için bir sakıncası olmayacağını düşünüyorlardı. Ancak, Medine'de müslümanlar ile yahudiler arasında herhangi bir dayanışma, işbirliği ve dostluğun olamayacağı apaçık ortaya çıkınca Allah, müslümanları onlarla dostluktan men etti ve kendilerinden onlarla dostluklarını kesmelerini istedi...

Kur'an'ın ifadelerinde bu anlam, son derece belirgin ve net olarak ortadadır. Allah, Kur'an'da, Medine'deki müslümanlar ile "daru'l-İslâm"a hicret etmemiş müslümanlar arasındaki ilişkiden söz ederken şöyle buyuruyor: "(Ey müminler!) İnanıp hicret etmeyenlerle, kendileri hicret edene dek hiçbir dostluğunuz olmaz." (Enfal Suresi, 72) Doğal olarak burada kast olunan, din konusunda dostluk değildir. Zira müslüman, din konusunda müslümanın her halûkarda dostudur. Burada kast olunan dostluk, işbirliği ve yardımlaşma konusundadır. Buna göre, "dâru'l-İslâm"daki müslümanlar ile "dâru'l-İslâm"a hicret etmeyen müslümanlar arasında bu bağlamda bir dostluk kurulamaz. İşte burada ele almakta olduğumuz ayetlerde, müslümanlar ile yahudi ve hristiyanlar arasında -Medine'deki İslâm devletinin ilk yıllarında var olan, ancak sonradan- yasaklanan dostluk da bu bağlamda, yani işbirliği ve dayanışma bağlamındadır.

İslâm'ın kitap ehline karşı hoşgörüsü ayrı bir şeydir. onlarla dost olmak ayrı bir şeydir. Ancak kimi müslümanlar bu iki olguyu birbiriyle karıştırmaktadırlar. Bu da onların, metodolojik ve gerçekçi bir yapıya sahip olan dinin özünü ve misyonunu net olarak kavrayamamalarından kaynaklanmaktadır. Bu din, insanlığın tanık olduğu tüm öğretilerden farklı bir yapıya sahip olan İslâmî anlayış doğrultusunda, yeryüzünde yeni bir yapılanmanın sağlanması, insanların keyfî arzularının, Allah'ın sisteminden sapmalarının, ayrıca dîne aykırı öğretiler ve tutumların karşısında bir engel oluşturması, öngörülen bu yeni yapılanmanın gerçekleştirilmesi için de hiç bir kıvırmaya yeltenilmeksizin, kaçınılmaz olarak mücadele verilmesi, bu bağlamda insanların olumlu, etkin ve yapıcı eylemlere girişebilmesi için gönderilmiştir.

Dostluk konusunda yukarıda sözünü ettiğimiz iki olguyu birbirine karıştıranların eksiklikleri, inancın özüne ilişkin sağduyudan ve de savaşın bu kitap ehline karşı izlenecek tutumun niteliğini bilinçlice kavrayabilmekten yoksun oluşlarıdır. Onlar, Kur'an'ın bu konudaki son derece net olan buyruklarından habersizdirler. Bu nedenle de İslâm'ın, tüm hakları garanti altına alınmış olarak İslâm toplumunda yaşamakta olan kitap ehline karşı hoşgörülü davranılmasını ve onlara iyilik yapılmasını isteyen buyrukları ile dostluğun sadece Allah, peygamberi ve müslümanlara özgü kılınmasını isteyen buyruklarını birbirine karıştırmaktadırlar. Onlar Kur'an'da kitap ehline ilişkin yapılan tespitleri unutmaktadırlar. Onlar Kur'an'da belirtildiği üzere, onlar İslâm toplumuna karşı savaşma noktasında birbirlerinin dostudurlar. Bu, onlar için sabitleşmiş bir olgudur. Onlar, ne müslümandan hoşlanırlar, ne de onun dini olan İslâm'dan. Müslümandan, kendi dinini terk edip onların dinine geçmedikçe de hoşlanmayacaklardır. Onlar, İslâm'a ve müslümanlara karşı savaşmakta son derece ısrarlıdırlar. Onların bu noktada içlerinde gizledikleri öfke ve kin, ağızlarından çıkan sözlerdekinden çok daha büyüktür... Burada ele aldığımız ayetlerin bitimine dek, onların nitelikleri dile getirilmektedir.

Müslüman, kitap ehline hoşgörüyle davranmaktan yanadır. Ancak onlarla, yardımlaşma ve işbirliği anlamında bir dostluk kurmasının yasaklanmış olduğunun da bilincindedir. Onun yapacağı, dinini pratize etmek ve İslâm'ın eşsiz sistemini gerçekleştirmektir. Bu noktada onun yolu ile kitap ehlinin yolu kesinlikle aynı değildir. Müslüman her ne kadar onlara hoşgörü ve sevgiyle davransa da bu, onların kendisinin dinine bağlılığını sürdürüp İslâm sistemini gerçekleştirmesinden hoşnut olmalarına, onların ona karşı savaşmak, komplolar hazırlamak noktasında birbirlerinin dostu olmaktan vazgeçmelerine yetmeyecektir.

Kafirler ve ateistlere karşı, dini yayma amacıyla bizler ile kitap ehlinin aynı kulvarda yürüyebilecekleri gibi bir sanıya kapılmamız, ne kadar korkunç bir bilgisizlik, ne kadar büyük bir budalalıktır. Kitap ehlinin, müslümanlarla savaşmak söz konusu olduğunda kafirlerin ve ateistlerin safında yer aldıklarını bile bile, böylesi bir sanıya nasıl kapılabiliriz?

Her çağda olduğu gibi bu çağda da aramızdaki saf kişiler söz konusu uyarıcı gerçekleri kavrayamıyorlar. Kur'an'ın buyruklarını, yaşanan tarihî olayları tümden unutarak, kitap ehliyle -hepimiz dine inanıyoruz diyerek- elele tutup materyalizme ve ateizme karşı birlikte mücadele verebileceğimizi ileri sürüyorlar. Oysa, kâfir olan müşrikleri göstererek "Bunların yolu müminlerin yolundan daha doğrudur." (Nisa Suresi, 51) diyenler kitap ehlinin ta kendileriydi. Medinedeki müşrikleri destekleyip müslümanlara karşı kışkırtanlar, kitap ehlinin ta kendileriydi. Yine ikiyüz yıl süren haçlı savaşlarıyla müslümanlara saldıranlar kitap ehlinin ta kendileriydi. Endülüs'te yaşanan korkunç trajedinin sorumluları onlar değil midir? Ateistlerin ve materyalistlerin de yardımını alarak, Filistin'deki müslüman arapları perişan edenler, onların yurdunu yahudilere verenler kitap ehlinin ta kendileri değil midir? Habeşistan, Somali, Eritre ve Cezayir'de kısacası her yerde müslümanların perişan olmalarının nedeni onlar değil midir? Yugoslavya, Çin, Türkistan ve Hindistan'da, kısacası her yerde, ateistlerle, materyalistlerle ve paganistlerle de işbirliği yaparak müslümanların başına binbir çorap örenler kitap ehlinin ta kendileri değilmidir?

Tüm bunlara karşın bugün aramızdan kimileri kalkıp, -Kur'an'daki kesin buyrukların tamamen tersine- müslümanlarla kitap ehli arasında dostluk ve işbirliğinin mümkün olabileceğini ileri sürüyor! Neymiş! Böylece materyalizme ve ateizme karşı dini korumuş olacakmışız!

Bunları söyleyenler, Kur'an'ı okumamış olmalıdırlar. Okuduysalar bile, İslâm'ın özündeki hoşgörü çağrısını, Kur'an'ın yasaklamakta olduğu dostluğa çağrı biçiminde yanlış anlamış olmalıdırlar.

Bu tür kimseler İslâm'ın Allah katında kabul görecek tek inanç olduğunu kavrayamamışlardır. İslâm'ın, yeryüzünde yeni bir yapılanmayı hedefleyen, dün olduğu gibi, bugün de kitap ehlinin düşmanlıklarına ve saldırılarına göğüs gerilmesini sağlayacak olan, yapıcı bir hareket niteliği taşıdığını anlayamamışlardır. Kur'an'da kitap ehline karşı takınılması istenen tutum, kesinlikle değiştirilemez. Çünkü bu son derece doğal ve alternatifi olmayan bir tutumdur.

Biz, Kur'an'ın buyruklarını yanlış anlamış ve kavrayamamış ve söz konusu kimseleri bir kenara bırakıp, Kur'an'a kulak verelim:

"Ey müminler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez."

Bu çağrı Medine'deki İslam toplumuna yöneliktir. Ama aynı zamanda bu, yeryüzünün hangi köşesinde olursa olsun, kıyamete dek gelip geçecek olan tüm müslümanlara yönelik bir çağrıdır. "Ey müminler!
[/U]
" hitabının muhatabı durumunda olan herkese yönelik bir çağrıdır.

Yeri gelmişken bu çağrının "iman eden kimseler"e yönelik oluşunun nedenine de değinelim. Bu ayet indiği sırada, Medine'deki kimi müslümanlar ile kitap ehline -özellikle de yahudilere- mensup kimi insanlar arasındaki ilişkiler bütünüyle kopmuş değildi. Bu iki kesim arasında, birtakım dostlu:. ve dayanışma ilişkileri, kimi ekonomik ve karşılıklı ilişkiler, kimi de komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri söz konusuydu. Medine'de araplar ile özellikle yahudiler arasında bu tür ilişkilerin bulunması, kentin İslâm öncesindeki tarihsel, ekonomik ve sosyal durumu göz önüne alınacak olursa son derece doğaldı. Bu durum, yahudilerin İslâm'a ve müslümanlara karşı komplolar hazırlayabilmelerini kolaylaştırıyordu. Onların hazırladıkları bu komploların her biri Kur'an'daki bir çok ayette (ki biz bunların kimisini bu kitabımızın daha önceki bölümlerinde açıkladık) ortaya konulup sıralandığı gibi, buradaki ayetlerde de bunlardan bir bölümü dile getirilmektedir.

Kur'an, yaşamda yeni bir düzeni gerçekleştirebilmek için inancı uğruna vereceği mücadelede müslümana gerekli bilinci kazandırmak, müslümanlar ile İslâm toplumundan olmayan, İslâm sancağının altında toplanmayan diğer insanlar arasında kesinkes bir ayrım gözetmeyi müslümanın benliğine yerleştirmek üzere indirilmiştir. Buradaki ayrım gözetme, insanlara karşı hoşgörülü davranmayı engellemek anlamında değildir. Hoşgörü, müslümanın sürekli sahip olacağı bir niteliktir. Buradaki ayrım gözetme meselesi dostluk, bağlamındadır. Müslümanın yüreğindeki dostluk duygusu, Allah'a, peygamberine ve müminlere tahsis edilmiştir. Sözünü ettiğimiz bilinci kazanmak ve istenilen ayrımı gözetmek meselesi, her yerde ve her kuşaktaki müslüman için mutlak bir gerekliliktir.

"Ey müminler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez."

Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar.. Bu, çağlar üstü bir gerçektir. Çünkü bu, eşyanın doğasından kaynaklanan bir gerçektir. Onlar, hiçbir yerde, hiçbir tarihte müslümanlara dost olmayacaklardır. Nitekim geride kalan bunca yüzyıllarda, Allah'ın bu şaşmaz sözündeki doğruluğu perçinlemiştir. Onlar Medine'de peygamberimiz ve müslümanlara karşı savaşma noktasında birbirlerinin dostlarıydılar. Bu noktada, tarih boyunca da birbirlerinin dostları oldular. Bu kural, tarih boyunca bir kez de olsa delinmemiştir. Yeryüzünde meydana gelen olayların tümü, Kur'an'ı Kerim'in tek bir olay değil, sürekli bir nitelik biçiminde ortaya koyduğu tespitler doğrultusundadır. Ayette, "Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar" biçiminde bir isim cümlesi kullanılması, sadece bir ifade tarzı olarak görülmemelidir. İsim cümlesi kullanılmasının nedeni, ayetin değişmez ve sürekli bir niteliği vurguladığını belirtmek içindir.

Bu temel gerçeğin ardından, bunun sonuçları anlatılıyor... Yahudiler ve hıristiyanlar birbirlerinin dostları olduklarına göre, ancak kendilerinden olan bir kimseyi dost edinirler. Müslümanların safları arasındaki bir kimse yahudi ve hristiyanları dost edindiğinde, müslümanların safını bırakmış, kendini "İslâm" niteliğinden soyutlamış ve karşıt safa katılmış demektir. Böylesi bir davranışın, gerçek ve doğal sonucu da budur:

"Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur."

O bu tutumuyla, kendine, Allah'ın dinine ve müslüman topluma zulmetmiştir. Bu zulümden ötürü de Allah onu, kendisine dost bildiği yahudiler ve hristiyanlar kategorisine sokmuştur. Allah onu, artık doğru yola iletmeyecek, yeniden müslümanların safına döndürmeyecektir:

"Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez."

Bu Medine'deki İslâm toplumuna sert bir uyarıydı. Ancak, abartılı bir uyarı değildi. Sert bir uyarıydı. Ancak bütünüyle gerçeği dile getiren bir uyarıydı. Müslümanın, hem -birbirlerinin dostları olan- yahudiler ve hıristiyanlarla dostluk kurması, hem de müslüman ve mümin kalabilmesi, ayrıca -sadece Allah'ı, peygamberi ve müminleri dost bilen- müslümanlar safındaki yerini kaybetmemesi mümkün değildir... Bu mesele tam bir yol ayrımıdır...

Müslüman, kendisi ile İslâmî sistem dışında başka bir sistem benimsemiş insanlar ya da kendisi ile İslâm sancağı dışında başka bir sancak taşıyan insanlar arasında tam bir ayrım gözetme noktasında gevşeklik gösterdiği sürece, -herşeyden öce yeryüzünde diğer tüm sistemlerden farklı, eşsiz ve gerçekçi bir sistemi yerleştirmeyi amaçlamış ve de diğer tüm görüşlerden, farklı, eşsiz bir anlayışı temel almış olan- görkemli İslâmî hareket adına, kayda değer hiçbir eylem ortaya koyamaz...

Müslüman, -hiçbir kuşkuya, en küçük bir tereddüte yer kalmayacak biçimde- şunlara kesinkes ve mutlak surette kafasına yerleştirmek durumundadır: Allah'ın, Hz. Muhammed'i (salât ve selâm üzerine olsun) peygamber olarak gönderdikten sonra, insanlar için kabul edeceği tek din İslâm'dır. Allah'ın yaşamınızı kendisine göre belirlememizi istediği İslâm sistemi, eşsiz bir sistemdir. Diğer sistemlerin hiçbiri onunla eş düzey değildir. Başka bir sistemi alıp, onsuz yapabilmek mümkün değildir. Onun yerine, başka bir sistemi ikame etmek olası değildir. İnsanlığın yaşamı, sadece ve sadece İslâm'ın sistemi üzerine oturtulmadıkça, bir türlü düzelmeyecek ve kesinlikle yola girmeyecektir. Müslüman tüm çabasını, gerek öğretisel, gerek sosyal açılardan, kısacası tüm yönleriyle İslâm sistemini yerleştirebilmek için harcamadıkça, Allah katında, affedilmeyecek, bağışlanmayacak ve kabul görmeyecektir. Müslüman, bu uğurda çaba harcama konusunda hiçbir gevşeklik göstermemelidir. En ufak bir noktada bile olsa Allah'ın sistemi dışında hiçbir alternatif kabul etmemelidir. Ne inanç esasları, ne sosyal düzen, ne de yaşamaya ilişkin hükümler konusunda -Allah'ın kitap ehlinin bizden önceki şeriatlarından bizler için de geçerli olmasını uygun gördüğü hükümler hariç- İslâm sistemi ile diğer sistemleri birbirin;. karıştırmamalıdır.

Müslümanın tüm bunları kesinkes ve mutlak biçimde kafasına yerleştirmesi sonuçta, her türlü amansız engellere, ağır yükümlülüklere, ısrarlı bir direnişe, hazırlanan komplolara, çoğu kez dayanılmaz bir noktaya varacak binbir acıya karşı onu, Allah'ın insanlara uygun gördüğü sistemi gerçekleştirmek üzere gereken hazırlıkları yapmak için harekete geçmeye itecektir. Ayetlerde, gerek şirk koşanların paganizmi, gerek kitap ehlinin sapkınlığı, gerekse apaçık ateizm biçiminde olsun cahiliyyenin, yeryüzünde halen varlığını koruyan türlerinden herhangi birine mensup olan kimselerden hiç birinin gereksinim duymayacağı bir meseleden söz edilmesinin anlamı ne olabilir ki? Yine, İslâm sistemi ile kitap ehlinin ya da daha başka grupların sistemleri arasındaki farklar eğer gerçekten fazla değilse ve de müslüman söz konusu kesimlerle barış ve uzlaşma yoluyla belirli noktalarda anlaşmaya varabilecekse, İslâm'ın sistemini yerleştirmek için didinmekten söz etmenin ne anlamı olabilir ki?

Semavi dinlere mensup insanlar arasında yakınlaşma ve hoşgörü adına, Kur'an'ın belirlediği üzere, onlarla ilişkilerin bütünüyle kesilmesi ilkesini yumuşatıp sulandırmaya kalkışanlar, dinlerin anlamını kavrayamadıkları gibi, hoşgörünün anlamını da bilmemektedirler. Zira Allah katında nihaî din sadece İslâm'dır. Kitap ehline karşı hoşgörülü davranmak, inanç sistemi ve sosyal düzen bağlamlarında değil, sadece günlük insanî ilişkiler bağlamındadır. Onlar, müslümanın benliğine tamamen yerleştirdiği kimi gerçeklere ilişkin kesin bilgiyi zayıflatmaya çalışıyorlar. Ancak müslüman bilir ki Allah din olarak sadece İslâm'ı kabul edecektir. Kendisine düşen, Allah'ın İslam'la belirlemiş olduğu sistemi yürürlüğe koymaktır. Allah'ın sisteminin hiç bir alternatifi olamaz. Allah'ın sisteminde en küçük bir değişiklik bile söz konusu olmayacaktır. Tüm bu kesin bilgiler Kur'an'dan kaynaklanmaktadır: "Allah katında geçerli olan din İslâm'dır." (Al-i İmran Suresi, 19) "Kim İslam'dan başka bir din ararsa, o din ondan kabul edilmez." (Al-i İmran Suresi, 85) "Ey müminler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur." Bu konularda Kur'an, sözcüğün tam anlamıyla bir mihenk taşıdır. Dolayısıyla müslümana düşen, kendisinde bu kesin bilgiye ilişkin kuşku uyandırmak isteyenlerin bu bağlamdaki sözlerine kapılmamaktır.Dua ile
 
Dostluk konusunda yukarıda sözünü ettiğimiz iki olguyu birbirine karıştıranların eksiklikleri, inancın özüne ilişkin sağduyudan ve de savaşın bu kitap ehline karşı izlenecek tutumun niteliğini bilinçlice kavrayabilmekten yoksun oluşlarıdır.
Sn. Mücahid zahmetiniz icin cok tesekkur ederim. Yazinizda bu dikkat cekmek istedigim nuanslar mevcut. Ben de boyle dusundugum icin ve konunun bu sekilde yalın kalmasını istemedigim icin soru yoluyla gitmek istedim. Bu sekilde acikliga kavusacagini dusundum.

Tekrar tesekkur ederim.Cok guzel aciklamissiniz. :)
 
ARtık her şey hazırdır. Türkiyeyi hak ve hürriyetlerden koparmak demek olan Avrupa Birliğinden uzaklaştırma eylem planı devereye sokulabilir. Patlayan bombalar, pusuya düşürülen Mehmetçikler... Sonuç rafa kalkan Anayasa paketi yerinde bir de bakmışsınız tezkere paketi.

İşte Türkiyenin AB'ye girmesini istemeyen ve işine -asla- gelmeyen dış güçlere bir bahane, komşu devletin topraklarını ihlal ettiniz. REsmen terör örgütü olarak tanınmamış bir siyasi oluşuma(!) savaş açmak istibat görüleceğinde ve böyle bir durum AB içindeki Türk düşmanlarının ekmeğine yağ sümüştür.

Duha ne kadar da çok istiyormuşsun şu avrupa birliğini adamlar yakında yüzümüze tükürecek biz gene kapılarından ayrılmayacağız bence yanıldığın nokta Türkiye nin gündemi ab değil k.ıraktır gündem şehitlerimizdir ,.ırak ta kurulan kürt devletidir ,vatanın bölünmesidir sanal gündemse cumhurbaşkanlığı tartışmaları ab laiklik vs.. ve büyük ihtimalle her konuda fikir birliği olanhükümetsınır ötesi operasyon konusunda bölünecek. kendi amaçları dünyayı sömürmek olan abd ab nin bizlere bir yararı olacağına inanmıyorum zaten şu an ab yi bu şartlarda isteyenler işbirlikçilerle aklını kirayavermiş olanlar ve olayı tam kavrıyamayanlardır
 
İşte gözleri kör eden taasub -hafazanallah- onları ,Bektaşi misal, Kur'an'ın bir kısmını kabul eder bir kısmını görmezden gelir bir vaziyete düşürüyor.
İşte bu adamlara hiç bir şey anlatılmaz. Zira, onlar Kur'an'da haram olan haddi aşan bir hüsn-ü zan ile hocalarına bağlılar. Üstelik halleri böyle iken herkezi taasub ile suçlar ve Avrupa Birliği taraftarlarını haddi aşmakla ve harama girmekle ve bir kısmı dinden çıkmakla suçlarlar.
duha kardeşimiz için diyorum; ben kimseyi haddi aşmakla suçlamıyorum ve dinden çıkmakla suçlamıyorum.haddi aşacak şekilde hocalarımada bağlı değilim.

Arkadaşlar tabikide bizimle beraber aynı inancı taşıyanlar hristiyan ve yahudilerde mevcuttur.burada hepsine suç atmak büyük ayıp olur.aynı inancı taşımaktan kastım Allah(c.c.) ye inananlar ve hz.isa nın yada hz.musa nın peygamber olduklarına inanalar. Ondan başka tanrı yoktur.hz.isa sadece peygamberidir( oğlu değil )

bizim inancımızıda değiştirmek isteyenler vardır. ama hristiyanların ve yahudilerin inanışları değiştirilmiştir.yani bende incil ve tevrata inanıyorum( ama değişmeden önceki haline ).


şu anki hristiyanlar( yani değişikliğe uğramışlar) ve yahudiler birbirlerinin dostudurlar. gerçeğe dine karşı savaş açmışlardır.kendilerine hazmedemiyorlardır hz.muhammedin peygamber olduğunu. incilde o kadar net belirtmişki hz.muhammed in geleceğini ama onlar inanmamayı tercih etmişlerdir.

benim demek istediğim bize karşı savaş açanlardır. bizi öldürmek isteyenlerdir. onları dost edinmeyin..bizimle gerçekten dost olabilecek hristiyan ve yahudiler vardır. Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile,yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) "Allah'a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükafat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır" (diye hükmedilmiştir).( bakara suresi 62.ayet )



Sen dinlerine uymadıkça, neyahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: "Allah'ın yolu asıl doğru yoldur." Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah'tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır. (bakara 120.ayet)

120. ayette belirtilen onların dini değiştirilen dindir. yani allah'tan başka ilah tanıyıp onu ilah edinenlerdir. hz.isa yı onun oğlu kabul edendir. bizdede yatırlardan umut bekleyenler gibi( yardım için sadece allah yeter )


(Bir de)yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğulları ve sevgili kullarıyız" dediler. De ki: "Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de onun yarattıklarından bir beşersiniz." (Allah) dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunanların da hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş de ancak onadır. (maide suresi 18.ayet)




yahudiler, "Üzeyr Allah'ın oğludur" dediler. Hırıstiyanlar ise, "İsa Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! (tevbe suresi 30.ayet)
 
Simdi benim kafam karisti. Ama Avrupa Birligiyle ilgili degil bu kafa karışıklıgım.

Yaradilani Yaradan'dan oturu sevmeliyiz diye dusunurum ben hep. Acaba burada bir nuans mi var. Mesela bir muslumanla bir hiristiyanin dostlugundan sonra hiristiyan kisi Islamiyet'i de secebilir. Oyle bir faydasi da olabilir. Ki bu ne kadar guzel bir girisimdir takdir edersiniz ki.

Yani sonucta bir yahudiyle arkadaslik kurdugunuz zaman onun yasam tarzini benimsemiyorsunuz ki. ama belki de Islamiyet hakkinda ona cok guzel katkilariniz olacak. Olamaz mi bu?

Ayrica insan sevgisi, Yüce Allah'in yarattigi varliklari sevmek yanlis midir?

Yani sanki bana bir fıkıh konusunda ufak bir nuans var gibi geldi. Cunku benim elimdeki aciklamalarda tam olarak bu sekilde ifade etmiyor.

Ama burada soyledigi onlara ozenmeyin yasamlarini benimsemeyin tarzi bir durum olabilir.



çok doğru düşünüyorsun blues kardeş yaradılanı sev yaradandan ötürü ama benim kastedmek istediğim inanışlarımız farklı diye bize karşı savaşma gereği duyanlar yada bizi bölerek bölük bölük yönetmeye çalışanlara söylenmiş bir sözdür.
 
duha kardeşim Allah(c.c.) razı olsun çok güzel özetlemişsin. zaten anlatılmak istenende bu. ama sanki kandırılıyoruz yada oyuna getiriliyoruz. laiklik diyorlar zaten islam tüm herkesin eşit davranılmasından yana, hürriyetten yana, haktan, hukuktan yana. islami çatı altında kendilerine terör örgütü deyip islama karşı olanlara savaş açıp, tüm herkesi öldüren insan nasıl olurda haktan yana olur. daha çok şey söylerdimde duha kardeş siteyi kapatırlar. yasaya uymuyor diye. düşünce özgürlüğü olan bir ülkede ( yani sadece sözde olan ) düşünce suçluları yatıyor. suçları ne düşünüyorlar. anlatmak istediğimi anlattım mı duha kardeşim.
 
kardeş çok teşekkür ederim. çok güzel açıkladın. laiklik tüm dinlere aynı mesafeden yaklaşmadırda uygulama yanlış. birde zaten Allah(c.c.) bize herkese eşit davranmamızı emrediyor. kim olursa olsun eşit olmalıyız.
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks