Amatörce Bir Deneme: ‘Şairler ve Şiirler’

Ebu Zerr

New member
Amatörce Bir Deneme: ‘Şairler ve Şiirler’

Ben şair değilim, bir eleştirmen de değilim, ciddi ciddi oturup okumuş biri de değilim. Üç beş satır okumuşluğum var. Düşündüklerimi paylaşmak istedim. Sen kimsin, ne hadine konuşmak senin de diyebilirsiniz, hakkınız da var. Doğrularımı, benimle paylaşmak isteyip istememek de size kalmış bir şey, ama yanlışlarım konusunda, boymunu büker, el pençe divan, sizi dinlerim. Yeterki niyetimiz; doğru, doğruluk olsun. Yeterki yolumuz; doğru, doğrularla olsun.

Nazım Hikmet’in bazı şiirlerini okumuştum. Çok maddeci, çok katı, derinlik yoktu. O’ndan sadece şu satırları öğrenebilmiştim, “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”, Nazım’ın şiir namına söylediği en hakiki şeylerdi bu sözler. Belkide tüm şiirleri içerisinde hakikati anlatan tek şiiriydi. Sanki kur’an’ın ruhundan alıntılanmıştı, sanki sahabelerin fedakarlığını anlatmak için söylenmişti. İşte bütün şiirleri yanında toplasan bir cümle ediyor.

Necip Fazıl ‘Şiir mutlak hakikati arama işidir’ diyordu. Şiirlerine bir türlü ısınamadım. Çilesini okumak çile gibiydi. Necip Fazıl’dan geriye, çay sohbetlerinde mırıldandığımız, ‘Çaycı getir ilaç kokulu çaydan....’ satırları kalmıştı. Mutlak hakikat ise başka bahara kalmıştı. Necip Fazıl, bence, manayı bir kalıba sokmaya çalışıyordu. Nazım Hikmetin maneviyatçı bir formatı gibiydi. Belkide, geçmişindeki solculuğundan kaynaklnıyordur, bilemiyorum. Ama kalıblara bir türlü alışamadığımdan mıdır nedir, ona da alışamadım. İşin üzücü yanı halen onun şiirlerine alkış tutanlar var. Oysa, Necip Fazıl ‘Alkışlarınızla ruhumu kirletmeyin’ diyordu. Alkışlanılmayı sevmezdi. Bugün herkes Necip Fazılcı.

Bir gün Nazım Hikmet dedi ki: “Akın var güneşe akın ! Güneşi zaptedeceğiz güneşin zaptı yakın.” Necip Fazıl hemen cevabını verdi: “Yeryüzü boşaldı, habersizmiyiz ? Güneşe göç var da; kalan biz miyiz ?” (Gerçekte böyle bir şey olmadı, dikkatimi çeken bu satırları bir araya getirdim sadece.) Maddeci Nazım güneşin zaptının hayalini kurardı. Manacı Necip güneşe göç etmenin yollarını arardı. İki farklı bakış. Biri, yeryüzünü zapt etmiş, geriye güneş kalmış. Diğeride, sanki mennun değil, güneşe göçün (belki hicret) derdinde.

Mehmet Akif Ersoy’a gelince, şairlerin efendisi, diyorum ben ona. Safahat bizi, halimizi, derdimizi, sorunlarımızı, çözümlerimizi anlatıyor. Öyle demiyormuydu Mehmet Akif ‘Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı.’ İstiklal Marşında ‘tevhid’i haykırmıyormuydu ? “Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal.” İstiklal ancak hakka kullukta değilmiydi ? ‘illa billah’ demek değilmiydi istiklal. Onu, hatırladığım sakallı bir resmiyle sevmiştim; Her ne kadar, Cuma günleri istiklal marşı ayinlerinden kaçsak da lise yıllarında.

Ta o zamanlar demişti Mehmet Akif “Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne... Acırım tükürüğe billahi, tükürsem yüzüne !” Yine o zamanlarda demişti, “Sürdüler Türk’e tasavvuf diye olgun şırayı; Muttasıl şimdi hakikat kusuyor Sıtkı Dayı”

Nedense Mehmet Akif değilde Necip Fazıl tuttu bizim ülkemizde. Gerçi bunda istiklal marşı ayinlerinin de rolü vardır. Bize yeterince aşılanmamıştır Mehmet Akif Ersoy, ya da aşılanmak istenmemiştir, bunlar yarın bir gün uyanır diye, ‘Safahatla’. Burada bence daha önemlisi, Necip Fazıl, bir ‘Nakşibendi’ olduğu için tutmuştur. Mehmet Akif’de selefi görüşlerinden dolayı pek rağbet görmemiştir ülkemizde. Nakşibendi mistisizmi yaygın olan bir toplumda yaşadığımızdandır bu durum.

Velhasılı kelam, Nazım Hikmet’in şiirlerinde materyalizm, Necip Fazıl’ın şiirlerinde idealizm etkili olmuştur. Mehmet Akif Ersoy’un şiirlerinde ise İslam hakimdir.

Konuyu dağıtmadan, konuyu dağıtacak bir şiirle bitirelim:
Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir,
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir,
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir. (Nihal Atsız)

(Abdullah Emin Kıbrısi)
 
Öncelikle maneviyat denilen şey kalıblara sığmıyacak kadar geniştir..Maneviyatın idealizmi olmaz..Hedef zaten bellidir..Allah'a kul olmak, hak dinin gereklerini yerine getirmek..

"Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde,
Allah'tan nasıl korkmaz, insan Onu sever de.."(Nfk)

Oysa, Necip Fazıl ‘Alkışlarınızla ruhumu kirletmeyin’ diyordu. Alkışlanılmayı sevmezdi. Bugün herkes Necip Fazılcı.

Alkış, bir nefsin diğer nefsi takdir etmesidir..Nefs yücelince ruh kirlenmeye başlar..Bu çok basit bir mantıkdır..Ben bu sözde eleştirilecek bir durum göremiyorum..

Necip Fazıl, bir ‘Nakşibendi’ olduğu için tutmuştur. Mehmet Akif’de selefi görüşlerinden dolayı pek rağbet görmemiştir ülkemizde. Nakşibendi mistisizmi yaygın olan bir toplumda yaşadığımızdandır bu durum.

Eleştirinin sonuç bölümü açıkçası beklediğim bir gelişmeydi....Ben Necip Fazıl'ın "nakşibendi", Mehmet Akif'in "selefi" olduğunu bu yazıdan öğrendim..Aslında ne kadar güzel bir tablo değilmi?Farklı mezhepten olan kişilerin topluma mal olması ve aynı dili konuşmaları takdire şayan......
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks